Biz Saray Rejimi diyoruz.
Saray Rejimi, parlamentonun, siyasi partilerin anlamını yitirdiği bir sistemdir. Saray Rejimi’nde iktidardaki partilerin de, muhalefetteki burjuva partilerin de “ortak” rolleri vardır. Saray Rejimi’nde burjuva partiler, iktidarın uzantısı gibidir.
Saray Rejimi, burjuva hukuk sisteminin “iç savaş hukuku”nu uyguladığı bir rejimdir.
Saray Rejimi, basın üzerinde tam kontrol ve basının kolluk kuvvetlerinin uzantısı hâline getirilmesi demektir.
Saray Rejimi, her türlü direnişin baskı ve şiddetle, iç savaş uygulamaları ile, tüm devlet çarkını karşısında bulması demektir.
Saray Rejimi, ipsiz-sapsız lümpenlerin, uyuşturucu şebekelerinin, katillerin, tecavüzcülerin kolluk kuvvetlerinin organizasyonu ile trol orduları, paramiliter gruplar hâlinde örgütlenmesi demektir.
Saray Rejimi, yargı sisteminin kolluk kuvvetlerinin uzantısı hâline gelmiş olması demektir.
Saray Rejimi, emperyalist efendilere bağımlılığın, “tetikçilik” hâline getirilmesi, NATO mekanizmalarının tüm sistemi kontrol altına alması demektir.
Saray Rejimi, burjuva diktatörlüğün olağanüstü örgütlenmesi demektir.
Günümüz kapitalist sisteminin burjuva devleti, burjuva diktatörlüğü, tekelci polis devletidir ve bizdeki saray rejimi, bu devletin olağanüstü örgütlenmesidir.
Saray Rejimi, hem Kürt Devrimi’ni boğmak için olağanüstü bir savaş yürütmektedir, hem de Batı’da, Gezi Direnişi ile başlayan direnişi bastırmak için hareket etmektedir.
Saray Rejimi, emperyalist efendilerin, NATO’nun, ABD’nin tetikçisidir. Bu tetikçilik, içeride Kürt Devrimi’ni ve işçi sınıfının direnişini bastırmaya çalışma ile atbaşı gitmektedir.
İçeride ve dışarıda savaş budur.
Bunları unutarak Saray Rejimi’ne karşı mücadele edilemez.
Bugün, yerel seçimlerin ardından, Erdoğan ve Özgür Özel arasında 2 Mayıs 2024’te ilk ziyaretle başlayan, adına “yumuşama” ya da “normalleşme” dedikleri süreç gerçekte bu “içeride ve dışarıda savaş” politikasının devamıdır.
CHP, 2023 Mayıs seçimlerindeki uzlaşma gereği, seçimleri meşrulaştırmak için iş görmektedir.
CHP, belediyeler eli ile, Saray’ın sadaka politikasını devam ettirmekle görevlendirilmiştir.
CHP, Kürt hareketini ve sol hareketi yerine çakılı hâle getirmek, düzenle bağlarını sağlamak üzere iş görmektedir.
CHP, 2023 Mayıs seçimlerinden bu yana, tek bir kere dahi, “parlamenter demokrasi” sözünü bile etmemektedir. Evet, onların “parlamenter demokrasi” vaadi bir aldatmaca idi, öyledir de. Ama artık bunu ağızlarına bile almıyorlar.
Bu program, Saray Rejimi’ni güçlendirme programıdır.
Saray, gerilim politikaları ile, %30’u kendine bağlama politikaları ile, seçim süreçlerini yönetmeyi denemiştir.
Ama bu politika seçim konusunda bile iflas etmiştir. Bu nedenle her seçimde hile yapmaktadırlar ve meşru değildirler.
Oysa şimdi, iş daha da ilerlemiştir.
Şimdi bir savaş hazırlığı söz konusudur.
2023 Mayıs seçimlerinden bu yana; (a) ekonomi bir alacaklılar konsorsiyumuna devredilmiştir, (b) bir savaş kabinesi kurulmuştur.
İsrail’in Filistin halkına karşı uyguladığı soykırım için kurmuş olduğu savaş kabinesinden önce, NATO denetimli bir savaş kabinesi Türkiye’de kurulmuştur.
Bu nedenle, Saray bugün daha geniş bir meşruiyet peşindedir. Bu nedenle, CHP göreve çağrılmıştır. CHP, bir yandan muhalifmiş gibi yaparak, diğer yandan Saray’ı meşrulaştırmak işini yapmaktadır. Bu iki işi birlikte yapmaktadırlar. Sadece Saray’a destek vermesi işe yaramaz, inandırıcı olmaz. Bu nedenle, ikili bir görevi yerine getirmektedir. Böylece, kitlelerin Saray Rejimi’ne, sürmekte olan düzene karşı direnişlerini, düzen kanalları içine hapsetmeye çalışmaktadır.
Öyle %50’yi bloke ederek savaş hazırlıkları yapılamaz. Bu nedenle, Saray Rejimi, işçilerin, öğrencilerin, kadınların direnişini durdurmak için yollar aramaktadır. Denilebilir ki, durumun ciddiyetini görmektedirler. Çünkü savaş hazırlıkları yürütmektedirler.
Eğer, Filistin direnişi ve ardından gelişen süreç olmamış olsaydı, belki bu savaş çoktan sahneye konmuş olacaktı.
Yerel seçimlerin hemen ardından, adına “yumuşama”, adına “normalleşme” denilen bir süreç ortaya konmaya başlandı. Sanki Erdoğan, iki olumlu söz söylerse, hem Kürtlere karşı hem de işçi hareketine karşı “yumuşamış” olacaktı.
Ama bu, durumun gerçekliği ile uyuşmuyor. Ve bugünlerde, egemenin her politikası, birkaç ay içinde deşifre oluyor.
DEM Parti’nin kazandığı belediyelere “kayyum” atanmayacağı konusunda Erdoğan tarafından DEM Parti’ye verilen sözler, bizzat DEM Parti tarafından da ciddiye alınmıştı.
Oysa daha seçimlerin tazeliği korunurken, “kayyum” politikası devreye sokuldu.
Anlaşılan, bu konuda daha temkinli bir politika yürütmek niyetindedirler.
Önce 1 belediye ile başladılar. Savunuları şudur: DEM Parti de “suç”a bulaşmamış adaylar koysaydı. Bu, liberal sol tarafından da gizli gizli söylenmektedir. Oysa bu, Saray Rejimi’ni anlamamaktır. Saray Rejimi, bir anda, en temiz kişiyi dünyanın en suçlusu ilan edebilecek bir rejimdir. Bu, ülkemizin tanınmış kişileri için de açık olmalıdır. Kendilerine “aydın” diyenler, bir günde suçlu ilan edilebileceklerini gayet iyi bilmektedirler. Bu nedenle, dillerini bükmekte, sürekli “devlete” bağlılıklarını ilan etmektedirler.
“Kayyum” politikası, açık olarak yerel seçimlerin sonuçlarının da tanınmadığının kanıtıdır. Hile yetmiyor ve devreye “kayyum” giriyor.
Rejimin kendisi de öyledir.
Efendiler, emperyalist merkezler, uluslararası tekeller, Türkiye ekonomisine bir “kayyum” atamışlardır. Mehmet Şimşek bir memurdur.
Artık, Saray’ın her yeni politikasına “bir umut, yumuşuyoruz, normalleşiyoruz” diye bakanların Saray ile bağlı olduklarını kavramak gerekir.
Biz devrimciler, işçi sınıfının, kadınların, gençlerin direnişini önlemek için Saray’ın hamlelerini boşa çıkartmakla görevliyiz. Halkı uyanık olmaya çağırmalı, her politikalarını deşifre etmeliyiz. İşçi ve emekçilere gerçeği söyleme sorumluluğu, en asgarî devrimci sorumluluktur. Bu direnişleri önemsiz ve küçük görme anlayışını, nereden gelirse gelsin, Saray’a hizmet eden bir anlayış olarak görüyoruz.
Evet, işçilerin, öğrencilerin, kadınların direnişi, daha çok yol almak, gelişmek, büyümek ve daha örgütlü hâle gelmek zorundadır. Evet, daha alınacak çok yol vardır. Ama kimsenin bu direnişi, en küçük bir biçimde küçümsemesini affedilmez olarak görüyoruz.
Devrimciler, Saray’dan gelecek “müjdeli” haberlerle, CHP’den gelecek açıklamalarla kitlelerin aldatılmasına karşı açık ve net bir tutum almak zorundadırlar.