Masalcılar…

Artık, masalcıların dönemi sona eriyor. Hayır, meslek olarak masalcılık ortadan kalkmıyor. Ama, işçi sınıfını, halkı, kadınları, yoksul köylüleri ve gençleri uyutmak için, devlet ve egemen sınıf adına masallar yeterli olmayacak. Bu nedenle, masalcılar, eskisi gibi dinleyici bulmakta zorlanacaklar.

Aslında, sözlü kültürün bir parçası olarak masal, tarihte bir yere sahiptir. Ama egemen sınıf, bu masallarla, herkesi uyutmak için özel programlar hazırladığından beri, masallar artık eskisi kadar masum değiller.

Hele hele çağımızda.

Çocuklara anlatılan masallar dahi, artık masum değildir.

Ama tüm kapitalist medya, artık tamamen halkı, işçi sınıfını, gençleri, kadınları ve yoksul köylüleri uyutmak için, sürekli masallar anlatmaktadır.

Yanlış anlaşılmasın. Mesela egemen sınıf adına, açıktan çarpışan “uzman”lardan söz etmiyoruz. Onlar, yalanları çok bilerek söylerler ve her sözlerinde aynı zamanda tehdit vardır.

Egemen adına çalışanların bir bölümü, açıktan devletten, açıktan egemenden yanadır ve işçi sınıfının, öğrencilerin, kadınların, yoksul köylülerin karşısına tüm güçleri ile dikilen devletin kolluk kuvvetleri ile birlikte yer alırlar. Masalcı derken bunlardan söz etmiyoruz. Onlar, zaten her tür yalanı, açık ve net biçimde söylerler.

Onların içinden üfürükçüler çıkar. Cüppeli Ahmet Hoca, alınmasın ama, bu üfürükçüler karşısında çırak sayılır. Yeri gelmişken, bizim masalcılarımız, sertleşen sınıf savaşımına bağlı olarak, birer üfürükçü olmaya doğru da evrilmektedir.

Ama devlet denilen egemen sınıfın baskı aygıtı, sadece doğrudan kendine hizmet edenlerle iş görmez. Bir bölümü, hem işçi sınıfına, kadınlara, gençlere yakın yerde konumlandırırlar, hem de onları gizli ya da dolaylı yollarla maaşa bağlar, kendisine çalışır hâle getirirler.

Mesela bir yerde işçi eylemi varsa, devlet adına çalışan “uzman”lar, bunu terör eylemi, ulusal varlığa tehdit vb. ilan ederler. Böylece eylemi görmezden gelirken, onu karanlığa atarken, aynı zamanda eylemcileri de “tehdit” etmiş olurlar. Devletin kolluk kuvvetleri de buna uygun, gereken şiddeti devreye sokar. Basın ve mahkemeler buna uygun iş görürler.

Ama egemen, devlet bilir ki, sınıflar var oldukça, sınıf mücadelesi de var olacak. Öyle ise, tüm eylemleri baskı ile yasak ile, şiddet ile önlemek mümkün değil. Tüm eylemcileri tutuklamak mümkün değil.

İşte bu nedenle, kendine bağlı diğer kuvvetleri devreye sokarlar.

Mesela bizim ülkemizde adına “sosyal demokrat” diyen bazı isimler, bu işle görevlidirler. CHP, devlet adına, işçi hareketini, direniş hareketini bastırmakla görevlidir. Diyelim ki, Kılıçdaroğlu’na umut bağlayan birçok kişi, şimdi hata ettiklerini anlıyorlar. İşte o zaman, Kılıçdaroğlu’nun yerini başkaları dolduruyor. Kılıçdaroğlu, Erdoğan ile aynı yere çalışıyor ve bu ortaya çıkmıştır. Kaldıraç sayfalarında yayınlanmıştır, 2023 Mayıs seçimlerine aday olmuş olan dört ismin de aslında MİT bağlantılı olduğu söylenmiştir. İnce, Oğan, Kılıçdaroğlu ve Erdoğan, MİT ile bağlantılı bir geçmişe sahiptir. Bu zaten herkesin bildiği bir “sır”dır. Sonuçta oy vermeye giden bir kişi, hangi MİT mensubunu seçeceğine karar vermek üzere sandığa gidiyordu. Ama daha da önemlisi, sen kime oy verirsen ver, sandıktan ne çıkacağı, NATO mekanizması tarafından önceden saptanmıştı. Bugün bunları artık herkes kabul ediyor.

Ama bugün, mesela Erdoğan’a karşı CHP’yi bir yeniden umut hâline getirme isteği var. Çünkü artık Saray Rejimi’nin tüm gerçek yüzü ortaya çıkmıştır. CHP, halkın artan tepkisini toplamak ve kontrol etmek için devrededir.

Kılıçdaroğlu, “evde kal” “provokasyona gelme” masalını anlatırdı. Onunla birlikte, adına gazeteci denilen, adına sendikacı denilen, adına profesör denilen, adına “aydın” denilen, adına “uzman” denilen, adına “ulusal solcu” denilen birçok kişi de aynı masalı, daha etkili kılmak için tüm güçleri ile tekrarlıyorlardı.

Sonuçta, “evde kal” çağrısı etkili oldu. Sokaklarda barikatlar kurulmadı, eylemler olması gerekenden çok geri biçimde ortaya çıktı, tüm tepkili kitleler hep birlikte, direnişlere katılmadı.

Ama bugün, Mayıs 2023 seçimleri sonrasında büyük çoğunluk, bu “evde kal”, “provokasyona gelme”, “bana güven” masalının ne denli uyutucu olduğunu anlamış oldu. Bu uykudan uyanmak o kadar kolay olmasa da, artık bunun bir masal olduğu biliniyor.

Şimdi, yeni masallar devreye sokulmaktadır.

İki de bir “ayağı kırılan” Özgür Özel (Ne ilginçtir, komik bulunmalıdır; Özel, bir ayak röntgeni yayınladı, buna göre ayağında kurşun yok da kırılma var görüşünü desteklemek için. Doğrusu biz ayağının niye kırıldığı ile ilgili değiliz. Önceki kırılmanın röntgenini de görmedik. Ama gördüğümüz röntgenin de kime ait olduğunu bilmiyoruz. Bize komik geliyor.), “eylem”ler yapmaya başladı. Gören de der ki, CHP artık eylemlere girişiyor. 1 Mayıs 2024’te görüldü ki, masalcı, pek de eylemci değil imiş. Ardından, kitlelerin eylemleri artmaya başladıkça, CHP eylemsiz kalmaya yöneldi.

Kayyum ortaya çıktı ama eylem ortaya çıkmadı.

Tarım çalışanları domatesleri ile yolları kapladı ama CHP yollardan salonlara kaçtı.

Traktörler sokaklara çıktı, CHP Saray’a yöneldi.

İşçi grevleri, direnişleri ortaya çıkmaya ve artmaya başladı, CHP’li sendikacılar, CHP’li basın, masalcı gazeteciler, birer birer ortalıktan salonlara doğru çekildiler.

Sıcak havalarda klimalı salonlara girdikçe, masalcıların da hastalıkları nüksetmeye başladı. Vücutları serinledikçe, akılları da Saray’ın rahatlığı ile çelinmeye başladı. Biraz da Saray’dan gelen para, üstüne bir de tehdit ve baskı, masalcıların daha da karanlığa çekilmesine yol açmaya başladı.

Şimdi masalcılık, CHP’den çok, sendikalara doğru kaymaktadır.

Üç büyük, üç kocaman konfederasyon, koskoca deklarasyon yayınladılar ve küçücük bir eylem çağrısı yapmadılar. Şaşaalı bir basın açıklaması, ama sıfır eylem. Şimdi ise, bu koskoca sendikalar, gelmekte olan işçi eylemlerinden korktukları için, mümkün olduğunca masalsı eylemler gerçekleştirecekler. Köylüler yolları kapatırken, işçiler işten atılırken, direnişçiler fabrika kapılarında sabahlarken, fabrika işgalleri kapıda iken, onlar, “basın açıklaması”, mümkün olduğunca uzak yerlerde mitingler organize etme kararı aldılar. Eylem diyorduk, işte bize eylem!

Masalcılık böyledir.

Sanıyorlar ki, işçi sınıfı sürekli onların masallarına inanacak.

Bilmiyorlar ki, açlık ve işsizlik, ciddi bir uykusuzluk yapar. Hiçbir masal açlığı uykuya çevirmez.

Bilmiyorlar ki, eyleme geçen her işçi, yaşadığı hayatın gerçekliğini çok kısa sürede öğrenmeye başlar. Eylemli insan, öğrenmeye de açık hâle gelir.

Bilmiyorlar ki, işçiler bir kere birlikte hareket etmeye başladığında, masalları bastıran sloganlar göğe yükselmeye başlar. Rekabet böler ama eylem birleştirir.

Şimdi, işçileri uyutmak için, kitleleri durdurmak için, “UluSol” devreye sokulmaktadır. Ulusalcı ve sol olunamayacağını hep birlikte göreceğiz. UluSol, işçi sınıfının sınıf bilincinin ne demek olduğunu pek yakında anlamaya başlayacaktır (Nazi Almanyası’nda faşistler, kendilerine “nasyonal sosyalist” diyorlardı. Ulusalcı sol olarak çevirebiliriz. Haşa, bizimkileri kastetmiyoruz. Sadece bir tarihsel not düşüyoruz).

Tüm bu masalcılar, aslında baskı ve şiddetin yetmediği yerde prim yapma hevesindedirler. Her biri efendilerinin ucuz veya pahalı hizmetçileridirler. En iyi masalı kim anlatacak? Acaba masalcılar, üfürükçülerle yarışabilir mi? Acaba, cin çıkartma seanslarına ne zaman geçeceğiz?

Ve biliyoruz ki, gerçekler inatçı şeylerdir. Kendisini öyle ya da böyle ortaya koyarlar.

Direnişler, işçileri, yoksul köylüleri, gençleri, kadınları, daha büyük bir hızla birleştirecektir. İşçi sınıfı, bu mücadelenin öncü gücü olduğunu, sınıf bilincine vardıkça, gerçeği kavradıkça, devrimcileştikçe, daha iyi anlayacaktır.

Artık bu masalcılar, bu bilindik masallarını kendileri anlatıp, kendileri dinleyecekler. Ta ki, direnişin ateşi, onların yüzlerine tüm kızıllığı ile vurana kadar. Yaşananların ateşi, onların gerçek yüzlerini de aydınlatacak. Direniş ateşi, karanlıkta durmayı adet edinenleri yerlerinden edecektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz