Yağma-rant-savaş ekonomisi, içeride ve dışarıda savaş ve direniş

Artık gerçek herkes için görülebilirdir. Açlık, işsizlik, yoksulluk, her türlü devlet terörü herkesin bildiği gerçeklerdir.

Günlük yaşamında her insan hayal etmesi zor olaylar yaşamaktadır. Kriz, egemenin savaş histerisi, Saray Rejiminin baskı ve terörü sınır tanımaz bir hâle geldikçe, insanlar da tuhaf şeyleri yaşar hâle geldiler. İster çocuk olsun ister genç, ister kadın olsun ister erkek, ister işçi olsun ister emekli herkes, daha önceden alışık olmadığı şeyler görmekte, yaşamaktadır. Çöp sepetlerinde yiyecek arayanlar, pazar yerlerinde atılan meyve ve sebzeyi toplayanlar sıradandır. Kadına şiddet, çocuk tecavüzleri günlük rutin haberler arasındadır.

Her gün bir yeni uygulama ile, Saray Rejiminin saldırıları devreye sokulmaktadır.

Üstelik bu hâl, bir zekâ da gerektirmiyor ki “UluSol”cularımız gibi, liberal solcularımız gibi, hikmeti kendinden menkul TV ekranı yüzleri gibi, Saray’ın “liyakatsiz adamlar” ile çalıştığını söyleyelim.

Öyle değil.

Bir harami, bir haraççı, bir vergi koyucu kafaya koydu mu, parayı almak, haracı almak için bir yol bulur ve bunun için zekâdan çok, onun hareketinin nesnel temeline bakmak gerekir.

Tükeniştir bu.

Saray Rejimi, baskı ve şiddet ile, kan ve kılıç ile, soygun ve talan ile ayakta durmaktadır. Bu tükeniştir ve can havli ile haraçlara sarılmaları bir zekâ gerektirmez.

Aynı biçimde, her hak arama eyleminin, her direnişin karşısına tüm devlet çarkı ile dikildiklerinde, polisi, copu, TOMA’sı, yargıcı, hâkimi, basını ile insanların her eyleminin karşılarına dikildiklerinde de bir “zekâ” aramaya gerek yok. Başka yolları kalmamıştır. İşçi sınıfı ve kitleleri uyutmak, onları bir sürü gibi gütmek için, ellerinde yalan, baskı ve devlet terörü dışında bir şey kalmamaktadır.

Sendikacılar, bugüne kadar işçi sınıfını kontrol altında tutmak için çok etkili iş gördüler. Türk-İş, Hak-İş âdeta devletin kolluk kuvvetlerinin, MİT’in ve siyasi polisin bir uzantısı olarak görev yaptılar. Hâlâ yapıyorlar. Ama artık, eski etkileri yoktur. Ne salonlarda ne sokakta kendilerini dinleyen işçiler yoktur. İşçiler üzerindeki kontrollerini kaybettikçe, devlet tarafından da “önemsiz kişi”ler çöplüğüne atılacaklar. Tabii, Saray Rejiminden önce bunu işçiler gerçekleştirememiş olursa.

Uzmanlara bakın. TV kanallarında her akşam, havlar gibi sürekli konuşan bu “yaratık”lara bakın. Artık hiçbir yalanları etkili değildir. Yaratıktırlar; ne kadar dolar görürlerse, ne zaman dolar hışırdama sesini duyarlarsa, ne zaman para kokusu alırlarsa, işte o zaman enerjik hâle gelen, diğer zamanlarda iğrenç ve kokuşmuş hâllerini en yakınlarına dayatan acınası hâldedirler. Ve artık etkileri kalmamıştır.

Onlar “troller ordusu”nu yönlendirsin diye işe alındılar, şimdi, pek yakında troller, birer kurtçuk gibi onları yiyip bitirecektir.

Saray Rejimi, ekonomik alanda, “yağma, rant ve savaş ekonomisi”ne dayanır. Bunun her gün bir yeni örneğini görürüz. Zeytinlikler, elektrik santralleri, AVM inşaatları, orman yangınları vb. her gün karşımıza çıkan, sonu gelmez hamlelerdir.

Sömürge olma hâli ve kapitalist egemenlik budur. Bunlar bunun önünde hiçbir yasal engel tanımıyorlar. Demek aceleleri var. Kendilerinden öncekilerin tamamlayamadıklarını tamamlamak istiyorlar. Hayır, ülkenin bağımsızlığı gidiyor, demiyoruz. Zaten ülke sömürgedir ve bu yeni değildir. TC devletinin kuruluşu böyledir. Hayır, laiklik elden gidiyor, demiyoruz. Çünkü hiçbir zaman laik olmadılar.

Ve bunu yapmak için, elbette daha çok şiddete, daha fazla devlet terörüne başvurmak zorundadırlar.

Hayır, hukuk yok, demiyoruz. Hukuk var, iç savaş hukuku var. Devlet terörü var. TC devleti tarihi bunun örnekleri ile doludur. Bugün de bunun yeni örnekleri ortaya konmaktadır.

Saray Rejimi, “içeride ve dışarıda savaş” politikasına dayalıdır. Her iki cephede de savaş yürütüyorlar. Dışarıda efendileri ABD, İngiltere ve NATO, tüm Batı emri ile Ortadoğu’da her türlü savaş kışkırtıcılığının içindedirler. Efendileri öyle istiyor ve onlar da bir dediklerini iki etmeden hareket ediyorlar. Efendilerine sadıktırlar, bu nedenle ülke diye bir dertleri yoktur, öncekilerin de yoktu, bunların da yoktur.

“İç cepheyi” güçlendirmek, diyorlardı. Gerçek, Saray Rejimini güçlendirmektir. Bunu demek istiyorlar.

“Terörsüz Türkiye” diyorlar, demek istedikleri, herkesin devlet terörüne boyun eğmesidir. Bunu istiyorlar. Bu nedenle azgınca saldırıyorlar ve iç savaş hukukunu uyguluyorlar.

Bu iç savaş hukuku, TC devletinin eski dönemlerinde de vardır. Bugün ayyuka çıkmıştır. Avukatlar, varsın buna uzman gözlükleri ile, cüppeleriyle “hukuksuzluk” desinler, gerçekte bu iç savaş hukukudur.

Hiçbir şeyi yasalara bağlı olarak yapmak zorunda hissetmiyorlar. Bu, olağanüstü devlet örgütlenmesidir.

İşte CHP, bunu örtmek, bu yolla “devleti kurtarmak” istiyor. Oysa kurtarılması gereken, ister yeni ister eski hâli ile devlet değildir. Kurtarılması gereken, işçi sınıfı ve emekçilerden oluşan halktır, toplumdur. CHP, kendisine dönük saldırıları bile anlamlandıramıyor. “Bize niye saldırıyorsunuz,” diyorlar. Basittir.

1- Saray Rejimi, TC devletinin olağanüstü örgütlenmesidir. Burada seçim, sandık, parlamento artık göstermeliktir.

2- TC devleti, ABD-İngiltere, NATO hattının sömürgesi ve tetikçisidir. Sömürge olması eskidir, tetikçilik son 20 yıla aittir.

Şimdi, bu iki noktayı anlayabilirseniz, savaş hazırlıklarını da anlayabilirsiniz. İçeride ve dışarıda savaş politikasının sürdürülebilmesi için, Saray Rejiminin görüntüsünün de gerçeğinin de devamı gereklidir. Demek, içeride, herhangi bir aday, kazanabilecek bir alternatif, düzen karşıtı olmasa da, sorundur. İmamoğlu ya da Özgür Özel devrimci ya da düzene karşı kişiler değildir. Ama Erdoğan’ın sonunu gösterme potansiyelleri vardır. Bu ihtimal bile, egemeni ürkütmektedir.

Savaş naraları atan, İran’a karşı savaş planlarını sürekli güncelleyen efendiler, TC devletinin burada rol almasını istemektedirler. Bunun için “meşruiyet” ABD’de aranmaktadır. Ve böylesi bir savaşı sürdürmek için, içerisinin susturulması gerekli görülmektedir. İşte bu yüzden CHP’ye saldırmaktadırlar. Ve bu, CHP eli ile tüm toplumsal muhalefete saldırıdır. Bu yüzden “muhalif” sözler eden sanatçıları gözaltına almaktadırlar. CHP’den istedikleri susmasıdır. İmamoğlu, bir aday olmaktan çıkmalı ve CHP, Ankara’da görev almalıdır. Adım adım bu noktaya gelmek istiyorlar.

Elbette ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa arasında da bir savaş alttan alta sürmektedir. Bu nedenle, bu güçler arasındaki savaşın çeşitli biçimlerini Saray içinden yansıdığı kadarı ile görmek de mümkündür.

Oysa tüm bu görüntüler, Saray Rejiminin zorla ayakta durduğunun göstergesidir.

Bu nedenle direniş çok önemlidir.

Direniş öğretir, güzelleştirir, insanlaştırır.

Ancak dahası vardır. Bu sistemi yıkmak, Saray Rejimini alaşağı etmek için, “kitlesel direniş” hattı güncel bir yoldur.

Saray Rejimi seçimle gitmez. Tersine, direnişle gider.

İşçi sınıfı bu direnişin öncüsüdür. Hayır, bugün en önde olduğu için değil, bugün en önde de değildir. Ama nesnel olarak devrimin öncüsü işçi sınıfıdır. Başka bir sınıfı sömürmeye ve ezmeye ihtiyacı olmayan, tüm sınıfların ortadan kalkması için burjuva iktidarı devirmeye, özel mülkiyete son vermeye yetenekli tek devrimci sınıftır.

Bugün, işçi sınıfının gelişen direnişi vardır. Bu direnişlerin, hem çoğalması hem de yayılması gereklidir. Bunun için işçi sınıfı devrimcileşmek zorundadır. İşçi sınıfı burjuvaziye, sermayeye karşı savaşırken, mevcut durum nedeniyle aynı anda sendika mafyasına karşı da savaşmak zorundadır. İşçilerin devrimcileşmesi, bu ikili savaşın başarısının tek koşuludur.

“İşçi sınıfı devrimci değilse hiçbir şeydir, devrimci ise her şeydir” sözü, hiç bu kadar doğru olmamıştır.

Direniş sadece işçi sınıfı ile sınırlı değildir. Gençliğin direnişi de var. Kadınların direnişi de var. Gençlik, elbette bu direnişin ana dinamiğidir. Ama bu gençlik içinde öğrenci gençlik, bugün bir direniş çizgisini geliştirmek görevi ile karşı karşıyadır.

Kadınların direnişi, sistemin tüm yönleri ile hesaplaşma, burjuva ideolojisinin her türü ile hesaplaşma anlamında da büyük bir öneme sahiptir.

Görev, hem direnişleri yaymak, hem çoğaltmak, hem de bunların merkezî yönetimini geliştirecek örgütlenmeyi ortaya çıkartmaktır.

Bu nedenle, Birleşik Emek Cephesi bizim cephenin yoludur.

Üç talep, gelişen direnişi şekillendirecektir.

Birincisi, “genel grev ve genel direniş”tir. Genel grev ve genel direniş, uzun bir yoldur ve örgütlenmesi için, acilen harekete geçilmelidir. Bilmek gerekir ki, bunun için işçi sınıfının içinde örgütlenmenin gelişmiş olması gereklidir. Ama ne olursa olsun, bu slogan sürekli yükselecek, kendi yolunu açacak, büyüyecektir.

İkincisi, “tüm yollar Saray’a çıkar ve işçi birlikleri Saray’ı yıkar” sloganıdır. Saray, artık sistemin merkezidir. Kimse, parlamentoya yürümez, çünkü parlamentonun hiçbir rolü ve etkisi yoktur, bir görüntüdür. Bu talep bu nesnellik için, her direnişin, ister dile getirilsin ister getirilmesin, hedefidir.

Üçüncüsü Birleşik Emek Cephesi’nin örgütlenmesidir. Kim nasıl ifade ederse etsin, işçi sınıfının, devrimci cephenin Birleşik Emek Cephesi ile kurtuluş yolunu açacağı daha fazla bilince çıkacaktır.

Devrim ve direniş, en büyük öğretmendir.

Devrimin ve direnişin en iyi öğrencileri, devrim için savaşanlardır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz