Saray Rejimi çürümedir ve yönetememe krizi içindedir.
Saray Rejimi’nin yönetememe kriziyle yükselttiği saldırı dalgasının sonucunda, dün akşam saatlerinde Konya’da Dedeoğulları ailesi katledildi.
Son iki ayda peş peşe yapılan ve planlı olduğu görülen ırkçı saldırılar, yükseltilen milliyetçilik dalgası, rant ve yağmanın sonuçlarının ağır biçimde yansıdığı afetlerin bu saldırılara zemin olarak kullanılması derinleşen ekonomik ve siyasal krizin boyutlarını gösteriyor.
Ekonomik krizin, pandeminin, savaşların faturasının ödetildiği milyonlarca insanda öfke günden güne artmaktadır ve Saray Rejimi “işte size mülteciler, işte size Kürtler” diyerek TC Devleti’nin en bilindik hamlelerinden birini yapmıştır. Bir yandan hedef göstermekte, bir yandan bizzat planladıkları saldırıları bu ırkçılık dalgasının içine gizlemeye çalışmaktadır.
İşçilerin, halkların, kadınların, öğrencilerin eylemlerine saldırıların toplumsal mücadelenin önünü kesemeyişi, Saray’ı saldıran cephesini genişletme ihtiyacına zorlamıştır.
Son bir yılda kredi borçlusu sayısı 2 buçuk milyon kişi daha artmış, 34 buçuk milyon insanın ödeyemediği borç 899 milyar TL’ye çıkmıştır. Sigortalı işçi sayısı 21 milyondur ve en az 12 milyon kişi asgari ücretle çalışmaktadır, açlık sınırı ise 2903 liradır. İşçi sınıfı adına örgütsüzlüğün acı tablosudur bu. “Hayatta kalmak” milyonlarca insanın ana gündemi haline gelmiştir ve bunun öfkesi savaştan kaçıp hayatta kalmak isteyenlere yöneltilmek istenmektedir.
Kürt halkına, onların iradesine yönelik 7 Haziran 2015’ten bu yana başlatılan saldırılar her geçen gün artmaktadır. Kürt’ün dirisi Saray Rejimi için tehdittir ve onlarca yıldır katliamlara maruz bırakılan bu halkın boyun eğmeyen direnişi, örgütlülüğü, tüm direniş odaklarına moral taşımaktadır. Çözülen Saray Rejimi, çimentosunu bir kez daha Kürt kanıyla karmaya çalışmaktadır. İzmir’deki katilin Valiliğe bağlı otelde kaldığı ortaya çıkmıştı, Konya’nın Emniyet Müdürü ise Hrant Dink davasının sanığı, 10 Ekim’in istihbaratçısıdır. Saray Rejimi’nde artık çete devlet – devlet çetedir.
CHP Saray Rejimi’nin bir parçasıdır ve üstüne düşen rol daha özel olmalıdır. “Aman sokağa çıkmayın” diyerek kitlelerin sisteme yönelebilecek tepkilerini sindirme amacı artık biliniyor. Yeni olan arttırılan milliyetçilik dalgasıyla birlikte gerçekleştirilen saldırıların halk tarafından “makul” bulunması çabasıdır. Burjuva muhalefet partilerinin belli aktörleri özel bir çabayla bu ırkçılığı kitlelere pompalamaktadır.
Bir yandan emperyalist paylaşım savaşında efendilerinin tetikçiliği, bir yanda su yüzüne zaman zaman çıksa da asla dinmeyen içerideki direniş çizgisi, yönetememe krizini her geçen gün daha da derinleştirmektedir.
Saray Rejimi yönetememektedir ancak yaşanan her duruma karşı adımları nasıl yönettiklerinin de göstergesidir.
Pandemiden yangına, depremden ekonomik krize her olayda “devlet kalmadı-beceremiyorlar” serzenişi en hafifinden Saray Rejimi’ni anlayamamaktır.
Saray Rejimi bir çeteler koalisyonudur –yer yer çatışmasıdır da-, çeteler ve devlet iç içe geçmiştir ve yağma-rant-savaş ekonomisinin üzerine yükselmektedir.
Yani “bir maskeyi bile dağıtamadılar” eksiktir. Milyonlarca insanın hayatını hiçe sayıp, içinde rant olmadan bir maske organizasyonu dahi yapmadılar.
Yani “yangın söndürme uçağımız yok” eksiktir. Çetelerin besleme musluklarından inşaat sektörü sıkışmaktadır, yağmalanacak yeni alanlar lazımdır, 15 ilde ormanlık alanların yüzde 58’ine, tarımsal arazilerin yüzde 65’ine maden ruhsatı verilmiştir. Cerattepe’ye “çöken” Cengiz’in hemen ardından Karadeniz’de 1012 ayrı noktaya, sadece Balıkesir ve Çanakkale’de 1634 yere yağmalanma izni çıkmıştır. Bu işin sadece maden boyutudur, bir boyutu da Kanadalı tarım tekelinin Ortadoğu danışmanının aynı zamanda Tarım ve Orman Bakanı olmasıdır ki kendisine göre yangınlar çok şükür(!) otellere ulaşmamıştır.
Yani “Afganistan’da ne işimiz var” eksiktir. TC Devleti, tetikçidir. Geçtiğimiz Mart ayında henüz Biden’dan bir cevapsız çağrı bile gelmemişken Erdoğan Bloomberg’e yazıp “hâlâ Suriye’yi işgal edebiliriz” diyordu. Sonuçta kâhyadır, efendisi kadar oynayacak yeri yoktur ve tetikçiliği kadar kullanılabilmektedir. Mavi Vatan’ı, sınır güvenliğini, iki devlet bir millet’i, yavru vatan’ı hepsini içine katın, içinde ABD çıkarları olmayan, ABD adına olmayan tek bir şey yoktur. Son NATO zirvesinden sonra Afganistan hevesinin bir boyutu budur. Daha özelde iç savaşa yönelik kullanılmak istenen çetelerin uyuşturucu parasıyla beslenmesi de Hamid Karzai Havalimanının eroin ticaretinin ulaşım ve sevkiyatında tuttuğu yer de kayda değerdir.
Evet, tüm bunlar ve daha fazlası bir yönetme haliyle birlikte, “yönetememe” halidir.
Üstelik direniş çizgisi tüm saldırılara rağmen onlar tarafından bastırılabilmiş değildir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmıştır ancak kadınlar “vazgeçmiyor”lar, kapalı haliyle direnişlere sahne olan Eylül’de açılacak okulları şimdiden frenleme isteği Bulu’yu yerinden etmiştir -ki bu en az Bulu’nun düştüğü durum kadar acınasıdır-, grevler direniş çadırlar hiçbir işçi havzasından eksik olmamaktadır, binlercesi tutsak olmasının yanında her geçen gün artan saldırılara maruz kalmasına rağmen Kürt halkı diz çökmemiştir.
Saray Rejimi, direnişin de yayılacağını görmektedir.
Böyle yönetilmek istemeyenlerin sistemle zedelenen bağları bugün bir kez daha milliyetçilikle bağlanmak istenmektedir.
Böyle yönetilmek istemeyenlerin öfkesinin örgütlenmesi, ne istediğini açığa çıkaran direnişlerin büyümesi, yayılması, örgütlenmesi çözülen Saray Rejimi’nin bir daha bağlanmamak üzere tarihin çöp sepetine yollanması için en önemli adımlardan biridir. Birleşik Emek Cephesi’nin örülmesi bu yolu açacaktır.
İşçilerin birliği ve halkların ortak mücadelesi hattında direniş çizgisini büyüterek saldırılara karşı koyacağız.
Katliamları hazırlayanları da, gerçekleştirenleri de, aklayıp kollayanları da, ırkçılığı pompalayanları da unutmayacağız!