Bartın Amasra’da, Türkiye Taşkömürü İşletmelerine ait maden ocağında, 14 Ekim 2022 günü, bir grizu patlaması oldu. Patlamada 41 kişi öldü.
İktidar, Saray Rejimi, Soma’da madenci tekmeleyenler, kendi ahlâk ve kültürlerine uygun olarak, “fıtrat” meselesine bağlı kalarak, “biz kadere inanırız” diye açıklamalar yaptılar. Onlar “kadere” inanıyorlar, ama nedense bu “kader” hep işçilerin emekçilerin ölümü oluyor. Erdoğan’ın çocuklarından birinin başına gelince “kader” olmuyor. Zengin çocuklarının başına gelince kader olmuyor. Hırsızlık, rant ve para çalmak olunca kader olmuyor. Ve kader, sürekli fakirler için, sürekli emekçiler için devreye giriyor.
Demek Erdoğan, demek Saray Rejimi, tümü birden “kadere inanıyor”lar.
Öyle ise, işçi ve emekçilerin sokaklara çıkmasını ve iktidarı alaşağı etmesini, Gezi Direnişi’nin daha ilerisi bir ayaklanma ile işçi sınıfının iktidara el koymasını da günü geldiğinde “kader” olarak isimlendirecekler, öyle mi? Eğer öyle ise, bunca cop, bunca TOMA, 3 bin kişilik koruma ordusu ile dolaşmak niye? Yok eğer öyle değil ise, neden kader her işçi ölümünde, her kadın cinayetinde devreye giriyor?
Sadece maden kazalarına bakalım, AK Partili dönem konumuz olsun.
– 2003’te Karaman Ermenek’te özel bir kömür ocağında grizu patlaması ile 10 işçi öldü. İşçilerin cenazelerine haftalar sonra ulaşıldı.
– 2004 yılında Kastamonu’da bakır madeninde çıkan yangında, 19 kişi hayatını kaybetti.
– 2009 yılında, Bursa Mustafakemalpaşa’da metan gazı patlaması sonucu madende 19 işçi öldü.
– 2010 yılında, üç ayrı olay var. İlki Balıkesir Dursunbey’de Odaköy madeninde gerçekleşti. Biyogaz patladı 17 ölü, 30 yaralı.
Aynı yıl ikinci olay Mayıs ayında gerçekleşti. Karadon Taşkömürü İşletmesi (Zonguldak) tarafından işletilen bir madende metan patlaması gerçekleşti ve 30 kişi öldü.
Üçüncüsü, 3 can kaybı ile, Edirne Keşan’da Temmuz ayında gerçekleşti. Yangın ve çökme sonucu madende 3 kişi öldü.
– 2013 yılında Türkiye Taşkömürü Araştırma Enstitüsü’ne ait bir kömür ocağında meydana gelen patlamada 8 işçi öldü.
– 2014’te sekiz cinayet sahası var.
İlki Soma’da, resmî rakamlara göre 301 ölü var. İşletme özel sektöre ait.
İkincisi Elbistan’da kömür briket makinasının çarpması sonucu yaşandı, 1 işçi öldü.
Üçüncüsü Kemerli’de (Şırnak) 3 işçinin ölümü ile sonuçlandı.
Dördüncüsü yine Şırnak’ta, Dağkonak mahallesinde gerçekleşti. Göçük sonucu 18 işçi hayatını kaybetti.
Beşincisi, Ermenek kazasında 18 işçi su baskınında öldü.
Altıncısı, Amasra’da göçük nedeni ile 2 işçi öldü.
Yedincisi Gelik-Zonguldak’ta oldu, 1 işçi öldü.
Sekizincisi Elaziğ Alacakaya’da gerçekleşti ve 1 işçi öldü.
– 2015’te altı olay var. Her birinde 1 işçi olmak üzere 6 işçi öldü.
– 2016’da Şirvan-Siirt’te 16 işçi bakır madeninde öldü.
– 2019’da Soma’da 1 işçi öldü, Yeni Çeltek’te 3 işçi yaralandı.
– 2022’de ise Amasra’da grizu patlaması sonucu 41 işçi öldü.
İşte size “kader” takvimi. Nasıl oluyorsa, kader, işçi ve emekçiler için işliyor. Zenginler için, iktidardakiler için kader diye bir şey tecelli etmiyor.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), düzenli olarak işçi cinayetlerini raporlamaya çalışıyor. Elbette, kendilerine ulaşmayan bilgiler de vardır. İSİG’e göre, 20 yılda, 989 madenci iş cinayetinde öldü.
Şimdi, bu ölen madencilere “şehit” diyerek, sözüm ona onlara mertebe vermeye çalışan zihniyet, aynı zamanda, daha işçi cenazeleri kaldırılmadan, ölü başına 50 bin TL vereceğini açıklıyor.
Gördünüz mü, can ne kadar da ucuz.
Burjuva devletin yönetenleri, parababaları, bürokratlar, Saray Rejimi’nin tüm kadroları, tekeller, bir cana değer biçmekte tereddüt etmiyorlar. Yaklaşık 2500 dolar. Ve bunu hemen cenazeler daha kalkmadan yapıyorlar. Çünkü, hayat o kadar zor ki işçi aileleri için, 50 bin TL ile, yarım yılın maaşını kazanmış olacaklar.
Ne dul kalanlar, ne çocuğunu kaybedenler, ne canının bir parçasını madene verenler, bu çaresizliğe isyan edecek durumda değiller. Değiller, çünkü, Saray Rejimi’nden korkuyorlar. Değiller çünkü, hayat pahalılığı onların boynunu büküyor. Her yerde, her koşulda çalışmaya mecbur kalıyorlar. Örgütlü olmadıkları için, haklarını arayamıyorlar.
İşte tam da bu nedenle, bir zibidi, maden işçisini tekmeleyebiliyor. O ayağının kırılmayacağını düşünüyor. İşte tam da bu nedenle, büyük muktedir, utanmadan “kader”den, “fıtrat”tan söz edebiliyor, hem de hiç korkmadan, densizce ve kibir içinde. İşçilerin dinî inançlarına, işçilerin kör inançlarına, hurafelere sesleniyor. Kadere inanmak gerekir, diyor. Kaderin bedeli 50 bin TL, 2500 dolardır. Ve Erdoğan için 50 bin TL, günlük çerez ve afyon parası bile değildir.
İşte onlar bu cesareti, işçi sınıfının örgütsüzlüğünden, işçi sınıfının sessizliğinden alıyorlar. O nedenle bu kadar fütursuz, bu kadar utanmazca konuşabiliyorlar. O nedenle, bu denli üst perdeden konuşuyorlar.
Yaşamak, oldukça pahalıdır. Domatesin fiyatı, maydanozun fiyatı, yol parası, benzin parası, bir simit parası, bir şişe bira parası, bir şişe rakı parası, bir sigara paketinin fiyatı, bir elektrik faturası, peynirin en sahtekârca üretileninin fiyatı, bir kilo şekerin fiyatı, doğalgaz faturası, bir ev kirası vb. her biri birer canavar gibi işçinin karşısına dikiliyor.
Yaşamak çok pahalıdır.
Ne asgarî ücret, ne onun iki katı yetmiyor.
Ne vergilere, ne faturalara, ne sağlık harcamalarına ve ne eğitim masraflarına yetişmek mümkün değil.
Yaşamak pahalıdır.
Hayat pahalıdır.
Ama can ucuzdur.
Ölüm, fabrikalarda kol gezmektedir.
Her gün bu ülkede, onlarca çocuğun ırzına geçilmektedir.
Her gün bu ülkede onlarca çocuk organ mafyasınca kaçırılmaktadır.
Her gün bu ülkede, fabrikalarda en az 4-5 işçi ölmektedir.
Her gün bu ülkede kadınların 3-4’ü, cinayetlere kurban gitmektedir.
Ve biz katili tanıyoruz.
İş kazası diye bir şey yoktur.
Yukarıdaki döküme bakın, özelleştirmelerden sonra, AK Parti döneminde, iş güvenliği hiçe sayılmaktadır. Mevcut yasalar bile uygulanmamaktadır. İşçilerin hayatları ile oynanmaktadır. 2003 öncesi yirmi yılda meydana gelen maden kazası sayısı 5’tir. 1983-2003 arasında 5 maden kazası vardır. Oysa 2003-2022 arasındaki kazaları yukarıda okuyabilirsiniz. Özelleştirme, işçi sınıfının kanını emmek, canını pazara sürmek demektir.
İş cinayetleri, kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleri siyasidir. Bunların hepsi siyasal cinayetlerdir. Bunların hepsi, tekellerin, parababalarının, devletleri eli ile Saray Rejimi eli ile uyguladığı devlet terörünün bir parçasıdır. Kürt halkına nasıl kimyasal silahlarla saldırıyorlarsa, bunu yapan aynı devlettir.
İş kazası değil, bunlar cinayettir.
İş cinayetleri siyasal cinayetlerdir.
Saray Rejimi, bu cinayetlerden doğrudan sorumludur.
Erdoğan’ın dilinden dökülen kelimeler, ellerindeki kanın yansımalarıdır. Eli kanlı katiller, Soma’da madenciyi tekmeleyenlerin arkasında olanlardır.
İşçi sınıfı örgütsüz olduğu sürece, direnişleri geliştirmediği sürece, hayat daha da pahalı olacaktır ve can elbette daha da ucuz olacaktır. Bir direnişçiye, bir Gezi direnişçisine kurşun sıkanlar, o can için bir kurşun kadar maliyet hesaplamışlardır. Maden ocağındaki cinayetlerin her biri de ucuzdur. Kadın hayatlarını almak, ucuzdur. Ama bir çorba kaynatmak, bir ev geçindirmek, bir yaşam sürebilmek, oldukça pahalıdır.
Bunun bir nedeni, işçi ve emekçilerin örgütsüzlüğüdür.
Bize tekme atana izin vermek, bize “kader” biçenlere izin vermek, bu örgütsüzlüğün doğurduğu çaresizliğin ürünüdür.
Bunu yenmek, bu esareti, bu çaresizliği yenmek mümkündür. İşçi sınıfı, emekçiler, kadınlar, gençler, devrimci olmak, devrim saflarına bir nefer olarak katılmak zorundadır.
Seyretmekle hayat değişmez.
Kaderimizi kendi ellerimizle yazmamız mümkündür.
Kaderini kendi elleri ile yazmak isteyenler, bu sisteme karşı mücadele etmek üzere, örgütlenmek zorundadırlar. Yol budur. Başka da bir çıkış yolu yoktur.
Bu karanlık, bu çaresizlik, bu esaret, kader değildir.
İşçi sınıfı ancak devrimci ise, hem kendisinin hem de toplumun kaderini, emeği ile belirleyebilir.