ABD ve Suudi Arabistan’ın desteğinden faydalanmakta olan Yüksek Uzlaşma Komitesi’ne göre, Esad -görevi bırakmak ve devletin politik gidişatında yer almamak teminatının bir sonucu olarak – yeni uzlaşmalara uymak durumunda. Özellikle de geçiş hükümeti ve takibindeki seçimler boyunca.
Gördüğümüz üzere, “uzlaşmazlar” olarak adlandırılan taraflar ödün verdi: Son döneme kadar, Esad’la aynı masaya oturmayı kesinlikle reddetmekteydiler. Yine de, amaçları değişmiyor: Suriye başkanını Suriye’nin geleceğinden defetmek. Moskova ise halen bu planı kabul edilemez buluyor. Kremlin, Suriye Başkanı Esad’ın, Suriye’nin politik sürecine katılım sağlaması gerektiği konusunda ısrarcı. Bu durumda, Yüksek Uzlaşma Komitesi’nin tekliflerinin arka planında -yukarıda bahsedilen bütün planın arka planında- ne yattığına, bunun koşullarına bakılması gerekiyor.
Öncelikle, Rusya ve Körfez’in iki petrol monarşisi -Bahreyn ve Katar- askeri birliktelik konusunda bir anlaşma imzaladı. Bahreyn, diğer alanlarda Rusya ile işbirliğini geliştirmeye yönelik bir amacı ispatlıyor. Öte yandan Putin, Ortadoğu’da Bahreyn’i “yeni bir destek” olarak dillendirdi.
İkinci olarak, bir süre önce Çin, Rusya, Suudi Arabistan petrol üretimi ve petrol fiyatını düzenleme konusunda, uzun zamandır beklenilen anlaşmaya vardı.
Kabaca diyebiliriz ki, bu iki gerçeklik, Suudi Arabistan ve Körfez’in Arap Devletleri İşbirliği Konseyi, Moskova’ya şöyle bir öneri getirdi: Esad’dan vazgeçilmesi karşılığında, kazançlı anlaşmalar, yatırımlar ve petrol fiyatlarında işbirliğine dayalı yükselme. Tabii, bunlar tavşana uzatılan havuç misalidir.
Öte yandan, ‘sopa’lar da mevcut. ABD Sekreteri John Kerry ve Suudi dengi El-Cübeyir şunu dile getirmişti: Suriye’de varlık gösteren Rusya göz ardı edilecek şekilde, Suriye’deki ABD destekli koalisyon -Suudi ordularının katılımıyla birlikte- Suriye’de kara harekatlarını yoğunlaştıracak. Yüksek Uzlaşma Komitesi girişimini açıkça ifade ettiği gün, El Cübeyir de Londra’da bu açıklamayı yapmıştı.
Suriye’de Suudi Ordusu’nun yer alması ise Rusya için pek çok sorunun birden birikmesine neden olacak. Bunu tümden taçlandıracak şekilde, Türkiye, IŞİD’in kalesi olan Rakka’ya gerçekleştirilecek saldırıda ABD’ye katılmaya hazır olduğunu duyurdu. İşte bunlara bakıldığında, eğer Rusya, Batı destekçisi Suriye muhalefetinin teklifini reddederse, Washington Ankara’nın fikrini onaylayabilir.
Eğer böyle bir şey gerçekleşirse, “B Planı” kurucularına göre, Rusya gerçekten de kendisini huzursuz edecek bir konumda bulabilir. Rusya Esad’a tutunursa; ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan’a -IŞİD’e karşı mücadelede- inisiyatif verebilir, ki bu durum (hiç şüphe götürmez ki) kazanan tarafça onurlandırılır. Sonrasında ise, Suriye başkanının kaderini belirlemek, yine bu kazanan tarafa kalır. Rusya ise, Arap ve Körfez Devletleri’nin karlı işbirliğine dair herşeyi kaybetmiş olarak, elinde bir hiç’le kalakalır.
Aslında, bu plana ilişkin yeni olan hiçbir şey yok. “Körfez’in potansiyeline karşılık Esad’ı değişmek”; Suudiler uzun zamandan beridir bu formülü izliyor.
Peki neden Esad’ın gitmesini bu denli istiyorlar? Beş yıl önce, iç savaş başlamadan hemen önce, Arap Baharı’nın arifesinde, Suriye başkanı Suudi Arabistan ve Türkiye’yle hareket etmektense İran ile birlikte yürümeye çabaladı. Esad’ın neden İran’ı seçtiği çok açık olmasa da, Suudi Arabistan bu tercihi affetmedi. Çünkü Suudi Arabistan’ın Suriye’deki -aynı zamanda Ortadoğu’daki- en büyük düşmanı İran’dır. Esad’ın düşüşünün ise ‘İran yayılmacılığı’ çabalarını engelleyeceğine ve Suriye’de İran karşıtı güçlü bir engel yaratacağına inanmaktadırlar. Aynı zamanda, Moskova İran’la olan bölgesel ortaklığından vazgeçsin, ortaklığı tanımasın istiyorlar. Rusya’nın ortaklığı reddine yönelik böylesi bir formül şu şekilde yorumlanabilir: Rusya’nın İran’la olan bağını koparmasıyla, kaçınılmaz olarak yaşayacağı kayıpları karşılayacak bir teklif sunmak.
Gelgelelim, eğer (sinik değil de) gerçekten pragmatik bir bakış açısıyla değerlendirecek olursak meseleyi, ne “havuç”lar ne de “sopa”lar ikna edici bir yerde durmuyor. Öncelikle, İran’ın -multimilyar dolarlık anlaşmalar ve yatırımlar vaatleriyle- bir müttefik olarak kaybını telafi etmek mümkün değil. Diyelim ki bütün bu yatırım ve sözleşme vaatleri gerçekleşti; Rusya sınırlarında düşman bir İslami Cumhuriyet’in (nükleer bomba potansiyeli ve füze silahlarıya) oluşumunun telafisi ancak Körfez’de stratejik bir konumlanmayla karşılanabilir.
İkincisi ise, “sopa”lara geldiğimizde, B Planı’nı gerçekleştirmenin miadı neredeyse doldu: ABD, başkanlık seçimleri döneminde Suriye’de bir kara harekatı başlatmayacak. Tabii ki, Nobel ödüllü Barack Obama’dan kestirilemez bir karar beklenebilir. Gelgelelim, Rusya’yla silahlı çatışma tehdidiyle karşı karşıyayken Suriye’de büyük çaplı bir savaş başlatmayacaktır.
Şu durumda işe yarayabilecek tek şey, IŞİD savaşçılarını ‘başkent’lerini teslim etmeye ikna etmektir. Türkler bu oyunu Suriye’nin kuzeyinde çoktan gerçekleştirdiler, Cerablus’u bir kaç saat içinde aldılar. Yine de, böylesi bir tertip çok riskli. Çünkü olası bir sızıntının varacağı sonuçlar kestirelemez durumda.
Şimdilik Rusya’nın yapabileceği tek şey, ortakları -sorunun çözümüne yönelik- daha güvenilir bir yaklaşıma erişinceye dek ve daha ciddi teklifler gelinceye değin beklemek.
Dmitry Nersesov’un ‘War in Syria: Saudi Arabia wants to buy Russia’ yazısı, 10.09.2016 tarihinde, pravda.ru internet sitesinde yayınlanmıştır.
Direnişteyiz Çeviri Ekibi