10 Ağustos gününden itibaren sel birçok yeri vurdu. Bölgeyi vuran sel midir yağma ve rant mıdır? Yangından sele yaşananlar birer doğal afet değil kapitalizmin işleyişidir.
Bölgenin neredeyse tamamı etkilenirken, Bozkurt, Abana, İnebolu, Şenpazar, Küre, Azdavay, Ayancık, Ulus, Türkeli, Çatalzeytin, Devrekhani, Çaycuma ilçelerinde ve köylerde hasar çok daha büyüktür. Şimdiden hayatını kaybeden insan sayısı 51’e yükselmiştir.
Göz göre göre, metrekareye 51-100 kilogram yağmur beklendiği haberleriyle, sarı ve turuncu alarmlarla günler öncesinden bilinmesine rağmen halk yine ölüme terkedildi.
Daha bir hafta önce Muğla’da devletin söndürmediği yangın devam ederken, dayanışma merkezlerinde gönüllüler “buradan sonra da selde buluşuruz” diyerek birbiriyle vedalaşıyordu.
Binlerce insanın suyun altında kayıp olduğu bölgede uyarıyı “araçlarınızı çekin” diye yapıyor insan müsveddeleri. Dünyaları “beyaz et”lere ödenecek paralardan, imara açılacak arazilerden, “sıfırla”nacak dolarlardan, çökülecek derelerden, açılacak madenlerden ibaret olanlar için canlarımızın bir kıymeti yoktur.
Tıpkı pandemide, depremde, Soma’da, yangında yaptıkları gibi yine gerçeği gizliyorlar. Derelerin yağmalanması için yapılan HES’lerin yarattığı yıkım bir ilçeyi neredeyse yutarken AFAD sadece kendisine yapılan başvuruları kayıptan saydı. RTÜK ise 48 saat boyunca elektriksiz, iletişimsiz kalan 9 bin nüfusluk Bozkurt ilçesinde yaşananları aktarmayı yasakladı. Bu sefer suçu Kürtlere atamadıklarından sermayeye peşkeş çektikleri doğamızı yok eden HES’lerin kapakları tartışma konusu olmuştur. “HES’in kapağı yok, dolayısıyla patlayamaz” açıklaması yapan Devlet Su İşleri, üzerinden 4 gün geçmişken sel bölgesinden bir tane HES’in bile fotoğrafını paylaşamamıştır. Açığa çıkarılması gereken bir konudur ancak sadece HES’lerin varlığı, dere yatağının daraltılması dahi bu felaketin yaratıcılarının kim olduğunu bize göstermektedir.
Her felakette en büyük felaket, toplumsal bir felaket olarak Saray, Saray’lığını yapıyor. Saraylarda halkın yararına, doğanın yararına, yaşamdan yana hiçbir şey yoktur.
Her ‘afet’ tekrar göstermektedir ki birlikte hareket etmek bir zorunluluk haline gelmiştir. Geleceği, yaşamları, doğası çalınan milyonlarca insan örgütlü bir güç olarak hareket edebilirsek, afetleri yaratan sistemi de, bunun sonuçlarını her defasında bize acı bir şekilde yaşatan düzeni de alaşağı edebiliriz.
Biz, işçiler, emekçiler, kadınlar, halklar, öğrenciler, yaşamdan yana olanlar bu sistemin felaketlerini örgütlenerek durduracağız.