Biz devrimci sosyalistlere sorulduğunda, savaş, dünya çapında ya da yerel savaşı nasıl önleyebiliriz, şu yanıtı veriyoruz; savaşı yeryüzünden silmek için, sınıflı toplumları, sınıfları, insanın insan tarafından sömürülmesini, köleliğin her türünü, insanın insana kulluğunu, yeryüzünden silmek zorundayız. Biz buna komünizm diyoruz. Yeryüzünden “meta” denilen şeyin kalkması, yeryüzünden devlet denilen şeyin kalkması, halkları, insanları ayıran sınırların ortadan kalkması, aşağılanmanın her türlüsünün gömülmesi demektir. Bu, kardeşlik toplumudur.
Ama eğer, şu anda, acil olarak bir savaşı nasıl önleriz diye soruluyorsa, halkların, emperyalizme, egemen güçlere karşı ortak mücadelesine gözümüzü dikiyoruz ve diyoruz ki, savaşı sosyalizm ve devrim önler.
Bazı okuyanlara, bir bölüm insana bunlar çok uzak, çok “ütopik” gelebilir. Ama biz, tarihten de biliyoruz ki, savaşı, yalvarmak, efendilere yapmayın demek, üzülmek, seyretmek, gökten mucize beklemek bunlardan çok daha gerçek dışıdır. Ve bizim devrim ve sosyalizm çözümümüze imkânsız diye bakanların çoğu, sadece seyrediyor, sadece efendilerden merhamet bekliyor, sadece “büyük”lerin insafa gelmesini bekliyor, sadece gökyüzünden mucize bekliyor. Tarihte bunları yapanlar oldu ama savaşlar önlenmedi. Oysa devrim, halkın başkaldırması, halkın silâhlanması, halkın ayakları üzerine doğrulması, savaşları önlemiştir.
Bugün, Suriye savaşı denilen, gerçekte tüm bölgeyi, Ortadoğu’yu sarmış olan, dahası ABD emperyalizminin zorlaması ile bir dünya savaşına evrilen savaşı, önleyecek tek güç, tüm halkların anti-emperyalist başkaldırısıdır. Sadece emperyalistlere karşı değil, emperyalist efendilerin bölgemizdeki “egemen” uşaklarına da karşı.
Halkların, işçi sınıfının, emekçilerin bu mücadelede bugün zayıf olduğunu da kabul etmek zorundayız. Gerçek budur. Değişmez bir şey değildir bu ama durum budur.
Halkların, anti-emperyalist cephenin, bölgemizdeki en örgütlü halklarından biri Kürt halkıdır. Kürt Devrimi, bölgedeki anti-emperyalist mücadelenin avantajlarından biridir.
Biz, Kürt Devrimi dediğimizde, PKK önderliğinde gelişen mücadeleden söz ediyoruz. Elbette, Kürt devrimcilerinin mücadelesinden söz ediyoruz. Bölgemiz halklarının devrimci evlatlarından söz ediyoruz.
Oysa Kürt hareketi içinde, örneğin Barzani, ayrı bir güç olarak, Kürt sorunun çözümünü, bölgede yoğunlaşan emperyalist paylaşım savaşımının içinde “aramak”tadır.
Bölgede süren paylaşım savaşımı, elbette, nesnel olarak Kürt sorununun çözümü anlamında bir yol ayrımı yaratıyor. Kürt sorununun gerçek çözümünün, sosyalizmde olduğunu iddia edenler, bugüne kadar bunun için mücadele edenler ile, sorunun çözümü için emperyalist efendilerden icazet arayanlar, elbette aynı kampta değildir. Nasıl TC devletinin, “egemenleri” ile ülkemiz işçi sınıfının çözümleri aynı değil ise, bu, bir “devlet”leri olmasa da Kürtler için de geçerlidir.
Bölgede süren savaş, ABD emperyalizminin Irak ardından Suriye’yi işgal etme girişimleri, gerçekte bölge halklarının imhası, boyun eğdirilmesi hedefini gütmektedir. Mesele ne Irak’ta “demokrasi” götürülmesi idi, ne de Suriye’de “Zalim Esad’dan halkın kurtarılması”dır. Elbette bunlar emperyalist güçlerin, kendi işgal planlarına, halkları kıyımdan geçirme planlarına, bölgede sahneledikleri oyunlarına buldukları parıltılı, albenili isimlerdir.
Sadece Suriye halkları, sadece Irak halkları bu savaşta can vermektedir. Üstelik bunu yaparlarken, kendilerine bağlı maşalar kullanmaktadırlar.
Bölgemizi, hem tarihî olarak yıkmak, yağmalamak istiyorlar, hem ekonomik olarak yağmalıyorlar, hem de insanımızı köleleştirmeye çalışıyorlar. Bölgede mezhep savaşını pompalayanlar bu emperyalist güçlerdir. Hem Halep, hem Şam, hem Bağdat, halkların birbirinin yanında yaşadığı renkli kültürleri bir arada tutmuş şehirler idi. Şimdi, her türden ayrımcılığın, katliamın devreye konduğu şehirler hâline gelmişlerdir. Bölge ülkeleri, elbette ABD emperyalizminin bu planlarının taşeronu olmuştur.
Bölge ülkeleri, yağmadan, talandan pay almak, köpekler gibi kemiklere razı olmak pahasına, tüm bölgenin ateş çemberine dönüşümüne katkı sunmuştur, sunmaktadır.
Bu nedenle, bölgedeki devletlerin geliştireceği “ulusal” reflekslerin çözümü uzaktır. Çözüm halkların geliştireceği direniştedir ve elbette her halk, “uzaktaki” emperyalist güce karşı savaşırken, kendi devletine karşı, üzerinde yaşadığı topraklarda “egemen” olan devlete karşı mücadele etmek zorundadır. Çözüm, halkların direnişindedir.
Halkların direnişi, işçi sınıfının, emekçilerin, üretenlerin, sömürülenlerin direnişidir. Yoksulların direnişidir.
Elbette bu direniş, egemen devletlerin, onların efendileri olan emperyalist güçlerin gücünden, bugün, daha zayıftır. Bu realitedir. Ama bugüne ait realitedir. Direniş, kendini büyütür ve geliştirir. Kürt halkının direnişi buna örnektir. Kobanê’de IŞİD çetelerine karşı geliştirilen direniş geçmişe değil, henüz bugüne aittir, yakındır.
Bugün, ABD ve Batı güçleri, IŞİD’e karşı savaştıklarını söylüyorlar. Bu büyük yalan, artık herkes tarafından görülüyor. IŞİD denilen çetelerin yaratıcısı, organizatörü, ABD, İngiltere, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar başta olmak üzere, bu güçlerdir.
Şimdi bu güçler, yarattıkları canavarın zafere gidişi gecikince, bölgede gelişen direniş büyüyünce, kurtarıcı rolünde ortaya çıkmaya çalışıyor.
ABD başta olmak üzere tüm emperyalist güçler, bölgede her gücü kullanmayı adet hâline getirmişlerdir ve bunu denemekten hiçbir zaman geri durmamışlardır.
Dün Kobanê direnişinde IŞİD güçlerini destekleyen ABD, Kobanê direnişinin zafere ulaşmasından sonra, PYD ile farklı bir ilişki kurma denemeleri yapıyor. Dün, Kobanê direnişinin karşısında yer alan Barzani, bugün, Kobanê’de kendine yer arıyor.
Amaçları açıktır; Kürt Devrimi’ni, bölgedeki paylaşım savaşımının, kendi savaşlarının amaçlarına uygun olarak kullanmak. Elbette, bunu bizim kadar, PYD de görmektedir. Görmediğini düşünmek büyük bir haksızlık olur.
Ama öte yandan, adım adım, ABD güçlerinin bölgeye yerleşmek, Ruya-Suriye cephesine karşı Suriye sahasında yer edinmek istekleri açıktır. ABD’nin Rakka operasyonu, gerçekte, IŞİD’in kontrolünden çıkacağı anlaşılan sahanın, başka bir tarzda kontrolleri altına alınması olduğu açıktır. Aynı zamanda Barzani güçlerine, Suriye Kürdistanı’nda yer açma planının parçasıdır.
Bilinen bir gerçektir, tescillidir ve bir kere daha söylemekte beis yoktur, ABD emperyalizmi, yeryüzünde, ne bugün, ne dün hiçbir halktan yana olmamıştır, ABD’nin “yardım” ettiği hiçbir halkın karnı doymamış, yüzü gülmemiştir. Amerikan yardımı, sofraya bir şey koyuyormuş gibi oturup, yenilecek her şeyi almak demektir. Bunun sayısız örneği vardır.
Kuşku yok ki, bunlar herkesçe bilinen, en çok Kürt halkı tarafından bilinen gerçeklerdir. Ve yine kuşku yok ki, emperyalizmin denetiminde, adeta bir ortaklaşa sömürge olan Türkiye halklarının ve işçi sınıfının, devrimcilerinin kardeşleri, bölgenin tüm halklarıdır, en başta da Kürt halkıdır. Kürt Devrimi, ağır 1980 karşı devrimi yıllarından bu yana, Anadolu’nun her yerinde, İstanbul’da, Trakya’da, tüm ülkede direnenlere örnek olmuştur, umut vermiştir. Bu nedenle bu konudaki vurgularımız asla ve asla düşmanca, Kürt Devrimi’nin kazanımlarına karşı vb. değildir, olamaz.
Elbette çok zorlu bir süreçten geçtiğimiz açıktır.
Suriye savaşı boyunca, koalisyon denilen güçler, içinde TC devleti de olmak üzere, bölgedeki her türlü direnişi, en başta da Kürt devrimcilerinin direnişini kırmayı amaçlamışlardır. Bugün de bunun tersini düşünmek için bir neden yoktur.
Bölgenin zenginliklerini yağmalamak için kan dökmekte olan bu vahşilerin, bölgemizden kovulması, halkların ortak mücadelesi ile mümkün olacaktır. Tüm emperyalist güçler bölgeden kovulmadan, onların yerli işbirlikçileri alaşağı edilmeden, bölgemize barış, özgürlük ve adalet gelmeyecektir.
Bugün mesela Trakya’da yaşayan bir işçi, bir emekçi, bu savaştan, savaşın içindeki insanlar kadar zarar görmüyorum, diye düşünmemelidir. Bu, bugüne aittir. Emperyalist güçler, bu savaşı, sadece Suriye ile sınırlı olarak ele almıyorlar. Suriye halkının kaybı, Trakya’da yaşayan işçi ve emekçinin de kaybıdır. Tersi de doğrudur, Kürdün her kazanımı, Suriyelinin her kazanımı, bölgemiz halklarının ortak kazanımıdır.
Bu nedenle, tüm bölge işçi ve emekçilerinin, halklarının anti-emperyalist mücadelesinden söz ediyoruz.
Kürt Devrimi, bu mücadelenin önemli bir ayağıdır. Kobanê direnişinin etkileri bunun en açık göstergesidir. Direnişi, tüm bölgeye yaymak, her parçadan direnişi geliştirmek, Kürt halkının mücadelesine de büyük bir katkı demek olacaktır.
Tarih boyunca emperyalist güçler, bölgemizde para ile satın alabilecekleri kalabalıklar, çeteler, kendileri adına kirli işler yapacak güçler bulmakta zorluk çekmemişlerdir. Bu konuda en büyük yardımcıları, bölgemizdeki devletler, yani kâhyaları, işbirlikçileri olmuştur. Bu büyük tarihî oyuna son vermenin tek yolu, örgütlenmek ve onurlu bir direniş yolu geliştirmektir.
Elbette direnişin de bir bedeli vardır. Ama hiçbiri, boyun eğmekten, köleleşmekten, kendini satmaktan daha ağır bir bedel değildir. Kürt devrimcilerinin direnişinin de, bölgemizdeki tüm devrimci direnişlerin de önemi buradan gelmektedir. Bu tarihe sahip çıkmak, bu direnişi sürdürmek, bugün her zamankinden çok daha fazla olanaklıdır.
Kendini emperyalist efendilere kiralamış Barzani çetesinin, Kürt Devrimi’nin kazanımlarının üzerine oturma girişimi, Kürtlere bir şey kazandırmayacaktır. Bugünlerde Barzani’nin, Türkiye Kürdistanı’nda parti kurma girişimi ile, Kürt halkına karşı girişilen kıyım, tamamen birbirine paraleldir, aynı amaca hizmet etmektedir. Barzani’nin Kobanê ya da Suriye Kürdistanı’nda etkinlik kazanma girişimleri de aynı planın parçalarıdır. Kürtlerin Barzani yolu ile kazanacakları hiçbir özgürlük yoktur. Kürt Devrimi’ni bugüne getiren yol, bambaşka bir yoldur.
Tüm bu savaş içinde, halkların direnişi, istenildiği hızda olmayabilir ama güç kazanmaktadır. Çıkış yolu, halkların direnişi yoludur.