Adına yaşam denen, birbirini takip eden günlerin içinden geçerken bir soru; yaşamından memnun musun? Cevabı evet olanlara önerimiz sağdan devam etsinler.
Kalanlar ve biz, evet memnun değiliz. Bundan sonra gelen ikinci bir soru; peki bu memnun olunmayan yaşam bu hâliyle devam mı edecek, değişecek mi, değiştirilecek mi?
Resmi rakamlara göre, Türkiye Avrupa’da çalışma saatlerinin en uzun olduğu ülke, alım gücü sıralamasında sondan üçüncü, hane kirası artış oranında birinci, işsiz sayısında üçüncü, gıda enflasyonu yüzde 112 bu alanda rakibimiz yok denebilir, iş cinayetlerinde ölüm sıralamasında birinci, kadına yönelik şiddette ilk sırada, eğitim kalitesinde sondan dördüncü… Listeyi uzatmak mümkün, gerçeklik, çilesi çekilen, yaşanan budur.
Bugün yaşamlarımız bizlerin bile sahip çıkmak istemediği bir “şey”e dönüştürülmüştür. “Şey”dir, fakat gerçektir, yaşanandır. Bu milyonlarcamızın varlığı ve yaşamıdır. Ve bu hâline, yaşadıklarımıza varsın devam etsin denirse -ki bu dünyanın %98’inin yaşamıdır- dünyada yaşam kalmayacaktır.
Bu düzen böyle devam ederse her şey daha da ağırlaşacaktır. Ekonomik kriz yeterince yaşamımızı zorlaştırmamış gibi daha da artacaktır. Savaş kapıdadır ve tüm yükünü yine bizlerin taşıması ve öfkemizi hiç tanımadığımız bizler gibi insanlara yöneltmemiz beklenmektedir.
Peki nasıl yaşanacak?
Tablonun bu yanını arka arkaya böyle okuyunca, insanın kendini pekâlâ güçsüz hissetmesi mümkün. Biz bunları yaşıyoruz da, egemenler, yönetenler ne yaşıyor? Biz aynı dünyanın içinde iki ayrı dünya yaşıyoruz, elbette onlar öğünlerini azaltmadılar, bunu kastetmiyoruz.
Güç mü dediniz? En ufak bir işçi eylemine saldırmak, yurt odalarında öğrencileri ölümle burun buruna yaşatmak, kendi anayasalarına uymamak, kadınların öldürülmeleri için fetvalar verdirmek, çocukları onlara tecavüz edenlerle evlendirmeyi önümüze sunmak, depremle yıkılan kentlerin insanlarını yıkıntıların arasında ölüme terk etmek, belediye seçiminde verdiği oy geçerli sayılabilsin diye sokağı çıkanı hapse tıkmak, sınırın ötesine geçip 3-5 füze atıp savaş çıkarmayı tartışmak… Bütün bunları, bizi, açlık ordusunu yönetebilmek için her gün şiddetle saldırmak zorunda kalmak, işte yönetenlerin yaşadığı budur; korku içinde bir “güç gösterisi”! Bizi yönetenlerin “güç gösterisi” yapabilmesini sağlayan onların örgütlülüğüdür.
Güç mü dediniz? Bizim gücümüz, üç öğünü ikiye hatta bire düşürebilenlerin, ek mesailer ile çalışmak zorunda olanların, çamaşırlarını gece yıkayanların, hastane randevusunu aylar sonraya alanların, çocuğunu okula aç gönderenin, kredi kartlarına taklalar arttıranların gücü mü nerede? Bizim gücümüz bizim gibi yaşayan milyonlarda. Bizim gücümüz “hayır bu yaşama mahkûm değiliz” diyecek aklımızda. Bizim gücümüz tüm bu dünyayı yaratan ellerimizin gittiği şalterlerde, barikatlarda. Bizim gücümüz, yan yana geldiğimizde imkânsız deneni bile yapabilmemizdedir. Bütün bu gücü açığa çıkaracak tek yol ise örgütlenmektir.
“Günlerin bugün getirdiği baskı, zulüm ve kandır.” Biz milyonlar ise, egemenlerin gözünde bu günlerin içinde yaşamaya mahkûm edilmiş olanlarız. Bir de bizim günlerimiz var ellerimizle getirdiğimiz. Yaşayanlar yaşamayanlara anlatmalı Tekel direnişini, barikatlarda duranlar Gezi’yi anlatmalı ve bir adım fazlasının nasıl olacağını da sormalı. 2007, 2008, 2009 1 Mayıslarında Taksim ısrarlarıyla meydanı açanlar, 2012’de milyonların Taksim’de 1 Mayıs’ı nasıl kutladığını anlatmalı. Bizim de günlerimiz var kendi ellerimizle getirebileceğimiz. Bunun için bir araya gelmeliyiz, yaşamlarımızı ellerimize almalıyız.
Yaşamak direnmektir! Yaşamlarımızı elimize almaya, 1 Mayıs’a!
Ücretsiz barınma, sağlık, eğitim sadece bu bildirilerde yer alan, sadece duvarlardaki afişlerdeki sloganlar olarak mı kalsın? Bir adım at, örgütlen, yaşamına sahip çık!
Her gün kadın cinayetleri televizyonlarda duyduğun haberler olarak mı kalsın? Bir adım at, örgütlen, yaşamına sahip çık!
Her gün iş yerlerinde ölen işçiler için ölüm “kader” olmaya devam mı etsin? Bir adım at, örgütlen, yaşamına sahip çık!
Üniversiteler, gelecek ümidi olmayan öğrencilerin, eğitim ve bilimin olmadığı binalardan mı ibaret olsun? Bir adım at, örgütlen, yaşamına sahip çık!
Ormanlar, nehirler, denizler, şirketlerin elinde yağma alanı hâline gelip yok mu olsun? Bir adım at, örgütlen, yaşamına sahip çık!
Bu 1 Mayıs’ta; bir eline yaşamını, bir eline getirebileceğin özgür günleri al.
Senden olanların direnişine katıl!
Yaşam, umut, direniş olsun; 1 Mayıs’ta Taksim’e!
Kaldıraç