Erdoğan, başkanlık sistemi için, son bir seçime hazırlanıyor. Ona göre, 400 milletvekili çıkarılması gerekiyor. Bu 400 milletvekili, olası firelerle birlikte, anayasayı değiştirmek için tek başına hareket etme olanağı demektir. Herkesin “karşı” imiş gibi yaptığı 12 Eylül Anayasası, bugüne kadar varlığını korudu. Erdoğan, anayasayı, kendi isteklerine uygun değiştirmek istiyor. Kendisinin başkan olacağı bir sistem istiyor.
Bugüne kadarki pratiğe bakıldığında, AK Parti iktidarın olanaklarını kullanmak konusunda sınır tanımaz, kural tanımaz durumdadır. Oyunun kuralları vb. önemini yitiriyor, dün söylenenler hemen tam tersine dönebiliyor. YÖK meselesine bakın, önce YÖK’e karşı idiler, ama şimdi YÖK onların ve elbette iyidir. Bu sadece bir örnek. Öyle ise, şu soru anlamını kaybediyor: Diyelim ki, Erdoğan 400 milletvekili ile başkan oldu, peki gelecek seçimlerde tekrar başkan olacağının garantisi nedir? İşte bu soru anlamsızdır. Başkan, yeni bir kanun çıkartır ve “bir sonraki seçimlerin galibi bir önceki seçimleri kazanmış olandır” der. Kısacası bir yolunu bulurlar.
Irak savaşının tüm süreçlerini hatırlayın, bu ilkesizlik her aşamada ortadaydı. Güçlüye doğru evrilmek, kazanmak için her şeyi verebilmek vb. yeteneği mevcuttur.
Öyle anlaşılıyor ki, Erdoğan’ın başkanlık aşkı, öyle sıradan bir aşk değildir.
Şimdi, bu başkanlık süreci, yeni bir oyalama için zaman kazanmaya dönüştürülmüş bulunuyor. Ellerindeki tüm olanaklarla, bir saldırı süreci başlattılar.
Erdoğan, 330’u riskli görmektedir. Halk oylamasının sonuçları belirsiz görünmektedir. Bu nedenle, 400 milletvekili diye açıkça ilan etmektedirler.
İşte bu amaca ulaşmak için, yeniden milliyetçiliği, Kürt devrimine karşı, toplumun kalan bölümünü zehirlemeyi devreye sokmak istiyorlar.
Yakın döneme kadar, Kürdistan dışında kitle hareketleri çok ama çok zayıf idi. Şimdi, hâlâ zayıf bir örgütlenmeye dayansa da, kitle eylemleri Gezi ile birlikte gelişmeye başlamıştır. Yıllardır Kürt hareketine karşı pompalanan karanlık propaganda artık işe yaramıyor. Gezi Direnişi, bu açıdan çok önemli bir çıkıştır. Ve ardından Soma direnişi, ardından Kobanê direnişi ve yine ardından Özgecan’a karşı gerçekleşen vahşi saldırıya karşı isyan, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını göstermektedir.
İşte devleti, Erdoğan’ı, AK Parti’yi telâşa, korkuya iten bu tablodur.
Sokaklara çıkışı, özgürlük arayışını, hak arama eylemlerini tümden bastırmak istiyorlar.
Yeni olağanüstü hâl yasası, yeni iç güvenlik yasa tasarısı bu amaç içindir.
Hem Kürt hareketine karşı, hem de batıda gelişen ve yaygınlık kazanmaya başlayan kitle hareketlerine karşı, bir karşı-devrim saldırısı için hazırlık yapıyorlar. AK Parti hükümetleri döneminde giderek artan, son yıllarda yeniden öne çıkan faili meçhul cinayetleri daha da artıracak bir süreci örgütlüyorlar. 2007’den bu yana 183 kişi polis kurşunları ile öldürülmüştür. Bugün, yeniden bu saldırılara, polisin halka karşı saldırılarına hız verecek bir yasal çerçeve peşindeler.
İki alanda da yeni bir saldırı organize ediyorlar.
Öyle anlaşılıyor ki, devlet-hükümet, seçim öncesi saldırıları daha da artıracaktır. Yasanın bir an önce çıkmasını istiyorlar ve doğrusu, seçim öncesinde bu telâş anlamlıdır. Oy kaybettirme “riski” olan bir olağanüstü hâl yasası devreye sokulmak isteniyor.
Devlet, bu yasa ile saldırıları daha da fazla artırmak istiyor. Kobanê’de, Gezi Direnişi’nde ortaya koyduğu eylemlerin yol açtığı sıkışmışlığı aşmak için, daha da saldırmak gibi bir yol tutuyorlar. Çaresizliğin çaresi gibidir; daha da fazla saldırganlık.
Olağanüstü hâl, bir başka biçimde, tüm ülkeye yayılacak şekilde geri gelmektedir. Bu doğrultuda saldırıları olacağı anlaşılıyor. Seçim öncesinde, daha fazla saldırganlaşarak, kitleleri sindirmek istiyorlar.
Tüm bunlara rağmen, bu süreç ters tepecektir. Direniş kazanacaktır.
Önümüzdeki seçim süreci, aynı zamanda daha da ileri düzeyde örgütlenme sürecidir. Kitlelerle buluşma, onların örgütlenmesine olanak hazırlama sürecidir.
Seçim süreci, aynı zamanda, %10 barajını yerle bir etme, demokratik hakların sokakta kazanılması sürecidir.
Seçim süreci, düzenin köhnemişliğini tek tek ve her yönü ile halka anlatma sürecidir.
Seçim süreci, aynı zamanda bu olağanüstü hâl yasalarını ve elbette bunun ardından gelecek olanları engelleme sürecidir.