“Mücadele sandık demek değildir.
Sandığı dönüştürecek olan mücadelenin kendisidir!”[1]
David Bohm’un “Durum yoktur, sadece süreçler vardır,” saptamasından hareketle ele alınması gereken 14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)i, bir “sonuç” olmaktan çok tarihsel, ucu açık ve sınıf mücadelelerince biçimlendirilecek bir süreçtir; hem de Friedrich Engels’in, “Tarih öyle bir biçimde ilerler ki, nihai sonuç, her zaman birçok bireysel irade arasındaki çelişkilerden doğar; bu bireysel iradelerin her birini ne ise o yapan şey de bir yığın tikel yaşam koşullarıdır. Böylece, bir bileşke -tarihsel olay- doğuran, birbiriyle kesişen sayısız kuvvet, sonsuz bir paralelkenarlar dizisi oluşturur.” dediği üzere.
Abartılmaması ya da küçümsenmemesi gereken dinamik hikâyenin ulaştığı koordinatlar zımnî olarak Montesquieu ile Jean-Jacques Rousseau’nun tekzip edildiği denge(sizlik)de somutlanıyor.
Malum: Montesquieu “Kanunların Ruhu Üzerine” de,[2] cumhuriyet rejiminde halkın egemenliğini vurgulayıp, kuvvetler ayrılığının yurttaşların özgürlüğünün güvencesi olduğunu belirtir; Jean-Jacques Rousseau da “Toplum Sözleşmesi”nde,[3] yönetim biçimi ne olursa olsun, yasalarla yönetilen her devletin, meşruluğunu halktan ve yasalardan alan her rejimin, cumhuriyet olduğunu çünkü yalnız bu şekilde kamu yararının gözetileceğini belirtirdi!
Şimdi bunlar -lafziyatı bir kenara bırakırsak!- fiilî olarak söz konusu değil.
Kolay mı? Hem coğrafyamız hem de parçası olduğu sürdürülemez kapitalist uygarlık yol ayrımına geldi; çözümsüzleşen soru(n)ların hâlli giderek imkânsızlaşıyorken; coğrafyamızdaki verili tabloda iki noktanın altı çizilmeli: İlki, 14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)i ile toplumun yarısına yakın bir kesimini büyük bir düş kırıklığıyla yüzleşti. Diğeri ise söz konusu düş kırıklığı, ekonomik krizle çakışınca, ekonomik siyasi sınıf çelişkileri ve “kültür savaşları” keskinleşirken çalkantılı bir döneme adım atıldı.
Kemerler çok sıkı bağlanmalı! Çünkü sırtımız duvara dayandı ve tehlikeli bir güzergâha girdik!
Şimdi “Masallar ve efsanelerle beslenmiş bir kişi hiç onların hükmünden kurtulabilir mi?” sorusundan ve “Gece ürkütücüydü, en cesur olanların bile yüreklerini titretiyordu” saptamasından hareketle; “Uyanın! Uyanın ve evlerinizden dışarı çıkın!” diyen Selma Lagerlöf’ün uyarısını ya da “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka?// Ne çıkar siz bizi anlamasanız da/ Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar/ Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da,” dizeleriyle Edip Cansever’i anımsama zamanı.
Kim ne derse desin, cesaretle yeniden başlamak, umudu ayaklandırmak ve örgütlemek devrimcilerin görevidir.
O hâlde vazgeçişe “edebî/felsefi gerekçeler” üretmeye kalkışan pragmatizm yerine; Paulo Coelho’nun, “Bir gün kalkacaksınız ve hep hayal ettiğiniz şeyleri yapmaya vakit kalmamış olacak. Şimdi tam zamanı… Harekete geçin!” ya da Stefano D’anna’nın, “Artık, uyanma ve yeni düş kurma zamanıdır.” “Düşlerin harekete geçtiğinde her şey mümkün olacaktır!” satırlarına kulak verin.
KAVRAMLAR İLE GERÇEKLER
14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)ine ilişkin söylenmesi gereken ilk şey sosyalistlerin, devrimcilerin, Kürt yurtseverlerinin kendileri olamamalarının devreye soktuğu yıkımdır.
Nevzat Çelik’in, “Çok olmadığımız kesin/ Çok olan tarafta değiliz/ Çok olan tarafta olmayacağız,” dizelerindeki üzere varlıklarını legaliteye, seçim sandıklarına armağan etmesi mümkün olmayan sosyalistler, devrimciler, Kürt yurtseverler William Saroyan’ın, “Asıl zor olan kendin olmaktır”[4] uyarısını “es” geçtiler. Hep sağlarındaki şeylere eklendiler; buna da “taktik siyaset” falan dediler!
Bu yetmezmiş gibi “seçim/geçim” yaygaraları ile “devlet/demokrasi” kavramlarının sınıfsal içeriği ötelendi.
Oysa “Ne denli demokratik olursa olsun, hiçbir burjuva cumhuriyeti, çalışan halkın sermaye tarafından baskı altına alınmasının bir aracı, burjuva diktatörlüğünün, sermayenin siyasal yönetiminin bir aracı olma işlevini gören bir makineden başka bir şey olmamıştır ve olamaz da,”[5] tarifiyle müsemma kapitalist devlet açısından “Demokrasi, her zaman kapitalist sömürünün koyduğu dar sınırlarla kuşatılmıştır, bunun sonucu olarak da her zaman aslında azınlığın demokrasisi olarak, yalnızca mülk sahibi sınıf için, yalnızca zenginler için kalmaktadır. Kapitalist topumda özgürlük, her zaman eski Yunan cumhuriyetlerde olduğu gibi kalmaktadır: köle sahiplerinin özgürlüğü. Kapitalist sömürünün getirdiği koşullar yüzünden, modern ücret köleleri, gereksinme ve yoksulluk tarafından öylesine ezilmektedirler ki, bunlar ‘demokrasiyle rahatsız edilemezler’, ‘siyasetle rahatsız edilemezler’, olayların günlük, sessiz gelişimi içinde, nüfusun çoğunluğu, kamu yaşamından ve siyasal yaşamdan uzaklaştırılmıştır.”[6]
Görülmeli; demokrasiyi insanlığın son siyasal tecrübesi olarak gören liberallerin yarattığı zihinsel kirliliğin siyasal maliyeti ağır oldu. Demokrasi eleştirisini solun geri çekmesi, sağlıklı ve tutarlı bir özgürlük mücadelesi verilmesini de büyük ölçüde sakatladı. Sosyalist sol zamanla liberal tezlerin etkisi altına girerek, toplumsal gücünü ve değiştirme kapasitesini yitirdi. Devrimci özellikleri bir retoriğe dönüşerek silikleşti.
Belirtilmelidir ki, yeryüzünde sınıflar üstü ya da sınıflar dışı bir demokrasi yoktur. Ne bugün ne de tarihte böyle bir demokrasi oldu. Demokrasi sınıfsal bir kavramdır ve her zaman sınıf mücadelelerinin yoğunluğuyla koşullanır. Ama sömürü düzeni ve toplumun sınıflı yapısı sürdükçe, demokrasi hâkim sınıf ya da güçlerin hukukunu ve siyasal düzenini ifade eder.
Tarihte ilk demokrasi deneyimlerinin yaşandığı antik Yunan’daki demokrasi, köle emeği üzerinde yükselirken; mülkiyet ilişkilerinden (üretim araçlarının özel mülkiyeti) bağımsız bir demokrasi yoktur, olamaz da!
Bu bakımdan kapitalizm koşullarında yapılan en demokratik seçimler bile, son çözümlemede, egemen güçler iktidarını yeniden üretirken; burjuva demokrasisi, her türden adaletsizlik, sınıfsal eşitsizlik ve sömürünün üstünü pırıltılı bir şalla örter. İşte demokrasi o şalın adıdır.[7]
İfade edilen gerçekler ışığında “seçim”ler ile “burjuva parlamentosu”na kayd-ı ihtiyatla yaklaşmak gerekmez miydi?
Jean Baudrillard’ın dahi, “Seçimler artık politik sistemin kara kutusuna benziyor. Kirli para, kirlenmiş vicdanlar, uzlaşmalar, fırsatçılık…”[8] dediği tabloya ilişkin olarak “Reformcuların ve Devrimci Sosyal-Demokratların Seçim Bildirgeleri” başlıklı yazısında V. İ. Lenin, “Sosyal-Demokratlar için seçimler, özel bir siyasal işlem değildir, binbir türlü vaatte bulunarak sandalye kazanmaya çalışmak değildir, ama sınıf bilinci olan proletaryanın siyasal dünya görüşünün ilkelerini ve temel isteklerini savunmak için özel bir fırsattır,” der ve ekler:
“Sosyalist-Devrimcilerimiz ve Menşeviklerimiz, ‘günümüz devletinde’ genel oy hakkının gerçekten de emekçi halkın çoğunluğunun iradesini ortaya koymaya ve gerçekleşmesini güvence altına almaya muktedir olduğu şeklindeki yanlış fikri paylaşıyor ve halkın zihnine aşılıyorlar.”[9]
Her boydan ve soydan Menşeviklerin çoğaldığı tabloda “seçimli otokrasi”[10] gibi oksimoron kavramlara sarılanların temel ezberi “kritik seçim” söylemidir.
Durum “kritik” olduğu için sizden, ilkelerinizden fedakârlık istenir; böylece oportünizm “makulleştirilip/sıradanlaştırılır”; sonra da “ehven-i şer” (“oy boşa gitmesin”!) allanıp-pullanarak “çözüm(süzlük)” diye karşınıza dikilir!
Bu arada “tek adama” karşı(!) “demokrasi”(?) için Kılıçdaroğlu’nun 6’lı Masa’sına yedeklenip; “Otokrasi ile demokrasi kavşağındaki seçimler”den[11] söz edenler sınıfsalı görünmez kılarken; “Seçim-devrim mekaniği konusundaki farkındalık ‘bu seçim aynı zamanda diktatörlük mü demokrasi mi, seçimidir’ şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşıma sahip,”[12] saptamasıyla da “devlet gerçeği”ni alt üst ediyor.
Unutulmasın! Hangi biçimiyle olursa olsun, kapitalist temsilî demokrasi formunun gerçek demokrasiyle hiçbir ilgisi yoktu, olmamıştır da!
14-28 Mayıs seçim(sizlik)leri “yeni” egemen sınıf katına terfi etmiş burjuvaların, kapitalist oligarşinin bundan sonra nasıl yöneteceğiz sorusuyla ilgiliyken; kitleleri aldatmanın, oyalamanın bir aracıydı olsa olsa…
Bunun farklı olması mümkün değilken; bu konudaki reformist beklentiler de nafileydi.
Çünkü T.“C” “Rejim bidayetten itibaren ırkçı ve mezhepçidir. Resmî ideolojinin tarifini yaptığı insan, soru sorma yeteneğini kaybetmiş insandır… Okullar ve üniversiteler de resmî tarihin ve resmî ideolojinin mayalandırıldığı, özgür düşüncenin boğulduğu kurumlardır… Bu rejim, özgür düşüncenin ve özgür tartışmanın, sanatın ve sanatçının iflah olmaz düşmanıdır… En değerli düşünce ve bilim insanlarını, şairlerini, yazarlarını, sanatçılarını gazetecilerini katletmediği zaman, hapishanelerde çürütmüş, işsiz ve aç bırakmış, ilticaya zorlamıştır… İşte ‘modernliğin, çağdaşlığın, ilericiliğin’ timsali sayılan rejim böyle bir şeydir…
“Esasen rejimin bu niteliği, genetiğinde saklı temelli bir kötülüğün doğrudan sonucudur. Anadolu’nun kadim halklarının temizliği üzerine inşa edilmiştir. Emperyalist savaşı fırsata çevirip, Ermenileri, Anadolu ve Pontus Rumlarını, Süryanîleri, Keldanîleri… katliam ve sürgünlerle bu topraklardan temizlemiştir… Tartışmasız bir insanlığa karşı suç işlenmiştir…
“Cumhuriyet rejiminin anti-emperyalist bir ‘kurtuluş savaşının eseri’ olduğu kabulü tam bir kuyruklu yalandır… Anti-emperyalizm söylemi, resmî tarihin ve resmî ideolojinin bir tevatürüdür… Türkiye’nin sömürge halklarının kurtuluş mücadelesine esin kaynağı olduğu düşüncesinin de reel bir karşılığı yoktur… Tam tersine, sömürge halklarıyla kolonyalistler-emperyalistler her karşı karşıya geldiğinde Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri hep emperyalist cephe safında yer almıştır.
“Cumhuriyet rejimi için makbul olan, Türk, Müslüman, Hanefî ‘vatandaştır’… Kürtler asimile edilebilir oldukları düşüncesiyle bidayette temizlik hareketi dışında bırakılmıştır… Asimilasyona itiraz edince de önce ‘şaki’ sonra da ‘terörist’ sayılmışlar ve gereği yapılmış, yapılmaya devam edilmektedir… Velhasıl yüzyıl sonra da ‘şark cephesinde yeni bir şey yok!’… Geride kalan yüzyıl, katliamların, baskının, yasakların, inkârın, yok saymanın yüzyılıydı… Alevi düşmanlığı da imparatorluktan mirastır… Aleviler oldum olası ‘iç düşman’ sayılmışlar ve gereği yapıla gelmiştir.”[13]
Bunlar böyle ve hatta daha da fazlasıyken; “Yangını söndürmek için sandığa gidin,”[14] demek bu çerçeveye teslim olmak değilse nedir, ne olabilir?
Tüm bunlar burjuva parlamentosunu kullanmak olarak sunulurken; Garo Paylan’ın, “Hiçbir şey yapamadık” deyişini anımsıyoruz ister istemez!
Bir de V. İ. Lenin’in, “Sermaye ve borsa her şeydir; parlamento ve seçimlerse yalnızca birer kukla, oyuncak.” “Oy hakkı ya da öteki haklar varmış-yokmuş, cumhuriyet demokratikmiş-değilmiş, bir önemi yoktur; hatta cumhuriyet ne kadar demokratikse, sermayenin egemenliği de o denli hayasız ve kabadır,”[15] ifadelerini…
Bunlar -tamı tamına böyleyken!- “Toplumsal hareketler örgütlü ve organlaşmış olmalı ve bu hâliyle parlamentonun organlarıyla ilişki kurmalıdır… Parlamentonun görevi Galatasaray Meydanı’ndan seslerini yükseltmeye çalışan annelerin ve insanların yanına gitmektir. Parlamentoda onların ne anlattığını dinlemek ve çözüm üretmektir… Güçlü parlamento ülkenin sorunları çözmek üzere, bu sorunları dile getiren toplumsal kesimlerle bağ kuran parlamentodur,”[16] türündeki beklentilerin somut hayatta zerrece önemi olmuyor; Étienne Balibar’ın, “Tahakkümde bulunanlar kendi ayrıcalık ve iktidarlarından asla gönüllü biçimde vazgeçmezler,” ifadesindeki üzere…
Sosyalistler, devrimciler, Kürt yurtseverleri için doğruda durabilmek; Özdemir Asaf’ın, “Karanlığı aydınlatan bir ıslık,/ Uykusundan uyandırır herkesi,” ısrarıyla belirleyici önemdedir.
İşçi sınıfı, emekçiler, Kürtler, kadınlar vd.leri için gerçek seçimin, belirlenmiş günde sandığa gidip oy vermek olmadığı açıktır.
Örneğin 14-28 Mayıs 2023 Seçim(sizlik)lerinde “1 oy şuraya 1 oy buraya” formülleriyle sürdürülemez kapitalist totaliterliğin aşılamayacağı, “gönderiyoruz, gidiyorlar, yargılanacaklar,” vaatlerinin nafileliği meydandadır.
Söz konusu negatifleri “Herkesin senin tersine yürüdüğünü görsen de, hiç tereddüt etme! Tek başına olsan da yürü; tek başına olmak, başkalarını hoşnut etmek adına kendinle çelişkili olmandan daha iyidir,” diyen Halil Cibran’ın duruşuyla aşabiliriz…
Tam da burada “güçsüzlük”ten, “zayıflık”tan söz edilebilir…
Öncelikle “Güç benzerliklerde değil farklılıklardadır,” diyen Stephen R. Covey ile “Yenilgi sadece bir zihin durumudur daha fazlası değil,” ifadesiyle David J. Schwartz’in altını çizdikleri üzerine kafa yorulurken; “Otorite, şiddet aracılığıyla ve kaba kuvvetle ve acımasızca uygulandığında, kendisini öldürecek olan başkaldırı ruhunu ve bireyselliği doğurarak, en azından bunları ortaya çıkararak hayırlı bir işe yarar,”[17] satırlarıyla Oscar Wilde anımsanmalıdır.
14 MAYIS “İDDİA”LARI
Cumhur İttifakı’nın, “Bay Kemal’den almışlar sözü, şimdiden silahlarını doldurmaya, molotoflarını hazırlamaya başlamışlar”; “Biz talimatımızı önce Allah’tan… alıyoruz”; “Benim milletim Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez”; “Cumhur İttifakı’ndan LGBT’ci olmaz”; “14 Mayıs siyasi darbe girişimidir”; “Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi”; “Vücutlarına mermi alırlar,”[18] haykırışları eşliğinde 14 Mayıs’a dair “iddia”lar kimileri için çok kesin ve köşeliydi; hatta, “14 Mayıs seçimlerinin devrimci içeriği”nden[19] söz edecek kadar!
Hadi 14 Mayıs’a dair birkaç örneği aktarmadan geçmeyelim…
“2023 seçimleri de hesaplaşma ve özgürlükler seçimi olacaktır”![20]
“14 Mayıs’ın önceliği vicdandır!”[21]
“Önümüzdeki seçim, evet çok söylendi, tarihi bir seçim. Bu seçim, aydınlıkla karanlık arasında bir tercih yapacağımız seçim”![22]
“Bu seçim, yalanla gerçek arasındadır… Bu seçim, geceyle gündüz arasındadır”![23]
“14 Mayıs için beni asıl umutlandıran şey, demokrasi ve özgürlük için mücadele edecek insanların, bu mücadeleyi gerçekleştirebileceği minimum özgürlük seviyesine kavuşacak olmamız”[24]
“2023 seçimleri tarihsel bir yerde durmaktadır ve bu tarihsel sınavı geçebilirsek başka bir tarihi dönüşüme hep birlikte imza atabiliriz”![25]
“Cumhuriyetin en önemli seçimine az kaldı”![26]
“Türkiye halkları, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmüş en kapsamlı, en uzun süreye yayılan, meşru ve gayri meşru bütün araçların, zor ve rızanın bir arada işlediği bir süreçte inşaya girişilen bir diktatörlük teşebbüsünü geri püskürtmenin eşiğinde”![27]
“14 Mayıs seçimi, bir bakıma ‘tek adam rejimi’ mi, yoksa ‘parlamenter sisteme dönüş’ mü oylamasıdır… Yeni hükümet, bir restorasyon hükümeti olacak, sistemi restore edecek… 15 Mayıs’tan itibaren de Türkiye’nin devrimcilerinin asıl bu görevi başlamaktadır. Bunun için de öncelikle Kemalist-Sosyalist ittifakını esas alan bir devrimci merkez inşa etmek gerekmektedir. O merkezin siyasal bileşenleri vardır, mesele birleştirmek ve büyütmektir. Çünkü ‘Devrimci Cumhuriyet’ için ‘Devrimci Meclis’ şarttır”![28]
“Türkiye 14 Mayıs’ta ‘yüzyılın seçimini ‘yaşayacak. Çok kritik ve tarihsel bir seçimle yüz yüzeyiz. Cumhuriyetin 100. yılına denk gelen bu seçimde Türkiye, yönüne ve geleceğine karar verecek… Bugün saray rejimini yenmek için Muhalefetin ortak adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu var”![29]
“Yirmi yıllık karanlığın sonuna gelindiyse bunca yıl iktidarda kalmalarının günahı kadar, yıkılacakları koşulları yaratmanın onuru da bu ülkenin ilerici devrimci insanlarının yürüttükleri mücadelenin sonucudur. Lula’nın dediği gibi[30] 14 Mayıs’ta “cehennemin kapısı”nı kapatıyoruz; “cennetin kapısı”nı ise ancak örgütlü bir mücadeleyle devrimci bir programı hayata geçirerek aralayabiliriz![31]
“Nefesimiz tükenmeye yakınken boğulmamak için bir adaya çıkmaya çalışıyoruz. Adayı gördük, karayı gördük ama nefesimiz de tükeniyor. O durumdayız. Onun için de çıkacağımız adada ne olduğunu fazla düşünmek istemiyoruz”![32]
Vb.leri, vb.leri…
Toparlarsak; ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, kim seçilirse seçilsin, Türkiye’nin dış politikasında önemli bir değişiklik öngörmüyordu,[33] buna karşın İYİ Parti Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bahadır Erdem, “AKP iktidar olduğundan beri hiçbir seçim adil olmadı. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, bu seçim artık son seçimdir. Eşitsizlikleri de halka yukarıdan bakan nobranlığı da millet yırtıp atacak,”[34] demekteydi. Büyük umut bağlanan cumhurbaşkanı ve parlamento seçimleri, muhalefetin büyük zafer beklentilerini yerle yeksan ettiği süreçte, Doğan Özgüden de, “Sol partilere bu ders yeter mi?”[35] haklı sorusunu dillendiriyordu.
Sürdürülemez kapitalist sistem çürüyüp, çözülürken; CHP’nin sabık AKP yöneticilerinden oluşan Deva ve Gelecek Partisi kadrolarını meclise taşıması yanında; oy oranı çok düşük olsa da Babacan’ın ve Davutoğlu’nun partilerinin vizyonlarının hâkim olduğu Altılı Masa’nın büyük abartılara konu oluşuna tanık olduk.
AKP 2023 seçimlerinde, 2018 seçimlerine göre yüzde 42’den yüzde 35’e gerileyerek yüzde 7 oy kaybetse de; 21 yıllık iktidarının getirdiği yıpranmışlık, yaşanan ekonomik kriz ve sosyal sonuçları, “Benden olmayan düşmanımdır” siyaseti vb. dikkate alındığında daha çok oy kaybının yaşanması gerekirdi, deniliyor denmesine ama, bu beklentiler karşılık bul(a)madı.
Millet İttifakı’nın “Devlete zarar vermeyelim” biçiminde özetlenebilecek ürkekliği ve Kürtlere mesafeli duruşu, ırkçı-milliyetçi damarı güçlendirirken; HDP de seçimlerde yüzde 15-20’lerde oy alabileceğini varsaydı. Oysa HDP 2018 Haziran seçimlerinde aldığı yüzde 11.70’lik oy oranı, Mayıs 2023’te yüzde 8.80’e gerileyecekti; HDP bu seçim(ler)de yüzde 2.90 oranında oy kaybetti. Ayrıca kimi kentlerde tablo daha da vahimdi!
Örneğin Van, Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 73.40 oran ile zirve yapmışken, bu oran önce 2018’de yüzde 59’a ve 2023’te ise yüzde 53’e geriledi! Özetle 8 yılda yüzde 20’lik bir oy kaybı söz konusuydu.
Bir diğer ifadeyle, ölçüler ortada: Kürt Özgürlük Hareketi, 2007’de “Bin Umut” listesiyle başladığı yürüyüşe yüzde 5.24 destek, 1 milyon 835 bin 486 oy ve 26 milletvekilinden; 7 Haziran 2015’te 16 yılın en yüksek değerlerine ulaşarak oy oranını yüzde 13.2’ye, oy sayısı 6 milyon 57 bin 506’ya, milletvekili sayısını 80’e çıkabilmişti. Ne ki, 1 Kasım 2015’te destek yüzde 10.76’ya -seçim barajı seviyesine- ve oy sayısı 4 milyon 803 bin 774’e geriledi. 24 Haziran 2018’de kısmî bir yükselişle destek 11.7’ye ve oy toplamı 5 milyon 145 bin 688’e çıktıysa da, 2023 milletvekili seçimlerinde 8 yılın en düşük düzeyine geriledi, genel oy desteği yüzde 8,87’ye, verilen oy 4 milyon 803 bin 774’e, milletvekili sayısı da 61’e indi.
Bunlar başarı olabilir mi? Umut Gazetesi’nin yanıtı, “Liberal hayallerin iflası”[36] oluyordu!
Ayrıca AKP milletvekili seçimlerinden birinci parti olarak çıkıp, 267 sandalye kazandı. Cumhur İttifakı da 322 sandalye kazanarak, çoğunluğu sağladı.
CHP her zaman olduğu gibi aynı oran, yüzde 25.33 oyla 169 sandalye kazandı; Millet İttifakı olarak 213 sandalyeye ulaştı. Seçime CHP listesinden giren Millet İttifakı’nın diğer partileri de 37 milletvekili ile temsil hakkı kazandı: Deva 15, Gelecek Partisi 10, Saadet Partisi 9 ve Demokrat Parti 3 sandalye aldı. Bunlar, TBMM açıldığında CHP’den ayrılıp kendi partilerine geçince, CHP’nin 132 milletvekili kalacak. 2018 seçimlerinde 146 milletvekili çıkaran CHP’nin milletvekili sayısı 132’ye düşecek; böylece bir önceki seçime göre milletvekili sayısı 14 azalmış olacak. Özetle CHP’nin oy oranındaki artış, ancak yaklaşık 3 puan olabildi ve üç puanın karşılığını da CHP, 37 milletvekilliğini sağ partilere (Deva, Gelecek, Saadet, DP’ye) bırakarak ödedi.
14 Mayıs seçimleri de CHP açısından başarısızla noktalanmıştır.
Evet, kitleler nezdinde büyük umutların pompalandığı seçimler hayal kırıklığıyla sonuçlandı. “Beklenti siyasal İslâmın 21 yıllık iktidarının simgesi ya da vücut buluşu olan Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi ve AKP’nin geriletilmesi, parlamentoda Cumhur İttifakı’nın çoğunluğunu yitirmesiydi. Belki biraz da soluk almaktı. Restorasyoncu ekip olarak değerlendirilen Millet İttifakı’nın asgari de olsa kurallı kapitalizmin normları yerine getirmesi bekleniyordu. Bu kitlelerin olduğu kadar, devrimci hareketin ağırlıktaki kesiminin eğilimiydi. Kısaca bir momentin kırılması ve yeni bir sürecin kapılarının aralanması arzulanıyordu. Fakat sınıflar mücadelesinin çıplak gerçekliği ve ‘neo-liberal yıkım politikalarının’ yarattığı sosyoloji, toplumun enkazlaşma hâli kendini çıplak bir şekilde dışa vurdu.”[37]
Nafile umutların varacağı yer elbette burasıydı; öyle de oldu.
Hem de bir anarşistin, Gün Zileli’nin, “Moral üstünlük muhalefet cephesinde… Somut duruma geçecek olursak, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ‘6’lı masa’ adı verilen ittifakı oluşturmakta büyük beceri göstermiştir. Keza, HDP’nin belkemiğini oluşturduğu ‘Emek ve Özgürlük İttifakı’ ile adı konmamış zımni bir ittifak gerçekleşmiş ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘birleşilebilecek bütün güçlerle’ (Kılıçdaroğlu, ‘büyük’, ‘küçük’ demeden çeşitli partileri ziyaret ederek bu genişlemeyi en son sınırına kadar götürmeye çalışmaktadır) birleşmiş ve iktidar cephesini ‘azami ölçüde tecrit’ etmiştir,”[38] kocaman laflarını yerle yeksan edip; Jordan Maxwell’ın “Her şeyi bildiğinizi düşündüğünüzde, hiçbir şeyden daha az şey biliyorsunuzdur,” sözünü hatırlattığı üzere!
Oysa yüksek beklentilerin, büyük umutların bağlandığı “tezgâh”ı anlayabilmek için, CHP milletvekilliği yapmış Abdüllatif Şener’in tutumuna bakmak, yetecektir: Şener, Halk TV’de yaptığı açıklamada her iki turda da milletvekili olduğu partinin Cumhurbaşkanı adayına oy vermediğini açıklayacaktı. Kendi deyişiyle ilk turda Sinan Oğan’a oy vermiş, ikinci turda ise geçersiz oy kullanmıştı![39] (Oysa Şener’in oy kullandığı sandıktan geçersiz oy çıkmadığı, kısa sürede ortaya çıkacaktı![40]).
YSP ABARTISI
14 Mayıs seçimlerinde Yeşil Sol Parti’nin (YSP) aslî politikası, karşılıksız beklentilere yaslanmış “radikal demokrasi” abartılarıydı. Birkaçını nakledelim…
“Sosyo-Politik Saha Araştırma Merkezi” Koordinatörü Yüksel Genç, “YSP 2018’in altına düşmeyecektir. Bunun üzerine dört ya da beş puan ekleme olasılığı hâlen yüksektir. YSP’nin yüz vekil talebi, vaadi oldukça gerçekçidir. Saha çalışmalarında bölgede YSP’nin oylarının ortalama dört puan, Türkiye genelinde ise 2-3 puan arttığını gözlemliyoruz,”[41]] derken; YSP Konya 1. sıra milletvekili adayı Mulla Şimşek, “AKP’den kopanlar Yeşil Sol’a bakıyor,”[42] diye aktarıyordu.
YSP sözcüsü İbrahim Akın, “Bu seçim bütün seçimlerin toplamıdır,” deyip;[43] YSP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar da, hedeflerinin en az 100 vekil ve yüzde 20’ye ulaşmak olduğunu söylerken;[44] ODTÜ Mezunları Derneği’ndeki konuşmasında Mithat Sancar, “14 Mayıs Seçimlerinde en az yüzde 15 oy almayı hedefliyoruz. Yüzde 15’in altında bir oy oranını başarı saymayız”;[45] Özgür Müftüoğlu da, “14 Mayıs’ta Dehak’ların karşısında Kawa’lar olacaktır!”[46] temennilerini dillendiriyordu.
YSP İstanbul Milletvekili Adayı Celal Fırat, “İlk kez çok net bir şekilde ben Tayyip Erdoğan’ın gideceğine inanıyorum”;[47] Beyza Üstün, “Yaşam alanlarını özgürlüğü için, düşünce özgürlüğü için, akademik özgürlükler için, şarkıların, halayların özgürlüğü için, çalışmanın güvencesi için, hukukun, demokrasinin, barışın yeniden tesisi için Erdoğan dönemini sona erdireceğiz,”[48] derlerken 14 Mayıs seçimlerinde iktidarı sarstıklarını belirten YSP Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya, “İlk turda sarstık ve kazanamadı. İkinci turda onlara kaybettireceğiz,”[49] diye ekliyordu.
Bu kadar da değil; “Kazanabiliriz, mümkünlerin en mümkününün kapısındayız. Şimdi, ülkelerimizi ahıra çeviren Sarayın on yıllardır biriktirdiği pisliği önüne katıp götürmesi için ırmakların yönünü değiştirme zamanı. HDP bunun için kuruldu. Bu görev tamamlanacak, mutlaka,”[50] vurgusuyla Ertuğrul Kürkçü abartıları körüklerken; kaçınamadıkları “soru(n)lar”la yüzleşiyorlardı…
HDP ve YSP, seçim sonuçlarına ilişkin merkez yürütme kurullarındaki 10 maddelik değerlendirmede “Öngördüğümüz seçim sonuçlarını elde edemediğimiz de ortadadır… Mazerete sığınmadan eksiklerin muhasebesi yapılacak,”[51] demek durumunda kalıyorlardı.
Kolay mı? “YSP olarak seçime giren HDP, içinde yer aldığı Emek ve Özgürlük İttifakı tüm politikalarını gözden geçirmelidir… Yeşil Sol, seçimden zararlı çıktı… CHP de TİP de Yeşil Sol’a, daha doğrusu halklara zarar vermiştir… Bu kadar zarar ve kayıptan sonra, bizim taraf da ‘hesap’ vermeli, gerekiyorsa bazılarımız artık ‘koltuklarını’ bırakmalıdır,”[52] denilen noktadaydı her şey…
Hem de Doğan Özgüden’in, “Haydi sil baştan, ama önce ciddi özeleştiriyle… Her iki turda da muhalefet partilerinin uğradığı yenilginin nedeni sadece Tayyip iktidarının baskı ve hileleri değil, aynı zamanda ilkesizlikler ve bireyciliklerdir”;[53] Ahmet Turhallı’nın, “Aday tespitlerinden tutalım, ittifak politikalarına kadar her şey yeniden masaya yatırılmalı ve en ince detayına kadar tahlil edilmelidir. Kürt ulusal hareketi ve yurtsever Kürt halkı, olup bitenlerin tedbirlerini en kısa zamanda almalıdır… Milletimizden özür dileyerek, istifa ederek arka saflarda mücadele etmeliyiz. Eksikliklerimizin öz eleştirisini açık yüreklilikle yapmalı, geleceğimizi sağlam temeller üzerine inşa etmeliyiz,”[54] ifadelerindeki üzere!
İyi de ortada elle tutulur bir şey var mı? Bu konuda Kansu Yıldırım’ın yanıtı şöyle:
“Millet İttifakı’nın toplama bilgisayar gibi siyasetine kitleleri ikna etmek için varını yoğunu harcayan sol ulema takımı şimdi hiçbir şey olmamış gibi enseyi karartmayalım moduna geçmiş. Özeleştiriyi geçtim, zaten yapmayacaklar da, insan 24 saat analiz kasmaz bari. ‘Vazgeçmiyoruz’, ‘enseyi karartmıyoruz’, ‘devam ediyoruz’… Yahu bir durun, katırlarınızdan inin, önünüzde yol devam mı ediyor, uçurum mu var bakın bi. Siyasetin kıyısına gelmiş olabilirsiniz, aşağı yuvarlanmak da var, yeni bir patika bulmak da. Züğürt tesellisinin faydası yok.”[55]
EÖİ MESELESİ
“Emek ve Özgürlük İttifakı’nın (EÖİ) TBMM’de belirgin bir ağırlığının bulunacağı, büyük olasılıkla Cumhur İttifakı’na karşı Millet İttifakı’yla birlikte çoğunluğu oluşturacakları anlaşılıyor,”[56] kanılarının aksine EÖİ de seçimlerde başarısız oldu.
Cumhur ile Millet İttifaklarının ana kutuplarını oluşturduğu 2023 seçimlerinde sosyalistlerin önemli bir kısmı EÖİ çatısı altında yer aldılar. Kılıçdaroğlu’na verdikleri destek ile de iki buçukuncu ittifak olarak Millet İttifakı’na yedeklendiler.
EÖİ’nin ana doğrultusunu belirleyen, HDP’nin Millet İttifakı’na ve Kılıçdaroğlu’na destek kararı alması olurken; öne çıkan eğilim ittifak değil iltihak oldu.
İttifak değil iltihak ilişkisinin getirisi de Cengiz Çandar ve Hasan Cemal gibi sabık “Yetmez ama evet”çi liberaller zilletiydi!
Ayrıca Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’na destek bir açık çek niteliği taşıyordu ve ikinci tura giderken Kılıçdaroğlu bu açık çeki alarak faşist Ümit Özdağ’la HDP’li belediyelere kayyım atanmasını dahi içeren, göçmen ve Kürt düşmanı ruha sahip bir protokol imzaladı.
EÖİ içinde çok sayıda dostumuz yer alırken; siyasi ayrılıklarımız dışında kimseyle hiçbir sorunumuz yok ve olamaz da! Liberaller hariç aynı tarafta olduğumuz kanısındayız. Lakin, “kol kırılır yen içinde” yaklaşımıyla hataları görmezden gelen dostluklardan da yana değiliz ve olamayız da.
Dostların; örneğin Faik Bulut’un, “EÖİ içinde yine bazı ehil olmayanlar ile kimi popüler ama halktan ve onun ruhunu anlamaktan uzak isimlere yer verildiği dikkati çekiyor. Benden uyarması, sonradan ‘ah vah’ etmenin bir anlamı olmaz,”[57] ya da Murat Çepni’nin, “Faşizme karşı mücadele küçümsendi, sekterlik, devrimci doğruculuk olarak yaftalandı. Gerici temelde ezilenleri kamplaştırma siyaseti karşısında, faşizme karşı demokratik devrimci cepheleşme hedefinden koşar adım uzaklaşıldı,”[58] türünden uyarılarının kaale alınmaması yanında liberallere büyük önem atfeden yanılgılara prim verildi.
Bu kadar de değil; “Emek ve Özgürlük İttifakı tek adam rejimine karşı sıkılmış bir yumruktur,”[59] eforilerine rağmen; “Emek ve Özgürlük İttifakı’nın, isimleri şu sıra lazım değil, iki ortağı böyle bir liste birliğini ‘tartışıyor’, nihayetinde ‘uzlaşma’ oluyor. Hepsi ‘müttefik’ oysa. Yani zaten ‘uzlaşmışlar.’ Al sana bir uzlaşma daha. İyi de ya ‘uzlaşma’ olmasaydı? Al sana Millet İttifakı’nın başına gelenin bir benzeri daha… Adaylık ‘pazarlıkları’ inşallah yeni ‘uzlaşmaları’ zorunlu kılmaz. Özellikle Kürdistan seçmeninin sabrını zorlamamayı tavsiye ederim,”[60] deyiveriyordu Veysi Sarısözen!
Selahattin Demirtaş’ın, Gültan Kışanak’ın, Pervin Buldan’ın EÖİ’ye ilişkin kimi mesafe uyarılarıyla…
HDP VE LİBERALLER
14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)i öncesinde HDP önemli gelgitler yaşadı.
Örneğin Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “İttifakımızla birlikte en kısa zamanda kendi adayımızı çıkaracağız. Yönetimler değişti ama zulüm hiçbir zaman değişmedi.” (12 Ocak 2023), “Halk, iki blok arasında tercih yapmak zorunda değil.” (6 Ekim 2022)…
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan, “Neden sol, sosyalist, demokrat çevreler iki kötü arasında seçim yapmak zorunda kalsın?” (26 Kasım 2022)…
Selahattin Demirtaş, “İki kötüden birini seçmek zorunda değiliz.” (14 Haziran 2021)…
HDP Milletvekili Sezai Temelli, “Erdoğan’dan daha az kötü birini tercih etmek zorunda değiliz.” (3 Haziran 2022), “İktidar kavgasına girmiş iki güçten birini tercih etmek zorunda değiliz.” (21 Ocak 2021) derlerken; öncelikle cumhurbaşkanı adayı çıkarılacağının ilan edilip, ardından da -hiçbir açıklama ya da özeleştiri yapılmadan!- karar geri çekilip, Kemal Kılıçdaroğlu’nun destekleneceği ifade edildi.
Sonrasında Cengiz Çandar ile gibi Hasan Cemal gibi liberaller YSP listelerine kondu. Durum “YSP: Nuh’un Gemisi” metaforuyla açıklanmaya(?) çalışıldı.
Liberallerin tercih edilmesinde 2015’tekine benzer bir “Barış Süreci” beklentisi söz konusuyken; yaşananlardan ders çıkartmamak tam da buydu!
HDP’liler liberallere ilişkin itirazdan oldukça rahatsızlarken;[61] Jostein Gaarder’in, “Her zaman en korkulan kişiler soru soran kişilerdir,” sözünü anımsamamak mümkün mü? Elbette değil!
“Adaylığınız sol-sosyalist çevrelerden kimi eleştiriler geldi? Geçmişe dönük özeleştiriniz var mı?” sorusuna “En son yazdığım ‘Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor’ kitabımda ve birçok yerde var özeleştiri. Hatalarım şudur demişimdir. Darbecilik, cuntacılık bunlar hatalarımdır. Kürt meselesine bakışım da aynı şekilde… Geçmişte böyle baktım, aslında böyle bakmam gerekirdi dedim,”[62] yanıtını veren YSP’nin İstanbul 2. bölge milletvekili adayı Hasan Cemal’in kimi “incileri” de şöyle:
– “AKP’yi doğru yaptığında destekledim”;[63]
– “Yetmez ama evetçilere küfredeceğine enerjini Erdoğan’la mücadeleye ver”;
– “Yeni çözüm sürecinde rol alacağımız beklentisinde gerçeklik payı var”;
– “Solun bu düzene karşı mücadelesini isabetli buluyorum, şiddete başvurmadıkları sürece”;
– “Atatürk’ün devrimci eylemi, yani Cumhuriyet olmasaydı bugün demokrasiden söz edemezdik”![64] demişti!
Biz de ona yanıt olarak: “… ‘Onun, ‘Kemal’ine de, ‘Frak’ına da, ‘Doğruları’na da, ‘Demokrasisi’ne de, ‘Desteğine’ de, ‘Vermeye kalkıştığı öğüte’ de ‘HAYIR’ diyoruz,” demiştik…
“Kısmet” değilmiş; Hasan Cemal TBMM’ye frak giyerek gidemese de; “Etnik olarak Türküm ama ruhen Kürdistani’yim”[65] diyen Cengiz Çandar TBMM’de!
Nereden nereye?
HDP’nin teklifiyle İsveç’ten gelip aktif siyaset sahnesine çıkan Cengiz Çandar, 2002’de AKP’yi “ılımlı İslâm projesinin uygulayıcısı” olarak seçen ABD’nin politikalarını benimsemişti:
Çandar, 1980’lerin başlarından itibaren önce İran’daki İslâmcı karşı devimin sözcülüğüne ve Batı kamuoyunda Şîa/dinci gericiliğinin pazarlamasına girişti.
Çandar, 1984’ten itibaren Turgut Özal ve ANAP iktidarıyla yakın ilişkiler kurdu. Özal’a fahri danışmanlık yaptı. Çandar sonraki serüveninde Refah Partisi’nin yükseldiği, Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde, 1990’larda siyasal İslâmcı harekete yazdı. Uzun süre Yeni Şafak gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.
AKP ile birlikte yıldızı yeniden parladı.
Fethullah Gülen’e TV’lerde dakikalarca övgüler düzen ve şimdi de bundan pişman olmadığını açıklayan ve “2001’de AKP’den teklif gelse kabul edebilirdim, 2007’de AKP’ye oy verdim” diyen de oydu!
Gülen ile Erdoğan’a övgüler dizerek destek veren Hasan Cemal ve Cengiz Çandar gibi liberallerin, HDP’nin teklifi ile YSP’den aday olmaları, muhalif kesimlerde tepkiyle karşılandı.
Sosyalistleri “dekorasyon” nitelemeye kalkışan Cengiz Çandar, boyundan büyük laflar etmekte de “mahir”dir!
“Nasıl” mı? “AKP’yi desteklediğiniz için bir özelleştiriniz var mı?” sorusunu, “Özeleştiriye inanmıyorum. Marksist düşüncede var özeleştiri, Batı kökenli. Katolik kilisesindeki günah çıkarmanın versiyonu. Bizde özeleştiri yok. Özeleştiri Stalin döneminde vardı,”[66] yanıtı veren Cengiz Çandar hem çizmeyi aşıyor; hem de “İşkembe-i kübradan atıyor.”[67]
Belirtmeden geçmeyelim: Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’in aday gösterilmelerini yanlış bulmak, eleştirmek dostlarımıza saldırmak değil, eleştiri ve uyarı hakkımızı kullanmaktır.
“ÖZELEŞTİRİ ZAMANI” (MI?)!
14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)i akabinde HDP sözcüsü Ebru Günay, “Özeleştiri zamanı”[68] vurgusuyla bir şeyleri olmadığının, yapılamadığının altını çiziyor çizmesine ama; bu elbette “Yetmez ama evet” tutumu ile bile karşılanamayacak bir müphemlik…
Ortada “Üçüncü Yol”cuyum dese de, Kılıçdaroğlu’nun 6’lı Masası ile Ümit Bozdağ’ın hattına “utangaç”ça da olsa ayan beyan verilen bir destek ve Kazuo Ishiguro’nun, “Neden hep olduğunuzdan başka türlü görünmek zorundasınız?” sorusu var!
İnkârı mümkün değil: Kürt siyasetini ve olabildiğince Türkiyeli muhtelif sosyalistleri tartışmaya açmak çok, verili konjonktürde çok ama pek çok zor. Çünkü ödenmiş bedellerin tarihi ortada ve 14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)i akabinde söylenecek eleştirel şeylerin umutsuzluğu derinleştirmesi ihtimali ortadayken; aktif siyaseti bıraktığını ilan eden Selahattin Demirtaş şunların altını çizdi:
“Demokratik Kürt siyasi hareketi, genel Türkiye toplumunda yaşanan sosyolojik kırılmaları iyi analiz edemediği gibi, Kürt halkındaki değişim ve kırılmaları da doğru okumaktan uzak bir pratik sergiliyor.”[69]
“Durumu çok iyi analiz etmek ve önlemler geliştirmek zorundayız. Alarm zilleri zaten uzun zamandır çalıyordu, bu seçim sonuçları da son uyarı oldu.”[70]
“Popülist siyasetle HDP’nin ilkelerini görünmez hâle getirdiğim eleştirilerine saygıyla yaklaşıyorum. Popülerlik ile popülistliği birbirine karıştıranları bir kenara bırakarak tüm bu eleştirilere anlam biçiyorum. Kendi açımdan bu saatten sonra zorlamanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Arkadaşlarım bunu ısrarla söylüyorlarsa bir bildikleri vardır ve artık kendilerinden üstün bir performans beklemek de hepimizin hakkıdır…
“Hata HDP çizgisinde değil, pratiktedir. Eleştiri HDP paradigmasına değil, yanlış uygulamalardadır…”[71]
Artı Gerçek’teki röportajında, HÜDA PAR’a seslenerek, “Bugün tutmanız gereken el, Meclis’te HDP’lilerin elidir. Hiçbirimiz artık kirli oyunlara prim vermeden halkımızın çıkarlarına odaklanmalıyız,”[72] mesajını şiddetle reddetsek de; içerideki birini kıyasıya eleştirmenin doğru olmadığını düşünüp,[73] “Hata HDP çizgisinde değil, pratiktedir,” diyerek meselenin ele alınması kesinlikle mümkün olmadığı kanaatindeyiz. Çünkü 14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)inde iflas eden liberal “radikal demokrasi” temelinde “Türkiyelileşme iddiası”nın devreye soktuğu açmazdır!
Kaldı ki PKK yöneticisi Murat Karayılan’ın, “Bizim açımızdan esas sorun, Kürt sorununun çözümü sorunudur. Bu sorunun çözümü için de demokrasi gereklidir. Kürt sorununun muhatabı partiler değil, devlettir. Yani muhatabımız Türk devletidir. Bunun için sistem içerisindeki partilere düşmanlık ya da dostluk yapma gibi bir sorunumuz yoktur. Çünkü muhataplarımız bellidir. Mesela iktidar değişmiş olsaydı da önümüzde aynı şey olacaktı. Çünkü bu bir devlet siyasetidir. Bunun için biz çok büyük bir fark görmüyoruz ve mücadelemiz çok daha güçlü devam edecektir,”[74] ifadesi de “radikal demokrasi” temelinde “Türkiyelileşme iddia”larını tekzip etmektedir.
Tıpkı YSP ile seçim ittifakı kurmalarının sebebini açıklarken PİA (İnsan ve Özgürlük Partisi) Genel Başkan Yardımcısı Menice Rümeysa Gülmez’in, “YSP ile seçim ittifakı kurmalarının tek şartının ‘Kürdistanilik etrafında birleşmek’ olduğunu ve Kürt siyasi partilerinin birleşmeye mecbur olduğunu söyledi”ği gibi…
Yeri geldi, tekrar pahasına belirtmekte fayda var: Anti-sömürgeci Kürt politikasının meselesi efendilerden efendi seçmek, tercih etmek değildir. Tam tersine “alayına isyan” tutumuyla efendinin reddidir. Yani “kürt özgürlük hareketi, birçok ulusal kurtuluş hareketi gibi, bağımsızlık için ve sömürgeciliğe karşı mücadele hedefiyle yola koyuldu. zaman içinde bağımsızlık talebinin yerini özerklik aldı ama benim de benimsediğim sömürgecilik tespiti haklı olarak yerinde duruyor… sömürgecilik karşıtı mücadele, kimlik politikalarına sığmaz, sığmıyor. son yıllarda çok beğenilen türklük sözleşmesi kuramına ve türkiyelileşme meselesine bir de bu gözle bakmanızı rica edeyim,”[75] diyen Ayşe Düzkan haklıdır.
Bu noktada Thomas Stearns Eliot’un, “Senin kendini nasıl gördüğün, başkasının seni nasıl gördüğünden çok daha önemlidir,” uyarısını “es” geçen tereddüt, Ankara’da SYRIZA, Diyarbakır’da Sinn Féin olmanın soru(n)larından kaynaklanmaktadır!
Bir tekrar daha: 2015-2023 kesitindeki dört genel seçimdeki oy kaybı 1.257.715 yani yaklaşık yüzde 25 civarında ve 2018 seçimlerine göre de yaklaşık 1 milyon oy kaybı var. Ayrıca dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da, 2018 ile 2023 seçimleri arasında 6 milyon yeni seçmen olduğudur!
Ve de 14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)inde ortaya çıkan tabloyu doğru okumak yerine daha çok devletin uyguladığı baskı politikaları ön plana çıkartan “açıklamalar” basit tekrardır. Kaldı ki “Devrimciler, bütün sorunları ve yaşadıklarını (baştan zaten ‘elde bir’ olarak varsaydıkları) dışsal baskılarla açıklayamazlar; o zaman özeleştiriye hiç ulaşamayız çünkü her sorunun cevabını kendi dışımızdaki faktörlere ihale etmiş oluruz.”[76]
Unutmayın: “İnsanlar ‘her şey her zamanki gibi’, ‘herkes her zamanki gibi’ dedikleri sürece sorulacak soru ve neredeyse yapılacak hiçbir şey yoktur. Aşinalık yalnızca sorgulayıcılığın ve eleştirinin değil, aynı zamanda yenilik arayışının ve değiştirme cesaretinin de en amansız düşmanıdır.”[77]
Bu bağlamda Karl Marx’ın, “Proletarya devrimleri, XIX. yüzyıldakiler gibi durmadan kendi kendilerini eleştirirler, her an kendi akışlarını durdururlar. Yeni baştan başlamak üzere, daha önce yerine getirilmiş gibi görünene geri dönerler. Kendi ilk girişimlerinin kararsızlıkları ile, zaafları ile ve zavallılığı ile alay ederler. Hasımlarını, salt, topraktan yeniden güç almasına ve yeniden korkunç bir güçle karşılarına dikilmesine meydan vermek için yere serermiş gibi görünürler. Kendi amaçlarının muazzam sonsuzluğu karşısında boyuna, daima yeniden gerilerler. Ta ki, her türlü geri çekilişi olanaksız kılıncaya ve bizzat koşullar haykırıncaya kadar,”[78] haykırışı kulaklara küpe edilmelidir.
Şimdi burada en önemli şeyin altını ısrarla çizerek, “özeleştiriye ambargo” konulamaz diyelim…
“Nasıl” mı?
Van Milletvekili Sinan Çiftyürek’in, “Kürt siyaseti kendi eksiklerini tartışırken düşmanı sevindirecek bir dil kullanılmamalı”…[79]
Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, “Eleştiriler olacak, bu çok doğal ama böyle telaşlı ve yıkıcı bir yaklaşımı da kabul etmediğimizi belirtmek isterim”…[80]
Ertuğrul Kürkçü’nün, “Bu muhasebenin kurumsal bir disiplin içinde başı sonu belli olacak ve yeniden kuruluşumuza hizmet edecek şekilde yapılmasını gerektiriyor,”[81] ifadelerindeki üzere yol kesen üsluplarda olduğu üzere…
El özet: YSP ve HDP’nin Parti Meclisleri, seçim sonuçlarını değerlendirmesinde, “Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki tutumumuzdan dolayı aşınmaların meydana geldiği ortadadır. Üçüncü yol siyasetinden uzaklaşma ve iki kutba da payanda olmama ilkesinden kısmi kopuşun yarattığı ideolojik aşınmaları birlikte onaracağız. Üçüncü yol siyasetini toplumsallaştırmanın çaresini yine toplumsal çaba ile bulacağımıza olan inancımız tamdır,”[82] dese de bunlar yeterli ve yol açıcı olmaktan çok uzaktır…
Çünkü orta yerdeki soru(n)ların ölçeği devasadır!
KILIÇDAROĞLU “DESTEKÇİLERİ”!
Juvenal’ın, “Kötülük, erdem kılığına girdiğinde bizi aldatır”; Louis Althusser’in, “Bir yanlış karşısında devamlı olarak susuluyorsa, bu onun sürüp gittiğinin de kanıtıdır,” uyarısı eşliğinde tüm Kılıçdaroğlu destekçilerinin bir şeyleri yüksek sesle ifade etmesi gerekiyor.
Çünkü Kılıçdaroğlu ve partisi, onunla işbirliği yapan müseccel sağcılar kadar sağcıydı; Temel Karamollaoğlu kadar dinci, Meral Akşener kadar ülkücü, Ali Babacan kadar piyasacı, Ahmet Davutoğlu kadar İhvancıydı; bunu bilmeyen var mı?! Paulo Freire, “Her tür egemenlik istilayı içerir; bazen fiziki ve açık biçimde bazen de yardım eden dost rolünü oynayarak kamuflaj içinde,”[83] vurgusu neden, nasıl “es” geçilmişti?
Şimdi kimse kalkıp da “Sosyal demokrasi, siyasal demokrasiyi tamamlayan, halkın egemenliğinin siyasal alanda olduğu gibi, iktisadi alanda da uygulandığı, halkın ekonomik kararlara etkin şekilde katıldığı yararlandığı sistemdir.”[84] “Bu model, 1920’lerde ve 1930’larda Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’de uyguladığı halkçılık ve devletçilik ilkeleriyle ve karma ekonomik model ile büyük benzerlikler taşıyordu… Sosyal demokrasi ideal bir model değildir, ancak bugüne kadar uygulanmış modellerin içindeki en iyi modeldir”;[85] “Sosyal demokratları ve CHP’yi kategorik ve tümel olarak emperyalizme hizmet etmekle suçlamak, olgularla da, vicdanla da, dürüstlük ilkesiyle de bağdaşmaz,”[86] vb. diyerek, CHP’nin “sosyal-demokrat”lığından söz etmeye kalkışmasın! Günümüzde neoliberalizm ayakçılığından öteye geçemeyen “sosyal demokrasi”nin sınırları ve kapasitesini tartışmak bir yana, “devletçi” CHP’nin tarihsel olarak sosyal demokratlıkla yaftalanması da bir tevatürden öteye geçmez.
Kaldı ki, “Sosyal demokrasiye önemli kavramsal ve kuramsal katkılarda bulunan Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin önde gelen kuramcılarından Eduard Bernstein’ın ve Karl Kautsky’nin, bazı konularda aldıkları yanlış kararlar ve emperyalizm sorunu konusundaki hatalı analizleri üzerinden, sosyal demokrasi kuramı da toptan eleştirilemez,”[87] türünden ucuzlukların ardına sığınılarak gerçeklerin te’vil edilmesi mümkün değildir!
Burjuva egemenliği altındaki cumhuriyet rejimine güvenmenin temelsiz bir yanılsama olduğuna dikkat çeken Friedrich Engels’in, “Ondan ödünler koparabiliriz, ama (…) bizim kendi sorunlarımızın başarılmasını ondan asla istememeliyiz,” uyarısından bihaber tutumlarla Kılıçdaroğlu ile 6’lı Masa’nın koltuk değneği konumuna düşenleri mazeretleri muhtelif olsa da yaptıkları aynı şeydi.
Tam o günlerde, “Selahattin Demirtaş@hdpdemirtas, “Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı Sayın Kılıçdaroğlu, Allah yolunuzu açık etsin. Ayrışmayı bitireceğinize, toplumsal barışı sağlayacağınıza, Türkiye’yi refaha, huzura kavuşturacağınıza yürekten inanıyorum. Benim oyum sizedir, Sayın #CumhurbaşkanıKılıçdaroğlu,” (https://twitter.com/hdpdemirtas/status/1653821733198069760) dese de; nafile beklentilerin karşılığı olmadığı ve ol(a)mayacağı aşikardı; bu nedenledir ki, “Alayına isyan, onlara oy yok” dedik!
Çünkü yakın geç(me)mişte “Çözüm(süzlük) Süreci” denilen AKP’li “Âkil İnsanlar” ile liberallerin yol açtığı yıkım, bugün 6’lı masanın bay Kemal’i üzerinden denenmek istese de; biliyoruz burjuva Kemal’in CHP’si hâlâ Koçgiri, Zilan, Dersim, Ağrı’dır ve hiçbirinin -nihai kertede- birbirinden farkı yoktur, ol(a)maz da!”[88]
“Umudumuz Ecevit”ten sonra bay Kemal mi? Ehven-i şer bile ol(a)mayan millet ittifakı’na “destek”, ‘NATO’ya Hayır’ diyemeyen yaşlılık hastalığıdır. Ölümü gösterip sıtmaya razı ettiren iktidar dalaşının figüranı olma; kötü(lük)ler arasında seçim yapma!”[89] demiştik; ama “bozguncu” diyenler dışında feryadımızı duyan olmadı! Tıpkı Cumhurbaşkanlığı seçimini boykot edip “umut burjuva partilerinde değil, umut direniştedir,” diyen Kaldıraç dergisi,[90] Devrimci Parti,[91] ESP vd.lerinin karşılaştığı gibi…
Ya “Ötesi nasıl” mı? Şöyle…
Mesela! Emek ve Özgürlük İttifakı, “Türkiye siyasetinin bu kırılma aşamasında, üzerimize düşen tarihi görevi hem geleneğimize hem de gelecek kuşaklara borcumuz kapsamında yerine getirme konusunda mutabık kaldık. Bu kapsamda 14 Mayıs 2023’te yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararımızı tüm kamuoyu ile paylaşıyoruz,” dedi![92]
HDP, Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Kürdistan Komünist Partisi (KKP), İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA), Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK), Devrimci Demokrat Kürt Derneği (DDKD) ve Azadi Partisi’nden oluşan Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı da, Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini açıklarken;[93] Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Azmi Karamahmutoğlu da, “21 yıllık yağma düzenini değiştirmek için Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığına ‘Evet’ diyeceğiz,”[94] deyiverdi!
Daha önce “İki kötüden birine hayır”, “Yönetimler değişti ama zulüm hiçbir zaman değişmedi,” diyen HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan da, “Kullanacağımız oyumuz bir Yeşil Sol’a bir de Kemal Kılıçdaroğlu’na… Bu işi 1. turda bitireceğiz,”[95] tutumunu dillendirdi!
Bu kadar da değil!
Fikri Sağlar, “28 Mayıs 2023 günü, Cumhuriyetimizin kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğuna oturacak yeni Cumhurbaşkanını seçeceğiz. Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100.Yaşını doldurmaya 5 ay kala, yeni bir dönemi başlatacağız… Tek yol var! O da Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi”…[96]
Ayşen Ünsal, “Kemal Kılıçdaroğlu’nun altılı masayı sürdürmedeki ısrarı en nihayetinde demokrasi konusundaki ısrarıydı”…[97]
SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, “Birinci görevimiz her şeye rağmen Kılıçdaroğlu’nu ilk seçimde seçtirerek Erdoğan’ı göndermek”…[98]
Yasin Durak, “Bu seçim tek adam sisteminin oylandığı bir ‘referanduma’ benzetiliyor. Hâliyle en asli vaadi başkanlık sisteminin ilgası ve seçim barajının yüzde 3’e düşürülmesi olan Kılıçdaroğlu Muhalefetin ortak adayı hâline geliyor. Onca çelişkiyi bünyesinde barındıran ittifakların bu celsede onu desteklemesi bu nedenle bir çelişki olmaktan çıkıyor. Bir daha ‘ehven-i şer’ dememek için, belki de tüm Muhalefet son kez ‘ehven-i şer’ diyor”…[99]
- Doğan Tılıç, “Cehennemin kapılarını kapayınca cennetin kapıları açılmayacak tabii… Cennetin kapıları, daha güzel bir Türkiye için fabrikalarda, okullarda, iş yerlerinde, kasabalarda, köylerde, mahallelerde örgütlenmekten geri adım atmayan solcularla açılacak… Ama önce 14 Mayıs’ta Kılıçdaroğlu’na verilecek bir oyla bir kapı kapanacak!”[100] “Bu kutuplaşmış ve birbirine düşman gibi bakan insanları yeniden bir “toplum” yapabilmek için Kılıçdaroğlu’nun yaptığı kalp ve sevgi dili önemliydi”…[101]
Cahit Berkay, “Dünya görüşü ve yaşam tarzı birbirinden farklı insanların temel demokratik değerler üzerine uzlaşıp ortak hareket edebilmesini çok kıymetli buluyorum. Brezilyalı kardeşlerimizin dediği gibi ‘Bu seçim cennetin kapılarını açma seçimi değil, cehennemin kapılarını kapama seçimi’… Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na reisi cumhurluğu çok yakıştırıyorum ve şahsen gelecek adına oldukça umutluyum”…[102]
Kılıçdaroğlu’na destek politikası, “Erdoğan’ın işine yarayan bir tutum almayacağız” diyerek gerekçelendirilse de; bu sadece bir tevatürdü. Çünkü Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı arasında kapitalist üretim ilişkileri ve emperyalizme bağımlılık açısından yapısal bir fark söz konusu değildi, olamazdı da!
Bu o kadar netti ki Soner Yalçın bile, “… ‘Ilımlı İslamcı neoliberalizm’ ile ‘sosyal demokrat neoliberalizm’ arasında fark yoktur, ikisi de sağcıdır,”[103] diyordu!
Aslına bakılırsa, sorun seçimlerde kimin destekleneceği sorusunda başlamıyor. Sorunun kökleri, sosyalistlerin/devrimcilerin kendilerini böylesi bir alternatifsizliğe mahkum kıldığı, sınıf ile ilişkilerini kopartarak kendini soyut bir “demokrasi mücadelesi”yle sınırlandırdığı son on yılların ataletinde, Marksizm-Leninizmin “demode” ilan edilip “Yeni Sol/radikal demokrasi” tezlerine kimlik siyasetlerine sarılınan ideolojik bocalamada yatıyor. Şu, artık kabul edilmeli: birkaç istisna dışında, beyaz yaka/orta sınıf değerler sola damgasını vurdu. Seçim(ler) bozgununun ardından sol cenahta sıkça dile getirilmeye başlanan “özeleştiri” gerçekten yapılacaksa, buradan başlamalı…
“İKİNCİ TUR” PARODİSİ!
Cumhurbaşkanlığı’nın ikinci tur ve milletvekilleri seçimlerine ilişkin değerlendirmesinde İran Komünist Partisi’nin, “İki burjuva hizip arasındaki çekişmenin sonucu seçmenlerde bir hayal kırıklığına neden olacaktır,”[104] notunu düştüğü 28 Mayıs 2023’teki “ikinci tur” parodisi -öncesi ve sonrasıyla- Vüs’at O. Bener’in, “Yaşlandıkça insan kimi uyandıracağına şaşırıyor, canlıları mı, ölüleri mi?” sorusunu hatırlatıyordu!
ATA İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ın dalga geçercesine, “Cehennemin kapılarını kapatacağız. Buradan artık kim payına ne düşerse alsın,”[105] diye ikinci tur tercihini açıkladığı tabloda; Zafer Partisi’nin Millet İttifakı’na destek vermesi nedeniyle, Kılıçdaroğlu’nu desteklemeyeceklerini duyuran Türkiye’nin Sesi Partisi (SES Partisi) Genel Başkanı Ayhan Bilgen, “Muhalefetin stratejisini başından beri eleştiriyoruz. 29 Mayıs’tan sonra eleştireceğimiz ve muhalefet edeceğimiz bir Erdoğan görüyoruz. Yarış Erdoğan taraftarları ve Erdoğan karşıtları arasında geçiyor. Bunun başından beri yanlış bir strateji olduğunu söyledik,”[106] diye konuştuğu tabloda yaşanalar burjuva siyasetin ne demek olduğunu tüm netliğiyle ortaya koyarken; ortaya çıkan pisliğin tarifi imkânsızdı! Acı olan, devrimcilerin, sosyalistlerin, Kürt yurtsever hareketinin bu açmaza kilitlenmiş olmasıydı…
Birinci turda “Memleket nasıl rahat nefes alır” gerekçesiyle hareket edenleri, ikinci turda “Acaba faşistler nasıl yeniden kümelenirse memleket rahat nefes alır” noktasına gerilemeleri yürekler acısıydı!
HDP Genel Başkanı Mithat Sancar’ın, “Biz tercihimizi rejim değişikliğinden, bu rejimi durdurmaktan yana kullanıyoruz. Sandıklara mutlaka gitmek gerekiyor”…[107]
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın, “28 Mayıs’ta sonuçları itibariyle gelecek yılları şekillendirecek bir seçime gidiliyor… Hiçbir şart altında bu duruşumuzdan geri adım atmayacağımızın sözünü tekrarlıyoruz”…[108]
Ertuğrul Kürkçü’nün, “Özdağ’ın Kılıçdaroğlu’yla mutabakatının 4. Maddesine sokuşturduğu yerel yönetimlere ‘kayyım olmayan kayyım’ tayin edebilme dayatmasının, kendisini fasulye gibi nimetten saymasından başka hiçbir hükmü yoktur. Bu, Üçüncü Kutbun ikinci turdaki tutumunu kategorik olarak değiştirmesini gerektirmez, ancak mutabakat protokolünün Yeşil Sol Parti tarafından sert bir eleştiriye tabi tutulması gereği apaçıktır… Üçüncü kutup mevcut güç dengesine bağlı olarak belirlediği oyun planına sadık kalacaktır”…[109]
Veysi Sarısözen’in, “Birinci turda aramızdaki taktik farklar önemli değildi. Şimdi ise taktik birlik hayati önem taşımaktadır”…[110]
Güven Gürkan Öztan’ın, “Cumhuriyetin birikimlerine meydan okuduğu bir konjonktürde önceliğimiz toplumsal direnci yükseltecek ve bu karanlık ablukayı dağıtacak bir toplumsal ve siyasal güce ulaşmak. 28 Mayıs seçimlerine bu açıdan yaklaşmak gerekiyor. Zira sadece kim tarafından yönetileceğimizi seçmiyoruz bir uygarlık tercihi yapıyoruz”…[111]
Mehmet Ali Güller’in, “Bu seçim, bir hükümet seçiminden ziyade, bir rejim oylaması”…[112] “İkinci tura kalan seçimin ana ekseni şu: Türkiye bir reis mi seçecek, yoksa cumhurbaşkanı mı?”…[113]
Orhan Bursalı’nın, “Bir umut vardır, her şeye rağmen… Ülke tamamen elden çıkmadan,”[114] ifadelerindeki üzere!
Belli ki kendi cumhurbaşkanı adaylarını çıkarmak yerine CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu desteklemenin “yanlış seçim” olduğuna inandığını ifade eden HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve cezaevindeki HDP’li siyasetçilerin uyarıları bu hengamede kaynayıp gitmişti: “Parlamento seçimlerine tek liste ile girerek gücümüzü pekiştirmeyi savunduk. 2023 seçimleri HDP için benzersiz bir süreçti ve kendi gücüne ve birikimine odaklanamaması, Kılıçdaroğlu’nun yanlış seçimiyle sonuçlandı…” Yüksekdağ, tutuklular arasından bir kadın adayın cumhurbaşkanlığı seçiminde aday gösterilmesi önerisinin de karşılık bulmadığını ekliyordu…[115]
İtiraz ettiğimiz “ehven-i şer” tarzının unuttuğu Ahmet Telli’nin, “Büyük aşklar yolculuklarla başlar/ ve serüvenciler düşer bu yollara ancak/ onlar ki dünyanın son umudu/ Soyları tükenen birer çılgındırlar,” dizelerindeki cürekârlık idi…
Her ne kadar bu fahiş yanılgı “Savunduğu ‘üçüncü yol’ siyasetinin argümanlarını yeterince geliştiremeyen ve halka anlatamayan Emek ve Özgürlük İttifakı’nı da muhalefete yönelik eleştirilerin dışında tutmak maalesef mümkün değildir,”[116] biçimindeki ifadelerle örtbas edilmeye kalkışılsa da sormadan geçmeyelim: Neden “Maalesef”?!
HDP mi, YSP mi, yoksa EÖİ mi? Hangisi derseniz deyin: 14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)inde, bir seçimde kaybedileceklerden çok daha fazlasını kaybetmiştir!
“Belirtilmelidir ki; ortada bir bozgun ya da ağır bir yenilgi yoktur… Türkiye’nin İslâmo-faşist bir diktatörlüğe sürüklenme tehlikesine karşı, tarihte örneğine az rastlanacak geniş bir demokratik koalisyon oluştu,”[117] varsayımları asılsızken; ikinci tur sonrasında siyasal İslâm’ın yürüttüğü bir “süreç olarak faşizm” derinleşirken; derin ekonomik krizin yükü emek cephesinin üzerine yıkılmaktadır.
Sağcılığın İslâmcı varyantına, şimdi bir de ülkücülük eklenmişken; Maraş-Sivas-Hizbullah geleneğinden gelen bir hareketin karşısında, her fırsatta “kalp” işareti yapan, sürekli toplumu birleştirmekten vb. söz eden CHP ve “koşulsuz destek” veren müttefiklerinin kendilerine bile faydası yoktur, olmayacaktır da. Ne “demokratik koalisyon”u… “Koalisyon” mu kaldı ortada!
Yükselen militarizm, güvenlikçi söylemler faşist yönelimleri güçlendirirken; ikinci turun milliyetçiler içinde en milliyetçiyi seçme yarışına çevrilmesi, siyasal tabloyu daha ağırlaştırdı.
İki adayın elli artı bire doğru yarışında müzakerelerin, pazarlık ve dayatmaların anahtarı sığınmacılara, Kürtlere karşı en keskin söylemi üretmek olunca ortalık hamasete boğup, aşırı sağcılığı yoğunlaştırarak yaygınlaştırdı.
George Orwell’ın, “Rüşvetçi politikacıları, düzenbazları, hırsızları ve hainleri seçen halk kurban değildir, suç ortağıdır,”[118] uyarısını anımsatan bu tabloda seçim(sizlik)ler sonuçlandı; artık herkes kendi muhasebesini, eleştiri/özeleştiri yapmak yerine, sorunu başkalarıyla gerekçelendirip, “Unutmayın, başarmayınca, kazanmayınca hiçbir seçim, son seçim olmaz,”[119] söylenceleriyle top çevirmeye başladı!
VERİLİ DURUM!
Victor Hugo’nun, “En çok yağmur yağdığında seviyorum bu şehri. Herkesin yüzü ıslak, başı öne eğik. Sanki herkes suçunu kabullenmiş gibi…”[120]; William Shakespeare’in, “Onların en büyük kaygısı, günah işlememek değil, işlediğini belli etmemektir.” “Burası artık iyi olanların değil, iyi oynayanların dünyası…” betimlemesindeki hâldir verili durum!
Yani Nâzım Hikmet’in, “Bu dem kıyamet demidir,” dizelerindeki ufuktayız ve de Pir Sultan Abdal’ın, “Bu bir demdir gelir geçer,” deyişini bir an dahi aklımızdan çıkartmamakla mükellefiz.
Çünkü ulaşılan koordinatları en iyi John Berger’in, “Bir gün daha sağ kalabilmek için her sabah gerekli kırıntıları aramak ve bulmak. Uyandığında bu yasal sahrada hak hukuk diye bir şey olmadığını bilmek…”
“Geçen yıllar boyunca hiçbir şeyin iyiye gitmeyip tersine kötüleştiğini bizzat yaşayarak anlamak. Nerdeyse hiçbir şeyi değiştirememenin utancını duymak ve bunun seni başka bir çıkmaza sürüklemesi…”
“Seni ve yakınlarını umursamazca hiçe sayan binlerce vaadi dinlemek. Altında kaldıkları toz dumana boyun eğmeyenlerin örneği. Öldürülen yakınlarının üzerine çöken ağırlığı ve sayıları o kadar çok ki onların masumiyetin sonsuza kadar yok olması bu yüzden,” ifadesi betimliyor.
Herman Melville’in, “Söylesene, ne diye çıldırmıyorsun? Nasıl yaşayabiliyorsun delirmeden?” sorusu karşımızdayken kabul edilmeli: “Bütün kavramların ve ölçütlerin anlamlarını yitirdikleri ve -değersiz demek istemiyorum- giderek sarsılmaya yüz tuttuğu bir çağda yaşıyoruz,” deyişi Füruğ Ferruhzad’ın çok şeyi anlatıyor…
“Yorgunuz hepimiz. Geleceğe bir kez daha, güçlü bir biçimde davranmak adına geçmişe bir kez daha dönecek umudu biriktiremiyoruz içimizde. Aynalarımız simsiyah. Sesimiz çıkmıyor. İç sesimiz bile…”[121]
“Bütün bu adamlar iktidar heveslisi, alçak ve insafsız, kendilerinden oluşan devlet, onlar için her şey, idare ettikleri halk onların gözünde neredeyse bir hiç. Ülkemiz tarihinde hiç bu kadar alçalmamıştı. Tarihinde hiç bu kadar alçak ve aynı zamanda karaktersiz ve budala insanlar tarafından yönetilmemişti…”[122]
“Adaletsizlik ciğerlerimizdeki havaya, düşüncelerimizin mekânına, yıldızların sessizliğine ve hayretine musallat olduğu zaman, mücadeleyi kime karşı yöneltmeli?”[123]
Tam da böyle ve hatta daha fazlası!
Bunlar böyleyken Kemal Tahir’in, “Bir toplumun uğrayacağı en büyük bela, geri, bilgisiz, hatta deli idarecilerle idare edilmek değildir, o toplumda pek çok akıllı insan bulunduğu hâlde, bu akıllı insanların çeşitli tarihsel nedenlerle idareyi hayvanların elinden çekip alamamalarıdır”; Jordan Maxwell’in, “Sürekli olarak düzmece bir yaşam, din, medya ve eğitim yoluyla bizlere sunuluyor,” ifadelerine; Lee Kuan Yew’in, “Eğer hırsızlar yollarda güvende yürüyorlarsa bunun iki nedeni vardır; ya rejim büyük hırsızdır ya da halk aşırı aptaldır”; Niccolo Machiavelli’nin, “Hükümdar rolünü iyi oynamalı, gerçek amaçları konusunda açık vermemelidir. İnsanlar o kadar alışkındırlar ki, aldatmak isteyen biri mutlaka aldanacak birini bulur”;[124] Osho’nun, “Hırsız ‘Çalmak kötüdür, asla hırsızlık yapmayın! Yoksa cehenneme gidersiniz’ diye bağırır. O zaman kimse çalmaz ve meydan hırsıza kalırmış,”[125] saptamalarını da eklemekte yarar var…
Lakin 14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)i sonrasında da her şey ters gidiyor gibi görünse de yaşadığımız tarihsel bir krizdir ve restorasyonu yoktur…
Tam da bunun için V. İ. Lenin’in, “Umutsuzluk ve karamsarlık, yıkımın nedenlerini kavrayamayan, çıkış yolunu göremeyen, mücadele yeteneğini kaybetmiş olanlara ait bir sorundur,” ifadesi yolumuzu aydınlatmaktadır…
Hamaset bir kenara bırakılırsa coğrafyamızdaki çıkmaz daha da derinleşmektedir.
Kaldı ki soru(n), salt coğrafyamızla sınırlı olmayıp; sürdürülemez kapitalist evrenselliğe mündemiçtir. Ekonomik kırılganlık, kuralsızlık, kargaşa yönet(eme)me krizi ile birlikte muhalefete (değerlendirebilirse!) alan açıyor.
Kapitalist çürüme sürdürülemezken; şimdi coğrafyamızda, bu soru(n)lara, depremin ve seçim kazanmanın maliyeti eklenirken; büyük bir sarsıntının zemini oluşuyor.
“Nasıl” mı?
ABD ekonomisi ve toplumu için yeniden gündeme gelen, “100 yıllık sarsıntı devrelerinin” (Turchin, Gillian Tett), bu topraklar için de geçerli olduğunu düşündüren işaretler var: 1620’lere, 1720’lere, 1820’lere bakınca “20’lerin” (yaklaşık olarak), Celali isyanları, Patrona Halil isyanı, Yeniçeri isyanları, büyük toprak kayıpları dış ticarette çöküş, askeri yenilgiler gibi sert ekonomik, siyasi, jeopolik, kültürel sarsıntılara ya da sonuçlarına sahne olduğunu, merkezileştikçe, baskı arttıkça sorunların ağırlaştığını, sultanların, dünyada değişmeye başlayan “realiteyi” anlamakta çok zorlandığını görüyoruz.[126]
Büyük sarsıntı imkânı boy verirken; “İki seçmenden birinin oyunu aldık”, diğer taraftan, “Seçmenin çoğu Erdoğan’ı istemediğini gösterdi”, “Aslında yenilmedik”, “Bu hile hurda, şiddet dolu bir seçimdi, hür değildi, yoksa kazanırdık”, “O kazandı ama bu bir ’Pirus zaferi’, kendi yarattığı ekonomik enkazın altında kalacak,” türünden parlamenter fantezileri bir kenara itmekte yarar var.
Aslında “İki seçmenden birinin oyunu aldı” iddiası rejimi desteklemek için dillendirilmiyorsa, tam anlamıyla bir akılsızlık ürünüdür. Çünkü “Kim gerçekte ne kadar oy aldı” sorusunun cevabı yoktur ama “Bu oylar nasıl alındı” sorusunun yanıtı ise herkesin malumudur.
Bu seçimlere hangi koşullarda gidildiğini, güçlerin, olanakların dağılımını biliyorduk. Dahası, bu rejimin 2007’den bu yana hile hurda olmadan kazanamadığını, toplumun çoğunluğundan rıza alma gücünü kaybettiğini, buna rağmen seçimleri “kazandığını” da biliyorduk. Peki o zaman neden bile bile bu koşulları baştan kabul ederek sandığa gittik. O gece biri bilgiç bir ifadeyle anlatıyordu: “Böyle rekabetçi otoriter rejimlerde, seçimleri hep iktidar kazanıyor.” İyi de daha birkaç gün önce muhalefetin kazanacağını anlatmıyor muydu bu şahıs? Rejimin yapısının özelliklerini, kapasitelerini adeta yok sayarak sandık hesabı yapmak tam anlamıyla rejimin meşruiyetini destekleyen bir fantezi olmadı mı şimdi?
“Pirus zaferi” kavramı da bugünkü duruma uygun değil. Bu “Kral” bu zaferi kazanırken ordusunu kaybetmedi. Aksine ordusu, ağzından alevler fışkıran kalaşnikoflarla zaferi kutluyordu. “Pirus zaferi” saptaması, aslında, “ordularını kaybetmek üzere olan” muhalefet partilerinin durumunu gizlemeye hizmet eden bir fantezi olmuyor mu?
Önümüzdeki dönemde sol hareketin, iyimser olmaya, umudu korumaya çalışmayı bırakıp gerçek durumu doğru okumaya, acilen uygun ideolojik, pratik tepkileri tartışmaya, geliştirmeye başlaması gerekiyor. Tarih hızlandı![127] Daha da hızlanacak…
Kolay mı?
Bu “karanlık” içinde, “Şeyler parçalanıyor; merkez çöküyor. Sadece kaos yayılıyor dünyada” ve “Gök kubbenin atında kaos var, koşullar mükemmel.” Hiçbir şey olmasa bile bir şeyler olacak! Dedik ya tarih daha da hızlanacak…
Yaşanan türbülansta, sert bir iniş yapması muhtemel gidişatta kemerleri devrimci biçimde bağlama zamanıdır.
Görmüyor değiliz! Her şeyini parlamentarizme bağlamış siyaset(sizlik)lerin tahribatı çok derin oldu. Coğrafyamızda koyu bir karamsarlık kol geziyor. “Hukuk yoluyla demokrasi önerileri ile insan hakları ve hukuk devleti umudu, bir başka bahara kaldı,”[128] ifadesiyle ilintili yenilgi duygusu toplumu sarıp sarmalıyor. Toplumsal ruh hâli ve apatiye varan hayal kırıklığıysa malum!
Toplumsal psikoloji açısından çöküş, yenilgi korkusu müthiş etkili ve yıkıcıdır. Anksiyete, depresyon ve paranoyayı toplumsal bir mesele hâline getirirken; parlamentaristlerin eseri olsa da her yenilginin bir bedeli vardır. hiçbir şey olmamış gibi davranmak, yenilgiye bahaneler aramak, milyonlara yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
Çünkü bilinmelidir ki ortada Erdoğan’ın “zaferi” değil düzen muhalefetinin sefaleti söz konusuyken; şimdi bu tabloyu tekzip etmek için tek yol devrimci sınıf siyasetidir.
SINIFSIZ SİYASET(SİZLİK)
14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)inde öncelikle (ve de çoktandır) devrimci sınıf siyaseti -kimi çevreler dışında- askıya alındı; bunun yerine yurttaş siyaset(sizliğ)i ikame edildi ve de İvan Sergeyeviç Turgenyev’in, “Öyle bir an gelir ki, bazı yolların dönüşü, bazı hataların özrü, bazı insanların anlamı olmaz,” ifadesindeki noktaya ulaşıldı.
Birçok örnek olsa da birkaçıyla yetinelim!
Mesela AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni dönemde “yumuşak bir liderlik” yapacağı izlenimi edindiğini belirtip, “Toplumun bütün kesimlerine hitap edeceğe benziyor,”[129] diyen Levent Gültekin, seçim sonrasında hızını alamayıp Alevileri hedef tahtasına yerleştirdi.[130]
Bu şahıs da “demokrat”, “müttefik” ilan edilenlerdendi, değil mi?!
Sosyalistlerin 6’lı Masa’ya da “demokrat”, “müttefik” diye bakmasını isteyenler; şimdi ne diyorlar acaba?
Kaldı ki seçim sürecinde 6’lı Masa halkın yoksulluktan çektiklerinden söz etse de, kapitalizmin ve sorumluluğundan hiç mi hiç söz etmedi. Varsa yoksa “Beşli Çete” vardı; ama örneğin TÜSİAD sermayesi yoktu…
Ayrıca sosyalist hareket ile Kürt hareketinin ilişkisini sağlıklı bir zemine oturtulması gerekliliği bir kez daha “es” geçilirken; ezilenlerin eşitlikçi kardeşliği unutulup, “HDP’nin sosyalist hareketin oy potansiyeline ihtiyacı olmamakla birlikte, bu hareketin ‘misyonuyla’ birleşmeye ihtiyacı var,”[131] vaazlarına sarılındı… Kötü bir pazarlık!
Ortada ne ararsanız varken; 14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)inin sağa çeken yurttaş siyaset(sizliğ)i tablosunda parlamentarizme kaydı ihtiyat ile yanaşan sınıf merkezli bir strateji radikal bir ekonomi programı, propagandası yoktu. Bu tabloda da mülkiyet ve Kürt meselesi konuşulamamıştı.
Ancak onca konuşulamayana karşı, aday listeleri/pazarlıkları konuşulanlar listesinin ön sıralarındaydı; Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz’in, “Milletvekili adaylarının belirlenmesi sürecine gelindiğinde parti içi demokrasiye aykırı müdahaleler farklı biçimlerde ortaya çıkmıştır,”[132] diyerek hem partideki görevlerinden hem de parti üyeliğinden istifa ettiğini duyurusundaki üzere… Ya da Devrim Hareketi, Sol Parti, TKP ve TKH arasında kurulan Sosyalist Güç Birliği İttifakı’nın partilerin “aday sıralamasında anlaşamadıkları” gerekçesiyle seçime partilerin ayrı ayrı katılacağının açıklanmasında olduğu üzere!
Ve Andre Gidé’in, “Asıl ikiyüzlü, kendi yanılgısını kavrayamaz hâle gelip, içtenlikle yalan söyleyendir”; Johann Wolfgang Von Goethe’nin, “Boşunadır, sağır kulaklara söylenen akıllıca sözler,”[133] ifadeleri kapsamında ele alınması gereken Türkiye İşçi Partisi (TİP) pratiği.
Sera Kadıgil’in, “Bu bir referandum; Recep Tayyip Erdoğan kalsın mı, gitsin mi referandumu. Biz burada hep beraberiz, ilk turda bu işi bitireceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde hep birlikte Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vereceğiz,”[134] çağrısı eşliğinde küçük burjuvalara seslenen yurttaş siyasetiyle TİP, aday gösterdiği ünlü isimlerle popülist bir reklam kampanyası yürüterek kentlerde CHP’den kopan laikleri, sosyal demokratları kendisine çekerken; “TİP’in de aday gösterdiği kimi şöhretli simalar vaat ettiği ‘sosyalist’ siyaseti icra edebilir mi bilinmez; lakin geçmişte ‘yetmez ama evet’ diyen Sezen Aksu’nun -küçük burjuva bireysel özgürlük temasına yaslanarak- ‘rabbine’ dua ettiği ‘Karşıyım’ şarkısının TİP’in siyasal kimliğini ifade edemediği kesin”di.[135]
Bunun yanında “HDP’ye oy vermeyecek, ama TİP’e oy verecek bir kitle” önermesiyse, açıktır ki TİP’in, Kürt meselesine yaklaşımı yüzünden HDP’ye oy vermeyen/vermeyecek bir kitleye cazip gelebileceğine işaret edilirken; partinin İstanbul 2. Bölge adayı Ahmet Şık’ın, “Selahattin bugün canımıza okumuş. Güya aynı ittifaktayız. Yapan da Selahattin. Selahattin’i çıkar HDP’den ortada HDP kalmıyor… Hasip Kaplan, Sırrı Süreyya Önder’e şey demiş adam sakın bir Türk’ü bu partinin başına geçirmeyin. Böyle bir dinamik de var parti içerisinde… Ben de bundan rahatsızım zaten. Bu ülkede Türk faşisti var bir de Kürt faşistiyle uğraşamam”[136] sözleri –sonradan özür dilense de!- sorunu ağırlaştırmıştır!
Kanımız odur ki, Kılıçdaroğlu ile aynı karede poz veren TİP, 2023 seçimleriyle övünebileceği bir pratik yaratmamıştır; “Mecliste görünür hâle gelen TİP’e (bir zamanlar ÖDP’ye olduğu gibi) halkın ilgisi oldukça büyük oldu. Bu süreçte TİP, yönetiminden başlayarak giderek “Beyaz Türkleşti”. TİP listelerinde seçime girmek isteyen kimi ünlüler, asla YSP saflarından aday olmaya yanaşmayacak insanlardı. Vekil seçilselerdi -hem de YSP’nin sağladığı baraj garantisiyle seçilmiş olmalarına rağmen- Meclis’te birlikte hareket etmeye yanaşmayacaklardı. Nitekim seçimlerde de aday göstermedikleri yerlerde YSP’ye oy vermedikleri anlaşılıyor. (Örneğin Aydın’da biz aday gösterseydik, biz kazanırdık ama sizin aday, vekilliği kazanamadı diyorlar. Keşke her yerde aday gösterseydik, o zaman TİP olarak oyumuz daha fazla olurdu, diyorlar),”[137] ifadelerindeki üzere Hüseyin Aykol’un…
Bir de “Erdoğan gitmeli bu enkaz kalkmalı”[138] hayalini pazarlayan TKP…
“14 Mayıs isyan etmenin en uygun tarihidir. Bu isyanın bir parçası sağduyuludur, ‘Erdoğan gitsin’ diye cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’na oy kullanmaktır… 14 Mayıs sağduyunun isyanı olacak,”[139] diyen TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, TKP’nin TRT konuşmasında da eklemişti:
“TKP Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘Erdoğan gitsin diyor’, bu nedenle Kılıçdaroğlu için oy istiyor. Milletvekili seçimlerinde ise bağımsız, laik, egemen, sosyalist bir ülke için oylar TKP’ye’ ‘Bu oylar umut olarak, dayanışma olarak, halkımızın ayağa kalkışı olarak geri dönecek. Ve en önemlisi, akıl, ahlâk ve vicdan kazanacak’ ‘Gelin bağımsızlık, laiklik, Cumhuriyet ve sosyalizm için bütün engelleri, bize dayatılan barajları yıkalım. 1923’te yaptık, 2023’te yine yaparız”![140]
Başat Kemalizm vurgusuyla Kürt sorununda kantarın topuzunu kaçıran noktalara savruldu!
Bu ve benzerlerinin aslî nedeni sınıfsız siyaset(sizlik) idi!
NE DİYORUZ?
Öncelikle belirtelim: Umberto Eco’nun, “Deliler ve çocuklar her zaman doğruyu söylerler”; Anooshirvan Miandji’nin, “Seri üretime geçmiş bir dünyada, üretim hatası olmayı tercih ederim,” saptamalarına müthiş değer verenlerdeniz…
İş bu nedenle de Frantz Fanon gibi “Hayata evet, sevgiye evet. Ama insan bir hayır tavrıdır aynı zamanda. Horgörüye hayır. Nefrete hayır. İnsanın insan tarafından sömürülmesine hayır. İnsanın insana kulluğuna hayır. Ve insanın en insan yanının, yani özgürlüğünün yok edilmesine de hayır,” diyor ve ekliyoruz:
“İleri gitmekten bahsediyorum, zaten eleştirel bir değerlendirme ortaya koyarken gereken de budur, ileri gitmek”!
İleriye gitmek parlamenter “temsili” bir mücadeleyle değildir; sınıfsal güçlerin gerçek savaşlarıyla yürütülür; 14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)i buna bir kez daha işaret etmedi mi?
Hem de “Sosyolojik değişimden, kentli Z kuşağının refleksinden, muhafazakâr partilerin çözülmesinden, boş tencereden oy devşirilebileceğinden söz edenler”in edilgin beklentini yerle yeksan ederek…
Asla umutsuz değiliz; aksine bir kez daha sınıf siyaseti umuduyla silahlanılmasını öneriyoruz…
Şüphemiz yok: İnsan(lar) soru(n)ları yaşadığı oranda değil, soru(n)ları çözdüğü oranda güçlenirken; önlerindeki seçeneklerden hep en zorunu seçen başarılı olacaktır.
Kolay(cılık) çözüm değil, olsa olsa ehven-i şerdir.
Bu kapsamda V. İ. Lenin gibi, “İnsanlara şunu söylüyoruz; Yalancıların maskelerini kaldırın, körlerin gözlerini açın!”
Ayrıca da Antonio Gramsci’nin, “Amacı isteyen, araçlarını da istemelidir!”; Pyotr Kropotkin’in, “Koşullarımız ile uzlaşmak istemiyoruz. Onlara başkaldırıyoruz. Koşullar üzerimizde ağırlık oluşturuyor, bizi devrimcileştiriyorlar. Bizi isyana yönelten şeye uyum sağlamayız”; Mao Zedung’un, “Tüm gericiler kâğıttan kaplanlardır”; Fidel Castro’nun, “Ben bir Marksist Leninistim ve yaşamımın son anına kadar da böyle kalacağım,” sözlerini anımsatırken; 14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)i sonrasında tarihsel çizgimiz doğrultusunda aslında her şey yeniden başlıyor.
Sokrates’in, “Kaçarak değil, kalarak özgürlük,” vurgusuyla şimdi bize düşen; Julio Cortazar’ın, “Anlamak bizi değiştirir. O andan itibaren, bir dakika öncesinde olduğumuz kişi değilizdir artık; sonsuza dek değişmişizdir,” uyarısına uygun düşünüp/ davranarak durumu değerlendirip/ eleştirmektir.
Kimse inkâra kalkışmasın: Bugündeki “durum(umuz)”, CHP liderliğinin 6’lı Masa’sına destek veren politikaları sayesinde “umutsuzdur”!
Ancak Juvenal’in, “İsyan bir ümit çığlığıdır. Ölü isyan etmez”; Jack London’un, “Fırtınanın şiddeti ne olursa olsun martı sevdiği denizi asla terk etmez!”; Walter Benjamin’in, “Sadece umutsuzların hatırı için bize umut verilmiştir!”; Yaşar Kemal’in, “Bu dağlarda bin kere ölmeden, bir kere dirilemezsin,” saptamaları eşliğinde enseyi karartmamak gerek…
Hayır “Türkiye yönünü kaybetti!”[141] diyenlerden değiliz; ancak durumun vahametini kavrayıp, denenmişi deneyen tekerlemelere de sarılmıyoruz elbette!
“Nasıl” mı?
“Seçim sonuçları ve üçüncü cephenin büyüyen devrimci olanakları”ndan[142] söz edip; “HDP’nin kuruluş felsefesine dönerek üçüncü cepheyi büyütme”den[143] söz etmek gibi…
Vazgeçmeyenler için, her zaman, bir olasılık daha olduğundan şüphe etmeden; Silivri Zindanı’ndaki Selçuk Kozağaçlı’nın, “Sizin elinizde olan, bir başkasının elinde olan hiçbir şeyden umutlanmam. Ben kendimden umutluyum, ben yoldaşlarımdan umutluyum, meslektaşlarımdan umutluyum. Biz yaşamdan umutluyuz, dünyadan umutluyuz; biz kendimize güveniyoruz, bizim umudumuz o!” terennüm etmekte yarar var.
Evet, zor süreç şimdi yeniden devrede; bunu görmezden gelemeyiz; lakin gelecek, nihai kertede devrimciler için değil rejim için karanlıktır. Seçim yaygaraları karaya otururken; şimdi sınıf kavgası yükselecek. Rejim, ne kadar güçlü görünürse görünsün, zayıflayarak sona ermeye mahkûmdur.
O hâlde Ahmet Telli’nin, “Belli ki dağların, denizlerin/ ve göllerin üzerinden/ sıyrılıp gelmektedir seher/ Belli ki yakındır doğayı/ ve hayatı sarsacak saat”…
Turgut Uyar’ın, “umut yoktur/ kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek/ çünkü umut kaçınılmaz gelecektir/ bütün gümbürtüsüyle/ umut kaçınılmaz gerçektir çünkü”…
Ataol Behramoğlu’nun, “Bir gün mutlaka yeneceğiz!/ Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla/ Yürüyeceğiz çoğala çoğala”…
Metin Altıok’un, “Düş yollara yeniden harlı bir umutla,” dizelerindeki anlamı yaşama mal etmek gerekiyorken; son söz de Lucy Parsons’dan: “Yaklaşan değişim ancak bir devrim yoluyla gelebilir”! o
15 Haziran 2023, İstanbul
[1] Hülya Doğan.
[2] Montesquieu, Kanunların Ruhu Üzerine, çev: Berna Günen, İş Bankası Kültür Yay., 2017.
[3] Jean-Jacques Rousseau, Toplum Sözleşmesi, çev: Vedat Günyol, Adam Yay., 1974.
[4] William Saroyan, Ödlekler Cesurdur, çev: Ohannes Kılıçdağı, Aras Yay., 2016.
[5] V. İ. Lenin, Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1977, s. 157.
[6] yage, 1977, s. 90.
[7] Merdan Yanardağ, “Demokrasi Eleştirisini Güncellemek!”, Birgün, 28 Mayıs 2023, s. 5.
[8] Jean Baudrillard, Her Yer Ekran, çev: Oğuz Adanır, Doğu Batı Yay., 2022, s. 94.
[9] V. İ. Lenin, Devlet ve İhtilal, çev: Kenan Somer, Bilim ve Sosyalizm Yay., 1989.
[10] Nilgün Cerrahoğlu, “2023’ün En Önemli Seçimi”, Cumhuriyet, 7 Mayıs 2023, s. 7.
[11] Metin Özuğurlu, “Egemen Kim, Referandumu”, Birgün, 19 Mayıs 2023, s. 8.
[12] Metin Özuğurlu, “Seçim-Devrim Mekaniği”, Birgün, 11 Mayıs 2023, s. 5.
[13] Fikret Başkaya, “Varlığını ‘Terörle Mücadele’ Retoriğine Borçlu Bir Rejim!”, 9 Mayıs 2023… https://yeniyasamgazetesi4.com/varligini-terorle-mucadele-retorigine-borclu-bir-rejim/
[14] Işıl Çalışkan, “Berna Laçin: Yangından Tek Çıkış Sandıkta”, Birgün, 22 Mayıs 2023, s. 13.
[15] V. İ. Lenin, Devlet Üzerine, çev: Mazlum Beyhan, Yordam Kitap, 2015
[16] Hakan Öztürk, “Örgütlü Gücü Meclis’e Taşıyalım”, Yeni Yaşam, 14 Nisan 2023, s. 5.
[17] Oscar Wilde, Sosyalizm ve İnsan Ruhu, Roll Yay., 2017, s. 53.
[18] Ergin Yıldızoğlu, “… ‘İki Mesele’ Var”, Cumhuriyet, 7 Mayıs 2023, s. 7.
[19] Veysi Sarısözen, “14 Mayıs Seçimlerinin Devrimci İçeriği”, Politika, Yıl: 9, No: 85, 27 Mart 2023, s. 4-5.
[20] Cahit Kırkazak, “2023 Seçimleri Özgürlükler Seçimidir”, Yeni Yaşam, 15 Nisan 2023, s. 9.
[21] Mustafa Balbay, “Bu Seçimin Önceliği Vicdandır!”, Cumhuriyet, 25 Nisan 2023, s. 5.
[22] Zeynep Oral, “23 Nisan ve Seçim”, Cumhuriyet, 23 Nisan 2023, s. 20.
[23] Mustafa Balbay, “Bu Seçim… Seninle Onun Arasındadır!”, Cumhuriyet, 27 Mayıs 2023, s. 4.
[24] Serpil İlgün, “Doç. Dr. Erdem Yörük: İktidarın Gitmesi Mücadelenin Önünü Açacak”, Evrensel, 13 Mayıs 2023, s. 4.
[25] Naci Sönmez, “İttifaklar, Çatlaklar ve HDP!”, Yeni Yaşam, 17 Mart 2023, s. 10.
[26] Mehmet Yılmazer, “İpi Göğüslemeye Az Kaldı”, Yeni Yaşam, 8 Mayıs 2023, s. 5.
[27] Ertuğrul Kürkçü, “14 Mayıs’tan Sonra”, Yeni Yaşam, 27 Nisan 2023, s. 5.
[28] Mehmet Ali Güller, “Devrimci Meclis”, Cumhuriyet, 24 Nisan 2023, s. 7.
[29] Alper Taş, “Siyasetsiz Seçimi Siyasallaştırmak”, BirGün Pazar, Yıl: 20, No: 840, 16 Nisan 2023, s. 8.
[30] Önemli bir not: “Biz Lula’nın ‘cehennemin kapılarını kapatacağız’ sloganına sarılırken; Lula, sosyalizmin olmadığı bir dünyada akepe’nin emperyalistler arası çelişkilere oynaması bile anti-emperyalizm olarak görülebiliyor, buradan bir dayanışma duygusu çıkarılıyor.” (fatih yaşlı@fatih_yasli, 29 May 2023… https://twitter.com/fatih_yasli/status/1663131932677242881?s=20)
[31] Bülent Forta, “Yol Ayrımındaki Ülke”, Birgün Pazar, Yıl: 19, No: 835, 12 Mart 2023, s. 9.
[32] Çevrim Çevirmen, “Can Kozanoğlu: Boğulmamak İçin Son Nefeste Adaya Çıkmaya Çalışıyoruz”, Birgün, 9 Mayıs 2023, s. 7.
[33] Amerika’nın Sesi, Dilge Timoçin, 9 Mayıs 2023.
[34] İklim Öngel, “Bahadır Erdem: AKP’nin Son Seçimi”, Cumhuriyet, 17 Nisan 2023, s. 9.
[35] Doğan Özgüden, “Sol Partilere Bu Ders Yeter mi?”, 15 Mayıs 2023… https://www.avrupa-postasi.com/sol-partilere-bu-ders-yeter-mi
[36] Umut Gazetesi, “Liberal Hayallerin İflası”, 18 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/liberal-hayallerin-iflasi-umut-gazetesi/
[37] Volkan Yaraşır, “Türkiye Gerçeğinde Rüyalara Tutunmak”, 7 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/turkiye-gerceginde-ruyalara-tutunmak-volkan-yarasir/
[38] Gün Zileli, “İttifaklar Meselesi…”, 9 Nisan 2023… https://www.gunzileli.net/2023/04/12/ittifaklar-meselesi/
[39] https://halktv.com.tr/siyaset/keskin-donusleri-buyuk-tepki-ceken-abdullatif-sener-halk-tvde-konustu-747389h.
[40] https://www.birgun.net/haber/2-turda-gecersiz-oy-kullandigini-soyleyen-abdullatif-sener-i-sandik-tutanagi-yalanladi-445835
[41] Selman Çiçek, “Yüksel Genç: YSP 100 Vekil Çıkarabilir”, Yeni Yaşam, 31 Mart 2023, s. 11.
[42] Hüseyin Kalkan, “Mulla Şimşek: AKP’den Kopanlar Yeşil Sol’a Bakıyor”, Yeni Yaşam, 12 Mayıs 2023, s. 11.
[43] Hüseyin Kalkan, “Bu Seçim Bütün Seçimlerin Toplamı” Yeni Yaşam, 11 Mayıs 2023, s. 11.
[44] Selman Çiçek, “Çiğdem Kılıçgün Uçar: Hedefimiz Yüzde 20”, Yeni Yaşam, 24 Mart 2023, s. 11.
[45] Mithat Sancar, 19 Nisan 2023… https://twitter.com/GazeteSolfasol/status/1648732464750133267
[46] Özgür Müftüoğlu, “14 Mayıs’ta Dehak’ların Karşısında Kawa’lar Olacaktır!”, Yeni Yaşam, 18 Mart 2023, s. 10.
[47] Hüseyin Kalkan, “İstanbul Adayı Celal Fırat: Seyit Rıza ile Şeyh Said’in Hayalini Gerçekleştireceğiz”, Yeni Yaşam, 13 Mayıs 2023, s. 11.
[48] Beyza Üstün, “Barışa Özgürlüğe Çağrı”, Yeni Yaşam, 26 Mayıs 2023, s. 12.
[49] Eylem Akdağ-Cengiz Özbasar, “YSP Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya: İlk Turda Sarstık, İkinci Turda Kaybettireceğiz”, Evrensel, 22 Mayıs 2023, s. 9.
[50] Ertuğrul Kürkçü, “Irmakların Yönünü Çevirme Zamanı”, Yeni Yaşam, 18 Mayıs 2023, s. 10.
[51] HDP ve YSP Merkez Yürütme Kurulları 17 Mayıs 2023… “HDP ve Yeşil Sol’dan 10 Maddelik Ortak Açıklama”, 18 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/hdp-ve-yesil-soldan-10-maddelik-ortak-aciklama/
[52] Hüseyin Şenol, “Bir Seçimden Payımıza Düşen”, 15 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/bir-secimden-payimiza-dusen-huseyin-senol
[53] Doğan Özgüden, “Haydi Sil Baştan, Ama Önce Ciddi Özeleştiriyle…”, 29 Mayıs 2023… https://artigercek.com/makale/haydi-sil-bastan-ama-once-ciddi-ozelestiriyle-251900
[54] Ahmet Turhallı, “Seçim ve Neticeleri”, Yeni Özgür Politika, 16 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/secim-ve-neticeleri-ahmet-turhalli/
[55] Kansu Yıldırım@KansuYildirim, 29 Mayıs 2023… https://twitter.com/KansuYildirim/status/1663048495870164993?s=20
[56] Hayri Kozanoğlu, “Kâbustan Uyanınca”, BirGün Pazar, Yıl: 20, No: 841, 23 Nisan 2023, s. 8.
[57] Faik Bulut, “İttifaklar Siyaseti ve Geçmişteki Tecrübeler”, 6 Nisan 2023… https://ozguruniversite.org/2023/04/06/ittifaklar-siyaseti-ve-gecmisteki-tecrubeler/
[58] Murat Çepni, “Umut Biziz”, 20 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/umut-biziz-murat-cepni/
[59] Hakan Öztürk, “Denizlere Çıkar Sokaklar”, Yeni Yaşam, 24 Mart 2023, s. 6.
[60] Veysi Sarısözen, “Meğer Biz de ‘Uzlaşıyormuşuz’…”, Yeni Yaşam, 19 Mart 2023, s. 10.
[61] “Hasan Cemal’in dahil olduğu YSP-TİP tartışmasının bize bir faydası yok.” (Veli Saçılık @velisacilik, 24 Nisan 2023… https://twitter.com/velisacilik/status/1650229812449910785).
[62] Nezahat Doğan, “Hasan Cemal: Kürt Sorunu Çözülmeden Değişim Olmaz”, Yeni Yaşam, 17 Nisan 2023, s. 11.
[63] “AKP’yi Doğru Yaptığında Destekledim”, 21 Nisan 2023… https://gazetemanifesto.com/2023/hasan-cemal-akpyi-dogru-yaptiginda-destekledim-509320/
[64] Kemal Göktaş, “Hasan Cemal: Yetmez Ama Evetçilere Küfredeceğine Enerjini Erdoğan’la Mücadeleye Ver”, 21 Nisan 2023… https://kisadalga.net/haber/detay/hasan-cemal-yetmez-ama-evetcilere-kufredecegine-enerjini-erdoganla-mucadeleye-ver_65302
[65] Cengiz Çandar, 8 Mayıs 2023… https://www.youtube.com/watch?v=oe06EYKZ3hI
[66] https://www.facebook.com/mlpropagandaa/photos/a.941547402642694/2796481283815954/
[67] Temel Demirer@temeldemirer, 2 Mayıs 2023, https://twitter.com/temeldemirer/status/1653438974910779392
[68] “Ebru Günay: Özeleştiri Zamanı”, Yeni Yaşam, 2 Haziran 2023, s. 7.
[69] “Demirtaş: Kapsamlı Bir Yeniden Yapılanma Süreci Başlatmak Zorundayız”, 31 Mayıs 2023… https://twitter.com/nupelonline/status/1663682648693243904?s=20
[70] Selahattin Demirtaş, “HDP Açısından TBMM Seçimi: Neden Böyle Oldu?”, 31 Mayıs 2023… https://artigercek.com/forum/hdp-acisindan-tbmm-secimi-neden-boyle-oldu-252148h
[71] İrfan Aktan, “Selahattin Demirtaş: Ben HDP’liyim ve Öyle De Kalmaya Devam Edeceğim”, 1 Haziran 2023… https://artigercek.com/makale/selahattin-demirtas-ben-hdpliyim-ve-oyle-de-kalmaya-devam-edecegim-252314
[72] Zülâl Kardelen, “HÜDA PAR ve HDP”, Cumhuriyet, 4 Haziran 2023, s. 5.
[73] Muş Milletvekili Sezai Temelli (HDP eski Eş Genel Başkanı) isim vermeden Demirtaş’ı şu cümlelerle eleştirdi: “Sosyal medya fenomenliği ve pop star kampanyacılığının etrafı kapladığı bir süreçte politik söylemlerin ve paradigmal referansın gölgelenmesine karşı maalesef güçlü bir hamle geliştirilemedi.” (Sezai Temelli, “Dünden Sonra Yarından Önce”, Yeni Özgür Politika, 30 Mayıs 2023… https://www.ozgurpolitika.com/haberi-dunden-sonra-yarindan-once-177127).
[74] Yavuz Özcan@OOktayyildiz3, “Karayılan: “Erdoğan’ın Karşısındaki Rakibi Bir Kürt’tü ve Bir Alevî’ydi, Bunun İçin Oy Verilmedi”, 5 Haziran 2023… https://twitter.com/OOktayyildiz3/status/1665703209271263232?s=20
[75] Ayşe Düzkan, “Türkler Meselesi”, Yeni Yaşam, 5 Haziran 2023, s. 2.
[76] M. Ender Öndeş, “Bir Muhasebe İçin Ön Notlar ve Sorular”, 25 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/bir-muhasebe-icin-on-notlar-ve-sorular-m-ender-ondes/
[77] Zygmunt Bauman, Sosyolojik Düşünmek, çev: Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yay., 2019.
[78] Karl Marx, Louis Bonaparte’in 18. Brumaire’i, çev: Sevim Belli, Sol Yay., 1966.
[79] “Çiftyürek: Düşmanı Sevindirmeyelim”, 9 Haziran 2023… https://justpaste.it/b5bw7
[80] Yüsra Batıhan, “Sezai Temelli: Fikriyatımıza Güvenelim”, Yeni Yaşam, 5 Haziran 2023, s. 7.
[81] Ertuğrul Kürkçü, “Çok Verilenden Çok İstenir…”, Yeni Yaşam, 1 Haziran 2023, s. 10.
[82] https://twitter.com/dokuz8haber/status/1667826034845143042
[83] Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, çev: Erol Özbek-Dilek Hattatoğlu, Ayrıntı Yay., 1991, s. 130.
[84] Öztin Akgüç, “Sosyal Devlet, Sosyal Demokrasi”, Cumhuriyet, 23 Şubat 2023, s. 11.
[85] Örsan K. Öymen, “Sosyal Demokrasi, Kapitalizm ve Emperyalizm”, Cumhuriyet, 18 Temmuz 2022, s. 12.
[86] Örsan K. Öymen, “Anti-Emperyalist Sosyal Demokratlar”, Cumhuriyet, 1 Ağustos 2022, s. 12.
[87] Örsan K. Öymen, “Sosyal Demokrasi”, Cumhuriyet, 11 Temmuz 2022, s. 10.
[88] Temel Demirer@temeldemirer, 5 Mayıs 2023… https://twitter.com/temeldemirer/status/1654362929695686656
[89] Temel Demirer @temeldemirer, 29 Nisan 2023… https://twitter.com/temeldemirer/status/1652187660427882496
[90] http://kaldirac5.org/umut-burjuva-partilerde-degil-umut-direniste-senin-emegindedir/
[91] Devrimci Parti 30 Nisan 2023 tarihli MYK ile, “Oylar Yeşil Sol’a! Üçüncü yol ekseninde devrimci demokratik bir aday alternatifinin öne çıkmadığı bugünkü koşullar itibariyle CB seçimlerinde hiçbir adaya oy vermemeyi karar altına almıştır,” (“Devrimci Parti: Oylar Yeşil Sol’a! CB Adaylarına Oy Yok!”, 3 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/devrimci-parti-oylar-yesil-sola-cb-adaylarina-oy-yok/) demesi gibi…
[92] “Emek ve Özgürlük İttifakı Kılıçdaroğlu’nu Destekleyeceğini Açıkladı”, 28 Nisan 2023… https://odakdergisi2.com/emek-ve-ozgurluk-ittifaki-kilicdaroglunu-destekleyecegini-acikladi/
[93] “Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı Kılıçdaroğlu’nu Destekleyecek”, 1 Mayıs 2023… http://mezopotamyaajansi35.com/tum-haberler/content/view/206659
[94] 13 Mayıs 2023… https://twitter.com/dokuz8haber/status/1657391809377587204
[95] “Buldan da, İki Kötüden Biri Olarak Gördüğü Kılıçdaroğlu İçin Oy İstedi”, 29 Nisan 2023… https://www.avrupademokrat2.com/buldan-da-iki-kotuden-biri-olarak-gordugu-kilicdaroglu-icin-oy-istedi/
[96] Fikri Sağlar, “Geleceğimizi Oylayacağız”, Birgün, 23 Mayıs 2023, s. 5.
[97] Ayşen Ünsal, “Müzakere Etmeyi Öğrenmek”, Evrensel, 24 Mayıs 2023, s. 7.
[98] Barış İnce, “Seçimler, Sorumluluk ve Sol”, BirGün Pazar, Yıl:20, No:840, 16 Nisan 2023, s. 9.
[99] Yasin Durak, “Ehven-i Şer”, Birgün, 12 Nisan 2023, s. 7.
[100] L. Doğan Tılıç, “Cehennemin Kapılarını Açarken…”, Birgün, 18 Nisan 2023, s. 3.
[101] L. Doğan Tılıç, “Geleceği Kazanacağız!”, Birgün, 23 Mayıs 2023, s. 3.
[102] Cahit Berkay, “Cehennemin Kapılarını Kapama Seçimi”, Birgün, 23 Nisan 2023, s. 13.
[103] Soner Yalçın, “İkisi de Sağcı”, Sözcü, 10 Mayıs 2023, s. 10.
[104] “İran Komünist Partisi’nden Seçim Değerlendirmesi”, 26 Mayıs 2023… https://direnisteyiz30.org/dunyadan/iran-komunist-partisinden-secim-degerlendirmesi-iki-burjuva-hizip-arasindaki-cekismenin-sonucu-secmenlerde-bir-hayal-kirikligina-neden-olacaktir/
[105] “Sinan Oğan Yanıtladı: 2. Turda Kimi Destekleyecek?”, 8 Mayıs 2023… https://twitter.com/dokuz8haber/status/1655564067673702402/photo/17
[106] Ferit Aslan, “SES Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen: Yönetim Toplantısında Erdoğan’a Destek Verme Eğilimi Çıktı Ancak Seçmenlerimiz Bu Konuda Özgür”, 25 Mayıs 2023… https://medyascope.tv/2023/05/25/ses-partisi-genel-baskani-ayhan-bilgen-yonetim-toplantisinda-erdogana-destek-verme-egilimi-cikti-ancak-secmenlerimiz-bu-konuda-ozgur/
[107] “Sancar: Tercihimizi Rejimi Durdurmaktan Yana Kullanıyoruz”, 26 Mayıs 2023… https://www.facebook.com/photo/?fbid=271815945207419&set=a.193524959703185
[108] “HDP ve Yeşil Sol: Rejimi Değiştireceğiz”, Yeni Yaşam, 26 Mayıs 2023, s. 7.
[109] Ertuğrul Kürkçü, “29 Mayıs: ‘Vaziyet ve Manzara-i Umumiye’…”, Yeni Yaşam, 25 Mayıs 2023, s. 10.
[110] Veysi Sarısözen, “Sandığa Gitmezsek Ne Olur?”, Yeni Yaşam, 23 Mayıs 2023, s. 7.
[111] Güven Gürkan Öztan, “Cumhurbaşkanlığı Seçimi Değil Uygarlık Seçimi”, Birgün, 23 Mayıs 2023, s. 3.
[112] Mehmet Ali Güller, “Rejimin Meşruiyet Sorunu Sürüyor”, Cumhuriyet, 29 Mayıs 2023, s. 11.
[113] Mehmet Ali Güller, “… ‘Reis mi, Cumhurbaşkanı mı’ Seçimi”, Cumhuriyet, 20 Mayıs 2023, s. 7.
[114] Orhan Bursalı, “Ülke, Millet Hiçbir Şey, İktidar Her Şey: Ülke İyice Elden Çıkmadan”, Cumhuriyet, 25 Mayıs 2023, s. 6.
[115] “Yüksekdağ: Kılıçdaroğlu’nu Destekleme Kararı Yanlıştı”, 16 Haziran 2023… https://www.avrupademokrat2.com/yuksekdag-kilicdaroglunu-destekleme-karari-yanlisti/
[116] Özgür Müftüoğlu, “Seçimin ‘Gör!’ Dediği”, 3 Haziran 2023… https://yeniyasamgazetesi4.com/secimin-gor-dedigi/
[117] Merdan Yanardağ, “Seçim Sonuçları Üzerine”, Birgün, 4 Haziran 2023, s. 5.
[118] George Orwell, 1984, çev: Celal Üster, Can Yay., 2000.
[119] Sertaç Eş, “Son Seçim”, Cumhuriyet, 26 Mayıs 2023, s. 5.
[120] Victor Hugo, Sefiller, çev: Şerif Yeşilbucak, Anonim Yay., 2017.
[121] Enis Batur, Kırkpare, Sel Yay., 2001, s. 243.
[122] Thomas Bernhard, Bitik Adam, çev: Sezer Duru, YKY, 2000.
[123] Emil Michel Cioran, Çürümenin Kitabı, çev: Haldun Bayrı, Metis Yay., 2000, s. 47.
[124] Niccolo Machiavelli, Hükümdar, çev: Celal Önder, Ezr Yay., 2019.
[125] Osho, Ahlâklı Ahlâksız Ahlâküstü- Neyin Doğru ve Neyin Yanlış Olduğunun Farkına Varın, çev: Emre Özdal, Butik Yay., 2014.
[126] Ergin Yıldızoğlu, “Bu Çok Sarsıntılı Bir Dönem Olacak” Cumhuriyet, 5 Haziran 2023, s. 11.
[127] Ergin Yıldızoğlu, “Sonuçlar ve Fanteziler”, Cumhuriyet, 1 Haziran 2023, s. 9.
[128] İbrahim Ö. Kaboğlu, “Seçimler-2: 14 ve 28 Mayıs”, Birgün, 8 Haziran 2023, s. 8.
[129] “Levent Gültekin’in ‘Erdoğan’ Beklentisi”, 19 Mayıs 2023… https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/levent-gultekinin-erdogan-beklentisi-baska-bir-yone-dogru-yonelmis-tayyip-bey-2082811
[130] Levent Gültekin, “CHP Alevî Partisi Olursa…”, 5 Haziran 2023… https://www.diken.com.tr/chp-alevi-partisi-olursa/
[131] Ali Saim, “İttifaklar Meselesine Devrimci Bakış”, Politika, Yıl: 9, No: 85, 27 Mart 2023, s. 5.
[132] “EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz İstifa Etti”, 16 Mayıs 2023… https://www.birgun.net/haber/emep-genel-baskani-ercument-akdeniz-istifa-etti-437658
[133] Goethe, Faust, çev: İsmet Zeki Eyüboğlu, Sosyal Yay., 2013.
[134] Sera Kadıgil@serakadigil, 28 Nisan 2023… https://twitter.com/dokuz8haber/status/1652017193847013385
[135] Yasin Durak, “Ehven-i Şer”, Birgün, 12 Nisan 2023, s. 7.
[136] “TİP Adayı Şık, Kürtleri ve HDP’yi Hedef Aldı”, 29 Nisan 2023… https://www.avrupademokrat2.com/tip-adayi-sik-kurtleri-ve-hdpyi-hedef-aldi/
[137] Hüseyin Aykol, “Seçim Sonuçları Üzerine Kimi Gözlemler”, Yeni Yaşam, 22 Mayıs 2023, s. 10.
[138] “TKP: Erdoğan Gitmeli Bu Enkaz Kalkmalı”, Bizim Gazete, No: 29, 16-22 Mart 2023, s. 3.
[139] İklim Öngel, “Kemal Okuyan: 14 Mayıs Sağduyunun İsyanı Olacak”, Cumhuriyet, 25 Nisan 2023, s. 9.
[140] 13 Mayıs 2023… https://twitter.com/dokuz8haber/status/1657380950777516035
[141] Mustafa Balbay, “Türkiye Yönünü Kaybetti!”, Cumhuriyet, 31 Mayıs 2023, s. 5.
[142] Umut Erbay, “Seçim Sonuçları ve Üçüncü Cephenin Büyüyen Devrimci Olanakları”, Atılım, Yıl: 3, No: 116, 19 Mayıs 2023, s. 18.
[143] “HDP’nin Kuruluş Felsefesine Dönerek Üçüncü Cepheyi Büyütmeye”, Atılım, Yıl: 3, No: 119, 9 Haziran 2023, s. 2.