Tepeden aşağı, krizin artan etkilerinin yansımaları

Kapitalizme içkin krizler, her geçen yıl eskilerini de içine alarak büyümeye devam ediyor. Egemenler, en son 2008’de tüm kapitalist dünyayı etkisini alan krizi çözememişken, pandemiyle beraber batak daha da derinleşiyor. Ve dünya egemenliğini kaybetme yolunda ABD, tüm dünyada savaşı körüklemeye devam ediyor.

Uygulanan bu ekonomi politikalar sonucu, tekellerin temsilcileri bile gidişatın çok iyi olmadığına dair açıklamalar yapıyor.

Dünyanın en büyük bankalarından olan JPMorgan Chase’in CEO’su olan Dimon, dünya ekonomisine dair yaptığı açıklamada; ekonominin durumuna dair karamsar olduğunu belirterek, “Ufukta kara bulutlar var dediğimde, sanırım uyarım hafife alındı. Bu ekonomik sorunların geçici olduğunu düşündüler fakat böyle bir şey söz konusu değil. Durum daha da kötüleşebilir. Özellikle enerji ve gıda fiyatlarında yüksek enflasyon ve faiz oranlarına artış gibi ciddi sorunlarla karşı karşıyayız” dedi.

Bir diğer açıklamada da; Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, küresel ekonomi için görünümün Nisan ayından bu yana ciddi şekilde karardığına işaret ederek, gelecek yıl küresel ekonomide bir resesyon yaşanması olasılığını göz ardı edemeyeceğini söyledi.

Para politikaları

FED’in ABD’de geçen ay politika faizini 75 baz puan arttırdığını ve bu artışın ABD’de 28 yıldır yapılan en yüksek faiz artışı olduğunu geçen sayımızda belirtmiştik.

Bu ay ise yıllardır negatif faiz uygulayan Avrupa Merkez Bankası (ECB), 11 yıl sonra ilk kez faiz artırma kararı aldı. Politika faizini 50 baz puan artıran Avrupa Merkez Bankası böylece negatif faiz dönemine son verdi. Avro Bölgesi’nde faiz oranı 2014’ten bu yana eksideydi.

Krizin yansıması olarak, bu artırımlar sonucu emperyalist merkezlerde yıllık enflasyonlar şu şekilde değişmiş oldu: Avro Bölgesi’nde yüzde 8,6, ABD’de yüzde 9,1, İngiltere’de ise yüzde 9,4’e yükseldi.

Paylaşım savaşı

ABD’nin diğer emperyalist ülkeleri (İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya), “önce Rusya ve Çin’i paylaşalım, sonra kendi aramızdaki durumlara bakarız” çerçevesindeki iknası sonrası başlayan Ukrayna savaşının sonuçlarından daha çok etkilenen Avrupa Birliği (AB) oldu.

En büyük ekonomik yarayı; Rusya’yla yüksek ticaret trafiği olan ve birçok zorunlu ihtiyacını Rusya’dan karşılayan AB ülkeleri aldı.

Rusya ile birçok ticari anlaşmasını iptal eden ve Rusya’ya ambargo uygularken, ayrıca AB içindeki birçok Rus varlığını da dondurmuş oldu. AB Komisyonu Adalet Komiseri Didier Reynders, AB üyesi ülkelerin Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarının başlamasından bu yana toplam 13,8 milyar euroluk Rus varlığını dondurduğunu ifade etti.

Bu varlık dondurmalarının çoğunu ise 27 AB üyesi ülkesinden 5’inin yaptığını ifade eden Reynerds, “Ancak çok büyük bir kısmı, 12 milyardan fazlası 5 üye ülkeden geliyor” dedi.

Diğer AB üyesi ülkelere Rus varlıklarına yönelik adım atması çağrısında bulunan Reynders, şu anda 98 kuruluş ve aralarında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de bulunduğu yaklaşık bin 160 kişinin yaptırım listesine olduğunu ifade etti.

Dondurulan varlık miktarının, banka hesaplarında tutulan nakit paranın yanı sıra el konulan yatlar ve gayrimenkullerin tahmini değerlerinin birleşimi olduğu ifade edildi. Söz konusu dondurulan varlıklara, AB Komisyonu’nun, geçtiğimiz mayıs ayında dondurduğu Rusya Merkez Bankası’na ait 24 milyar euroluk varlığı içermiyor.

Türkiye ekonomisine etkileri

Diğer sömürgeler gibi Türkiye de emperyalist ülkelerin krizlerini, sorunların aşağı doğru itilmesinden kaynaklı, onlardan daha fazla yaşamaya devam ediyor.

Ukrayna savaşıyla beraber AB ekonomisinin hasar alması ise farklı bir açıdan Türkiye’yi olumsuz etkileyen başka bir konu olarak karşımıza çıkıyor.

Ülkenin döviz gelirlerinin çoğu euro cinsinden ama giderler ağırlıklı dolar. Dolayısıyla giderek değer yitiren bir para cinsinden gelir elde ediliyor, öte yandan değer kazanan bir parayla harcama yapmak durumunda kalınıyor.

Dolarla euronun eşitlenmesi Türkiye’yi temel olarak üç yönden etkileyecek gözüküyor. 

Birincisi, dış ticaret. İhracatta dolar ve euronun payı neredeyse eşit. Ama ithalatta denge tümüyle dolar lehine. Doların ithalattaki payı özellikle bu yıl çok arttı ve ilk beş aylık verilere göre yüzde 71’e ulaştı. Bu artışta enerji ithalatındaki büyüme etkili oldu.

Doların dış ticaretteki ağırlığını şu örnek çok çarpıcı bir şeklide ortaya koyuyor: Bu yılın ilk beş ayında dolar cinsi ithalat 103.8 milyar dolar. Beş aydaki toplam ihracat ise 102.5 milyar dolar. Türkiye’nin toplam ihracatı, yalnızca dolar cinsi ithalatı bile karşılayamıyor. Dolayısıyla dış ticaret yönüyle önemli bir dezavantaj söz konusu.

İkincisi, turizm. Bu yılki turizm geliri 25 milyar dolar civarında bekleniyor. Türkiye’nin turizm gelirinde ağırlık çok baskın şekilde euroya dönmüş durumda. Turizm gelirinin yüzde 70 kadarı euro cinsinden. Yüzde 30’un önemli bir kısmı dolar, küçük oranlarda da başka dövizler var.

Üçüncüsü, dış borç. Yılın ilk çeyreğindeki stok verilere göre Türkiye’nin 132.1 milyar dolar kısa vadeli, 319.1 milyar dolar da uzun vadeli olmak üzere toplam 451.2 milyar dolar dış borcu var.

Kısa vadeli dış borcun yüzde 44.3’ü dolar, yüzde 25.9’u euro cinsinden. Uzun vadeli borçta dolar ağırlığı çok daha belirgin. Uzun vadelilerin yüzde 64.2’sini dolar cinsi, yüzde 30.1’ini euro cinsi borçlar oluşturuyor. Toplam borçta ise dolar cinsi olanların payı yüzde 58.4, euro cinsi olanların payı yüzde 28.9 düzeyinde.

Dış ticarette dolar, euro ve diğer paraların yüzde olarak yıllar içinde dağılımına baktığımızda da gördüğümüz gibi, Türkiye’nin genel ekonomik sorunlarının yanına paylaşım savaşının sonuçlarıyla ek sorunlar da çıkmaya devam ediyor.

Yukarıdan aşağı artan sömürü

Tabii tüm bu ekonomik tablodan herkesin etkilendiğini söylemek zor. Nasıl ki kriz zamanlarında zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyorsa, bu süreçte de aslan payı yukarıdan aşağıya paylaşılarak dağılmaya devam ediyor.

İstanbul Sanayi Odası (İSO) daha çok KOBİ niteliğindeki kuruluşları kapsayan “İSO Türkiye’nin İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu-2021” araştırmasının sonuçlarını açıkladı. İkinci 500’ün üretimden net satışları yüzde 77,5 oranında artarak 191,1 milyar TL’den 339,2 milyar TL’ye yükseldi. Böylece serinin başladığı 1997 yılından bu yana ikinci en büyük oransal artışa imza atıldı. Söz konusu 2021’de 500 şirket 13,5 milyar dolarlık ihracat ile ihracat rekorunu da kırdı.

İSO İkinci 500’ün ihracatı yüzde 35,4 oranında artarak 13,5 milyar dolar ile rekor seviyeye ulaştı. Böylece İSO İkinci 500’ün Türkiye toplam ihracatı içindeki payı yüzde 6, sanayi ihracatı içindeki payı ise yüzde 6,2 oldu ve her iki oran da 2020 yılına göre 0,1 puan artış kaydetti.

Anti-Robin Hood: Devlet

Vatandaşın Vergisini Koruma Derneği (VAVEK) Başkanı Dr. Turgay Bozoğlu, “Türkiye’de vergi yükü yoksulların üzerinde oluşuyor. Enflasyon arttıkça devlet zenginleşiyor. Devlet yoksuldan alıp zengine veriyor. Şeffaflık yok, denetim eksik” vurgusu yaptı. 

Bozoğlu, “Türkiye’de ne yazık ki vergi yükü yoksullar üzerinde oluşuyor. Çünkü vergilerin yüzde 70’i dolaylı yoldan, direkt gelirle bağlantısı olmayan yoldan toplanıyor. Her adım attığımızda vergi ödüyoruz. Doğalgazı, elektriği yoksul da kullansa, zengin de kullansa aynı vergiyi ödüyor. Enflasyon yükselince fiyatlarla birlikte halkın ödediği vergi de artıyor. Halk daha fazla yoksullaşırken devlet zenginleşiyor. Hâlbuki asıl vergileme kazanç üzerinden yapılmalı” dedi.

Başkan Bozoğlu, kurdaki artışla birlikte halktan toplanan vergilerden kamu özel iş birliği (KÖİ) projelerine daha fazla para aktarıldığını, KÖİ yetmiyormuş gibi bir de halkın parasının mevduat sahiplerine garanti olarak ödenmeye başladığını belirtti.

Yağma ve rant cenneti Türkiye

Büyük tekellerin kârlarına kâr katmasının yanında, Saray Rejimi ile beraber yağma ve rant saldırıları da devam ediyor. Temmuz ayında basına yansımış haberlerin birkaçı ise şöyle:

• Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin yeğeni Seyyid Mahmut Nebati, Türk Hava Yolları (THY) İkram ve Uçak İçi Ürünler Başkanı olarak atandı.

• CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, 15 Temmuz’da hayatını kaybedenlerin yakınları ve yaralananlar için toplanan yardım paralarını gündeme getirdi.

Bu kişilere aylık yalnızca 2 bin 600 TL ödeme yapıldığını belirten Emir, “6 yıl önce vatandaştan toplanan 310 milyon TL, 88 milyon dolardı. Bugünkü karşılığı 1,5 milyar TL. Para beş katı değer kaybetti. Oysa gazilere dağıtılan aylık para, aylık faiz miktarının yarısı bile değil. Yapılan tam bir gasptır” dedi.

• Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Hazine’nin günlük 45 bin araç geçiş garantisi verdiği Çanakkale Köprüsü’nden arife günü (8 Temmuz Cuma) 14 bin 275 adet araç geçtiğini açıkladı. Yaklaşık 31 bin araçlık fark için Hazine, şirkete bir günde yaklaşık 690 bin avro (9,6 milyon TL) ödeme yapacak. Dinî bayram arife günlerinde trafiğin en yoğun olduğu zamanlar olarak düşünürsek, yıllar boyu hangi boyutta bir para verileceği kolayca hesaplanabilir.

Yap-işlet-devret modeliyle ihaleye çıkarılan projeyi, 16 yıl 2 ay 12 gün işletme süresi teklifiyle kazanan Türkiye ve Güney Koreli firmalardan oluşan “Daelim–Limak–SK–Yapı Merkezi Ortak Girişimi” hayata geçirmişti.

• Ek bütçeye ilişkin tartışmalar sürerken Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı 2021 Yılı Genel Faaliyet Raporu, kamu bütçesinin ismi açıklanmayan derneklere akıtıldığını ortaya koydu. Raporda, ismi açıklanmayan dernek ve vakıflara 865 milyon TL aktarıldığı belirtiliyor. Bu tutarın 769 milyon 830 bin TL’si “cari transfer” kaleminden yapılırken 96 milyon TL’si ise “sermaye transferi” adı altında aktarıldı.

KaynakKaldıraç Dergisi // Sayı: 253

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz