Seçimi çalmak ya da “kazanmama iradesi”

14 Mayıs seçimleri, TC devleti, Saray Rejimi hakkında oldukça önemli bilgiler vermektedir. Elbette görmek isteyene. Görmek istemeyen göz, en kör olan gözdür.

Öncelikle, “kazanılmış” bir seçim, nasıl “kaybedilir” konulu bir oyun yazılacak olsa, trajikomik bir oyun olarak sahneye konulabilir. Bu yapılmıştır. Bir uçta kötü adam hırsızdır, diğer uçta “iyi” adam bir isteksizdir. Seçimi kazanmak istemeyen, seçimi kazanamaz. Tıpkı bir memur gibi, efendileri Erdoğan’ı nasıl seçmiş ise şimdi de kendilerini seçsin diye bekleyebilir. NATO tedrisatından geçmiş CHP kadrolarının başka türlü davranması beklenemez.

Biliniyor, biz 15 Temmuz darbesine bir “tiyatro” demiştik.

2015, 2017, 2018 ve şimdi 2023 14 Mayıs seçimleri, tiyatrodan kötüdür; ilkokul çocuk­larının müsamere olarak sahneledikleri oyunlara benzemektedir.

2015 seçimleri hilelidir. Seçimleri, zaten haziran ayında, AK Parti ve Erdoğan kaybetmiş­tir. Ama öyle olmadı. CHP, Baykal eli ile Saray’ın imdadına koştu.

2017 referandumu hilelidir. Referandumda “yeni sistem” reddedilmiştir. Halkın onayı yok­tur. Zaten, olağanüstü hâl koşullarında bir referandum, meşru da değildir.

2018 seçimleri hilelidir. Hakkında çok çeşitli rivayetlerle ün salan İnce, bu seçimleri kazanmıştı. Ama “adam kazandı” diye ilan etmiştir.

2023 14 Mayıs seçimleri, hilelidir.

Tüm bu seçimlerle oluşmuş kararlar ve iktidarlar, gayrimeşrudur, meşru değildir.

Ve CHP dâhil tüm partiler, bu seçimlerin ve referandumun tümünü, meşru olarak gör­müş, tanımıştır. Her seferinde bize, “bir kere oldu”, “ne yapalım” demiş ve yenisi için sabır beklemişlerdir.

Evinizden çıkmayın telkinleri ile bir seçim kazanılamaz.

Saray Rejimi koşullarında ise bu hiçbir biçimde mümkün değildir.

1

Biz sürekli söylüyoruz ve daha da söyleyeceğiz. Türkiye bir sömürgedir. Sömürge ülke ol­mak, her eğilimden literatürde açık ve nettir. Bizim okuryazar takımının (OYT) küçümse­diği “muz cumhuriyeti” ile arada niteliksel bir fark yoktur. Türkiye, sömürge bir ülkedir. “Önemli” bir ülke olması, onun sömürge olması ile çelişmez.

Yarı-sömürge tanımı, ancak belli bir süre için geçerli olur. Osmanlı, 1800’lerde yarı-sö­mürge hâline gelmişti. TC devleti, en başından beri, bir sömürge ülke olarak organize edilmiş­tir. Bir ülke yarı-sömürge ise, hep o durumda kalamaz. Hayatın akışına terstir. TC devleti, Ekim Devrimi’ne karşı bir bariyer, bir ileri karakol olarak doğmuştur. Emperyalist cephenin ortak iradesi ile SSCB’ye karşı organize edilmiş, halklar hapishanesi ve anti-komünizm üslerinden biridir. Bu durum, NATO ile birlikte, tamamen netleşmiştir.

Kızıl Ordu’ya karşı (İkinci Dünya Savaşı’nda) yenilmiş olan emperyalist kamp, NATO ile birlikte oluşturduğu yeni dünya düzeninde, TC devletini bir ortaklaşa sömürge olarak ele almıştır. Siyasal (yani askeri, ordusu, polisi, yargısı, bürokrasisi vb. ile) olarak ABD’ye ve ekonomik olarak AB’ye bağlıdır. SSCB çözülene kadar hep böyle olmuştur. Bir sömürge ülke ama “ortaklaşa sömürge”. SSCB çözüldükten bu yana, TC devletinin ABD’nin mi yoksa AB’nin mi sömürgesi olacağı konusunda bir paylaşım savaşı sürmektedir. Bu savaş hâlâ sonuçlanmamıştır. Siyasal yönü elinde tutan ABD ile ekonomiyi elinde tutan AB arasındaki, yani efendiler arasındaki kavga, egemenlik mekanizmalarının her alanında yansımasını bulmaktadır. Bu nedenle bir tane AK Parti yoktur, en az 5 AK Parti görülebilmektedir, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve İsrail’in etkin olduğu 5 AK Parti. Aynı durum CHP için de geçerlidir. Sistemin her kurumunda bunu görmek mümkündür. Tarikatlar, çeteler vb. bununla birlikte ele alınabilir.

İstanbul seçimlerini AK Parti’nin kaybetme nedeni, ABD ve AB arasında o günlerde var olan açık çatışma idi. Bu çatışma nedeni ile ABD’nin hileleri sınırlı kalmıştır. Bugün ise, AB, Ukrayna savaşı ile ABD’ye boyun eğmiştir. Bu nedenle, artık çatışma daha alttan yürümektedir ve “pazarlık”lar bu çatışmanın bir şekli olarak ortaya çıkmaktadır.

Seçimler üzerine konuşurken, bunu akılda tutmak gerekir.

2

14 Mayıs seçimleri hilelidir.

Bu konuda kimsenin şüphesi olmamalıdır. Her insan kendi çevresinden, Kılıçdaroğlu’nun kazandığı konusunda bir fikre sahiptir ve bu hiçbir dalavere ile, hiçbir yalan ile, hiçbir hırsızlık ile örtülemez. Seçim çalınmıştır, seçimin çalınmasına izin verilmiştir.

Hırsızın seçimi çalma mekanizmaları ve yolları hakkında yeterince derin bir bilgiye sahip olmayabiliriz. Ama biliyoruz ki, hırsız bu konuda ustadır. Öyle söylendiği gibi Saray Rejimi, devleti “liyakatsiz” kadrolarla yönetmiyor. Tersine, hırsızlık konusunda usta, şapkadan tavşan çıkartan usta hırsızlarla yönetiyor. Öyle ya, iktidar, yağma, rant ve savaş ekonomisi üzerine dayanıyorsa, kendine layık kadrolar da bu konuda liyakat sahibi olurlar.

Saray Rejimi, hırsızlıkta ustadır.

Okumuş yazmış takımının (OYT), “peki ama hırsızlığı nasıl yapıyorlar” tarzındaki itirazları, “inanmak isteyen bir insanın bir bahane bulması” hâlidir. TC devletine, “demokrasi”ye, seçim sistemine bu denli inanç besleyenlerin, neden Erdoğan’a, Saray Rejimi’ne “hırsız” dediklerini de anlamak mümkün değildir.

Biz, Peker’in, Muhammed Yakut’un, Ali Yeşildağ’ın açıklamalarından, şaşırtıcı hırsızlık ve hile hikâyeleri dinliyoruz. Bu hırsızlıklara kafa yorarak, onları anlamamız mümkün değildir. Adam hırsızdır ve işi budur.

Her alanda, her konuda hırsız olan, nasıl olur da bu konuda hırsız olmayacaktır?

Devlet ve Saray çevresinden itiraflar yayınlayanlardan biri, Ali Yeşildağ, şöyle diyor; Erdoğan öyle bir hırsızdır ki, çalar ve sonra da size kendini alkışlatır. 2015’te bunu yaptı, 2017’de bunu yaptı, 2018’de bunu yaptı ve 14 Mayıs’ta bunu yapmaktadır.

Bu hırsızlık şebekesi, NATO tarafından yönetilmekte, işletilmektedir. Yani, Erdoğan’ın sandıkla inmesi, ancak ve ancak NATO’nun kararı ise olur ve öyle olabilir. Dünyanın her yerinde savaş politikalarını destekleyen, kundaklayan NATO, parlamentarizmi de yerin dibine gömmektedir. Artık en “demokratik ülke” diye sunulan ülkelerde de, parlamentarizmin yıldızı sönmüştür, sönmektedir.

Saray Rejimi, eli kanlıdır, katildir, hırsızdır, savaş kundakçısıdır, savaş müptelasıdır, yağmacıdır, rantçıdır. Tüm bunlara uygun olarak ülkede “iç savaş hukuku” uygulanmaktadır. Tüm bunları kabul edip de, sonra CHP propagandasına kanarak, Saray’ın seçim söz konusu olunca yasalara uyacağını beklemek saçmadır, akıl tutulmasıdır ve ülkemizin okuryazar takımı buna inanmaktadır.

Akıl tutulması yaşayanlar, gözlerinin önündeki illüzyonu anlamazlar. Onlara düşen, ya alkışlamak ya da üzüntüden, kederden yerlere serilmek ve suçu halkta bulmaktır, başarı ise kendilerine ait olur.

Gerçekten, Erdoğan, aday olması “yasal” bir kişi midir? Buna direnmeyenler, hırsızlık söz konusu olunca hiçbir şey yapmamayı da kabul etmiş olurlar.

Açıktır, sandığa atılan oy ile sandıktan çıkan oy, hiçbir zaman aynı değildir, olamaz. Demokrasi konusunda bu denli saf olmak için, aklını kaybetmiş olmak gerekir.

3

NATO, efendiler, ABD ağırlığı altında bir anlaşma yapmışlardır. Bu anlaşmanın detaylarını bilmiyoruz. Ama bu anlaşma, 14 Mayıs seçimlerinin açıklanan sonuçlarının temelidir.

Seçimler, iki seçim bir arada şeklinde yapılmıştır.

Seçimlerin cumhurbaşkanlığı bölümü, ikinci tura kalmıştır.

Ancak seçimlerin parlamento bölümü, bitmiştir. Parlamentoda AK Parti ağırlıklıdır. Ve CHP, bu parlamentoya itiraz etmemiştir. Dahası CHP adayları da olabilecek en sağ adaylardır. Parlamentonun böyle olması istenmiştir. Parlamentoda birden fazla AK Parti vardır.

Saray, seçimi bir kere daha çalmıştır.

CHP, bu hırsızlığın ortağıdır, sessiz kalmıştır, onaylamıştır.

Halka, “sokağa çıkmayın”, “bize güvenin”, “evinizde oturun” diyenler, sonuçta sanki “demokratik bir seçim” varmış izlenimini oluşturma konusunda Saray’ın destekçileridir. NATO, bunu böyle istemiştir ve buna, taraflar uymuşlardır.

CHP, milletvekili seçimlerine hiçbir yerde itiraz etmemiştir.

Parlamentoyu vermiştir. Anlaşmanın ilk adımının bu olduğu anlaşılmaktadır.

Acaba, ikinci turda cumhurbaşkanlığını Kılıçdaroğlu’na verme maddesi anlaşmada var mıdır? Bunu bilemiyoruz. Ama %49,50’de Saray’ın durması, oldukça anlamlıdır. Bir miktar daha ilerleyip, seçimi kazandık dememeleri anlamlıdır. Bunun nedeni, “demokratik seçim” konusunda bir algı yaratma istekleridir. Yapacakları şeyler için, halkın onayına ihtiyaç duymaktadırlar. Tiyatronun amacı budur. Yoksa, bir miktar daha hile ile seçimi aldık derlerdi.

Efendi, seçimlerin meşru olduğuna halkı inandırmak istemektedir ve bu konuda CHP dâhil tüm burjuva partiler Saray’ın destekçileridir. Zira, TC devletinin yıpranmış kurumlarının restore edilmesi hedeflenmektedir.

Oysa, bu seçimler meşru değildir.

– Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerçekte aday olamazdı. Buna evet diyenler, buna sesini çıkartmayanlar, bu suçun ortağıdır.

– HDP seçimlere sokulmak istenmemiş, kapatılma davası ile karşı karşıya bırakılmıştır. Bu durum, seçimlerin demokratik olmadığının en açık kanıtıdır. Bu durum, HDP oylarının çalınmasına oldukça iyi olanaklar sunmuştur.

– Ve üçüncüsü seçim hilelidir.

Bu üç nedenden dolayı seçimler meşru değildir ve normal bir “burjuva muhalefet” bu seçim sonuçlarını gayrimeşru ilan etmelidir. Bu devrimci bir tutum da değildir; tersine, her burjuva parti için sıradan bir tutumdur. Bunu bile yapmak istemezler.

4

Seçim ile TC devleti, egemenler bazı kazanımlar elde etmiştir.

İlkin, tüm sol partiler sağa kaymıştır. Bu yolla, direniş hâlindeki kitlelerin umutları sisteme çevrilmiş ve isyan ihtimalleri ellerinden alınmak istenmiştir. Bugün hayal kırıklığı yaşayanlar, gerçekte Kılıçdaroğlu’nun kazanacağına, demokratik bir seçim olacağına inananlardır.

Hırsıza inananlar, kapılarını açık bırakmış, hiçbir önlem almamışlardır.

İkincisi, TC devleti, ülkede demokratik bir seçim süreci işlediği konusunda, büyük bir algı üretmiştir. CHP, bunun parçası olmuş, sol, CHP kuyruğunda bu sürece katılmıştır. Bugün, seçimin “eşit şartlarda” olmadığını ilan eden AB basınının sözlerini tekrarlayanlar, kanıt olarak, iktidarın iktidar olanaklarını kullanmasından söz etmektedir. Sanki bu bilinmez bir durum idi. HDP’nin seçim dışında bırakılma isteği, Erdoğan’ın aday olarak yasadışı bir biçimde kabul edilmesi ve seçimdeki hileler göz ardı edilmektedir.

OYT, büyük bir öfke ile deprem bölgesindeki insanlara kızmaktadır. İyi ama, bu bölge halkının sandığa attığı oy nedir? Sandıktan çıkan oy olmadığı kesindir. CHP, bu illerde dahi seçime itiraz etmemektedir. Deprem bölgesinde halkın Saray’a destek verdiği, hele hele bu oranda destek verdiği, tam bir illüzyondur, hiledir.

5

CHP’nin halka “biz her tür önlemi aldık, bize güvenin” sözleri, kitleleri direnişten, sokaktan uzak tutmak için söylenmiştir.

Islak imzalı tutanakların takip edileceği, seçime hile karıştırılmasına izin verilmeyeceği, koca bir yalan olarak ortadadır. CHP, gece yarısından sonra, ikna edilmiş olmalıdır. Islak imzalı tutanaklar nerededir? Gece yarısından sonra, neden CHP sonuçlarının akışı durmuştur? Yoksa CHP’nin sistemine kedi mi girmiştir? Onursal Adıgüzel’in istifası ile, bu sorumluluk ortadan kaldırılabilir mi? CHP içinden sürece itiraz edenler, başta Kaftancıoğlu, susturulmuştur. Tüm CHP kurmayları gerçeği bilmektedir.

MHP’nin oyları yüzde 5’in altındadır. Oğan’ın oyları yalan doludur ve AK Parti’nin oyları hilelidir.

Bu sürecin mimarı, CHP içindeki NATO’culardır. Erdoğan Toprak ve Oğuz Kaan Salıcı, bu işin mimarlarındandır. Bu durumu, hemen her CHP’li bilmektedir. Bu ikili ve çevresi, NATO emirleri ile hareket etmektedir.

Saray, seçimi çalmıştır. CHP ise seçimi kazanmak istememiştir, çalınmasına göz yummuştur.

“Kibar” bir dil kullanmak adına, Saray’ın gündemlerinin ardına sığınılmış, hiçbir biçimde ülkenin gerçekleri dile getirilmemiş, gerçek gündem kapatılmıştır. Her tarafından pislik akan, çürümüş Saray Rejimi eleştirilmemiş, “bahar gelecek, güzel günler gelecek, bekleyin, bize güvenin” propagandası yapılmıştır. Böylece kitlelerin, CHP tabanı da dâhil, pasif ve seyirci kalması sağlanmıştır.

Marifetin hepsi hırsızda değildir, önemli bir bölümü, seçimi kazanmak için irade koymayan, dün Ekmeleddin vakasını, dün İnce vakasını yaratanlardadır.

Bunları görmeden, kırılmış, incinmiş bir hâlde öfkesini halka kusanlar, dürüst değildir. Seçimi kazanmak için mücadele etmeyenler, edenleri etkisiz kılanlar, halkı evine kapatanlar, suçu halka bulmakta da mahirdirler.

6

En başından beri söyledik. HDP aday çıkartmak zorundaydı. Bu aday etrafında tüm sol, Emek ve Özgürlük İttifakı bir arada birleşmeli idi.

Bugün, Oğan’da hikmet arayanlar, Oğan’ı anahtar güç ilan edenler, HDP aday koymuş olsa idi, oluşabilecek sonuçları bir kere daha tartmak zorundadır.

Böylesi bir aday, seçimlerde gerçek gündemi, halkın ve işçi sınıfının, kadınların ve gençlerin gerçek sorunlarını taşıyacaktı. Bu yolla, ikinci turda, bu gündemler yeniden tartışılır hâle gelecekti. Şimdi, Oğan’ın “milliyetçi” söylemi nasıl karşılanır gibi bir tartışma yerine, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın adayının dile getireceği gerçek gündem nasıl karşılanır diye tartışma devrede olacaktı. Sağa kayma, illüzyon ve yalana dayalı siyaset bu denli etkili olamayacaktı.

Bu küçümsenir bir hata değildir.

7

Seçimlerin önemli sonuçlarından birisi, parlamentonun olabilecek en sağ bir parlamento hâline gelmiş olmasıdır.

Ama bundan da önemlisi, yeni bir milliyetçilik havasının devreye sokulmasıdır.

MHP’nin oyları hırsızlık sonucudur. Yoksa, Bahçeli’nin son günlerdeki “Hans, Joni, Toni, Herkel” gibi açıklamalarının kitlelerce “komik” bulunup oya dönüştüğünü iddia etmek gerekir. Bu doğru değildir.

Oğan’ın oyları da böyledir.

Bu oylara bakarak “milliyetçilik”ten söz etmek de doğru değildir. Bu yolla, böylesi bir algı yaratılmaktadır, sanki halkta bir “milliyetçi hava egemenliği” var gibi gösterilmek istenmektedir. Bu doğru değildir, yaratılmak istenendir.

Seçim sonucunda oluşturulmak istenen, yaratılmak istenen “yeni milliyetçilik” içinde, solun milliyetçiliği de vardır.

Topluca sağa kayan sol, şimdi biraz farklı tonda bir milliyetçiliğin girdabına alınmak istenmektedir. Bunun bir NATO projesi olduğunu anlamamak için, akıl tutulması yaşamak gerekir.

TİP, seçimlere ayrı bir liste ile girmiştir. Bunun yarattığı kayıp, hem TİP için hem de Emek ve Özgürlük İttifakı için, oldukça ağırdır. Her yerde “cumhurbaşkanlığı seçimini boykot etmek Erdoğan’a yarar” diyenler, şimdi, TİP’in ayrı liste ile seçime girmiş olmasının kime yaradığına bakmalıdır.

Egemenler, toplumda yeni, her düzeyde, her tarzda bir milliyetçilik diriltmek istiyorlar. Bu konuda aldıkları yol, parlamentonun yeni yapısından çok daha önemlidir. Sonuçları açısından ikincisi daha vahimdir.

Efendiler, egemenler, bu yeni milliyetçiliği, dünya kapitalist sisteminin, emperyalist Batı merkezlerinin, NATO’nun kundakladığı ve sürdürdüğü savaş politikaları için istemektedirler. Efendiler, egemenler bu savaş politikalarını devam ettirmek için, toplumsal muhalefeti susturmak, rotasından çıkartmak, devlete bağlamak için bu yeni milliyetçiliğe ihtiyaç duymaktadırlar. Yapılmak istenen budur.

Yeni “milliyetçilik” henüz bir gerçek değildir, sunîdir ve yaratılmak istenmektedir.

Yeni dönemde, ülkemizdeki savaş müptelalığı daha da ileri boyutlara varacaktır. Efendilerin TC devleti eli ile, kime karşı nasıl bir savaş kundaklayacakları ayrı bir konudur. Ama savaş politikaları anlaşılmadan, dünyada “gözden düşen” parlamentarizm görülmeden, seçim sonuçları da doğru ele alınamaz.

8

İşçi sınıfı, kadınlar, halklar, gençler, bu (yaratılmak istenen, gerçekmiş gibi sunulan) yeni milliyetçilik dalgasına karşı, morallerini bozmadan, enerjilerini toplayarak, direniş çizgisine devam etmelidirler.

İşçi sınıfı, örgütsüz ise hiçbir şeydir.

Bu nedenle, mesele seçim meselesi değildir. İşçi sınıfının örgütlülüğü meselesidir.

Saray Rejimi, sandıkla gitmez, direnişle gider.

Daha şimdiden, seçimin birinci tur sonuçlarına göre, egemenler, Saray Rejimi’ni restore etme konusunda adımlar atmışlardır. Solun sağa kayması, bu açıdan büyük bir sorundur.

Kitlelerdeki sola kayma, direniş hattına bağlanma istek ve iradesi ile, bu genel sağa kayma havası çelişmektedir. Bu iki eğilimi, 1 Mayıs 2023’te gördük. Elbette, gerçek hareket, direniş hattı içinde şekillenecektir. Seçim sonrasında yaşamın tüm gerçekleri olanca ağırlığı ile ortaya çıkacak, işçiler, emekçiler, kadınlar ve gençler, yaşadıkları cehennem hayatının gerçekleri ile bir kere daha karşı karşıya kalacaklardır.

Egemenin, NATO’nun, efendilerin ne planladıklarını her yönü ile bilmiyoruz.

Belki de Erdoğan ikinci turda kaybedecektir. Daha doğrusu, zaten kaybetmiştir ve seçimlerin ikinci tura kalması, “demokrasi var” algısı için kullanılacaktır. Bunu bilmiyoruz. Ama eminiz ki, Almanya ve ABD arasında bir pazarlık süreci yaşanmaktadır. Bu pazarlık sürecinin, ABD ağırlığı ile sürdüğü açıktır. Bu nedenle, savaş politikaları anlaşılmadan seçimler anlaşılamaz.

Belki bu pazarlıkta Erdoğan ve ailesine dokunulmaması söz alınmış olabilir. Ama Erdoğan’ın buna inanması zordur. Zira, iktidarını kaybettiği andan başlayarak, Erdoğan’ın yargılanması isteği bir yolla yaşam bulacaktır.

Ancak, bugün ortada olan şey, efendilerin kendi aralarında çoktan bir anlaşmaya vardıklarıdır.

Ukrayna ve İdlib’de gelişecek olağanüstü bir süreç, seçimlerin ikinci turunu etkileyecektir. Bunun olanaklı olması düşük bir ihtimaldir, ama ihtimaldir.

Ne Erdoğan kazandığında gerçekten kazanmış olacaktır, ne de Kılıçdaroğlu kazandığında ülkede bir şey değişecektir. Her iki hâlde de seçimler meşru değildir. Kumarhaneyi işleten, sonuçları elbette bilmektedir.

Sandığa atılan oy değil, sandıktan çıkan oy önemlidir.

Öyle “ben buradayım” diyerek masaya vurmak, kimseyi “dik durma” hâline sokmaz. Bataklığa batanlar, zorunlu olarak dik durma gösterisi yaparlar. Bu masaya vurma hâli, oynanan tiyatronun bir sahnesidir.

Bize, halka “seçimleri birinci turda bitirelim” diyenler, oylara sahip çıkmamıştır. Demokrasi diye sandıktan başka bir şey düşünmeyenler, sandığı abartıp “namustur” diye nutuk atanlar, bize kurdukları “müthiş” sistemin ıslak imzalara dayalı sonuçlarını göstersinler.

Bir kere daha söylüyoruz; efendiler sandık yolu ile kendi kararlarını halka kabul ettirmek, “halk seçti” dedirtmek istiyorlar.

Kapitalist sistem içinde, burjuva egemenlik altında her seçim, önceden sonuçları belli bir seçimdir. Ama buna rağmen seçimler, normal koşullarda önemlidir. Bu seçimler ise, “normal” değildir. Olağanüstü hâl seçimleridir. Ülkede iç savaş hukuku geçerlidir. Bu nedenle, seçimlerde yapılabilecek tek şey, sol cephenin bir ortak aday çıkartması idi. Bu aday, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın adayı olabilirdi ve bu aday, halka gerçekleri söyleme, açıklama olanağını elde edebilirdi. Bu durum, tüm seçim sürecinde etkili olabilirdi.

Yani, biz devrimci sosyalistler, her seçimi boykot etmekten söz etmiyoruz. Ama bugün, artık sadece cumhurbaşkanlığı seçimidir. Birinci turda, Yeşil Sol Parti’ye oy vererek milletvekili seçimlerini etkilemek önemli idi. Bugün artık böylesi bir durum da yoktur. Ortada bir seçim, ortada gerçek anlamı ile bir sandık yoktur. Seçim sonuçları, bir yazılım ile yönetilmektedir. Bu yazılımın merkezi NATO’dadır. Sadece manipülasyonlardan söz etmek, sadece baskı ve şiddetten söz etmek, sadece eşit olmayan şartlardan söz etmek yeterli değildir.

Ülke, tam anlamı ile savaşa dayalı bir gündeme yönlendirilmek, Gezi’den bu yana sürmekte olan direniş hattı durdurulmak istenmektedir. Bunlar açık savaş hazırlığıdır. Bunun bir parçası olunamaz. İşçi sınıfı, kadınlar, gençler, direniş hattında saf tutmalıdır. Bu yolda örgütlenmeli, kitlesel ve örgütlü direniş geliştirilmelidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz