AK Parti yöneticileri, barış sürecini tamamen silecek açıklamalar yaptılar. Her türlü provokasyona temel hazırladılar ve ardarda yenilerini denediler.
HDP baraj altında kalırsa “süper olur” dediler. AK Parti ve tüm devlet, açıkça, 12 Eylül Anayasası’nı savunmakta beis görmediler.
12 Eylül Anayasası’nın koyduğu anti-demokratik kuralların, yasaların ardına sığındılar. Kendileri, işlerine geldiğinde anayasayı çiğnediler ama mesele baraj, siyasi partiler yasası vb.ne geldiğinde, Evren’den daha 12 Eylül’cü kimliklerini ortaya koydular.
Ve 7 Haziran’a, büyük provokasyon denemeleri gölgesinde, büyük oyunlar içinde, saldırgan politikalar eşliğinde gelindi. En son Diyarbakır’da denenen bombalama, ne kadar gözlerinin dönmüş olduğunu gösterdi.
Ama, tüm bunlara rağmen, HDP, barajı aştı.
12 Eylül’ün barajları yıkıldı.
İki yıl önce Gezi’de başlayan süreç, Kürt halkının on yıllardır sürdürdüğü özgürlük mücadelesi ile birleşti ve ortaya konan irade, barajı yıktı. %10 barajı aşıldı ve HDP, %13’ü aşan oy oranı ile, parlamentoya bir siyasal parti olarak, halkların iradesini taşımayı başardı.
Elbette bunun arkası gelecektir.
AK Parti egemenliği onarılmaz bir yara aldı. Hükümet kurma çoğunluğunu açıktan kaybettiler. Baskı ve şiddet ortamı ile halkları susturmaya, kitleleri her yol ve araçla bastırmaya çalışan iktidarın, bu kolay yolda ilerleyişi onarılmaz bir yara aldı.
Arkası gelecektir. AK Parti içinde, büyük ölçüde rant paylaşımı ve hırsızlığa dayalı tutkal çözülmeye başladı ve daha da çözülecektir.
Kobanê düştü düşecek sevinç nidaları nasıl kursaklarında kaldı ise, “barajı geçemezse süper olur” nidaları da yerle bir oldu.
Sadece bu kadar değildir.
Düzen partilerinin nasıl tükenmekte olduğu ortaya çıkmıştır.
Şimdi, durma zamanı değildir.
Şimdi, küreklere daha bir kuvvetle asılmanın zamanıdır. Şimdi, örgütlenme çalışmalarına daha bir hız vermenin zamanıdır. Burjuva medyanın, egemen medyanın yarattığı karanlık dağılma eğilimindedir. Kitleler, işçi ve emekçiler, ezilenler, halklar, başka bir yolun mümkün olduğunu görmeye başlamıştır. Bunun verdiği özgüven, son derece önemlidir.
Bu özgüven, halkların daha örgütlü bir mücadeleye meyil göstermeleri için son derece büyük olanaklar yaratmıştır. Gençliğin, işçilerin, emekçilerin örgütlenmesi için önemli olanaklar oluşmuştur. Kuşku yok ki, bunlar hâlen olanaklardır, bu olanakların gerçeklik hâline gelmesi, örgütlenmenin ilerlemesine bağlı olacaktır.
Bu açılan yol, sistemin tüm yönleri ile deşifre edilmesinin olanağını sunmaktadır.
Dinin ahlâksızca kullanımı, ırkçılığın zehirli kullanımı artık eskisi kadar kolay olmayacaktır. Güç gösterileri ile halkın bastırılması uygulamaları, artık eskisi kadar kolay sonuç vermeyecektir.
Hırsızlığın iflası yaşanmaktadır. Hırsızlığın, siyasal, ahlâki ve ekonomik biçimleri, kitleler nezdinde mahkûm edilmiştir.
Saray politikaları, saray entrikaları, topyekûn mahkûm edilmiştir. Ve bu iktidarın başaşağı gidişini durdurmaları artık kolay olmayacaktır.
Gerçeğin, burjuva medya eli ile gizlenmesi artık eskisi kadar kolay olmayacaktır.
Ama unutmamak gerekir ki, bu süreci örgütleme görevi önümüzdedir.
Sevince kapılıp gevşeme zamanı değildir. Tersine, bu tepkiyi ortaya koyan kitlelerin örgütlenmesi süreci önümüzde büyük bir görev olarak durmaktadır. Bu acil bir görevdir.
Sadece Türk-Metal’in seçim süreci içinde, otomotiv işçilerinin direnişi ile başlayan yıkılması süreci, tüm bu örgütlenme görevinin ne kadar acil olduğunu göstermiştir. Türk-Metal yetkililerinin, utanmadan 100 milyon rüşvet dağıtma beyanları, tıpkı iktidarın rüşvet operasyonları gibi geri teptirilmelidir.
Bu sadece bir seçim sonucu değildir. Bu aynı zamanda, bir uyanışın, bir dirilişin kendini ortaya koymasıdır. Bu nedenle, vakit geçirmeden, rehavete kapılmadan, küreklere daha sıkı asılmanın zamanıdır. Örgütlenmenin zamanıdır.
Özgürlük isteğini, adalet isteğini, iş ve ekmek isteğini örgütlemenin zamanıdır. Bunun olanaklarını görmek, gözümüzü bu olanaklara dikmek gerekir.
Önümüzde son derece yaratıcı, son derece verimli bir süreç vardır.
Bu demektir ki, daha yoğun bir mücadele dönemi önümüzdedir. İktidar, egemenler, bir yenilgi ile pes etmeyeceklerdir. Yeni yöntemlerle daha da saldırganlaşacakları kesindir. İşte tüm bu yeni sürece hazırlıklı olmak, daha uyanık olabilmek, ancak ve ancak örgütlenmeyi geliştirmekle, ileri taşımakla mümkün olabilir. Bunu başarabilecek durumdayız.