Toplanan 1128 imzanın; vatan-millet yalanlarıyla kurdukları oyunlarını bozacağından o kadar korktular ki ellerinde ne varsa devreye soktular. Cumhurbaşkanı, Sultanahmet bombalamasını es geçerek akademisyenlere hakaretler yağdırdı. Çete başı Sedat Peker, 10 Ekim öncesi yaptığı gibi yine oluk oluk kan akıtma fantezilerini paylaştı. Savaş medyası akademisyenlerin boy boy fotoğraflarını kullanarak hedef haline getirmeye çalıştı. Üniversitelerde ülkücüler, akademisyenlerin kapılarına çarpı işaretleri koydu, haklarında terörist diyen bildiriler dağıttı. Rektörler, dekanlar, müdürler kim daha çok kralcı yarışına girdi. Muhtarlar akademisyenleri kınamayı vatani görevleri belledi. İktidar, tüm mekanizmaları ile akademisyenlere savaş açtı.
Fakat bunlar, ne akademisyenleri ne de onlara sahip çıkan toplumun onlarca farklı kesimini susturmaya yetmedi.
“Bu Suça Ortak Olmayacağız” metnine imza atan akademisyen sayısı devamlı artarken, öğrenciler, avukatlar, ekolojistler, sanatçılar… toplumun her kesiminden yayınlanan destek metinleri saraydakine mesaj veriyordu: “Susmayacağız, Boyun Eğmeyeceğiz!”
Bu süre zarfı içinde onlarca akademisyen işinden edildi, evine, yaşadığı şehre uğrayamayacak hale getirildi, yüzlercesi soruşturmaya maruz bırakıldı, tehdit edildi, mobbinge uğradı. Ancak yine yetmedi, akademisyenler susmadı.
Akademisyenler tüm bu saldırılara, tehditlere, yaşanan bu savaşa boyun eğmedi. Bu kan gölünün ortasında bir kez daha barış talebini yineledi.
13 Mart’ta Ankara’da yaşanan bombalamanın ardından muktedirin hedefinde yine akademisyenler vardı. İlgili yerler zaman kaybetmeden muktedirin savaş kusan talimatlarından kendilerine pay biçti ve dört akademisyen hakkında arama kararı çıkarıldı. Barıştan korkanlar, halkların barışının kendi sonları olacağını bilenler barışı yargılama cüretinde bulundu. 15 Mart akşamı, barış isteyen 3 akademisyen, terör propagandası yaptıkları gerekçesiyle tutuklandı.
Akademisyenler barış taleplerini kamuoyu ile paylaştıkları günden bugüne, biri İstanbul’da ikisi Ankara’da olmak üzere üç kez bomba patladı, Kürdistan’da ise bomba ve mermi sesleri o zamandan beri hiç kesilmedi.
İşimize-okulumuza-evimize gitmeye çalışırken otobüs duraklarında, evlerimizin bodrumlarında, barış isterken meydanlarda ölenlerle, yanına uçan kuş yaklaştırmayıp kışlık saraylarında metanetli olun diye ahkâm kesenler aynı sınıfın evlatları olamazlar.
Kazandığı üç kuruştan biraz arttırabilmek için ölüm ihtimaliyle toplu taşıma araçlarına binenlerle 30 araçlık konvoylarda gezenler, çocuklarına gemicik alanlar aynı sınıfın evlatları olamazlar.
Patlamanın ardından kan gölü içinde ölülerine ağlayanlarla Ferhat Göçer’i dinleyemediğine üzülenler de aynı sınıfın evlatları olamazlar.
Onlar, ağızlarından salyalar saçarak “SAVAŞ!” diye bağırır. Bizler ise ağız dolusu gülerek “BARIŞ!” diye haykırırız.
Onlar, bu savaşın asıl failleri, bombaların sorumluları, ölülerimizin katilleri. Halka düşmanlar. Barışa düşmanlar. Düşünene düşmanlar.
Bizler ise direnenler, umut edenler, insanlıktan yana olanlar, dünyayı yaratanlar, hayal kuranlar, barışı isteyenler. Emekçiler, halklar, kadınlar, öğrenciler, akademisyenler…
Hala biraradayız, hala susmuyoruz, sinmiyoruz! Barıştan, insanlıktan, emekten, hayattan yana olan akademisyenlerimizin yanındayız!
Savaş hukukunuza, tutuklamalarınıza boyun eğmeyeceğiz!
Barışı savunan akademisyenler yalnız değildir!
KALDIRAÇ Okurları