Kayyum Bakan’ın şifreleri

Küresel güçler tarafından Türkiye’nin mali politikalarını yönetmesi için atanmış olan “Kayyum Bakan” Mehmet Şimşek, katıldığı bir toplantıda sigara hesabı yaptı. Günde bir paket sigara içen biri bir yıl sigara içmeyip sigaraya harcamış olduğu parayı biriktirdiği takdirde bu para yıllık %40 faiz getirisi üzerinden beş yılda yüz yirmi altı bin lira olurmuş.

Hesap doğru. Zaten Mehmet Şimşek gibi yıllarca finans sektöründe çalışıp bileşik faiz hesapları ile iç içe yaşamış birinin bu konuda hata yapabilme olasılığı sıfır nerede ise.

Hesap doğru olmasına doğru da beş yıl sonraki yüz yirmi altı bin liranın bugünkü değerinin ne olduğunu da söyleyiverse imiş ya keşke.

Adına finansman denilen öğreti ile haşır neşir olmuş kişiler bilirler Net Bugünkü Değer hesabını. İlerideki bir tarihte elde edilecek olan parasal tutarın güncel değerini hesaplamak için yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir bu. Beyefendinin vermiş olduğu ipucunu (yıllık %40 sabit faiz) kullanarak paketi yetmiş beş lira olan fiyatının da yıl içerisinde sabit kalacağı varsayımı ile yapıverdim bu hesabı. Buraya bir dizi formül yazıp bu yazıyı okuyacak olan arkadaşlarımın kafasını meşgul etmeye niyetim yok. Kısa yoldan söyleyivereyim sonucu. Bir yıl sigara içmeyip biriktirdiği parayı bankaya yatırıp beş yıl boyunca anaparaya ve faizine dokunmaksızın bekleyen birinin dönem sonunda elde edeceği paranın bugünkü değeri sadece yirmi üç bin beş yüz lira. Oysa güncel piyasa değerinden hesaplandığında günde bir paket sigara için biri bir yılda yirmi yedi bin üç yüz yetmiş beş lira harcıyor. Dolayısı ile sigara içmeyip biriktirdiğiniz parayı bankaya yatırıp yıllarca beklerseniz zarar edersiniz. Sağlıklı ve kaliteli bir yaşama kavuşabilmek için sigarayı bırakmaya evet ama bu işi para kazanmak için yapmayın derim ben.

Tabii Kayyum Bakan insanların bu sözlerinden etkilenerek sigarayı bırakmayacaklarını çok iyi bilmekte. Aksi takdirde sarf etmezdi bu cümleyi. Neden mi? Buyurun:

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre tam yirmi milyon sigara tiryakisi var memlekette. Bu insanların iki günde bir paket sigara tükettiklerini varsayacak olursak eğer, Türkiye’de yıllık iki yüz yetmiş milyar liralık bir sigara pazarı olduğu gerçeğine ulaşıyoruz. Güncel kurdan hesaplanınca yedi milyar sekiz yüz milyon USD büyüklüğünde bir pazar bu. Bahse konu tutarın ne kadarının üretici firmalara ne kadarının lojistik harcamalara gidip ne kadarının bayi kârı olarak kaldığını hesaplamayacağım, işin o kısmı bu yazının ilgi alanı dışında. Bu yazıda devletin bu işten ne kadar vergi geliri elde ettiğini hesapladım sadece. İzlenmekte olan vergi politikaları sayesinde sigaradan alınmakta olan ÖTV, KDV ve maktu vergilerin toplamı sigara fiyatının %75’ine denk düşmekte. Yukarıdaki pazar büyüklüğü içerisinde beş milyar sekiz yüz elli milyon Amerikan Dolarına tekabül ediyor bu tutar. Bundan daha kolay kazanç sanırım karmanyolacılıkta var sadece.

Vergi geliri olarak elde ettikleri bu parayı kaybetmek istemez ülkeyi yönetenler. Bu para giderse eğer müteahhitlere söz verdikleri tutarları nasıl öderler değil mi?

Her neyse, işin şaka kısmını bir kenara bırakalım da Kayyum Bakan’ın bu cümlesinin şifrelerini çözmeye çalışalım. Öncelikle şunu belirteyim ki Kayyum Bakan’ın deneyimine sahip biri halka açık bir toplantıda aklına gelen her şeyi söylemez. Böyle toplantılarda ağzından çıkan her sözün kamuoyuna yansıyacağını bilir öncelikle. Dolayısı ile bir mesaj mahiyetindedir söyledikleri. Yazıya konu olan cümlesinde de bir mesaj var kuşkusuz. Aslında birden çok mesaj var bu cümlede. Yakın gelecekte yaşanacak olanları bildirmekte Kayyum Bakan. İlk olarak o “beş yıl” ifadesine fazla takılmamak gerektiğini belirteyim. Beş yıl çok uzak bir gelecek ve bu kadar uzun bir süre sonra dünyanın nasıl bir şekil alacağını da, bu şeklin içinde Türkiye’nin nasıl bir konumda olacağını da kestirmek olası değil şimdiden. Bakan Bey’in mesajları 2025 yılına yönelik.

Her şeyden önce 2025 yılında faiz indiriminin gerçekleşmeyeceğini ya da gerçekleşse bile bunun sembolik bir oranda kalacağını söylüyor bizlere. Böylelikle ülke piyasalarına yabancı para girmesini sağlama potansiyeline sahip yatırımcılara güven veriyor. Çekinmeden paranızı getirin, demek istiyor. Paranızı getirin ve TL’ye çevirin yüksek faizden yararlanırsınız. Dönem sonunda paranızı yine çevirir, TL’den ettiğiniz faiz geliri sayesinde orijinal paranız cinsinden yüksek kâr elde etmiş olursunuz. Konuyu daha net bir hâle getirebilmek için küçük bir senaryo yaratıp bu senaryoya uygun bir hesap yaptım. Bu senaryoda Ocak 2024 zarfında bir milyon USD bozdurup TL cinsine çeviren bir yatırımcı bir yıl boyunca %40 faiz geliri elde edecek biçimde bu parayı TL olarak değerlendirdi ve yıl sonunda parasını yine USD cinsine çevirdi. Hesabın sonucu hayli ilginç. Bu yatırımcı yıl sonunda yüz seksen yedi bin dört yüz elli USD kazanmış oluyor. Net getirisi %18,7. Dünya piyasalarında Amerikan Dolarına ortalama %5 faiz verildiği (FED faiz oranı %4,75) bir dönemde eşine çok zor rastlanılabilecek bir kazanç bu (Gerçek durumda ise 2024 yılında Türkiye’de faizler %40’ın da üzerinde seyretti. Dolayısı ile elde edilen kârlar daha büyük. Ben senaryomda Kayyum Bakan’ın telaffuz ettiği %40 oranını esas aldığım için kazanç biraz daha mütevazı bir görünüm aldı).

Mesaj böyle olunca bu politikanın başarıya ulaşabilmesi için yabancı paraların baskı altında tutulması gerek. Bu da döviz cinsinden mevduata düşük faiz verilmesi anlamını taşıyor. 2025 yılı zarfında yabancı paraların TL karşısında büyük değer kazanmayacaklarını, bu paralardaki değer artışlarının ülkede yaşanacak olan enflasyonun altında gerçekleşeceğini söylüyor Kayyum Bakan.

Bütün bunların gerçekleşebilmesi için kendisinin görevde kalması gerek. Bu mesajı da veriyor. 2025 yılı boyunca görevinin başında olacak. Bir yere gitmiyor. Dolayısı ile hakkında çıkarılan “istifa edecek” “görevden alınacak” söylentilerini de boşa çıkarıyor.

Buraya kadar açıklanmaya çalışılanlar yatırımcılara ve sözde muhalif medyaya yönelikti. Halka yönelik bir mesaj da var bu cümlede. Bu konunun üzerine odaklanalım şimdi de:

Enflasyon ile faiz oranları arasında bir ilişkinin mevcudiyetini herkes bilir. Egemenlerin “rasyonel” diye tanımladıkları ekonomilerde faizler birkaç puan daha yüksektir enflasyon oranından. Ancak bu birkaç puan asla birkaç on puan olmaz. Kayyum Bakan’ın ifade ettiği %40 faiz oranı ile hükümet tarafından açıklanan 2025 yılı enflasyon beklentisi olan %20 arasında uçurum var. Faiz oranı ile enflasyon arasında 20 puan fark olursa kimse para harcamaz. Dolaşımda para kalmaz. Herkes eline geçen parayı bankaya yatırıp yüksek faiz geliri peşinde koşmaya başlar. Bankalar biriken mevduatı plase etmek için müşteri bulamazlar. Ekonominin çarkları dönmez olur. Kısacası %20 enflasyonun olduğu bir ekonomide %40 faiz olmaz. Yukarıda açıklamaya çalıştım; faiz oranları düşmeyecek ya da düşse bile bu düşüş sembolik olacak. O hâlde 2025 yılında %20 oranında bir enflasyon beklentisi HAYAL, enflasyon daha yüksek seviyelerde muhtemelen %30’un üzerinde seyredecek, bunun mesajı verilmekte halk yığınlarına

Aslında bunu bir mesajdan daha çok bir itiraf olarak okumak gerek. “Enflasyon tahminlerini düşük tutarak ücretleri baskı altına alıyoruz. İçinde bulunduğumuz şartlarda bu beklentinin gerçekleşebilmesi olanaksız. Enflasyon daha yüksek olacak ve ücret geliri elde edenler 2025 yılında bu yıla göre daha fakir bir yaşam sürdürecekler.” İşte Kayyum Bakan’ın itirafnamesi bu.

Şimdi burada biraz daha geniş bir perspektiften bakalım ücretlilerin durumuna. Bilindiği gibi bir çalışma başlatıldı kredi kartları ile ilgili, bu çalışma tamamlandığında kredi kartları limitleri de SGK verileri ile eşleşecek, hâliyle kart limitleri de düşürülecek. Dolayısı ile ücret geliri ile yaşam sürdürenler zorunlu gereksinimlerini karşılayabilmek için başvurdukları kredi kartlarını da 2025 yılında daha az kullanabilecek 2024’e kıyasla. Ücret geliri ile yaşayanların nefes borularını tıkama konusunda hayli usta Kayyum Bakan. Görevini başarı (!) ile yerine getiriyor; işçi/emekçi kesimin gelirlerini azaltıp patronların kâr marjını arttırıyor ve böylece izlenmekte olan yüksek faiz politikasına gelecek eleştirileri de minimize ediyor.

Toparlayacak olursak eğer,

– Yüksek faize devam, nas politikasına dönüş YOK,

– Yabancı paralar baskı altında tutulacak dövizde aşırı yükselme YOK,

– Enflasyon oranı ile ilgili ilan edilen tahmin GERÇEKLEŞMEYECEK,

– Ücretler üzerindeki baskı artarak devam edecek, ücret geliri elde edenler 2025 yılında daha da FAKİRLEŞECEKLER.

Böylesi bir durumda erken seçime gider mi muktedir? Elbette HAYIR.

O hâlde, istediği kadar bağırabilir sözde muhalefet “seçim” diye.

O sözde muhalifler mabatlarını da yırtsalar bağırmaktan, 2025 yılında erken genel seçim de YOK.

İşte Kayyum Bakan’ın sözlerindeki şifreler.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz