Sermaye, emperyalist sermaye ve onun yerli ortakları, dünyanın her yerinde ama özellikle de bölgemizde, savaşı kundaklıyorlar. ABD, saldırganlıkta sınır tanımıyor. Almanya’nın yeni hükûmeti, savaş sanayiini körüklemek için, her türlü Nazi propagandasını gündeme taşıyor. İngiltere, dünyanın en kanlı emperyalist gücü olarak, kana susamış sermaye için naralar atıyor, Fransa eşi görülmemiş sömürgecilik uygulamalarına yenilerini eklemek isteği ile, Avrupa’da savaşın büyümesi için elinden geleni yapıyor.
Ve tüm bu emperyalist Batı’nın tetikçisi olarak İsrail ve Türkiye, bölgede kanlı saldırılar organize ediyor. İsrail’in kanlı saldırılarına, en son toplama kampı kurma girişimi eklendi. Ve TC devleti, Saray Rejimi, İsrail’e silah sağlayan şirketleri protesto eden gençlerin evlerini basıyor, tutukluyor.
İşte size “insan hakları”, işte size “demokrasi”. Bir iktidar, İsrail’i terörist devlet olarak ilan ediyor. Erdoğan’ın ağzından bu sözler dökülüyor ama İsrail’e silah tedarik eden şirketleri ziyaret edenler hemen gözaltına alınıyor.
Korkuyor Tayyip Erdoğan. Kendi ağzından terörist diye nitelediği İsrail ile ilişkilerinin ortaya çıkmasından korkuyor.
Korkuyor Saray, ABD’li efendilerinin, İsrail ile ortak projeleri niye aksatıyorsunuz, demesinden korkuyor.
Bu nedenle, sürekli saldırıyorlar.
Korkmalıdırlar.
Ülkede ağzını açan, herhangi bir sosyal medya mesajı yayınlayan herkes tutuklanıyor. Hapishaneler, doldu ve %50 fazla ile çalışıyor. Elektronik kelepçeler tükendi ve yeni 300 bin elektronik kelepçe sipariş edildi. Ama buna rağmen, kitleler durmuyor, tepkisini, şu ya da bu yolla ortaya koyuyor.
Mesele şudur: Madem bir mesaj ile tutuklanıyoruz, öyle ise, doğru ve daha etkili eylemler yapmalıyız.
Mesele şudur: Madem her hakkımızı aradığımızda, en sıradan bir talebimizde karşımıza polis, cop, plastik mermi, basın, TOMA, hapishane, mahkeme vb. ile tüm güçleri ile devlet dikiliyor, öyle ise, biz de daha etkilisini yapmalıyız.
Madem bize nefes almak yasak, öyle ise, sakınacak neyimiz var?
İşsizlik, sermayenin elinde bir çekiç gibi her gün bir fabrikada işçilerin kafasına iniyor. Ülkenin 3’te biri işsizdir. TÜİK ne derse desin.
Açlık, eline tırpanını almış Azrail gibi sokakları, evleri ziyaret ediyor. Filistin’de açlıktan ölenler gibi, ülkenin her ilinde açlık kol geziyor.
Gençler, eğitim hakları ellerinden alınmış hâlde, işsiz ve aç yaşıyorlar. Özel okullarda milyonlarca liraya okuyanlar varken, 2 milyon öğrenci, sadece kiralar nedeniyle, barınamadığı için, açlık ve işsizlik nedeniyle, üniversite kaydını dondurdu.
Sağlık sistemi, insanın her yolla aşağılandığı, kendini işe yaramaz, değersiz hissettiği yer hâline gelmiştir.
Saray, kendi adaleti için büyük saraylar yaptıkça, adalet sarayları, adaletin kovulduğu binalara çevrildiler.
İşçiler işyerlerinde cinayete kurban gidiyorlar. Her gün 5-6 işçi ölmekte, çok daha fazlası yaralanmakta, uzvunu kaybetmektedir. İşçi cinayetleri politiktir dememizin nedeni budur.
Kiralar, ücretleri çoktan geçti. Maaşlar, faturalara yetmiyor. Vergiler, zamlar, haraçlar yolu ile devlet, işçi ve emekçilerden para alıp, sermayeye aktarmaktadır.
Ülkede her gün 30 çocuk kayboluyor. Çocukların bir bölümü, Melih Gökçek ve Fatma Şahin gibi “ünlü” satıcılar aracılığı ile Epstein dosyalarına girmiştir. Türkiye’den 48 bin çocuk Epstein dosyasında vardır.
Ülkede her gün, bilinen, 4 kadın cinayete kurban gidiyor ve TC mahkemeleri katilleri korumak için, cansiparane çalışmaktadır.
Hukuk, iç savaş hukukudur. Yargılananın kim olduğuna göre ayarlanmaktadır.
Ve ülkenin ormanları yanmakta, yakılmaktadır. Hem rant uğruna ülke toprakları yağmalanmaktadır -zeytinliklere karşı yürütülen hayasız kampanyaya bakın, ağaçları söküp taşıyacaklarmış; yalan utanmazca söylenmektedir-, hem de ülkenin ormanları, kendiliğinden bile yansa, Saray, bu yangınlara adeta sevinçle yaklaşmaktadır.
Depremde, “asrın felaketi”nde, hemen rant hesapları yapmaya başladılar. Samandağ’a, Hatay’a bakın anlamak için yeterlidir. Ve ormanlar yanarken, doğrudan, rant hesabı yapıyorlar.
Bu nedenle diyoruz ki,
– İş cinayetleri politiktir.
– Kadın cinayetleri politiktir.
– Depremde öldüren afet değil, devletin kendisidir. Rant hesabıdır.
– Orman yangınları öldürmüyor, devlet öldürüyor. Orman yangınları, rant hesabını güden politikaların sonucudur.
Ülkede yaşamak pahalıdır.
Ama ölmek ucuzdur. Her ay intihar eden insan sayısı, 500’lü rakamları geçmektedir. Üç çocuk yapın diyenler, insan ölümleri karşısında kâr hesabı yapan sermayenin temsilcileridir.
İşte direnmenin zamanıdır.
Şimdi, tam zamanıdır.
Sendikalar, işçileri satmaktadır. Memur sendikalarının hâline bakın. Grev yapamazlar, ama toplu sözleşme yapacaklarmış. Artık, komiktir. Takke düşmüş ve tüm sendikaların kellesi görünmüştür.
Şimdi, fırtına ekenler yel biçecektir.
Şimdi zamanıdır.
Tüm enerjimizi toplayarak, tüm aklımızı devreye sokarak, kendi ellerimizle geleceğimizi yazmak üzere, örgütlenmeliyiz.
Bu rantçılara, bu yağmacılara, bu savaş ekonomisini pohpohlayanlara, bu “içeride ve dışarıda savaş” politikalarını devreye sokanlara, bu karanlıktan beslenenlere, bu her türlü hak ve özgürlüğü tırpanlayanlara, bu eğitimi, sağlığı satanlara, bu elleri kanlı katillere, bu İsrail destekçilerine, bu Batı emperyalizminin tetikçilerine, bu Amerikan uşaklarına karşı şimdi direnmenin zamanıdır.
Gözünü aç ve direnişe bak!
İhtiyaç duyduğun umut, ihtiyaç duyduğun ışık, bu direnişlerin içindedir.
Örgütlenmek, hem gereklidir, hem mümkündür, hem zorunludur. Başka çıkış yolu yoktur. İşçi sınıfının devrimci yolu, şimdi, hepimizin yoludur.
Şimdi, direniş zamanıdır.
Şimdi, var olan direnişleri büyütmenin zamanıdır.
Şimdi, “genel grev ve genel direniş” sloganını yükseltmenin zamanıdır.
Sermaye, Saray Rejimi, fütursuzca, azgınca saldırmaktadır. Korkuyorlar. Korkuları, ağızlarında çirkeflik, yaşamlarında karanlık olarak ortaya çıkmaktadır.
Şimdi, genel grev ve genel direnişi örgütlemek için, birleşik emek cephesinde örgütlenmenin zamanıdır.
Gezi Direnişi’nden 19 Mart direnişine, barikatların nasıl aşılacağını öğrenmenin, öğretmenin zamanıdır.
Şimdi, her yerde, her alanda, işyerinde, okulda, fabrikada, sokakta, mahallede, köyde, şehirde, direnişi örgütlemenin zamanıdır.
Seyretmenin, sözler söyleyerek yetinmenin, sosyal medya mesajları ile tatmin olmanın zamanı değildir. Şimdi, direnmenin zamanıdır. Şimdi, tüm işçi ve emekçilerin, kadınların ve gençlerin direniş bayrağını daha da ileriye taşımanın zamanıdır. Şimdi, evet şimdi, Birleşik Emek Cephesinde örgütlenmenin zamanıdır. Şimdi, Kaldıraç Hareketi saflarında direnişe katılmanın zamanıdır.