NATO “Doğu”ya, “hamdolsun”, askerimiz çok

Kore Savaşı’nın üzerinden epeyce zaman geçti, 70 yılı aşkın bir süre. TC devleti, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, SSCB’ye karşı ileri karakol olarak örgütlenmek istendi. “Savaşa girmemeyi başaran” TC devleti, savaşın sonunda, ABD emirlerine uygun olarak, konum almakta o kadar hevesli idi ki, NATO’ya katılabilmek için, Kore’ye asker gönderiyordu. Nâzım’ın, Kore Savaşı’nı anlatan şiirleri hâlâ dillerdedir. Kaç “cent”e binlerce asker Kore’ye gönderildi?

Gerçekten de TC devletinin, savaşta bağımsız kalma politikası olsa idi, TC devleti, en başından beri bağımsız bir ülke olsa idi, belki Kore’ye asker gönderme işi de gündeme gelmezdi. Sömürge idi ve İkinci Dünya Savaşı’ndan önce, SSCB’ye bir set olarak kurulmuştu. İkinci Dünya Savaşı’nda yenilen sadece Hitler faşizmi değildi. Elbette Hitler faşizmi yenildi. Ama onunla birlikte, tüm emperyalist kamp ağır bir yenilgi aldı.

ABD filmlerinden tarih “öğrenen” okur-yazar takımı, aslında ABD’nin de yenildiğini, İngiltere’nin de yenildiğini anlamakta zorluk çeker. Onlara diyecek bir şeyimiz yok. Ama onları “aydın” kabul ederek onlardan öğrenerek tarihe bakanlara, şu soruyu sormamız gerekir: Madem ABD zafer kazanmıştı, madem sadece Hitler faşizmi yenilmişti, neden ABD, Hitler’in tüm örgütsel mirasına sahip çıktı ve hepsini ABD’ye taşıdı? Bir soru daha, madem yenilen sadece Hitler idi, neden SSCB’yi kuşatma siyaseti ortaya çıktı, NATO ne için kuruldu?

İşte ABD-İngiltere cephesi, o günlerde TC devletini, SSCB’ye karşı ileri bir karakol, adeta bir üs hâline getirmek istediler. TC devleti ise, onlardan çok daha fazla heveskâr idi. İleri atıldılar ve NATO’ya girebilmek için, Kore’ye asker gönderdiler. Kore’de NATO’nun ne işi vardı? ABD’nin Kore’de ne işi vardı? TC devletinin Kore’de ne işi vardı?

TC devletinin NATO üyeliği işte böyle başlar. Kore’de can veren askerler ve bunun karşılığında alınan paralar, TC devletinin nasıl bir sömürge olduğunu çok iyi anlatır. Anlamak isteyene elbette.

Bugünlerde, Haziran ayının 14-15’inde, NATO toplantısı yapıldı.

ABD, “geri geldim” dedi. Bu geri gelme, AB tarafından “welcome” nidaları ile karşılandı. Böylece ABD-AB ittifakını sağlamanın yollarını aramaya başladı.

Hedefte, Rusya ve Çin var.

Saray Rejimi, Erdoğan, ömrünü, iktidarını uzatmak için, uzun süredir sürdürdüğü ABD tetikçiliği ile savaş politikalarında kendini kanıtlama peşindedir. Yani, ben senin tetikçinim. diyorlar. Mesela Suriye’de, mesela Kafkaslarda, mesela Libya’da vb.

Trump, Erdoğan’a “aptal olma, akıllı ol” diyordu. Biden, biraz daha farklı tonda konuşmaktadır; görevlerini bil, tonunda.

Saray Rejimi, hemen kendini ortaya atıp, “beni kullanabilirsiniz” diyor.

Ukrayna’da göreve hazırız efendim.

Polonya’da rol almaya hazırız.

Bize destek verin Suriye’yi tamamen alalım.

Kafkaslarda biz sizin askeriniz oluruz.

Afganistan’dan mı çekileceksiniz, peki sizin adınıza köpek olarak orada kalsak iyi olmaz mı?

İşte Saray Rejimi bu hamleleri yapmaya niyetli olduğunu açıkça ortaya koydu. “Benden yararlanın, beni süpürüp çöpe atmayın.” İşte Erdoğan-Biden görüşmesinin arka planı budur.

Önce, ABD-AB ittifakının neden Çin ve Rusya’yı düşman ilan ettiğini anlayalım.

1

ABD, dünya kapitalist sisteminin içinde hegemon güçtür. Bu hegemonya, İngiliz hegemonyasından sonra başlıyor. 1920’lerde açık hâldedir ama İkinci Dünya Savaşı sonrasında, tam olarak resmîleşiyor. ABD hegemonyası, aynı zamanda Ekim Devrimi’ne ve sosyalizme karşı yürütülen Soğuk Savaş ile de, her ne kadar ondan önce başlamış olsa da, örtüşüyor. İşte bu hegemonya, artık çözülmeye, ABD güç kaybetmeye başlamıştır. ABD hegemonyası, eğik bir düzlemde sürekli aşağıya doğru irtifa kaybetmektedir.

2

SSCB çözüldükten sonra, emperyalist güçler arasındaki paylaşım savaşımı, yeniden hız almaya ve su üstüne çıkmaya başladı. ABD, İngiltere, Almanya, Japonya ve Fransa, en önde gelen emperyalist güçler olarak, dünyanın yeniden paylaşılması savaşına tutuşmuştur. Elbette İtalya vb. gibi ülkeleri de saymak mümkün. Ama bu beşi, açık bir savaşın içindedir.

Bu güçler içinde, Almanya ve Japonya, ekonomik olarak ABD’yi sarsmaktadır. Ama her ikisinin de askerî gücü yeterli değildir. Her ikisi de İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ordu beslemek ve silah üretmek konusunda çeşitli kısıtlamalara tabidirler. Japonya bunu aşmak için, otomobil fabrikalarını bir günde tank üretebilir hâle getirecek organizasyonlar yapmıştır. Toyota’nın “sıfır stoklu” üretim modeli, “esnek üretim” modelleri bunun içindir. Teknik olarak, ihtiyaç hâlinde bir otomobil fabrikasını tank üretim fabrikasına çevirmek mümkün olsa da, eğer araba stokları çok fazla ise, bu üretim dönüşümü gerçekleşemez. Bunun için stoksuz üretim, bunun için esnek üretim vb. modeller devreye sokulmuştur. Almanya, Leopar tanklarını, otomobil olarak Avusturya’ya satar ama bu arabalar, oradan tank olarak çıkarlar.

Almanya ve Japonya’nın tersine Fransa ve İngiltere, siyasal olarak daha bağımsız, askerî olarak daha güçlü bir görünüm çizerler. Almanya-Fransa zorunlu ortaklığı biraz bu duruma dayanır. İngiltere’nin Brexit ile amacı, sadece AB’yi zayıflatmak değil, ama aynı zamanda eski günlerine duyduğu özlemin, nesnel olarak gerçekleşebilir olması olasılığıdır. Belki de ABD’nin yerine, kendisi geçebilir. Belki de sıkı dostu ABD, bu geçişe de çok itiraz etmez!

3

Ama ABD, açık olarak hegemonyayı “rıza” ile bırakmayacağını ifade etmiştir. Bu nedenle, önce “dünya imparatorluğu”nu ilan etmiş, ardından Afganistan ve Irak’ı işgal etmiştir. Bunun tutmayacağını anlaması uzun sürmüştür. Demek ki, güç ne kadar egemen ise, kendinin durumunu da o kadar yanlış analiz etmeye meyilli oluyor. Suriye savaşı ile durum bir kere daha değişmiştir.

Suriye savaşı ile Rusya ve Çin, daha açık sahneye çıkmıştır.

Rusya’nın askerî hamleleri, diplomatik hamleleri, Çin’in ekonomik büyümesi ve net politikaları ile paralellik kazanmıştır.

Bugün dünya ticaretinde Çin’in payı %14’lerdedir. ABD’nin payı %9’un altındadır ve AB’nin payı da, %8’in altındadır. Bu rakamlar 2019 rakamlarıdır ve doğrusu 10 yıl önce, Çin bu sıralamada, ilk üçte yer almazdı.

4

Demek ki, hem emperyalistler arasında paylaşım savaşımı sürüyor hem de Rusya ve Çin, ABD hegemonyasını derinden sarsıyor.

İşte ABD, Trump döneminde, eski müttefiklerini tehdit ederek yol almak istedi. NATO bensiz nedir, para verin, dedi. Benim isteklerime uygun olarak “Amerika First” ekonomik tedbirlerine uyun, dedi. Ama olmadı.

Biden, aynı politikanın, başka bir makyajla yürütülme isteğinin ürünüdür. Biden, NATO önemlidir, ama benim isteklerim çerçevesinde, diyor. Biden, zaten kaybettiği pastayı, eski müttefiklerine “afiyet olsun” ama hepsini vermem, diyerek geri almaya çalışıyor.

NATO önemli, diyor.

5

ABD, AB’yi yanına alarak, onlara bazı tavizler vererek, Rusya ve Çin’e karşı ortak bir savaş cephesi örmek istiyor. AB, bu konuda oldukça isteklidir ve şimdiden AB üyeleri ile Almanya-Fransa ikilisi arasında açık görüş farkları ortaya çıkmaya başlamıştır. Bazı tavizler alan AB, aslında bu tavizlerin üstüne yatmak istiyor. İyi ama ABD, bu tavizleri, üstüne yatılsın diye değil, Rusya ve Çin’e karşı savaşı yükseltmek için veriyor.

İşte NATO toplantısı bu koşullarda toplandı. Önceden ortaya konan bu anlaşma, pratik olarak örgütlenecek ve bunun ana direği NATO olacak.

NATO, bu nedenle, “Doğu”ya açılma yolunu işaret etti.

NATO toplantısından açıkça bir karar çıkmamasına rağmen, Ukrayna Başbakanı, “NATO’ya girme” sevinç gösterisine başladı. Demek ki ona, “işler yolunda biraz daha sabır” denmiş olmalıdır.

Putin, açık olarak, SSCB dağıldığında NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemeyeceği garantisinin sözlü olarak verildiğini söylemektedir. Yazık olmuş, koskoca SSCB’nin son başkanı, yazılı bir metin olmadan, “söz almış” ve buna uygun hareket etmiş.

NATO, sadece Ukrayna ve Doğu Avrupa üzerinden doğuya yönelmedi. Bu 2021 Haziran toplantısında NATO, Çin denizinde de etkili olacak politikalar devreye sokma kararlılığını ilan etti. Rusya düşman ama Çin “riskli” ilan edildi. ABD, Çin’i düşman olarak ilan etmek istedi ama AB, o noktayı fazla buldu.

Böylece NATO, tüm emperyalist güçlerin ortak örgütü olarak, son bir güçle canlandırılmak isteniyor. Tutmazsa, bu kez dağılma ihtimali artar.

Ne Rusya’nın ne de Çin’in bu planları bilmiyor olması düşünülemez. ABD’nin hegemonyasının çözülmesi sürecektir. Ancak, Rusya ve Çin, gerilim politikalarının geride kalmasını istemektedir. ABD bu durumu “zaaf” olarak ele alıyor gibidir. Yani, ABD saldırganlığına devam edecektir. AB, onun için “zorunlu müttefik” olsun istemektedir.

Türkiye gibi gönüllü olan müttefikler de var.

Durumu gören Saray Rejimi, onun başı Erdoğan, yanında bir CIA ajanı çevirmenle birlikte oturuyor ve Biden’a, “tam kontrol altındayım, Rusya ile ilişkileri merak etme, her şeyi yaparım, ama ne olur benim aile dosyasını açma, ne olur malıma dokunma” diyor.

Biden ile bir kare pozda yer alma isteği, onu tuhaf hâllere düşürmüş olsa da, onun “hamdolsun”u, aslında mal varlığı konusunun açılmaması ile ilgilidir. Diğer hiçbir şey onu ilgilendirmiyor. Ömrünü uzatacak işareti aldı mı, tamamdır.

Zaten görüşmeden önce, Suriye’yi fethederiz makalesini ABD gazetelerinde yayınladı, yeter ki NATO destek versin. Ukrayna’da Rusya’ya karşı görev almakta kararlılık sergileme şovu yaptı. Polonya ile hamleler yaptı ve açıkça Afganistan’da boşluğunuzu dolduralım, emriniz olur, dedi.

Böylece Erdoğan yeni bir görevlendirme aldı.

Soros, şöyle demişti: Sizin en kıymetli ihraç malınız askerinizdir. Bunu Türkiye ziyaretinde söylemiştir ve yanında o dönemin Genelkurmay Başkanı vardır.

İşte bu minvalde hareket eden TC devleti, Saray Rejimi ile birlikte, tüm bölgede ABD tetikçisi olarak savaşçı politikaları devreye sokmuştur.

Şimdi, bir ileri aşamaya geldik.

NATO toplantısı ve Biden görüşmesinden sonra resmî açıklama: NATO dünyanın her alanında, Asya’da, Karadeniz’de, Akdeniz’de görev alsın ve Türkiye taşın altına elini soksun. Biraz ilgili bir okuyucu bu sözlerin açıklamalarda yer aldığını görecektir.

Biden görüşmesinden çıkan sonuç budur.

NATO doğuya açılıyor.

Erdoğan’ın aile dosyası açılmıyor.

TC devleti askerini ihraç malı olarak devreye sokuyor.

Bu anlaşmanın detaylarını muhtemelen Akar yapacaktır.

Soylu’nun Erdoğan sonrası hayalleri sona ererken (Peker’in açıklamalarının kesin sonucu budur ya da sonuçlarından en belirgin olanı budur) Akar’ın yıldızı mı parlayacak?

Erdoğan’ın hemen NATO toplantısından sonra Azerbaycan’a koşması, ilgiye değerdir. İster misiniz, Erdoğan, parasını kaçırmak için Socar’a yatırsın ve parayı Aliyev’e teslim etsin. O zaman şenliği görün!

Demek ki, NATO toplantısı ve Biden görüşmesinden çıkan sonuç, tetikçiliğin geliştirilmesi, ABD adına operasyonların devamıdır. İtalya, TC devletinin Libya’dan tümden çıkacağını düşünüyordu. Ne de olsa Biden bunun sözünü vermişti. İyi ama Biden, AB’ye tavizler verirken, istekleri yok mu? İtalya, hayal kırıklığına uğramış gibi, “değişen bir şey yok” diyor. İster misiniz İtalya, Erdoğan ile ilgili bir iki dosya açsın, görün o zaman şenliği!

TC devleti, tetikçilik konusunda rahatsız değildir. Tekeller, ülkenin egemenleri savaş politikalarından faydalanmasını bilirler ve bunu istemektedirler.

Halka düşen, daha çok çocuk yetiştirip askere göndermektir. ABD için ölecek, Saray Rejimi için ölecek çok askere ihtiyaçları var. Libya’da, Suriye’de, Akdeniz’de, Karadeniz’de, Afganistan’da, yarın Ukrayna’da, Irak’ta, yarın İran’da.

Ancak bu yolla, milliyetçiliği şahlandırarak, bu yağma, rant ve savaş ekonomisini sürdürebilirler. Ancak bu yolla, ömürlerini uzatabilirler.

Biden, Erdoğan’ın başını okşamıştır.

Ama işçi ve emekçiler, halklar, o saraylara öfke ile bakmaktadır.

İşçi ve emekçiler, öfkelerini örgütlülüğe çevirmek zorundadırlar. Ülkenin sahibi, işçi ve emekçilerdir. Onlar, içinde bulundukları esaret koşullarını parçalayacak yolları bulmak zorundadırlar. Bunu başarana kadar, daha çok yoksul çocuğu askerî kayıp olarak anılacaktır.

Saray Rejimi, kendinin ömrünü uzatmak için, asker kanı pazarlamaya başlayacak, bu işi daha da artıracaklardır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz