Her gün bu ülkede, işçiler, işyerlerinde cinayete kurban gidiyorlar. Artık, evden çıkarken işçiler aileleri ile vedalaşıyorlar. İşyerlerinde yok pahasına çalışan, aldığı ücret ile iki yakası bir araya gelmeyen, borç içinde yüzen işçiler, bir de cinayetlere kurban gidiyorlar.
Her gün bu ülkede, kadına şiddet diye adlandırılan cinayetler işleniyor. Kadını malı gibi gören anlayış, insanların giyimlerine karışma hakkı elde ettiğini düşünen anlayışla daha da azgınlaşıyor. Ülkede her gün kadın cinayetleri işleniyor.
Ülkenin tüm basını, her gün, akıl almaz yeteneklerini sergileyerek, akıl almaz yalanlar söylüyorlar. Bir tek gerçek onların bu yalanlarla kapladıkları tabakayı delip, gün ışığına çıkamaz duruma gelmiştir. Ülkenin en başından başlayarak, yalan söylemek, artık olağan bir maharet hâline gelmiştir.
Her gün bir gazeteci, bir okur-yazar, bir söz söyleme yeteneğine sahip kimseye, sanatçıya, ekonomiste vb. davalar açılıyor. Artık, böylesi bir davanın konusu olmak için, “muhalif” olmanız bile gerekmiyor. Ekonomik kriz var demek, terörist olmak için yeterli.
Her gün bu ülkede, bir Kürt belediye başkanı tutuklanıyor. Hem de hukuk ayaklar altına alınarak, hem de herkesin gözüne soka soka, tehditler eşliğinde. 10 yaşındaki çocuğun kafasına silâh dayayarak belediye başkanı tutuklamak için ev basan polis görüntüleri, medyada kahramanlık olarak sunuluyor.
Her gün bu ülkede, savaş naraları atılıyor. Suriye yetmiyor mu, alın size biraz da Libya sorunu verelim. Yeter ki savaş ekonomisi beslensin.
Her gün bu ülkede, bir işçi, bir öğrenci, bir kadın, bir anne, bir liseli eylemine coplarla, TOMA’larla, plastik mermilerle ‘müdahale’ ediliyor.
Her gün bu ülkede, Kürt kanı dökülüyor ve TV kanallarından, “etkisiz hâle” getirildi haberleri ile birlikte sayılar veriliyor.
Her gün bu ülkede, emekçi halkın çocukları “asker şehit” diye mezara veriliyor
Her gün bu ülkede, imamlar, ellerinde Kur’an, başlarında sarık, bilmem hangi tarikatın cebini dolduracak fetvalar vererek dolarlarını sayıyorlar. Ülkenin tüm yöneticileri, tarikat yuvalarında, el-etek öperek kendi geleceklerini garantiye almak üzere destek peşinde koşuyorlar.
Her akşam, TV kanallarında, adına “uzman” denilen garip garip erkek ve kadınlar, ülkede olup biten her şeyi gizlemek ve bambaşka bir “algı” yaratmak için, dolar karşılığında yalan makinası olarak hizmet veriyorlar.
Her gün bu ülkede, insanlar, işçi ve emekçi insanlar, kadın ve erkek emekçiler intihar ediyor, kendi canlarına kıyıyorlar.
Her gün bu ülkenin her emekçi hanesinde, geçim sıkıntısı, borç batağı yüzünden aile kavgaları oluyor. İşçi ve emekçiler, şiddeti, en yakınındakilere, hatta kendi canlarına yönlendiriyorlar.
Ve Saray Rejimi, tüm halkı, kadını ve erkeği ile, işçisi ve işsizi ile tüm halkı kendine düşman ilan ediyor ve her birinin üzerine, açık bir devlet terörü ile, devlet şiddeti ile yürüyor.
Saraylarında zevk ve sefa içinde yaşayanlar, artık bir korkunun içine girmiştir.
Tüm bunlara rağmen, her gün bu ülkede, her alandan, durdurulamaz biçimde bir direniş gelişmeye başlamıştır. Her gün, bu direniş çeşitli biçimlerde ortaya çıkıyor.
Evet her direniş, şu anda karşısında polisi, devletin tüm kurumlarını, hakimini, savcısını, ordusunu, basınını buluyor. Evet her direnişte emekçiler, istemlerini haykırırken coplanıyor. Evet, her direnişten sonra, bir adım geri çekiliyoruz.
Ama direniş durmuyor, durmayacak.
Ok yayından çıkmıştır.
Artık, işçi ve emekçiler, tüm çalışanlar, işsizler, kadınlar, erkekler, öğrenciler, liseliler bu karanlığın kendilerini görmez hâle getirmelerine son vermek üzere harekete geçmeye başlamıştır. Evet, işçi ve emekçilerde, kadın ve erkeklerde, öğrenci ve çalışanlarda bir öfke birikmektedir.
Bu öfkeyi biriktirmekte fayda vardır. Öfkenizi, dostunuza, arkadaşınıza, tanımasanız da bir tek kişiye, ailenize, kendinize karşı yöneltmeyin. Öfkenizi biriktirin. Bu öfke, tüm sistemi, tüm devlet çarkını yerle bir etmek için, bugün biriktirilmelidir. Öfkenizi yönelteceğiniz yer, eşiniz, dostunuz, aileniz, kendi canınız, arkadaşınız, marketin kasasındaki kadın, okuldaki hademe, hastahanedeki hemşire, Suriyeli göçmen, otobüsün şoförü değildir. Öfkenizi bir yere yönlendirmeden önce durmalı ve düşünmelisiniz, tüm bu sorunların kaynağı ne? Tüm bu sorunların kaynağı kapitalist sömürü sistemidir, insanın insana kulluğu ve bunu koruyan hukuk sistemi, terazisi bozuk adalet sistemi, kısacası devlettir.
Öfkemizi biriktirmeliyiz.
Bir yandan da umudumuzu.
Direnişimize devam etmeliyiz, hiçbir biçimde geri durmadan, her seferinde yeniden başlayarak, yılmadan. Direniş, aklımızı açacak, korkularımızı azaltacak, önümüzdeki sis dağlarını dağıtacaktır. Direniş, öğretmendir, öğretecektir.
Belli ki, kolay kurtuluş yolu yok.
Belli ki, bireysel kurtuluş diye bir şey yok. Bu nedenle, ya hep beraber ya hiçbirimiz, demeliyiz.
Belli ki, mücadele daha da sertleşecek.
Belli ki, devletin saldırıları daha da artacak.
İşte tam da bu nedenle, örgütlenmeliyiz.
Saray Rejimi korkuyor.
Cennetlerinde, ellerinde çekleri, dolarları, tüm yemişleri olduğu hâlde, titremektedirler.
Bu nedenle, Saray Rejimi daha çok ve daha çok kan döküyor.
Çünkü, artık, kitleler gerçeği görmeye başlamıştır. Çünkü artık her alanda direniş gelişmektedir. Çünkü artık ölümün bu kadar açık ve sıradan bir olay hâline geldiği bu ülkede, korku da anlamını yitirmektedir.
Çünkü, artık, her şeye rağmen, ne yalanları işe yarıyor, ne baskı ve şiddetleri.
2020, her şeye rağmen, direnişin, umudun yeşermesinin, işçi ve emekçilerin örgütlenmesinin yılı olacaktır.
Önümüz kavga yeridir. En güzel elbiselerimizle, en ileri bilincimizle, tüm maharetimizle, öfkemiz, inadımız ve umudumuzla, zekâmız, kalbimiz ve cesaretimizle bu kavgaya hazırlanma dönemidir.
Örgütlenmek, bu aşağılanmadan, bu baskı ve zulümden, ölümün her türünden kurtulmanın tek yoludur.
Umut, direniş ve örgütlenme şiarı ile 2020’ye merhaba!