TC devleti, yeni bir iç savaş organize etmeye karar vermiş görünmektedir. Bu konuda kararlı olduğu anlaşılıyor.
Direnişi, sokak eylemlerini bastırmak istiyorlar.
Gezi Direnişi ile ile başlayan süreç, Kürt devriminin etkilerine daha fazla açık hâle gelen toplumsal mücadele, artık, mevcut iktidarın daha yakın bir gelecek tehdidi algısına dönüşmüştür. Devletin yönetenleri, her saniye Gezi Direnişi kâbusları görmektedir. İktidarları için, halkların mücadelesini bir tehdit olarak görmektedirler.
Bu nedenle, sokakları bastırmak istiyorlar.
Her türlü hak arama eylemini bastırmak istiyorlar.
Bunun için, yeni bir iç savaş organize ediyorlar. Ergenekon, kontrgerilla metotları, yeniden diriltilmek istenmektedir. Bu kez, IŞİD’de ifadesini bulan çete tarzını örgütlemek ve halkların üzerine sürmek istiyorlar.
Aslında, tam da bu noktada, bir yasaya ihtiyaçları olmadığı da açıktır. Mevcut yasalar zaten, her istedikleri tarzda saldırı yapmalarına olanak vermektedir. Ancak, son birkaç yıldır, Kürt devrimini oyalamak için geliştirdikleri söylem, var olan hava, devletin yeni saldırılar öncesinde değiştirmek istediği bir havadır. TC devleti, bu nedenle, saldırıya geçmiştir. Kontrgerilla, IŞİD çeteleri mantığı şırınga edilerek örgütlenmeye başlamıştır. Gezi Direnişi’nde ortaya çıkan palalılar, başka bir çok yerde, özellikle inşaat şirketlerinin rant alanlarında da kullanıldı, halkın direnişini kırmak için, devlet denetiminde çeteler olarak devreye sokuldular. Ve bu süreç, 6-8 Ekim Kobanê destekleme eylemlerinde daha da ileri taşındı. Asker, polis halkın üzerine ateş açarken, çeteler, polis gözetiminde pompalı tüfekler, baltalar, satırlar, sopalarla halka saldırmaya yönlendirildi.
Bu yolla kitleleri durdurma isteği, gerçekte, tam sonuç vermekten epey uzak idi. Bu durumu gören devlet, bu kez, bir kampanya başlatma kararı almıştır. Bu kampanya startı, yeni yasa teklifi ile başlatıldı. Böylece, hem Barış görüşmelerinde Kürt hareketine karşı saldırı için kararlı olduklarını gösterip, yeni bir pazarlık yapma ve elbette seçimlere kadar süreci kilitleme şansı elde etmek istediler, hem de, gerçekten, kendilerine bağlı yeni unsurları iç savaş için devreye sokma olanakları yaratmaya başladılar, bu arada elbette, Gezi süreci ile artan tepki koyma refleksini durdurmak istediler.
İstedikleri budur.
Bu yasanın çıkıp çıkmamasından çok, seçimlere kadar yeni bir yolla gündemi kilitlemek istedikleri açıktır. Kürt hareketini oyalama taktiği, artık son noktasına gelmiş iken, devlet, savaşı yoğunlaştırarak, yeni bir saldırı başlatarak, bu şansı bir kere daha elde etmek istemektedir.
Erdoğan’ın önüne koyduğu başkanlık sistemi, ve bunun için çizdiği yol, Kobanê’deki gelişmeler ile birlikte, epeyce zora girmiştir. IŞİD’e açık desteği, Kobanê düştü düşecek sevinç çığlıkları hatırlanacaktır. Bu destekler, IŞİD ortaklığı hâlâ devam etmektedir. Ancak, Konabê direnişi, süreci değiştirmiştir. Bu durumda, Erdoğan’ın zaman kazanmasının bir yolu bulunmalıydı. Ve bu yol, bir yandan barış görüşmeleri sürerken, diğer yandan yeni bir saldırı hamlesi başlatma ve süreci, zorunlu olarak, Haziran’a, seçimlere kadar kilitleme yoludur. Öyle yapıldığı anlaşılıyor.
Bir yandan, tutuklamalar devreye sokuluyor.
Diğer yandan, yeni bir yasa devreye sokuluyor.
Öte yandan ise, ilk kez HDP ile ortak açıklama yapılıyor.
Oyalama denilen şey, her seferinde daha yeni metotlara dayanmak zorundadır. Öyle ya ilkinde iktidarız ama muktedir değiliz diyebilirsiniz ve bunun içinde de gerçeklik payı vardır. İkincisinde bu artık işe yaramaz. Ergenekon tasfiyesini ortaya atıp, şimdi meşgulüz zamanı değil dersiniz. Sonra, paralel yapı diye bir düşman bulur öyle denersiniz. Ve nihayet, bakın ortak açıklama adımını atttık, ama zaman parlamentodan bir takım sonuçlar almaya yetmiyor. Yasayı da geri çekeriz ne olur ki gibi bir yaklaşım deneyebilirsiniz.
Yoksa, hep aynı sözlerle aynı sonucu alamazsınız.
Hükümet, buradan bir sonuç almış gibidir. Gibidir, çünkü almış olsa ne işine yarayacaktır, bu henüz belli değildir.
Ama seçimlere giderken, Erdoğan-AK Parti-devlet (bu üçünü bir ve ortak anlamda kullanabiliriz. Artık, hükümet ve devlet ayrımları bazı noktalarda çok anlamlı değildir. Elbette anlamlıdır ama konu, karşı-devrim, konu yeni olağanüstü hâl, konu yeni kontrgerilla saldırıları söz konusu ise, bu fark anlamsızdır. Erdoğan’da bunun doğrudan içindedir.), AK Parti’nin 400 milletvekili almasını hedefliyor. Aslında bu, yeni anayasayı, kendi başına yapma olanağı demektir. 367 milletvekili gerekiyor ise, Erdoğan, doğrudan 400 diyor.
Peki bu 400 milletvekili nasıl ve kimden alınacak?
AK Parti’nin seçim barajını indirmeme nedeni açıktır. Eğer bu baraj, %5’e inmiş olsa, AK Parti, Kürdistan’dan 3 bin oyla elde ettiği milletvekilliklerinin hepsini HDP’ye kaybedecektir. Bu nedenle, bu baraj indirilmek istenmiyor. Bu barajı indirmeyen bir partinin, Kürtlere yakınmış gibi bir söylem kullanması, Kürtlerin aklı ile dalga geçmektir. Bu barajı tutarak, soldan oy isteyen bir AK Parti, solun aklı ile dalga geçmektedir.
Kobanê direnişi ve Kobanê’ye IŞİD saldırıları sırasında, halklar, özellikle de Kürtler, AK Parti politikalarının gerçek yüzünü görmüştür. AK Parti, bölgede çok büyük oranda oy kaybetmiştir. Eğer Kobanê düşse idi, belki bu kayıplar bu kadar derin olmayacaktı. Ama Kobanê zaferi gelince, bu oy kayıpları daha da artmıştır. Bu sadece Kürdistan’da yaşayan Kürtler için değil, Batı’da yaşayan Kürtler için de geçerlidir. Aslında, oyalama politikalarının, gerçekte ne anlama geldiği, Kobanê direnişi sürecinde tamamen açığa çıkmıştır. HDP’ye oy vermeyenler için bile bu süreç çıplak gözle görülür hale gelmiştir. Bu nedenle, AK Parti, Kürtler içinde oy kaybetmiş durumdadır.
Öyle ise buradan oy alma ihtimali düşüktür.
Kürtlerden oy alabilmek için, bir yandan barış masasında varmış gibi yapması, bir yandan IŞİD sürecini anlatması ve bir yandan da PKK’yi suçlamayı başarması gereklidir. Bunun kolaylıkla olmayacağı açık değil mi?
Öte yandan, Gezi sürecinin ardından, Batı’da oylarını artırdıklarını söylemek de mümkün değildir. Bu durumda, Batı’da da oy kaybı olacağı düşünülebilir. Hele ki, yeni yasa denemesinin oy getirmeyeceği açık olsa gerek. Liberalleri, bazı islamî cemaatleri vb. de kaybettikleri görülüyor. Oy artırma olanakları kalmamış iken, nasıl olacak da milletvekili sayısını 400’e çıkaracaklar?
400 milletvekili talebi, tek başına anayasa yapma isteğidir. Yoksa, diğer partilerle tartışmak zorundadırlar ve buradan sonuç almaları da mümkün değildir. 400 milletvekili talebi, aslında, kendine güven değil, başkalarına tam bir güvensizlik demektir. 400 milletvekili, aslında, iç güvenlik tarzı yasalara hiç ama hiç gerek kalmayacağı anlamına da gelmektedir. Sultanlık iddiaları, artık açıktır ve ne anlama geldiği de bilinmektedir.
Peki o hâlde 400 milletvekili hedefi tamamen bir uydurma mıdır?
Kanımızca burada durmak gerekir.
Normal şartlar altında, HDP barajı geçecektir. HDP, hem soldan, hem CHP’den, hem de AK Parti’den Kürtlerin oylarını alacaktır. Özellikle Kürtlerin AK Parti’ye giden oylarının geri gelmesi, büyük bir etkiye yol açacaktır. HDP’nin barajı geçmesi, sadece buna da dayanmamaktadır. Özellikle ülkemizde gelişen toplumsal muhalefet, arayış, kendini ortaya koymaktadır ve bu nedenle de HDP’nin barajı geçeceği fikrindeyiz.
HDP’nin barajı geçmesi, mesela CHP’nin %5 fazla oy almasına benzemez. AK Parti’yi çok daha fazla etkiler. %10 barajının aşılması, özellikle Kürt illerinde olmak üzere AK Parti’ye 30-40 milletvekili kaybettirecektir.
Demek ki, 400 milletvekili verin, bunu kolaylıkla yapalım sözü anlamlıdır.
Çünkü, 400 milletvekili, şunlara dayanmaktadır:
– HDP barajı geçemeyecek, geçmesine izin verilmeyecek
– CHP ve MHP oylarından AK Parti’ye kayış sağlanacak.
Peki nasıl?
Anlaşılacağı üzere, burada, AK Parti ve Erdoğan ekibi, bu işlerin “kolaylık”la olmayacağı kanısındadır. Kolaylıkla olmuyorsa, sulh ile olmuyorsa, elbette zorla olacağı söylenmektedir.
İşte tam da bu noktada, iç güvenlik yasa tasarısının önemi ortaya çıkıyor. Bu yasanın çıkması, çıkmaması değildir mesele. Mesele, şiddetin bizzat 400 milletvekili hedefine uygun olarak artırılacağı anlamına gelmektedir. Bunun için, tekrar olması pahasına, bir yasaya ihtiyaçları olmadığı açıktır. Devlet içinde bir çete örgütlenmesi organize ettikleri, bu çetelerin sokaklarda etkili hâle getirilmesi için uğraştıkları açıktır. Kartopu oynayan insanlardan birinin bıçakla öldürülmesi olayına bakıldığında anlaşılmaktadır ki, bu çeteler, mahallelerde devreye sokulmuştur.
Öyle ise, seçime kadarki sürecin yeni devlet saldırılarına sahne olacağı açıktır.
Nasıl ki, Gezi’ye saldırırlarken yanıldılar, nasıl ki, Kobanê düştü düşecek diye yanıldılar, bu kez de elbette sahneye koyacakları yeni saldırılarda da yanılacaklardır.
Ellerinden gelen her şeyi yapacakları açık. Ama bu seçimler, tüm anti-demokratik uygulamalara karşın, HDP’nin barajı geçeceği seçimler olacaktır.
Doğrusu, AK Parti, hükümet ve devlet, Erdoğan’ın istekleri doğrultusunda gerilimi artıracaktır. Bunu anlamak zor değil. Meclisten çıkacak yasalara da ihtiyaçları olmayacağı açıktır. Yeni olağanüstü hâl uygulamalarını devreye sokacaklarını anlamak zor değil. Gezi ve Kobanê süreçlerindeki gördüğümüz gibi, devlet, yeni bir kontrgerilla örgütlenmesi içindedir. Bunu daha da ilerletecekleri, Cizre örneğinde olduğu gibi, polisin plakasız araçlar devreye sokacağı vb. açıktır.
Bize düşen ise, gerçekten gelişen, harekete geçmiş olan, duyarlı olan toplumsal muhalefeti örgütlemektir. Gezi Direnişi, Kobanê direnişi, Soma direnişi, Özgecan isyanı, son boykot eylemi, Dink anması, Berkin Elvan anması, 8 Mart vb. gibi eylemler göstermektedir ki, mücadele belli bir kitlesellikle sürmektedir. Bunu örgütlemek, bunu sağlam örgütlemek gereklidir.
Seçim çalışmaları, hem barajı aşma hedefini önümüze koymaktadır, hem de örgütlenmek ve sağlam örgütlenmek hedefini önümüze koymaktadır.