Geçtiğimiz günlerde yoğun yağışlarla başlayan ve birçok şehri vuran sel felaketinin yaşandığı Sinop’un Ayancık ilçesindeydik. 11 Ağustos Salı gecesi başlayan yağışlar Çarşamba sabahı sele dönüşmüş. Ayancıklılar için aslında “sel” basması normal, çünkü anlatılanlara göre her yıl olan bir durum. Tam olarak bu yüzden de herkes olağan bir sel gibi arabalarını uzaklaştırarak, dükkanlarının kepenklerini indirerek kendi önlemlerini almışlar. Selin boyutuna dair hiçbir uyarı yapılmamış. Bozkurt’ta bir röportajda söylendiği gibi: ”Bize kimse canınızı kurtarın demedi.”
Peki bu felaket neden yaşanmış? Bütün Sinoplular ve Ayancıklılar için cevap net: Tomruklar. Çay yatağına kurulan tomruk deposu zaten bir risk teşkil etmekteyken, 100 bin m3′lük depoya 300 bin m3 tomruk depolanması bu felaketin asıl sebebi olarak görülmekte. Tomruk deposu, Ayancık ilçe merkezinin üst kısmında yer alan Babaçay köyünde, yerleşim yerlerinin hemen altına yapılmış durumda. Nedeni ise Orman ve Çevre Müdürlüğü’nün ve yöre halkının lojistik maliyetini düşürmek istemesi. Yani para. Yani kâr… Neden 100 bin m3 yerine 300 bin m3 tomruk depolanmış peki? Yine para. Yine kâr…
Devletin ihmali sadece tomruk deposuyla sınırlı değil. Bölge halkı Babaçay köyünde 32 yıl önce yine bir sel felaketi sonrası afetzedeler için yapılan 47 evi anlatıyor ve “çay yatağına afet evleri yapıldı” diyorlar. Bu evlerin hepsinin sel ve heyelanla beraber yıkıldığı söyleniyor.
Bir diğer ihmal ise sanayi bölgesinin yerle bir olmasına sebep olan köprü. Çay üzerine yapılan köprülerin suyun akışına izin verecek şekilde ve çok güçlü bir akış olduğunda yıkılabilecek şekilde kemer sayısıyla yapılması gerektiği söyleniyor. Babaçay’dan Ayancık Merkez’e doğru olan ilk köprü, kim bilir yine hangi sebepten bu standartlara uygun yapılmamış. Böyle olunca, tomruklar köprüyü tıkamış, birikmiş ve sonunda sel suyu yön değiştirerek Sanayi Bölgesi ve Ayancık Devlet Hastanesi’ne taşmış. Bahsetmek gerekir, Ayancık temel geçim kaynağı ormancılık ve kerestecilik olan, sanayisi de mobilya üretimine dayalı bir bölge. Sel sonrası Sanayi Bölgesi’nde çalışmaya devam edebilecek neredeyse hiçbir dükkanın kalmaması da Ayancıklıların nasıl geçineceğine dair sorular oluşturmakta.
Hangi iktidar, hangi belediye, hangi kişiler, nasıl bir rant peşindeydi de bütün bu ihmaller yaşandı bilmiyoruz belki ama hepsinin bizatihi devlet eliyle olduğu, devlete bağlı olduğu açık ve net görülmekte. Bir kez daha rant peşindeki devletin yıllar boyu ihmalleri biriktire biriktire bugün Ayancık’taki felaketin müsebbibi olduğu ortada.
Peki devletin felaket sonrası görevi ne? Ayancık’a ilk gidenler sanabilir ki devlet yaraları sarmak için orada. Belediyesinden Kızılay’ına, Sağlık Bakanlığı’ndan AFAD’ına birçok devlet kurumu Ayancık’ta. Peki neden?
Bu konuda iki izlenimimiz mevcut. Birincisi devlet Muğla’daki yangınlarda ortaya çıkan dayanışmadan bir ders(!) çıkarmış olacak ki halkın Ayancık’a gelmesini, dayanışmasını “biz zaten buradayız” diyerek önden kesmek, engellemek istiyor. Bakın su dağıtıyoruz, bakın getirdiğiniz malzemeleri iletiyoruz diyerek. Oysa pek bilinmiyor ihtiyaç malzemelerinin birçok Ayancıklı aracılığıyla toplanıldığı, belediyenin sadece araç vererek malzemeleri topladığı, sonra da malzemeleri AFAD’a teslim ettiği. Oysa pek bilinmiyor “Kızılay’ın alana kişisel bağlantılar aracılığıyla getirildiği”. Oysa pek bilinmiyor “elektrik ve suyun yeni gitmeye başladığı birçok köye göre daha iyi durumda olan Ayancık köylülerinin malzeme taşıdığı”…
Ve devlet tüm varlığıyla Ayancık’ta!
Çünkü görünen o ki Babaçay’da 80 üzeri hane varken ve bu hanelerden sadece 3-4 tanesi yıkılmamışken, Yenikonak’ta yıkımlar varken, Sanayi Bölgesi’nden, denize ve dereye birikmiş tomrukların arasından insan bedenleri çıkarılmaya başlanmışken, erzak götürmek için yola çıkan helikopterler bütün gün cansız bedenler taşırken, devlet istiyor ki felaket sonucunda kaç insanın öldüğü bilinmesin. Devlet bunu saklamak için o kadar organizedir ki bölgede kaç kişinin olduğuna dair sayı vermemektedir, ne kaç kişiyi kurtardıkları nettir ne de kaç kişinin kayıp olduğu. Devlet o kadar organizedir ki diğer illerden gelen AFAD gönüllülerine gelmeden önce “ölü yok” demekte, gönüller geldikten sonra ise “telefonlarını kaldıkları yerde bırakma zorunluluğu” getirmektedir. Devlet o kadar organizedir ki gönüllülerin gelmesine imkan tanımayarak, alana yığdığı kolluk kuvvetleriyle sürekli denetimde ve gözetimde kalarak, evi yıkılan can kaybı olan insanlara “yardım” sağlayacağını ifade ederek yaşananların konuşulmamasını sağlamaya çalışmaktadır.
O yüzden bir kez daha söylemek gerekir. Bütün yaşananların sebebi olan devlet, bugün Ayancık’ta “sayıları gizleme” göreviyle vücut bulmaktadır. Ve diğer tarafta Ayancıklılar bu sayıların açığa çıkması için çağrı yapmakta, kendi imkanları ile kayıp kişilere ulaşmaya çalışmakta.
Depremlerde, yangınlarda, sellerde yaşadıklarımızdan çıkarttığımız sonucu tekrar edelim: Yara kimde ise merhem ondadır.
Ayancık’ta görülen, seli felakete dönüştürenin yağma, rant ve sömürü düzeni olduğu tüm çıplaklığıyla ortadadır.
Ya sosyalizm ya ölüm!
18.08.2021