28 Temmuz günü başlayan yangınlar bir türlü söndürülemezken(!) önümüze yangın bölgesinden köylülerin elleriyle yaptıkları yangın söndürme çalışmaları videoları düştü.
“Duyduk ki
Bu işler duyulur da durmak olur mu?”
Yalan yok, önce biraz şaşkınlık yaşadık. Pandemide, depremde, Soma’da birçok dayanışma örneğinden deneyimlerimiz olsa da hiç bilmediğimiz bir konu önümüze çıkmıştı.
Belki orman yangını ile mücadeleyi bilmiyorduk ancak hem artık her sorunda kendi kaderimizi ellerimize almamız gerektiğini biliyorduk hem de bu yangının yağma-rant-savaş ekonomisinin yangını olduğunu.
Yangının olduğu alanda göze ilk çarpan şey çok büyük bir örgütsüzlükle örgütlenen bir dayanışma.
Çevre illerden, henüz ateş düşmemiş civar köylerden her bölgeden söndürülemeyen(!) yangını görüp emek koymak isteyenler akmıştı bölgeye.
Bazı anlarda öğrenme hızı muazzam artıyor. Bizden 3 gün önce gelen yoldaşlarımız sayesinde 100 kişilik bir ekibi yönetebilecek kapasitede araziyi ve yöntemleri öğrenmiş, alanda profesyonel ekiplerin olmadığı bölgelerde bile yangını söndürmede epeyce yol alabiliyorduk.
Burada yeteneğine ve bilgisine göre elektrikli testere kullanabilen sıçramaların yolunu engelliyor, dozer kullanabilen arazözler ve itfaiye ekipleri için yol açıyor, Orman işçileriyle duman ve yangının ilerleme yönü yeniden yeniden hesaplanıyor, olası iki ateş arasında kalma riskleri için yanmayan tepelere gözcü konuyor, aleve yaklaşamayan çalışanlara içecek, yangın tüpü, kürek taşıyor, dayanışma ile bilinmeyenler aşılıyor.
Hava desteği kısmını çözebilmiş değiliz henüz ancak üzerinde anahtar unutulmuş kaymakam emriyle çalıştırılmayan bir arazözü yangın bölgesine kaçırabiliyoruz, tabii peşimizden geliniyor ama arazöz artık yangın bölgesinde olduğu için halk tepkileri “bunu çalıştıracaksınıza”a dönüşüyor, nihayetinde istediğimiz suya kavuşuyoruz.
Söndürme çalışmalarında birçok eksik var, kime “bize ne lazım” diye sorsak “her şey” diyor, devletin fikri yok diyemeyiz zikri yok, en azından onu küfürsüz anan yok.
Orman işçilerine göre en büyük eksiklik “piyade savaşı”, evet hava desteği olmazsa olmaz ve o bile yok diyorlar ancak yer personeli, araziyi tanıyan gönüllüleri koordine edebilecek yeterli personel yok. Gözleri az önce söndürdüğümüz ama şu getirtemediğimiz için soğutamadığımız tekrardan yanmaya başlayan yere takılarak “7 bölgede, 1100 noktada alev var bu sabah, hangisine yetişelim. Hava desteği yangını söndürmez yavaşlatır, kalanı bizim gibi piyadelerin işidir” diyor Yatağan’lı bir orman işçisi.
Köylüye göre en büyük problem “sahipsizlik”. Herkes sürekli duman altında olduğu için kısa molalarla ayran içiliyor “Bizim insanlarımız geldi yine buraya sağolsunlar, demek ki onlardan başka bir şeyimiz yokmuş. Ama yetmiyor işte, suyumuz yok, uçağımız yok, testeremiz yok, sesimizi duyan yok, bir biz varız işte” diyor kendi köyünün yangını yeni sönmüş bir köylü.
Kendi mevziisini terketmek zorunda yanımıza gelen bir yetkili “biz kaybettik, burayı tutmamız lazım lütfen dayanın ekip ayarlamaya çalışıyoruz” diyor yarından itibaren yangın söndürme çalışmalarına alınması yasaklanan gönüllülere.
Girmemize jandarma engel olur mu diye tedirgin olduğumuz bir yangın alanının girişinde çevriliyoruz “4 kişi daha var burada yukarı çıkmak için bekleyen, onları da alın öyle gidin” diyor.
Sosyal medyada oldukça ciddi gözüken “milliyetçi nöbetlerin” ateşin karşısındaki dayanışmada bir karşılığı yok. Denk geliyoruz bir tanesine “zaten yanmakta olan yere gidiyoruz oraya kim niye tekrar yakmaya gitsin” sorusuna karşılık bulamıyor, geçip gidiyoruz. Burada devlet cismane hâlde yok, boşluk bulduğu her alanda kafalarda var ve o boşluğu bırakmamak yangını söndürmek kadar büyük bir sorumluluğumuz oluyor.
Kent merkezinde bulunan yardım masalarında eğer dayanışma hukuku varsa tüm işler sorunsuz işliyor. Belediyenin olduğu yerde ise tam bir kaos. Birkaç komite ve örgütlü bir işleyiş yerine ast-üst ilişkileri hâkim olursa işlerin oldukça çığrından çıkmasına sebep olabiliyor.
Sonuç olarak; yangının devam ettiği bölgelerde de, oralara destek sağlayan malzeme alanlarında da çok özverili bir çalışma yürütülüyor. Doğal gelişen dayanışmanın örgütlenmesi başarılabilir ise çok daha iyi örnekler yaratabilmek mümkün.
Yangının teknik olarak söndürülememesi ya da söndürülmemesi en hızlı terse döndürülmesi gereken şeylerden biri olarak önümüzde duruyor, çünkü yangın an be an devam ediyor.
Devlet ise burada gerek bu dayanışmanın engelleyerek, gerek milliyetçiliği körükleyerek, gerek bu yangını yağma-rant-savaş ekonomisine hizmet ettirerek en büyük afet olarak var.
Bu yangını dayanışmamızla söndüreceğiz!
Not: Yarından itibaren burada gönüllülerin katılımının sınırlandırılacağı söyleniyor. Çalışmalara katıldığımız bir bölgeden ayrılan Orman Genel Müdürlüğü alan şefinden aktaralım: “Bugün sizlerle açtığımız yol ile belki yangını söndüremedik ama 500 hektarlık bir alanı kurtardık. Şimdi başka bir bölgeye geçiyoruz, buradan 10 kişilik bir ekip oraya geçsin, kalanı ne olur ne olmaz diye nöbet beklesin, ihtiyacımız var.”