12 Eylülün ürünü olan YÖK, bu genelge kapsamında bir taş ile iki kuş vurma hevesindedir. İlki Barış İçin Akademisyenler metnine imza atan ÖYPli asistanların “bilim” dünyasından bir an önce tasfiye edilmesidir. Esasında ÖYP, metropollerde yetiştirilen ve farklı illerdeki üniversitelere geri dönen genç akademisyenler sayesinde iktidarın ön göremediği bir “akademik ağ” oluşturmuştur. Bu ağ bilim insanının toplumsal görevinin, bilimin konusunun, özgür üniversitelerin yalnızca belli başlı üniversitelerde değil, yaygın bir şekilde tartışmaya açılmasını sağlamaya başlamıştır. Onlarca üniversiteden akademisyen ve araştırmacının imza attığı BAK metni bunun da göstergesidir. Ve iktidar için bu kadrolar özellikle de toplumsal dinamiğin önlerinde yer alan genç akademisyenler bir an önce tasfiye edilmelidir. Öyle ki bir daha böyle ağ oluşturmak, böyle bir girişimde bulunmak hiçbir akademisyenin aklına dahi düşmesin. Öte yandan bu da yetmez, 17 Şubat’ta Kamu çalışanlarının “irtibat halinde bulunduğu(ya da bulunduğu iddia edilerek) yapılar” üzerinden tasfiye edilebilmesinin zeminin hazırlayan bir genelge daha yayınlanmıştır. Son olarak uzaklaştırmalar ve tasfiyeler sonucu boşaltılan yerler milliyetçilik zehrini yayacak kadrolar ile doldurulmaktadır, doldurulacaktır.
İkincisi daha önce başlattıkları süreci tamamlamak: Siyaseten ve sermayenin isteği ve gereksinimine göre ÖYP’nin yeniden yapılandırılması. Bu savaş ve kriz koşullarında, iktidar ömrünü uzatabilmek için kendi sermayesini daha çok beslemelidir. Önemli miktarda kamu bütçesinin ayrıldığı ÖYP’nin sermaye için kullanılması iktidar için aciliyet taşımaktadır.
İşin özü imzacı ÖYP’liler ile başlatılan süreç, tüm ÖYP’lilerin keyfi olarak kurumlarına çağrılmalarına, bu baskı ile “bilim” yapmalarına zemin hazırlamaktadır. Kaldı ki bu süreç bir bütünün parçasıdır. 657 ve YÖK kanununda yapılacak olan değişiklikler akademideki güvencesizliği yaygınlaştıracak, iş kanununda yapılacak olan değişikliler ise sermayenin ihtiyaç duyduğu güvencesizliği tüm çalışma yaşamına yayacaktır. Bugün bizler için elzem olan, özelinde akademide ve üniversitenin bütününde, genelinde ise tüm çalışma hayatı ve yaşama karşı başlatılan bu topyekün saldırılara karşı bir arada durmak, ortak talepler oluşturup ortak mücadeleyi büyütmektir.
– 4 Şubat Genelgesi ile Öğretim Üyesi Yetiştirme Programına Dair Usul ve Esasların 11. Maddesine eklenen karar kabul edilemez. Genelgeye eklenen bu bölüm, akademinin tasfiye sürecini hızlandırmaya yöneliktir. ÖYP kapsamında görevi tamamlanana kadar göreve iade kişinin rızasına bağlanmalıdır.
– Bilim insanları yetiştirmek kamusal bir sorumluluktur, bireysel senetlere bağlanamaz. Akademisyenlerin üzerindeki senet baskısı kaldırılmalıdır.
– Akademisyenlerin üzerindeki siyasi baskılar bir an önce sonlandırılmalıdır.
Bizlere dayatılan savaş, katliamlar, cinayetler, infazlar; yaratılmak istenen güvencesizlik ve baskı ortamı, giderek derinleşen ve bedeli bizlere ödettirilen ekonomik kriz ancak ortak mücadele ile aşılabilir. İnsanca bir yaşam için, nefes alabilmek için ortak mücadeleyi yükseltelim.
Kaldıraç / 26.02.2016