10 Ekim Ankara; Unutmayacağız, Affetmeyeceğiz

Nedir güçlü olmak?

Ekonomik bir talebini sokakta aramak isteyen işçinin üstüne çevik kuvvetiyle, tomasıyla saldırmak mıdır? Yoksa karşısına tüm bu güçlerin çıkacağını bile bile o alana çıkma iradesi mi?

Nedir güçlü olmak?

Tankıyla, uçağıyla, askeri birlikleri ile şehirleri yağmalamak mı? Yoksa bu “orantısız” güce rağmen direnişi büyütmek mi?

Hileyle, baskılarla, kayyumlarla seçimi kazanmış olmak mı? Tüm bunlara rağmen sesini azaltmayıp, örgütlenmeyi sürdürenler mi?

Nedir güçlü olmak?

Doğaya, yaşamlarımıza gözü dönmüş bir şekilde saldırmak mı? Yoksa dünya tekellerini karşısına alıp dağını, ağacını, yaşam alanlarını korumaya çalışanlar mı?

“Sevgilisini” tehdit etmek, taciz etmek, tecavüz etmek mi güçtür? Bu duruma karşı örgütlenip sokakta o erkeğin dövülmesi mi?

Nedir güçlü olmak?

Gezi Direnişi ile yeniden filizlenen umutla, 7 Haziran seçimlerinde bu umudun Kürt halkıyla birleşme eğilimine karşı; önce 20 Temmuz’da Suruç’ta 33 kişiyi, ardından 10 Ekim 2015’te 103 kişiyi öldürüp, yüzlercesini yaralayıp sakat bırak mı? Yoksa tüm bu saldırılara, baskılara rağmen sokakları bırakmayan, mücadelesini sürdürenler mi?

Aslında biz kendimizi güçlü görmesek de, onlar görüyorlar. Gördükleri için bu kadar saldırıyorlar. Diğer işçiler de hakkını aramak için sokağa çıktığında, savaşa dur demek için herkes ses çıkardığında, doğaya yapılan tüm saldırılar karşısında yaşamını savunmak isteyenler direndiğinde, tacize uğrayan kadınlar örgütlendiğinde; halkın coşkun akan selini durduramayacaklarını biliyorlar.

Evet, tam da bu yüzden saldırıyorlar. Ama güçsüzlüklerinden dolayı saldırıyorlar.

Yapı ne kadar sallantı da olsa da, bu çürümüş yapıyı yıkacak olan bizleriz. Asıl güçlü tarafın biz olduğumuzu unutmadan.

Ve biz unutmayacağız; gazınızın kokusunu, yıkılan evlerimizi, yağmalanan doğamızı, tecavüz edilen kadınları, çocukları. Bu yolda öldürülen yüzlerce/binlerce insanımızı…

Ve biz affetmeyeceğiz…

“Bekleyin
yakında biz geleceğiz;
asfalt yollardan marşlarla ineceğiz.”