Savaş politikaları, metal grevi, kriz ve asgarî ücret tartışmaları

Artık, ülkemizde, işçi sendikaları, devletin uzantıları gibidir.

Birkaçı hariç, işçi sendikası değil, sendika mafyasının denetlediği, işçi sınıfını denetim altında tutmakla görevli aygıtlardır.

İşçi sendikaları yozlaşmıştır. Lüks binalarda, lüks araçlarda, lüks evlerde yaşamını geçiren sendika mafyası, birer devlet aparatı gibi çalışmaktadır. En güzel örneği, Ankara’da Türk Metal binasıdır. Lüks bir holding merkezine benzemektedir.

Ülkemizde sendikalar, artık grev yapmıyor.

Grev, yasalarda var.

Ama grev yapmaya niyetli bir sendikal örgütlenme olmayınca, grevsiz sendika diye bir garabet ortaya çıkmıştır.

Aralık ayı, hararetli tartışma ayıdır. Yılbaşı geldiği için değil. Bununla ilgisi yok. Asgarî ücret, aralık ayında belli oluyor. Bu nedenle de hararetli tartışmalar başlıyor. Sendikalar, sözüm ona rahatsızlar. Kapıların arkasında ise, hep birlikte iş pişiriyorlar.

Artık, ülkemizde her şey, kalitesiz bir tiyatro gibidir, daha çok müsamere gibidir. Artık, hiçbir ciddiyeti olmayan bu müsamereler, sistemin çürümüşlüğünün en açık göstergesidir.

Asgarî ücret tespit komisyonu da böyledir.

Devlet, düdüğü çalıyor, maç başlıyor. Sahneye, kravatlı devlet yetkilileri, yanlarında sanki yürümekte zorluk çeker gibi acılı bir yüz ifadesi takınmış sendikacılar ve arkalarında göz önünde olmak istemeyen şık giyimli işverenler. Düdük çalınınca, kameraların önünde, toplantı salonuna geçiyorlar.

İçeriye birkaç işçi alıyorlar. Mümkün olduğunda konuşamayan ve mümkün olduğunca az paraya susmaya hazır olan cinsinden.

Ve dışarıda, sendikalar, sözüm ona muhalifler basın açıklaması yapıyorlar. Gören de der ki, bunlar ayakta duracak gibi.

TV kanallarında asgarî ücretin enflasyonu artırıp artırmayacağını tartışan uzman ve profesörler. En iyisi, ne rolü aldığını bilmeden rolünü oynuyorlar.

İşte size müsamere.

MB yetkilileri, Batı başkentlerinde gidip, asgarî ücrete %25 zam yapmayı düşünüyoruz, diyorlar.

Batı merkezlerinin “konsorsiyum”a bağlı kuruluşları, 2025 için, düşük zam ama artan sosyal yardım bir çözümdür türünden açıklamalar yapıyorlar.

Devlet yetkilileri, en üst ağızlardan, “çalışanları her zaman olduğu gibi, enflasyona ezdirmeyeceğiz,” diyorlar.

İşte bu tiyatrodan çıkan sonuç: Asgarî ücret 22.104 TL’dir. Erdoğan, acaba bir sultan zammı yapar mı beklentilerine karşılık, ekonominin yönetimi, Mehmet Şimşek’in memurluğunu yaptığı “uluslararası konsorsiyum” adına, Erdoğan’ın açıklama yapmasını talep ediyor ve Erdoğan, Suriye zaferinin ardından, asgarî ücret zaferini ilan ediyor. Suriye’de savaşı o kışkırtmadı, asgarî ücreti de en yükseğe o çıkardı. Suriye halkı ezilmedi ve işçi sınıfı da enflasyonun altında kalmadı.

İşte size “hayırlı sonuç”.

Aralık ayının başında, metal işçileri, 4 fabrikada grev kararı aldı. Ve Saray Rejimi, grevi “erteledi.” Erteledi demek doğru değil, çünkü aslında 30 yıldır grevler erteleniyor deniyor ama gerçekte grevler yasaklanıyor. “Milli güvenliği tehdit” eden grev hâline sokuluyor. Her zaman yaptıkları gibi.

Ve metal işçileri, grev erteleme kararını, bu yasağı tanımıyoruz, diyerek yırtıyorlar. 24 Aralık tarihine kadar fiilî greve çıkıyorlar. Yani, 21 gün. Ve 21 günün ardından, işverenin verdiklerinin fazlasını alarak, grevi sona erdiriyorlar. İşçi maaşları, 40 bin ile 105 bin arasında değişecek şekilde sözleşme bağlanıyor.

İşte size grev.

Grev, işçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanması demektir.

Grevsiz sendika olmaz.

Aynı zamanlar içinde, sendika konfederasyonları, hiç utanmadan asgarî ücret tiyatrosunu sergiliyorlar.

Oysa üç konfederasyon, başkaları da yanlarında, memurlar da içlerinde, emekliler de içlerinde, Türk-İş, DİSK ve Hak-İş grev ilan etse, genel grev kararı alsa, asgarî ücret için, belki yanında başka şeyler için de, yeni bir düzey yakalayabilirlerdi.

Bu denli denetim altına alınmış, bu denli eli kolu bağlanmış işçi sınıfı acaba dünyanın hangi ülkesinde vardır?

Burjuvazi, sermaye, TC devleti, 12 Eylül’den başlayarak, AK Parti döneminde daha da artırarak, sendikaların grev hakkını bir fiil olarak kullanmasını önlemektedir.

Ne demektir grevi yasaklamak?

Grev yasaklansa ne olur yasaklanmazsa ne olur?

İşçi sınıfı, sendikalar, grev yapacaksa, tıpkı metal işçilerinin aralık ayındaki 20 günlük grevi gibi, grevi örgütler ve fiilî olarak yapar.

Ne demek, memurların grev hakkı yok? Yasada yok.

Bize ne! Memurlar greve çıkar, fiilî olarak grevi örgütler ve grev hakkını yasaya koyarlar. Hepsi budur.

Örgütlenmek, örgütlü işçi sınıfı olmak, gerçek anlamda işçi sendikalarına sahip olmak demek budur.

Bugün ülkemizde, asgarî ücret tespiti, neredeyse, en büyük toplu sözleşme anlamına gelmektedir. Öyle ise, tüm sendikalar, “efendim biz komisyonda yokuz, davet edilmedik” demeden, bizzat sürece katılmalıdır. Bunun için, görüşme masasında olmanın çok büyük anlamı yoktur. O masada olsan da, olmasan da, eğer senin greve çıkma, üretimden gelen gücünü kullanma, gerçek anlamda bir mücadele yürütme niyetin varsa, bunun önünde kimse engel olamaz. İşçi sınıfı, üretici sınıftır ve üretimi durdurma hakkı, yasalarda olsa da olmasa da, onun tek gerçek mücadele silahıdır.

Saray Rejimi, savaş politikaları ile, tüm toplumu denetim altına almak, esir almak için hareket etmektedir. Sendikalar, işçi sınıfını her durumda satmaktadır ve asla başka bir niyetleri, mesela mücadele etme niyetleri yoktur. Sendikalar, işçilerin kendisinden korkmaktadır. Onlar devlet adına, işveren adına çalışan birer asalaktırlar ve bu nedenle, kendi hâllerinin ortaya çıkmasından, gerçek yüzlerinin anlaşılmasından ve işçi sınıfından gelecek tepkilerden korkmaktadırlar. Yoksa, sendikalar zaten devletin kolları hâline gelmiştir.

TC devleti, savaş politikalarını yürütmek için, vergileri, haraçları sürekli artırmaktadır. enflasyon yolu ile, işçilerden alıp patronlara vermektedir, sürekli olarak işçiler fakirleşmekte, sürekli olarak onların üzerine ağır faturalar yüklenmektedir. Ve sendikalar, bu konuda devletin yardımcılarıdır.

Öyle ise, savaş politikalarına hayır demek için, krizin faturasını yüklenmeyi kabul etmemek için, açlık ve işsizliğe karşı durmak için, her türlü ekonomik, sosyal, siyasal hakların gasbına dur demek için, örgütlenmek gerekir.

Süreci tersine çevirecek, durumu düzeltecek tek şey, örgütlü işçi sınıfı ve onun devrimcileşmesidir.

İşçi sınıfı, siyasal alan da içinde, örgütlenmek zorundadır. İşçiler, sendikaları terk etmeden, sendikaları geri almak üzere, siyasal, ekonomik her türlü örgütlenmeyi geliştirmelidirler. İşçiler, her fabrikada, işyeri komiteleri kurmalıdırlar. Bilfiil bu işyeri komiteleri, sendikaları geri almak için bir yol açabilir.

İşçi sınıfı, burjuva politikaların peşine takıldıkça, her zaman başı eğik olacaktır. İşçi sınıfı, başını kaldırmak, devrimcileşmek zorundadır. Yoksa, her yılın aralık ayında asgarî ücreti tartışmakla yetiniriz ve elbette her seferinde bir kez daha aldatılmış, çuvallamış oluruz.

Aralık aylarını beklemeden, grev için hazırlanmak, örgütlenmek gerekir. Hâlâ geç değildir. Asgarî ücret ya da ücretler değişmez değildir. Her zaman değişirler. Bunun için, işçi sınıfının, planlı, örgütlü, kararlı bir biçimde genel grev ve genel direnişi örgütlemesi şarttır. Bu sadece işçilerin değil, tüm emekçilerin, tüm direnişçilerin ortak mücadelesinin de gündemidir.

İşçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, tüm direnenler, Birleşik Emek Cephesinde birleşmelidirler. Bu gerçekleşirse, genel grev ve genel direnişin örgütlenmesi de gerçekleşebilir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz