Altı gün oldu altı.
Yüzbinlerce insan, can.
Sen, ben, o.
Bize bunları reva görenlerin hepsi ama eksiksiz hepsi halk düşmanıdır. Bizim de “defter”lerimiz var.
Devlet yok, deniyor. Devlet ve halk-emekçiler iki ayrı kutuptur, her zaman böyledir. Yani devlet vardır ve budur.
Daha enkazdan feryat figan sesler yükselirken “Üzerine titrememiz gereken konu milli güvenliğimizdir; ülkenin ve devletin ‘sağlığı’dır.” yazıyor biri, diğeri “hava, cıva bunlar” şarlatanlığını televizyonlara taşıyor, dayanamayıp “vinçler, dozerler size girsin” diye vites yükseltiyor bir diğeri. Ee tabii “öyle bir çakalım ki”den aşağı kimsenin kalmaması lazım.
Kabul edelim düşman olduklarını, hepsi beraber halk düşmanıdır, hepsi.
Daha ilk gün “Bizim susma zamanımız, devletin konuşma zamanıdır.” diyen de devlettir; OHAL ilânından sonra “Elbette biz böylesine hassas bir süreçte vatandaşlarımızın lehine olacak her adımın destekçisiyiz.” diyen de devlettir.
Bir de, kendisi başlı başına afet olan devletin, tüm çalışmaların merkezinde duracağı direktifi verilen, içinde “onurlu bürokratların olduğu” söylenen AFAD’ı var!
Adındaki afet dışında afetlerle hiçbir ilişkisi olmadığını defaten kanıtlamış olan AFAD bir iç savaş örgütüdür, İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Bu halk düşmanı hâline 4 no’lu Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle gelmiştir. Yani “atı alan Üsküdar’ı geçti”den 1 yıl, “adam kazandı”dan 15 gün sonrasıdır. Tek bir onurlu yöneticisi olamaz AFAD’ın, zira hepsi liyakatlidir. Yağma-rant ve savaş üzerine kurulu bu düzenin adamlarıdır, hepsi işini bilir.
AFAD’a giden paralarla belediyenin verdiği konserler, vakıflara aktarılanlar, bunların Sayıştay raporlarından nasıl silindiği vb. ulu orta dillerdedir.
Kader planı değil planlı kaderdir bu. Yangınlardaki gibi, pandemideki gibi, seldeki gibi.
Kabul ettiklerimiz var, evet.
Herkesin kabulüydü mesela daha ilk saatlerde yine baş başa kaldığımız. İlk deprem 04.17’de oldu, herkes birbirini uyandırdı ve daha 2. saatten onlarca kentten gönüllüler alana gitmeye başlamadı mı? Gün aymaya başlayınca onlarca merkezde hızlıca acil ihtiyaçlar için gönüllüler, devrimciler, eşya toplamaya başlamadılar mı? “Biz bölgeye gidiyoruz” çağrısı yapanlara “bunlar yapamaz, ben işten izin aldım gelebilirim”, “ben inşaatçıyım, ben mühendisim, ben madenciyim” telefonları yağmadı mı? Bu kabulü bir adım daha öteye taşımalıyız, hep biz bizeyiz. 365 gün bu aşağılık düzenin enkazında bırakılmaya çalışanlarız biz. Bunu da kabul edelim.
OHAL ilanı mesela, kim şaşırdı? Ee devlet bu; OHAL tutmadı, o zaman biraz ırkçılık verelim! Yağmacı mı arıyorsunuz? Tonlarcası önümüzdedir, yine de güncel liste isteyen, vergiden düşmek için yardım parası açıklayan şirketlere bakabilir.
Ve artık tutuklanmak bile herkesin onur kabul edeceği bir şey hâline gelmiştir. Peki, öyleyse bir adım daha atmak gerekmez mi? İnsanî yardım isteme-iletmenin tutuklanma gerekçesi olduğu bir düzenin yasalarını biz niye tanıyalım?
Altıncı gündeyiz… Hepsi ama hepsi halk düşmanıdır. Şimdi ve hep, biz bizeyiz.
Enkazın altında yüz binlercemiz var. Hızlıca;
- Kurulan dayanışma, koordinasyon merkezleri dört bir yana yayılmalıdır. Milyonlarca insanın etkilendiği bu yıkımın etkisi uzun süreli olacaktır. Yaşanan dayanışma seferberliği, uzun süreli bir organizasyona dönüşmek zorundadır.
- Dayanışma sadece koli iletmek değildir. AFAD buyken, devlet buyken, tüm dayanışma merkezlerinde halkın verdiği kolilerin doğru yere gittiğini denetleyecek mekanizmalar kurulmalıdır.
- Bölgede depremzedelerle beraber kurulan dayanışma merkezleri, arama-kurtarmadan yeni bir yaşam örmeye bu kısıtlı imkânlarla olağanüstü şeyler başarmıştır. Bu merkezlerin sayısını arttırmak, buradaki kolektif çalışmayı uzun erimli bir sürece yaymak, çok önemlidir.
6 gündür milyonlarca insanın aynı duyguyla yürüttüğü bu mücadeleyi, tüm yaşama yayalım.
Önümüzde halk düşmanlarının hepsini cehennemin dibine göndereceğimiz uzun soluklu bir mücadele durmaktadır.
11 Şubat 2023