Saray Rejimi, savaş müptelasıdır. TC devleti, bugün, tüm dünyada, bölgemizde, içeride ve dışarıda savaş müptelasıdır. Egemenler, burjuvalar, uluslararası sermayenin işbirlikçileri tekeller, “yağma-rant ve savaş ekonomisi” üzerine yükselen Saray Rejimi ile büyük kârlar elde etmenin, servetlerini katlamanın peşindedirler.
Saray Rejimi, hem içeride hem de dışarıda savaş naraları atmakta, savaş gerginliğini sürdürmek için fırsatlar yaratmakta, çıkan fırsatları kullanmaktadır.
Yıllardır Kürtlere karşı sürdürdükleri savaşı, giderek bir katliama dönüştürmek, bir soykırım savaşına dönüştürmek için uğraşıyorlar. Erdoğan’ın ağzından yükselen sınır ötesi operasyonlar, Yunanistan’la gerginlik vb. politikalar, aslında sadece iç politika için değildir.
ABD’nin tetikçisi olan Saray Rejimi, çevrede gelişen her gerginliğe ateşle atlamaktadır. Bu hem tetikçiliğin gereğidir hem de Saray Rejimi, başka türlü hayatta kalamaz hâldedir. Bunun için adeta savaş müptelası gibi davranmaktadır.
Öyle anlaşılıyor; Kürt halkına karşı geniş bir katliam politikasını sahneye koymak için fırsatlar kovalıyorlar. Dünya çapında gelişen savaşların kendilerine yarattığı, yaratacağı fırsatları kovalıyorlar.
Aylardır, Irak Kürdistanı’nda, savaşı yoğunlaştırıyorlar. Suriye’de işgal ettikleri alanı genişletmek için fırsatlar olmadığını gördükleri için, Irak içlerinde, Barzani yönetimi ile birlikte saldırılar düzenliyorlar. Aylardır, oradan ölüm haberleri geliyor ve bu haberler, her tür yolla, burjuva muhalefetin de katkısı ile hasır altı ediliyor. Yalan makinasına dönmüş saray medyasını, tüm burjuva medya izliyor. Ulusalcısı, dincisi, tüm devlet çarkı Kürtlere dönük saldırı ve savaş için, sessiz birlikteliğini sürdürüyor.
Savaş, sadece dışarıda değildir.
İçeride de iç savaş politikaları uygulanmaktadır.
Her işçi eyleminde, her direnişte, her kadın eyleminde, her gençlik eyleminde devlet makinası, basını, yargısı, polisi, ordusu, copu, TOMA’sı vb. ile tüm devlet çarkı, harekete geçiyor. Karanlık sürsün, korktukları başlarına gelmesin diye, her tür eyleme, en sıradan bir hak arama eylemine saldırıyorlar.
Buna rağmen, direniş durmuyor.
Bu durum, Saray’ın korkularını daha da artırıyor.
Çürümüş iktidarlarını sürdürmek için, köhnemiş devlet yapılarını ayakta tutmak için, karanlığa sığınıyorlar.
Ülkeyi karaparanın (kayıt dışı paranın) cenneti hâline getiriyorlar. Bu karaparadan alınan komisyonlarla, ekonomilerini ayakta tutmaya, ceplerini şişirmeye çalışıyorlar. Akıl almaz faiz politikaları ile, bankaları, tekelleri zenginliklerine zenginlik katar hâle getiriyorlar. Büyük para transferleri ile saray çevresindeki iş adamlarını besliyorlar. Hepsi birer vampir gibi, işçinin, emekçinin, göçmenin, kadının, gencin kanını emiyor. Bu yolla servetlerine servet katıyorlar.
Bir uçta halk, işçi ve emekçiler daha da yoksullaşırken, egemenler, tekeller, saray çevresindeki müteahhitler vb. kasalarını dolduruyor. Halkın vergilerini, her yolla kapitalistlere, rantiyelere, savaş ekonomisine, yağmacılara aktarıyorlar.
Çok aceleleri var.
Bir an önce, her şeyi toplamak, bu ülkenin ne kadar zenginliği ve birikimi varsa hepsini ceplerine indirmek, buna uygun yollar bulup güvenli ülkelere çıkartmak istiyorlar.
Tüm bu savaş ekonomisi, yağma ekonomisi, rant ekonomisi görülmez olsun diye, savaş naralarını da besleyecek şekilde, dini ve milliyetçiliği kullanıyorlar. Daha çok dini öne çıkartıp, bu çürümüş sistemi ayakta tutmaya çalışıyorlar.
Ömürleri tükenmiştir.
Saray Rejimi, bir kişinin diktatörlüğü değildir. Sadece Erdoğan’ın sonundan söz etmek hatadır. Erdoğan olmadan da Saray Rejimi’ni sürdürmek isteyecekleri açıktır. Saray Rejimi, seçimlerle “demokratik sisteme” dönecek bir sistem değildir. Saray Rejimi, tüm tekeller, uluslararası tekeller de içinde hepsinin ortak iradesinin ürünüdür.
Bu sisteme karşı mücadele, açık ve net, bir devrim mücadelesidir.
Bu sistem, işçi sınıfının devrimci eylemi ile son bulacaktır. Gerçek anlamda, işçiler için, halk için “demokrasi” o zaman başlayacaktır.
Burjuva muhalefetin, seçimi beklemek üzerine kurulu politikaları, halkı ve işçileri, kadınları ve gençleri isyandan, direnişten uzak tutma politikalarıdır. Bu devleti kurtarma, restorasyon politikalarının parçalarından biridir.
Anayasası rafta duran, kendi yasalarını tanımayan, her yolla hukuku bir silah olarak kullanan, iç savaş hukukunu egemen kılan bir iktidardan, seçimle ilgili süreçlere yasal olarak uyma taahhüdü beklemek, hangi akla sığar?
Bu ülkede, 2015’te, Haziran’da yapılan seçimleri, hilelere rağmen kaybeden iktidar, o günden bu yana 7 yıldır iktidardadır. Bu iktidar, onların seçimleri meşru değildir. Her seçimleri hilelidir dahası savaş koşullarında organize edilmektedir. Her türlü hileden önce, her türlü şiddet devrededir. Kürt halkının kendi oyları ile seçtiği belediyelerin tümü kayyumun elindedir. Bu gerçek değil mi? Burjuva muhalefet, bu gerçeğe rağmen, açıkça iktidarı gayrimeşru ilan etmemiştir. Bugün, Erdoğan’ın adaylığının yasal olmadığı bile açık iken, burjuva muhalefetin seçimlerde Erdoğan’a karşı zafer arayışları saçma değil midir?
Mesele halkın desteğinin kaybedilmesi ise, bu çok uzun bir süredir var olan bir durumdur.
Dün, olağanüstü rejim, Saray Rejimi koşulları yokken bile, iktidarları halkın seçmediği bir ülkede, Erdoğan’ın bir ABD projesi olduğunu herkesin kabul ettiği bir ülkede, bugün olağanüstü devlet örgütlenmesi olarak Saray Rejimi’nin var olduğu koşullarda nasıl bir seçimden söz edilebilir?
Çürümüş bu sisteme, açık hâle gelmiş devletin baskı mekanizmalarına karşı gelişmekte olan direniş, tek çıkış yoludur. Gerçekten Saray Rejimi’nden kurtulmak isteyen varsa, bugün, direniş saflarına geçmelidir. Direnişler daha örgütlü, daha yaygın hâle getirilmelidir. Her direnişin yayılmasının koşulları oluşturulmalıdır. Tüm direnişleri birleştirmek üzere, işçi ve emekçilerin, direnişçilerin ortak hareket etmesini sağlamak üzere Birleşik Emek Cephesi’ni örgütlemek gerekir.
Bugün, işçi ve emekçiler, gerçekten yoksulluktan, sömürülmekten, aşağılanmaktan kurtulmak istiyorlarsa, örgütlenmek ve direnişe katılmak zorundadırlar.
Direniş dışında bir yol yoktur.