Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), açık olarak görülebildiği, izlenebildiği gibi, Bilal Erdoğan’a bağlanmış durumdadır. Bilal Oğlan, milli eğitim ile ilgili farklı görüşlere sahip, derinlikli ve birikimli birisi olarak mı duruyor? Doğrusu, kendisinin de umurunda olduğunu sanmıyoruz. Bilal Oğlan, evdeki paraları sıfırlama meselesini anlamakta eksik olsa da, Ensar Vakfı aracılığı ile trilyonlarca para götürme işini yürütmede sıkıntılı değil. Bilal Oğlan, kim rüşvet vermesi gerekiyorsa onun uğradığı bir vakıf organize edilmiş ve başına konmuştur.
Evet, biz hep gördük, siyasal iktidarı elinde tutan ve burjuvazi adına yönetenler, her zaman kendi ceplerini doldurmuştur. Ama öyle anlaşılıyor ki, Erdoğan yönetiminin “doldurma” süreci, bir hayli farklıdır. Sadece daha önce görülmemiş derecede çok aldığı için değil, bu süreç içinde kendine bağlı bir “yeni zengin sınıf” yaratmaya yöneldiği için de farklıdır. Ama ne yaparsın, bu iş böyle tutmaz. İnşaat zenginliği ile, arsa vb. zenginliği ile bir “sınıf” yaratılmaz. Sadece bir çete yaratılabilir.
İşte bu çete, Bilal Oğlan’ın eğitim politikalarının belirlenmesi için, hemen arkasında duruyor. Önde, “milli eğitim politikaları” konuşuluyor ya da öyle sunuluyor, oysa arkada bütün iş, nakit meselesi olarak duruyor.
Bir sabah Erdoğan, durup dururken, sınavları kaldırdım, dedi. O kadar ki, gece sohbetinden haberi olmayan Milli Eğitim Bakanı, yok öyle bir şey, dedi. Dedi ama sonra işinden olmak var. Hemen durumu öğrenip, bir açıklama yaptı, “üzerinde çalışıyoruz.” Oysa gece, Bilal Oğlan, babasından bunu istemişti. Bilal Oğlan, Ensar Vakfı’na bağlı sistemin içine, yetenekli, becerikli çocukların gelmesini istiyordu. Parayı buradan vuracaktı.
Bu nedenle ise, bazı değişiklikler yapılmalı idi. Mesela adres değişikliği gerekirse, bunu sadece Ensar Vakfı yapabilmeli idi. Ve Erdoğan, çok da düşünmeden, sınavı kaldırdım, dedi. Saray Rejimi biraz da böyle işliyor, Erdoğan kaldırdım diyor kalkıyor, koydum diyor oluyor. Ayağa kalkın diyor, hepsi ayağa kalkıyor, maşallah,
şimdi de oturun diyor, hepsi oturuyor. Maşallah demek için, herkesin bir ayağa kalkması gerekiyor.
Milli Eğitim Bakanlığı, hâlâ sınav sistemini kaldırmış değil. Sınav sistemi sadece başka bir biçimde devreye sokulmuştur.
Mesela önümüzdeki yılın eğitim müfredatı, muhtemelen Temmuz ayında değişecek ve yeni müfredat için tek hazırlık yapmış grup, Turkuaz medya grubu olacak. Böylede tüm kitap ve yayın işleri, Turkuaz’ın denetimine geçecek. Bu arada kitaplar geç mi kalacak, eğitim mi aksayacak, umurlarında değil. Çünkü, hırsızlama olmadan, bu işleri yapmak mümkün değil. O kadar uzun zamanları yok. Bugün, ne yapabiliyorlarsa, hemen
yapmaları gerekiyor.
Kadıköy Anadolu Lisesi, İstanbul Erkek, Kabataş vb. gibi liseleri yok etmek istediler. Neden mi? Çünkü bunlar var olduğu sürece, insanlar çocuklarının bu okullara gitmesini istiyor ve “başarılı” çocuklar böyle ortaya çıkıyor. Bu geleneği dağıtmak ve bunun yerine, herkesin, mesela Bilal Oğlan’ın okullarına gitmesini sağlamak gerekiyor. Bu okullar silinmeden, Bilal Oğlan’ın okullarına akın akın öğrenci gelmesi zor.
Erdoğan ailesinin kontrol ettiği okullar var. Bunlar özel okullardır. Nun Koleji, bilindiği kadarı ile, kızına düşen paydır. İrfan Kolejleri, Bilal’in bizzat denetimindedir. ERA, Mektebim, Doğa, Yenidoğu, Çözüm Kolejleri, doğrudan veya dolaylı Bilal kontrolünde okullardır. Hepsinde de paralı eğitim verilmektedir. Bu okullara öğrenci akımı olabilmesi için, elbette, nispeten başarılı devlet okullarının yok edilmesi gereklidir. İkinci aşamada, bazı özel okullara da sıra gelecek, tümü, Bilal Oğlan tarafından satın alınacaktır. Bilal’dan önce, başarılı görünen özel okula vergi müfettişleri gidecektir. Gerisi kolaydır. Bilal, zor durumdaki okulu, vatan millet için satın almış olacaktır.
Biraz uzun mu oldu?
Üniversitelerden söz etmek istiyorduk.
İktidar, Saray Rejimi, bir sabah kalktı ve üniversitelerin bölünmesine ilişkin bir yasa gündeme getirdi. Mesela Cerrahpaşa, İÜ’den ayrılacak ve yeni kurulan, Bezmialem’e devredilecek.
Sadece Cerrahpaşa değil, tüm okullarda böylesi bir durum var.
Peki bunun gerekçesi nedir? Yanıt yok.
Öğrenciler, okul yönetimleri tepkili. Ve onlara verilen yanıt şudur, şu anda öğrenci iseniz, diplomanızı yine eski Cerrahpaşa’dan almış olabileceksiniz. Yeni girişlilerde bu artık geçerli olmayacak.
Bu karar açık olarak, tepkiyi azaltmaya dönüktür. Şu anki öğrenciler, bugün mücadele edebilir, direnebilirler. Ama eğer onların statüsüne dokunulmayacaksa, bu rüşvet onlara verilirse, onlar da susabilir. Böylece amaca ulaşılabilir. Sonrası zaten kolaydır.
Peki, gerçekte neden bunu yapıyorlar?
Mesela Cambridge neden kendini bölmüyor? Mesela Moskova Üniversitesi acaba kendini böler mi? Mesela Yale Üniversitesi kendini böler mi? Baştan aşağıya saçma gibi görünüyor. Bir üniversiteyi al, onu böl, ondan iki üniversite yarat. Neden?
Bu aslında bazı fakültelerin adını silme girişimidir.
Tarihsizleştirme, sıradan bir saldırı değildir.
ABD, Suriye’ye IŞİD güçlerini sürdüğünde, IŞİD güçleri, sadece insanları katletmedi, aynı zamanda tarihi yok etmeye çalıştılar. İnsanı tarihsizleştirmek, onu, çıplak, soyulmuş hâlde, bir başlangıç noktasına koymaktır. Aklını alma girişimidir.
Saray Rejimi, aslında üniversitelerin bölünmesi ile, tarihi silmeye, insanların akıllarını almaya çalışmaktadır.
Onların derdi açıktır. Bir öğrenci, eğer tıp okumuş ise, Çapa ve Cerrahpaşa’dan mezun ise, büyük bir avantaja sahiptir. Eğer mühendislik okudu ise, İTÜ’den mezun olması büyük bir avantajdır. İktisat okudu ise, İÜ ve Marmara’dan mezun olması vb. Böylece isim yapmış fakülteler var.
Özel üniversiteler, bu isim yapmış kurumlar nedeni ile yeterince talep bulamıyorlar. Müşterileri az. Bu nedenle, en kolay yol, bu fakülteleri baştan aşağıya değiştirelim.
Eğer, mesela Cerrahpaşa’yı, yıllar içinde eğitim kalitesini yok ederek küçültseler, ki bunu zaten yapıyorlar, çok zaman alacak. Oysa onların hızla para kazanmaları gerekir. Gözlerini kâr ve daha çok kâr hırsı bürümüştür.
O zaman kısa yol var. Bu okulların adını değiştir. Okulları böl, üniversiteleri parçala. Sonunda, ortada ne isim, ne bir prestij, ne de eğitim kalitesi kalır.
Biz, bu topraklarda yaşayanlar, bu tarih silme operasyonlarını çok iyi biliriz. Köylerimizin hâlâ iki ismi vardır, biri eski ismidir, gerçek ismidir. Diğeri ise devletin yeni koyduğu, halkın benimsemediği, ama tüm resmî işlemlerde kullanılan isimdir. Bu da bir tarih silme operasyonudur. Üniversitelerin, kurumların bu biçimde bölünmesi, bu imhacı, inkârcı geleneğin kolayca devreye sokulabileceği bir saldırıdır.
Bu arada, kendilerine bağlı çevreler de, ne yapar yapar, kendi okullarını “gözde” kurumlar hâline getirirler.
İşte anlamadıkları şey de budur.
Ne eğitimi bilirler, ne de eğitimde ‘kalite’nin ne olduğunu.
Odak noktasına para konularak, öğrenciye ve velisine müşteri diye davranarak, ilgi çekici, isim yapmış, kendine has bir tarih oluşturmuş eğitim kurumu yaratamazsınız.
Eğitimin niteliğinden gelir bu.
Eğitim, para ile yapıldığı oranda başarısız olmaya mahkûmdur.
Eğitim, parasız, kamu tarafından yönetilmesi gereken, toplumun ortak geleceği açısından planlanması gereken, büyük ölçüde gönüllü eğitmenlerin işidir. Eğitim, para ile kurulan bir ilişki değil, özgürlük üzerinden kurulan bir ilişkidir. Özgür bir eğitim olmadan ‘kalite’den söz edemezsiniz. Eğitim, bilimsellik, bilim üzerine kuruludur. Kâr ve rant üzerine kurulu bir eğitimden, ancak kâr ve rant beklersiniz. Bu eğitimi veren kurumun bir adı, bir prestiji, bir tarihi olmaz.
Saray Rejimi, TC devleti, üniversiteleri paralı hâle getirmek, paralı üniversitelere olan talebi artırmak için, bu saldırıya başlamıştır.
Bugünlerde Saray Rejimi ve Erdoğan’ın attığı her adım, insanlar tarafından, “evet yeni bir saçmalık daha” diyerek karşılanıyor. O kadar saçmalık var ki, bir yenisi kimseyi şaşırtmıyor. Ve bu nedenle de, bu yeni saldırıların üzerinde bir tartışma, sorgulama gerçekleşmiyor.
Ancak, bu saldırıları, bu tarih silme operasyonlarını, bu her şeyi ranta ve paraya endeksleme girişimlerini, “saçmalık” diyerek seyretmek, büyük bir hafiflik olacaktır.
Yasa, seçim çalışmaları gündemi içinde, meclisten geçmiş ve kanunlaşmıştır. Fiilî olarak okullar bölünmüştür. Bazı okullarda direnişin hâlâ sürdüğünü görüyoruz. Ama bunun özellikle seçim döneminde yapılması da rastlantı değildir. Birçok kişide, nasılsa seçimden sonra durum eskiye döner düşüncesi var. Oysa, direniş zamanıdır.
Okulların isminin değiştirilmesi, kurumların bölünmesi, eğitimin paralı bölümünün sürekli geliştirilmesi için, var olan her şeyin yok edilmesi, direnişle karşılanmak zorundadır. Çalınan senin tarihindir, yok edilen senin yaşamının bir parçasıdır. Geleceğine ipotek konulmaktadır. Paralı eğitimde müşteri sıfatı ile öğrenci olmak, aşağılanmaktır.
Ve bugün, yarın değil bugün, buna karşı direnmek, var olan direnişi genişletmek gereklidir.
Özgür ve bilimsel eğitim, halkın, acil, temel taleplerinden biridir.