“ses yalan söylüyorsa,
söz yalan söylüyorsa,
ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.”
Nâzım Hikmet
Dünya öküzün boynuzunda değil, dünya ellerimizin üstünde yükseliyor. Metroda, vapurda, otobüste yanımızda oturanla beraber üretiyoruz çevremizde gördüğümüz her şeyi. Ekmeğinden, kıyafetinden, buzdolabından gökdelenine, havalimanına, uçağına…
Bize düşen ise, kırıntılar.
Mesela İstanbul Havalimanı’nda toplam 200 bin işçi çalışmış. Bu inşaatta çalışan işçilerin bu işten kazandığı toplam para, inşaatın yüklenici firmaları olan Cengiz, Kolin vb.nin bu işten kazandığı parayı geçebilmiş midir?
200 bin işçinin karşısında 3-5 müteahhit.
Bu örneği sözde daha “seküler” Koç Holding’e uyarlarsak daha farklı bir sonuç çıkmayacaktır. Veya dünyayı “yepyeni” bir sayfaya taşıyan Elon Musk’ın herhangi bir şirketine.
Biliniyor Saray/AK Parti her gün yeni yalan üretiyor. Peki, AK Parti yalnız mıdır, onun koltuk değnekliğini yapanlar, normalleşenler, bilcümle kapitalist sistemin adaletsizliğine, çürümüşlüğüne ses çıkarmadan onu devam ettirenler suçlu değil mi şimdi?
Soruyu kenara bırakıp günümüzün tartışmalarına dönelim. Ekonomiyi biz bu hâle getirmişiz gibi, bu hâli yine bizim cebimizden çıkacaklarla çözme planlarına. Veya bu planlar halkın üzerinden dozer gibi geçerken, “nasıl onların isyan etmesini engellerim” çalışmalarına.
İlk konuyu basit hesapla anlatmaya çalışalım. 7-8 ay önceye gidip 2024 bütçe hedeflerine bakalım. Yıl içinde bu bütçeler aşılıyor olsa da, 2024 yılı için 11.1 trilyon TL gider öngörülmüş. Gelir ise 8.4 trilyon. Yani, 2.7 trilyon borçlanacağız, demişler en başından.
Bir de bunun yanında, “vergi indirimi, muafiyeti, istisnası” adı altında zenginlerden 2,2 trilyon vergi almayacaklarını belirttiler.
Zenginden vergiyi alsa neredeyse bütçe açık vermeyecek mi diyeceksiniz. Aslında direkt fazla verecek, çünkü aradaki farkı da zaten borçlandığından dolayı ödediği faize yatırıyor.
Bir de utanmadan diyorlar ki, en düşük emekli maaşının 12 bin 500 TL’ye çıkarılması sonrası, 3.7 milyon emekli bu maaşı alacağından dolayı bütçeye 33 milyarlık ek maliyet getirecekmiş.
100 ailenin vergi affı, milyonlarca emeklinin maaşının kaç katıdır acaba?
Bir de madalyonun diğer tarafına bakalım.
Geçtiğimiz günlerde Türk-İş, Hak-İş ve DİSK başkanları bir araya gelerek asgarî ücretle ilgili 10 maddelik bir bildiri okudular. Bildirinin sonunda ise bir gazeteci, konfederasyonların atıp tutmasından sıkılmış olacak ki, “Talepleriniz kabul edilmezse ne yapacaksınız?” diye sordu. Bu sorunun cevabı milyonlarca emekçi için okunacak ister 10 ister 100 maddelik bildirilerden çok daha önemlidir. Neyse ki Türk-İş Başkanı böyle sorulara karşı idmanlıdır, cevabı hemen verdi: “Önümüzü görelim. Ne yapılacaksa tek tek anlatırız.” Ne yapacaklar acaba, cevabı çoğumuz biliyoruz galiba.
Bereket imdatlarına CHP yetişti. Özgür Özel, asgarî ücretin zamlanmamasına karşı üç gün boyunca saat 21.00’da ışıkları açıp kapatma eylemi düzenleyeceklerini duyurdu. Ne büyük hamle! Sözde eylemine pek katılım olmamış olsa gerek ki Özgür Özel eleştirilere “klavye solculuğunu bırakın, meydanlara çıkın” diyerek cevap verdi. Görüyoruz ki CHP’nin meydanlara çıkmaktan anladığı klavyenin tuşu yerine lambanın tuşuna basmaktır.
Bizleri daha iyi günler beklemiyor, bu bir gerçek. Bu gerçeği tersine çevirmek o kadar kolay bir iş değil, bu da gerçek.
Ama televizyonların, sosyal medyanın bize göstermediği birçok gerçek de hayatın içinde var. Ülkenin her yerinde birçok direniş gerçekleşiyor. Evet, çok büyük değiller, ama haklarını almaya yetebiliyor, bazen de yetmiyor. Bir şeyler yaparak hakkımı alabilecek miyim, diye soranların cevabını öğrenmesinin yolu sokaklara çıkmaktan, eyleme geçmekten, örgütlenmekten geçiyor.
Nasıl ki bugün kadın cinayetlerine kurban gitmek istemeyenler sokaklara çıkıyorlarsa, nitelikli bir eğitim için öğrenciler, özgürlük için Taksim’i zorlayan devrimciler, seçtikleri belediye başkanının yerine bir kayyum atanan Kürtler, doğanın yağmasına karşı köylüler, sokaktaki hayvanlar için insanlar da sokaklara, meydanlara çıkmaya devam edecekler.
4 yıl sonraki veya öncesindeki bir erken seçimle hiçbir şey değişmeyecek, bu süreçte metrobüste, iş yerinde yanımızdakine küfür ederek yaşamak da…
Sızlanmak karın doyurmayacak, direniş kazandıracak.
Sürünerek ölme, dövüşerek yaşa!
KALDIRAÇ
25 Temmuz 2024