Görüntü ile gerçeği gizleme stratejisi

Belki de ABD’nin son yıllardaki stratejisine, özellikle de Biden ile yeniden öne çıkarılmaya başlanmış olan versiyonuna, “gerçeği gizleme stratejisi” diyebiliriz. Eğer bu uygun düşerse, demek oluyor ki, sorumuz şudur: “Ne ile gizliyorlar gerçeği?” En uygunu “görüntü ile” gizlemektir. Görüntü, çoğunlukla gerçeği eksik yansıtacağından, bu oldukça “akılcı” görünebilir.

Sanki Biden yönetimi bunu yapıyor. Sadece Biden yönetimi mi? Hayır. ABD aslında Obama ile de bunu denemişti, biraz daha farklı bir tonda. Ve bu aslında ABD başta tüm emperyalist güçler için “bilindik” bir yöntemdir, yaygındır.

Bizim ülkemizde, pandemi sürecini Saray Rejimi’nin ele alış tarzına, bazı doktorlar, son derece yerinde olarak “pandemi yönetimi değil, algı yönetimi” diyorlar. Son derece naif bir eleştiridir. Çünkü Saray Rejimi, akla durgunluk verecek bir duyarsızlıkla, herkesin gözlerinin içine baka baka, soğukkanlı bir yalan üretme merkezi hâline gelmiştir. Üst üste söylenen iki yalan birbirini ele verdiğinde, hemen üçüncü bir yalan devreye sokuyorlar. Medya ellerindedir ve hiçbir değerleri yoktur (daha doğrusu, tek değerleri paradır) ve bu nedenle, yalanları “başarı” olarak sunulabiliyor.

Böylece, gerçeğin yerine bir “görüntü” monte edilmiş oluyor.

Çürümedir.

Çürüyene maske takmak, çürüyen organa makyaj yapmak, çürüyenin kokusunu bastırmak, nihayet çürümüş olanı “en taze” olarak sunmak, dışkıyı besin olarak ambalajlamak, kapitalist dünya sisteminin ayakta durma yolu olmuştur.

Bu konuda ABD’nin de bizim Saray Rejimi’nden geri kalır yanı yoktur.

Biden’ın ya da Biden ile ABD’nin “yeni” stratejisi şöyle özetlenebilir: ABD, Almanya, Japonya, Fransa ve İngiltere arasındaki dünyayı yeniden paylaşmak üzere gelişen savaşın üzerini örtmek ve esas savaşın, bu beş ülke en başta Batı dünyası ile, Rusya ve Çin arasında olduğunu dünyaya kabul ettirmek. En başta, bu strateji etrafında, Batı dünyasını birleştirmek, böylece paylaşım savaşımını Rusya ve Çin’i imha ettikten sonraya bırakmak.

Aslında ABD bu konularda deneyimli bir emperyalist güçtür. Ama buna rağmen, bu strateji, sefil bir stratejidir. TC devletinin Suriye stratejisine benziyor ya da Libya. Ki bu her ikisi de ABD adına TC devletinin tetikçi görevi ile göbekleme içine daldığı ve şimdiden her tarafına bulaşmış “strateji”lerdir. Efendi böyle osurursa, tetikçi böyle pisler.

ABD, diğer dört emperyalist gücü buna inandırabilir mi? Elbette ki hayır. Almanya, Japonya, Fransa ve İngiltere, ABD’den tavizler kopartarak, bu yola girmiş gibi yapacaklardır. Böylece, hem ABD’den tavizler elde edecekler hem de başarılı olursa Rusya ve Çin’i yaralamış olacaklar.

Bu defa da soruyu tersten sormak lazım: ABD bu durumu görmez mi? Elbette görür. Ve tam da bu nedenle, bu yeni ittifak “Batı ittifakı”, aslında sağlam bir zemine sahip değildir.

Fotoğraf karesinde, hepsi birarada ve gülücükler içinde yer alabilirler, ama çelişkilerin canlılığı saklanabilir değildir.

Ve bu durumu, etkili iki güç olarak Rusya ve Çin de bilmektedir.

Trump döneminde Çin’e karşı saldırgan tutumu hatırlıyoruz. Çin, birkaç ay önce, bölgesindeki ülkelerle ekonomik anlaşmalar imzaladı. Bölge ülkelerinin hepsinin kazanmasına olanak verecek bir ticari anlaşma ile, aslında bölgedeki gerilimi azaltmaya yöneldi. Bu yolla, ABD’nin propagandalarını boşa çıkarmak istedi. Bu konuda da epeyce yol aldı.

Ama, ABD, Biden ile birlikte, Avustralya, Yeni Zelanda, Hindistan ve Japonya ayaklarına dayanarak, anlaşmalar yapmaya başladı.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde de böyledir. Her gün yeni bir anlaşma ortaya çıkmaktaydı ve ertesi ay o anlaşmayı reddeden başka anlaşmalar ortaya çıkıyordu. Bugün de böyledir. Büyük savaşlar öncesinde bu anlaşmalar, geçicidir ve çok sık rastlanan anlaşmalardır.

Biden yönetimi, Çin ve Rusya’ya karşı saldırısını, “Batı değerleri” ve “demokrasi” yalanlarının ardına saklamak istiyor. 1945 sonrasındaki Soğuk Savaş döneminde de aynısı yapıldı. ABD, “demokrasi havarisi” kesildi. Hitler’in tüm artıklarını alıp CIA’yı oluştururken, dünyaya kendini “demokrasi” savunucusu olarak sundu.

İyi ama, dünya artık o dünya değil.

1- SSCB yok ve soğuk savaş, ABD ne kadar istese de bu şansa sahip değil. Diğer emperyalist rakipleri, komünizm korkusu ile yatıp kalkmıyorlar. Almanya ve Japonya savaş sonunda tahrip olmuştu ve şimdi böyle bir şey yok. Japonya’nın tam, Almanya’nın yarım sessizliği durumu ABD için kolaylaştırmıyor.

2- O zamanlar Çin gibi bir dev ekonomik güç yoktu. Gerçekte Çin ekonomisi ABD’den daha da büyüktür. Birçok açıdan bunu iddia etmek mümkündür.

3- ABD askerî gücü “eşsiz” değil.

4- Ekonomik alanda hegemonyasını kaybetmiş bir ABD var. Er ya da geç, siyasal ve askerî alanda da bu kayıp kendini gösterecektir.

5- Çin ve Rusya arasında böylesine bir sıkı işbirliği yoktu ve onların etrafında şekillenmekte olan ekonomik örgütler de artık mevcuttur.

Elbette bu gerçeği görüntü ile gizleme stratejisi tamamen de boş değildir. AB ülkeleri şimdiden “welcome Amerika” diye sevinç çığlıkları atmakta, “ittifaka inanç” tazelemektedir. ABD, AB ile daha tavizkâr bir ilişki kurdukça, bu elbette AB cephesinde ve Japonya’da sevinçle karşılanmaktadır. Daha şimdiden, AB, ABD’nin isteklerine uyarak, mesela Türkiye konusunda yaptırımlardan vazgeçme kararı alabilmektedir.

Biden “demokrasi” diye bağıracak.

Çin ile yaptıkları 18 Mart 2021 tarihli görüşmelerde, ABD ne kadar hoyrat tutum aldı ise, Çin de o denli açık ve net tutum aldı. ABD, “Uygur”, “Tibet”, “Tayland” ve “Hong Kong” meselelerini açıkça masaya koydu. Bu yolla, tüm Batı dünyasına, Çin’e karşı “demokrasi” savunucusu pozları ile çıkmak istedi. Adeta ABD, hiçbir ekonomik savaş yokmuş, hiçbir ambargo yokmuş, hiçbir biçimde ABD gemileri pasifikte volta atmıyormuş gibi tutum almak istedi. Sanki, Apple ve Huawei savaşı rafa kalktı, sanki ABD elektronik alandan, uzay alanından, iletişimden vb. geri çekilin “emirlerini” vermiyormuş gibi tutum aldı. Çin ile ABD’nin tek sorunu varmış gibi ve bu sorun da insan hakları sorunu, demokrasi sorunu imiş gibi.

İyi ama, ABD’de derisinin rengi yüzünden onlarca insan öldürülüyor, polis siyahlara karşı akılalmaz bir açık şiddet uyguluyor, dünyada ABD korsanlığı boy atıyor. Dünyanın her yerinde darbeler sahneliyor. Dünyanın birçok ülkesini işgal ediyor. Ve tüm bunlar ortada iken Çin’e demokrasi dersi vermeye kalkışıyor.

Bu kez Çin, sessizliğini bozdu ve açıkça tüm bunları dile getirmeye başladı. Dünyanın en hoyrat, haydut devleti, atom bombasını kullanmış tek ülkesi, ırkçılığın kol gezdiği bir ülke, dünyaya demokrasi dersi veriyor.

Sahi, tüm bunlar Çin üzerinde bir etkiye mi sahip olacak?

Biden’ın Putin’e “katil” demesi, sahiden de ABD’nin elini mi güçlendirecek?

Türkiye’de HDP’nin kapatılması, parlamentonun ortadan kaldırılması, katliamlar vb. sonu gelmez hukuksuzluklar konusunda çok ama çok anlayışlı olan AB, sahi, Çin’e karşı “insan hakları” bayrağı ile mi hücuma katılacak?

Krizin ve pandeminin ortasında, tüm gerici, anti-demokratik uygulamalara sahne olan Batı, pandeminin ortasında aşı üzerinden ilaç şirketlerinin tekelci savaşına sahne olan Batı dünyası, dünyaya “değerler sistemi” üzerinden ders mi verecek? Gerçekten bu durum, ABD ve AB’deki sınıf mücadelesini yatıştırmaya yetecek mi?

Yetmeyecek.

ABD, açıktan bir savaş kundaklamaktadır.

Bunun için, Biden, “efendi” pozlarında “sert” oyuncu olarak sahaya girdi. Ama daha ilk günde, “efendi”liğini rafa kaldırdı. Putin’e “katil” diyerek, Çin heyetine nezaketten yoksun davranarak, “sert” adam olduğunu göstermek istedi.

İyi ama bu açıktan bir savaşa evrilmediği sürece hiçbir sonuç veremeyecek kadar cılız bir politikadır.

Artık, durum ortadadır. Yani, dışarıdan da anlaşılmaktadır. Bu nedenle, hiçbir görüntü ve makyajlama durumu kurtarabilecek gibi değildir.

Öte yandan, ABD hegemonyasını kaybetme sürecine, bir seyirci olarak bakmakla da yetinmeyecektir.

Bu savaş, daha da derinleşecektir.

Kapitalist-emperyalist sistem, insanlığa artık bir yüktür. Bu her açıdan ortaya çıkmıştır. Kapitalizm, insanlığı yok ederek, her şeyi çürüterek ayakta durmaya çalışmaktadır. Ömrünü uzatma girişimleri, bu çürüme nedeniyledir. Artık bu çürüme, her yanı sarmıştır.

Mesele açıktır: Bu savaş dünyayı sarıp sarmalamadan, işçi sınıfı, dünya proletaryası kapitalist sistemi alaşağı edebilecek midir? İnsanlığın tek kurtuluş yolu budur. İnsan haklarından, gezegenin kurtarılmasından, çevrenin korunmasından vb. söz eden herkes, kapitalist sömürüye, emperyalist yağmaya, kapitalist-emperyalist egemenliğe son vermek üzere, işçi sınıfının iktidarı için savaşa atılmak zorundadır.

Artık çok fazla söze gerek yoktur. Açık olarak tüm sisteme, onun sadece “sorunlu” görünen bir parçasına karşı değil, tüm sisteme karşı radikal bir mücadele yürütmeden, insan olarak kalmak mümkün değildir.

Tüm bu savaş denklemlerinde seyirci kalmak artık büyük bir yüktür. Açık olarak dünyanın her ülkesindeki işçi ve emekçiler, savaş durumunda kendi hükümetlerine karşı saf tutmak, silahlarını kendi devletlerine karşı döndürmek zorundadır.

Devrim, bu hastalıklı duruma son vermek demektir.

Devrim, eşi görülmemiş acılara son vermek demektir.

Devrim, savaşsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak demektir.

Devrim, bilimi ve aklı egemen kılmak demektir.

Devrim, insanlık tarihi ile köklü bir hesaplaşma demektir.

Devrim, insanlaşma demektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz