“İç cephenin güçlendirilmesi” ve sınıf savaşımı

Zokayı yutmak diye bir deyim vardır. Aslında bu balık avlamaktan geliyor olabilir. Balık, yemi almak için, yemin içinde gizlenmiş zokayı yutar ve yaşamını sona erdirecek süreç başlamış olur.

“Milli birlik”, “ulusal çıkar”, “yumuşama”, “normalleşme” gibi sözler, toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan çalışanları, işçi sınıfını, işçi ve emekçileri, Saray Rejimi’nin politikalarına razı etmek için kullandıkları sözlerdir.

Bu kavramlar yetmezse, yıpranırsa, o zaman siyasal iktidar, devlet, başka kavramlara başvurur. Bugünlerde, “iç cephenin sağlamlaştırılması” kavramı devreye sokuldu.

“İç cephe”den söz ediliyorsa, bu cephenin bir de karşı tarafı olmalıdır. “İç cephenin sağlamlaştırılması” denildi mi, (a) hem bir dış cepheden söz ediliyor demektir, (b) hem de içte, zayıflatılması istenen bir başka cepheden söz ediyor demektir.

Biz, Saray Rejimi’nin, içeride ve dışarıda savaş politikası güttüğünü söylüyoruz.

Dışarıda savaş, ABD tetikçisi olmak, NATO tetikçisi olmak demektir. Balkanlarda, Kafkaslarda, Suriye’de, Libya’da ve Ortadoğu’nun genelinde, ABD adına nasıl bir tetikçilik yaptıklarını biliyoruz.

İçeride savaş ise, iki cephelidir. İlk cephe, yıllardır sürmekte olan Kürt devrimine karşı savaştır. Bu savaş, kendi içinde birçok aşamadan geçmiştir. Ve dahası, savaş, son yıllarda bir çeşit soykırım şeklinde, katliamlarla sürdürülmektedir. İkinci cephe, işçi sınıfı ve emekçilere karşı açılan cephedir. “Gezi Direnişi bizim şaftımızı kaydırdı” diyenler, “Gezi Direnişi bizim kimyamızı bozdu” diyenler, egemen sınıfın sözcüleridir. Saray, Gezi Direnişi ile başlayan direnişe karşı, büyük çaplı bir şiddet politikası devreye sokmuştur. Kürt devrimine karşı savaşın, karşısında gerilla kuvvetleri olduğu için, bir iç savaş olarak ortaya çıkması, böyle anlaşılması zor değildir. Ama, Gezi ile başlayan direniş sürecine karşı devletin sürdürdüğü savaş, işçi sınıfına, emekçilere, kadınlara, gençlere, çevrecilere vb. karşı bir şiddet olarak ortaya çıksa da, işçi ve emekçilerin cephesinin yeterince örgütlü olmaması nedeni ile, bu savaş, açık bir iç savaş olarak her yönü ile ortaya çıkmıyor. Daha çok örtülü bir iç savaştır.

TC devleti, Saray Rejimi, iki cephede, birçok açıdan farklılıklar ve benzerlikler gösteren bir savaş yürütmektedir. Ve en büyük korkusu, Batı’da, işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü bir direnişinin büyümesi ve yaygınlaşmasıdır. Bu durumda, nesnel olarak, iki cephenin ortaklaşa hareket etmesi olasılığı ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, Saray Rejimi, her iki cephe arasında oluşacak paralellikleri önlemek için tüm gücü ile devreye girmektedir.

İşçi sınıfı, kadınlar, gençler, kendilerine karşı ortaya konan bu devlet terörünü, bir “iç savaş” olarak ele almaktan uzaktırlar. Ama egemen, her yolla, bu savaşı bir iç savaş olarak sürdürmektedir. Artvin’de, kendi doğasını, maden şirketlerine, enerji şirketlerine karşı savunmak isteyenlere kurşun sıkılması ya da gar katliamı ya da Suruç katliamı, aslında bu iç savaşın açık ilanıdırlar.

İşte, içerideki cephe durumu budur.

Egemen, şimdi, “iç cepheyi güçlendirmek”ten söz ediyor.

Kime karşı?

İşçi sınıfına, emekçilere, elbette direnen herkese karşı.

TC devleti, ABD ve NATO emrinde, bir tetikçi olarak, bölgede savaş yürütmektedir. Bugün, Suriye’de işgalcidir. Irak topraklarında da işgalcidir ve her iki alanda da, Kürtlere karşı savaş yürütmektedir.

Bugünlerde, İsrail eli ile, tüm bölgede daha kapsamlı bir savaşı geliştirmekte olan ABD-İngiltere-NATO cephesi, tetikçisi TC devletine yeni görevler biçmektedir. İran’a karşı savaş planları yaptıkları, artık, birçok burjuva demokrat tarafından, hattâ egemenin kendi cephesinden bazı ağızlardan da dile getirilmektedir.

İşte, dışarıda savaş yürütmekte olan TC devleti, bu savaşı daha da boyutlandırma planları nedeni ile, içeride tam bir sükȗnet istemektedir. Bu nedenle, bir yandan UluSol yaratmak istiyorlar, bir yandan, “ulusal çıkar” teranesini dile getiriyorlar ve en sonu, “iç cephenin güçlendirilmesi”nden söz ediyorlar. Yani, özetle, ya devletin yanında olun, sesinizi kısın, yerinizde oturun ya da sizi düşman ilan edeceğiz, diyorlar.

Dün, Erdoğan, bu talebini, “ya bizden tarafsın ya da bertaraf olursun” diye dile getiriyordu. Bugün ise bunu, incelikle ifade ediyor, “iç cephenin güçlendirilmesi.”

Ağır bir ekonomik kriz altında inleyen işçi ve emekçiler, yaşama mücadelesi veren geniş kitleler, devlet eli ile bir kere daha tehdit ediliyor.

Yenidoğanlar, yaşlı hastalar örneklerinde görüldüğü gibi, iş cinayetlerinde, kadın cinayetlerinde, çocuk cinayetlerinde, her yıl on binlerce çocuğun kaçırılmasında görüldüğü gibi, can, son derece ucuz ve değersizdir. Tekellerin çıkarları için, devlet eli ile, tekeller can talep ediyorlar. Savaş baronları, sağlık tekelleri, ilaç şirketleri, organ kaçakçıları, kadın ve çocuk avcıları can talep ediyor. Can son derece ucuzdur. Oysa yaşamak, son derece pahalıdır. Ayın sonunu getirmek, barınmak, geçimini sağlamak, hastalıklarla başa çıkmak, okumak son derece pahalıdır. Yaşamak pahalıdır.

Ve bize, biz işçi ve emekçilere, siyasetten uzak durun, sesinizi çıkartmayın, politik tutum almayın, diyorlar. Oysa içinde yaşadığımız iklimde, içinde yaşadığımız coğrafyada, içinde yaşadığımız tekelci kapitalist sistemde, insan olan herkes için, her şey politiktir. Kadın cinayetleri politiktir, din ticareti politiktir, çocuk tecavüzleri politiktir, ekonomik haklarını talep etmek politiktir.

Saray Rejimi, işçi sınıfına “sus” diyor.

Saray Rejimi, işçi sınıfını esir almıştır ve bu esaretin sürmesini istiyor.

Saray Rejimi, işçi sınıfına, halka karşı topyekȗn bir savaş yürütüyor.

İşte tam da bu nedenle, işçi sınıfının ayağa kalkmasının zamanıdır.

İşçi sınıfı, kadınlar, gençler, bu topyekȗn savaş naralarına karşı, açık ve net, genel bir direniş örgütleyerek yanıt vermek zorundadır.

İşçi sınıfı, örgütlü bir direnişle, hem içeride hem de dışarıda sürmekte olan bu savaşa karşı koyabilir.

Egemen, işçi sınıfına, toplumun en geniş kesimlerine karşı açık bir savaş ilan etmektedir.

Ve emin olunsun ki, susmak, sinmek, bu savaşı durdurmayacaktır.

Savaşı durduracak tek şey, genel direniştir.

Bu genel direniş ve genel direnişin örgütlenmesi, işçi sınıfın ana gündemidir. Ülkenin her yanında sürmekte olan bu direniş eylemleri, bir genel direniş hedefi ile örgütlenmelidir.

Hayatı, yaşamı üreten işçi sınıfıdır ve hayatı durdurmayı göze almadan, topyekȗn bir direniş ile ortaya çıkmadan, işçi sınıfı kendi gücünü de göremez. İşçi sınıfı, devrimcileşmek zorundadır. İşçi ve emekçilerin her hak arama eyleminin karşısında, basını ile, yargısı ile, askeri ile, polisi ile dikilen devlet, bizzat kendi eli ile her eylemi politikleştirmektedir. Bu nedenle, politik mücadeleden uzak durarak ayağa kalkmak, direnişi büyütmek mümkün değildir.

Dönem, işçi sınıfının örgütlenmesi, direnişini büyütmesi, bu yolda devrimcileşmesi dönemidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz