“Kurtuluş, bütün kurtarıcılardan kurtulmak demektir;
en üstün, en yüksek insanın güçlükle soluduğu özgürlük budur.
Dayanabilir misin?”[1]
“Ben lideriniz Elon Musk
Beynimin üstünde bir maga kasketi
Her gün acılarınıza acı katacağım
Halkın gücü yakında yok olup gidecek
Bir gün Führer’iniz olacağım
Hepinize hükmedeceğim
Çocuklarınız okullarda bana tapacaklar
Her gün bana şükredeceksiniz
X Tesla Über Alles
Space X Doge Über Alles
Über Alles Tesla X
Über Alles Doge Space X…”
İ
şte Rick Baum’un Dead Kennedys adlı punk grubunun California Uber Alles adlı ezgisinin sözlerine yaptığı uyarlamadan birkaç dize…[2]
Elon Musk… 500 milyar dolarlık varlığıyla dünyanın en zengin insanı; olasıdır ki gidişat böyle devam ederse yeryüzünün ilk dolar trilyoneri… Kimilerine göre teknoloji dâhisi, “hayırsever”,[3] hatta “insanlığın kurtarıcısı”!
İnsanlığın kurtarıcısı? Öyle ya, hem kurucusu olduğu elektrikli araçlar şirketi Tesla’nın otomobilleriyle çevre kirliliğini önleme şampiyonu, hem de (Trump iktidarındaki yeni pozisyonuyla “kaptan köşkü”ne yerleştiği kapitalist uygarlık dünyamızı batırdığında) uzaydaki sığınağımızı şimdiden sağlama almak için uzay araştırmalarına, özellikle de “Mars’ın kolonizasyonu” projelerine milyarlar döken bir eksantrik para babası… Bu bahse döneceğiz… Şimdi biraz yaşam öyküsüne bakalım.
Bir “çizgi roman karakteri”nin yükselişi
Anne tarafından Hollanda kökenli, devrim yıllarında önce ABD’ye, ardından Kanada’ya göçmüş, sonunda Güney Afrika Cumhuriyeti’ne yerleşmiş bir aileye dayanıyor. Çocukluğunda rol modeli olan serüvenci bir büyükbaba, büyükanne: Haldemanlar. Tek motorlu uçaklarıyla çoluk çocuk Amerika kıtası boyunca yolculuklar yapan… 1950’li yıllarda apansız Güney Afrika’ya göçme kararı alan. Uçağı söküp gemiyle Güney Afrika’ya kadar taşıyan…
Nihayet Pretoria’ya yerleştiklerinde yeniden başlayan ve bu kez İskoçya’ya, Avustralya’ya dek uzanan uçuşlar… Serüven, dede Joshua Haldeman’ın, Elon Musk 3 yaşındayken uçak kazasında boynunu kırarak ölmesine dek sürecekti… Ama efsanesi Elon’un ilk gençlik yıllarında devam etti. Özellikle annesi Maye’in ağzından.
Elon’un babası Errol Musk, pek o kadar “renkli” bir hikâyeye sahip değil. Hâli vakti yerinde Afrikaner (ya da Boer) bir ailenin mühendis oğlu. Zümrüt maden ocaklarında hisseleri var. Haldemanların güzelliği dillere destan kızı Maye ile Pretoria’da kapı komşusu, yedi yıl boyunca evlenebilmek için peşinden koşmuş. Evlendikten sonra ise peş peşe üç çocuk sahibi olmuşlar: Elon, erkek kardeşi Kimbal ve kız kardeş, Tosca.
Apartheid rejimi ve siyahların ırk ayırımcılığına karşı mücadelesinin zirve yaptığı yıllarda, “Beyaz” olmanın imtiyazlarını yitirmemek için sıkıca içe kapanmış, mamur müreffeh bir burjuva ortamında geçen sıkıcı bir çocukluk. Ortama pek uyum sağlamadığı anlaşılıyor. Vasatın üzerindeki zekâsı, 1970-1980’li yıllarda Güney Afrika Cumhuriyeti gençliği arasında pek de “moda” olmadığı anlaşılan (ve popüler kullanıma Batı dünyasında da yeni yeni dâhil olmaya başlayan) bilgisayara, özellikle de bilgisayar oyunlarına olan merak…
Sokaklarda sporuna “zenci” avına çıkan beyaz akranların dünyasına pek ayak uyduramadığından olacak, bilim kurgu romanlara, uzayı fethe çıkan çizgi roman kahramanlarıyla dolu bir hayal âlemine yelken açış…
Üçüncü ya da dördüncü sınıfta Britannica ansiklopedisini başucu kitabı olarak seçen, 12 yaşında ilk parasını bir bilgisayar dergisinde yayınlanan programladığı video oyununa dair yazısıyla kazanan, 14 yaşlarında geçirdiği “varoluşsal kriz”i “Otostopçunun Galaksi Rehberi” başlıklı kitapla aşan ve o gün bugündür insanın kozmostaki yerini özel misyonu olarak gören, yaşıtlarının uzak durduğu (lise yıllarında bu “uzaklık” nefrete dönüşecek, sıkça akran zorbalığının kurbanı olacaktı), erkek kardeşi ve kuzeninden oluşan iki kişilik bir “krallığa” hükmeden yalnız ve tuhaf bir yeniyetme… Kanlı-canlı bir gerçeklikten çok, bir çizgi roman karakteri”ni andırıyor: abartılı, iki boyutlu, tek-odaklı, uzak, sürreel…
Bu “yalnızlığın” acısını, yıllar sonra, bir dolar milyarderi olarak Londra ve New York’ta şatolarda verdiği operalı, sumo güreşli, bıçak fırlatıcılı (hedefte ellerinde ve bacak arasında balonlar taşıyan Musk var!) çılgın doğum günü partilerinde çıkartacaktı…
Annesiyle babası boşandığında, erkek kardeşiyle birlikte, pek de haz etmediği babasının yanında yaşamayı seçecekti. Geniş bir malikâne, bir sürü kitap, kendine ait bir bilgisayar, yaz tatillerinde babasına çıraklık…
Kendi ifadesiyle, hem babasından hem de lise arkadaşlarından çokça çektiği ilk gençlik yılları, ülkeyi ona dar etmişti. Pretoria Üniversitesinde geçen birkaç ayın ardından, annesinin yurttaşlığından yararlanarak soluğu Kanada’da aldı. Muhtelif part-time işler, gönül ilişkileri, edinebildiği az sayıda arkadaşla teknik üzerine sohbetlerle geçen iki yıllık Queen’s College öğrenciliğinden, ekonomi ve fizik dallarında öğrenim görmek üzere Pennsylvania Üniversitesine sıçrayarak esas hedefine, ABD’ye ulaşacaktı.
İlgi alanları üniversite yıllarında netleşmişti: İnternet, yenilenebilir enerji ve uzay. Stajyer olarak işe başladığı Silikon Vadisi, bundan böyle yurdu olacaktı. Kısa sürede erkek kardeşi Kimbal ile kendi işlerini kurmak için kolları sıvadılar; ilk sermayelerini kim mi sağlamıştı? “Babam sağ olsun!…” Giriştikleri iş ise, bugün herhangi bir internet sayfası açıp da yüzlerce reklamın saldırısına uğrayan bizlerin kâbusunun başlangıç noktası olacaktı: Küçük işletmeleri web ağına bağlayarak interneti sınır tanımaz bir “AVM”ye dönüştürmek…
Proje kısa sürede tuttu ve küçük şirketleri Zip2, hızla girişim sermayesinin ilgi odağı hâline geldi. Ardından yeni bir girişim: bir internet bankası (X.com).
Elon Musk hız kesmiyor, kabına, hatta web’e sığmıyordu. Bir sonraki adımı uzaya doğru oldu: Mars’a… 2000’lerin başlarında “Mars Derneği” üyeleriyle ilişki kurdu, derneğe cömert bağışlarda bulunarak başkanlığına getirildi. Bundan sonraki projesi, Mars’ı yaşanabilir bir hâle getirip kolonize etmek olacaktı. 2017’de New Space dergisinde yayınlanan bir yazısında, yeryüzünde kalmaya devam edersek soyumuzun tükeneceğini yazıyordu. “Bunun alternatifi, uzaya açılan bir uygarlık, çok-gezegenli bir türe dönüşmek.”[4] Mars’ın “keşfi” için Rusya’dan roket satın alma planı suya düşünce, kendi roketlerini imal etmeye karar verdi. Uzayın Keşfi Teknolojileri (Space X) doğmuştu (Haziran 2002). Mars kısa vadede insan yaşamına uygun bir gezegene dönüştürülemese de, uzay yolculuklarının maliyeti düşürülüp “uzay turizmi” mümkün hâle getirilebilecekti…[5] Özetle Musk web’in ardından, uzayın da “ticarileştirilmesi” işine soyunmuştu…[6]
Musk’ın “insanlığı kurtarma” planının üçüncü ayağı, elektrikli otomobiller üretecek Tesla firması ise, yaygın kanının aksine, Musk tarafından kurulmuş değildir. Musk, iki mühendis, Martin Eberhard ve Marc Tarpenning’in 2003’te kurduğu Tesla Motors’un hisselerinin önemli bir kısmını satın alarak, şirketin büyük ortağı ve yöneticisi oldu. Ya da daha açık bir deyişle, şirkete “çöktü”!
Öykünün bundan sonrasını anlatmak gereksiz. Her yeni adımında servetinin katlanarak artması: on milyonlardan yüz milyonlara, milyarlara, yüz milyarlara…
“Yeşil” havuç, kara sopa
Kapitalist sistem bir süredir, özellikle de 1970’lerden bu yana yöneldiği sınır tanımaz neoliberal talan dürtüsüyle birlikte, bir yandan gelir dağılımı dengesini onulmaz biçimde bozduğunun ve insanlığın büyük bölümünü yoksulluk, giderek açlık sınırının altına ittiğinin, bir yandan da yeryüzü yaşamını yok oluşun eşiğine getirdiğinin farkında. Bu bağlamda, iki stratejiye yöneldi:
- “Yeşil (ya da eko-)kapitalizm: Kapitalizmin yeryüzü kaynaklarını bir avuç çokuluslu şirketin daha fazla kâr edebilmesi adına talana girişmesi ve çevrenin son 100-200 yıl içerisinde milyonlarca yıla varan insanlık tarihinde ulaşılanı kat be kat aşan bir düzeyde kirlenmesi, “sürdürülebilirlik” sorununu insanlığın gündemine yerleştirdi. Kitlelerin birbiri ardı sıra patlak veren ekolojik felaketler karşısında sistemi sorgulamaya/suçlamaya başlaması ise devletleri ve “yeni kuşak kapitalistler”i “yenilenebilir enerjiye dayalı/temiz/çevre dostu… vb.” olarak nitelenen teknolojiler arayışına yöneltecekti: Güneş, rüzgâr vb. enerjisi, elektrikli araçlar, fosil yakıtları ikame edecek biyoyakıtlar (kanola, mısır, soya gibi) vb.
Ama kapitalizm şu gerçeği ısrarla görmez, daha doğrusu ısrarla gözlerden gizler: Temel dürtüsü “kâr” olan bir sistem, “sorunları çözmek” adına atacağı her adımda yeni ve daha da içinden çıkılmaz sorunlar üretmeye mahkûmdur. Kapitalizmin sorunu kullandığı araçlarda (teknolojiler) değil, bizatihi içsel mantığında, ya da şöyle söyleyeyim, varoluş sebebindedir: daha çok kâr. Böylelikle, CO2 salınımını önlemek için “otomobil uygarlığı”ndan vazgeçerek, örneğin toplu taşımacılığa, kentlerin yeniden düzenlenmesine, daha yavaş, tüketim düzeyi daha düşük bir varoluş tasarımına vb. yönelecek, hasılı, kamuculuğu öne çıkartacak yerde, fosil yakıtlar yerine biyoyakıtları, elektrik enerjisini vb. ikame eden otomobiller imalatına yönelmiş, böylelikle bir taşla üç kuş vurma yoluna gitmiştir: 1. Sistem “çevre dostu” bir imaj kazanarak kendini aklayacak; 2. Yeni ve “alternatif” ürünlerin devreye girmesiyle pazar genişleyecek; ve 3. Örneğin biyoyakıt hammaddelerini üretmek için yeni ve geniş topraklar kapitalist işletmelere açılacak ve sistem o güne değin erişemediği alanları kâr kapısına dönüştürecekti (Hani RTE “arazileri arsaya dönüştürmek”ten söz ediyordu ya!). Nitekim, “biyoyakıt” projesi, Latin Amerika ve Afrika’da küçük çiftçilerin, köylülerin geçimlik tarım yaptığı milyonlarca dönüm toprağın monokültür yapan dev şirketlere devredilmesine yol açarak dünyadaki açlık sorununu büyütmekten başka bir işe yaramadı.
Ya da “alternatif” enerji kaynakları arayışları, örneğin her akarsuya inşa edilen HES’lerin, her rüzgârlı alana dikilen RES’lerin ekosistemin dengelerini altüst ettiği, canlı popülasyonunu tehdit ettiği, kültürel dokuyu harap ettiği vb.nin ortaya çıkması fazla zaman almadı…
- Neofaşizm: Yeşil, mor, gökkuşağı ya da başka renklerden kapitalizmin, kendisini tanımlayan sömürü ve talan düzeninde hiçbir aslî değişikliğe yol açmadığı, tersine, bir yandan dünyadaki gelir dağılımı dengesinin hızla bozulmayı sürdürdüğü ve en zengin ile en yoksul dilimler arasındaki gelir uçurumunun büyük bir hızla açılmakta olduğu, bir yandan da doğanın tahribinin geri dönüşsüz ve “bios”u tehdit eder bir hâle geldiği geniş kitlelerin bilincine çıktığı ve tepkilerin küresel ölçekte yoğunlaştığı bir ortamda, kapitalist sistem “yeşil kapitalizm” havucunu, “neofaşizm” sopasıyla desteklemeye girişti. Irkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi, kadın düşmanlığı, tırmanan şiddet, nefret söylemi, vasatın tahakkümü… Faşist liderlerin ABD’den Hindistan’a, İtalya’dan Arjantin’e iktidara geldiği, Hitler’e, Mussolini’ye hayranlıklarını gizlemeyen partilerin hızla irtifa kazandığı, herkesin nasıl ve ne zaman çıkacağını bilemediği bir dünya savaşının soluğunu ensesinde hissettiği bir dünya… Neofaşizm hem her türlü aykırı sesi bastırıp kaygılı yığınların öfke ve tepkilerinin yönünü saptırıyor, hem de “korku”yu pazarlayarak devasa kârlar (savaş-güvenlik sektörü) devşirmeyi olanaklı kılıyor.
“İnsanlığın kurtarıcısı”?: Musk’ın çevreyle imtihanı
İdeolojiler dünyasını biçimlendiren dikotomik yapılanış çerçevesinde, bu iki “strateji”nin genellikle birbirini “dışlayıcı”, “zıt” olduğu, ilkinin “yumuşak”/kadife eldiven (liberal?), ikincinin ise “sert”/demir yumruk (otoriter/totaliter) yönelişi temsil ettiği varsayılırdı. Bu dikotominin “sahte”liği giderek gözler önüne seriliyor. “Yumuşak güç” ile demir yumruğun, liberalizm ile (neo-)faşizmin, “insanlığı kurtarma” iddiası ile her şeyi yok etmeye azmetmiş bir iktisadî sistemin şampiyonu olma hâlinin saf bir karışımı olan Elon Musk’a, bu yanılsamayı tecessüm ettirdiği için belki de teşekkür borçluyuz. Evet, Musk, günümüz kapitalizmini anlamanın bir anahtarıdır: hem liberal hem faşist; hem çevreci hem yıkıcı… Açımlayayım…
Elon Musk’ın elektrikle çalışan araçları üreten Tesla firması, salt güneş ışığından beslenen SolarCity projesi, trafik yoğunluğunun üstesinden gelebilmek için yeraltını tünellerle doldurmayı öngören Boring Şirketi, “sürdürülebilir” bir dünyanın, alternatif ve temiz bir enerjinin, doğayı ve insanlığı “kurtarabilecek” mucize çözümler olarak sunuldu.
Ancak elektrikle işleyen otomobillerin çevre sorunlarına, küresel ısınmaya deva oluşturmayacağı, artan ölçüde ortaya çıkıyor. “Otomobil uygarlığı”nın fosil yakıtlardan elektriğe dönmesi, ne fabrikaların kurulması için sulak alanların ve ormanların tahrip edilmesinin,[7] ne tarıma ayrılabilecek alanların asfaltla kaplanmasının, ne de trafik sıkışıklığının önüne geçebilecek. Elon Musk, gerçek bir alternatif olan toplu taşımacılığa nefretini ise şu sözcüklerle dile getiriyor: “Toplu taşımacılık tam bir baş belası. İçlerinden biri bir seri katil olabilecek bir sürü yabancıyı bir araya getiriyor.”[8]
Bir başka deyişle, Musk’ın “çevre kahramanlığı” kapitalist uygarlığın sınırlarını aşmıyor: “milyonlarca elektrikli aracın işlediği tıklım tıklım yolları, paralı yeraltı tünellerini aşarak ulaşılan “Güneşkent” banliyösünde teneke biraları yudumlamak…
“Tüneller” dedim. Daniel Goulden Jacobin’deki makalesinde “Kentlerdeki trafik sıkışıklığını ortadan kaldıracak mucize proje” olarak sunulan ve tüm ABD’yi bir köstebek ağı gibi yeraltından kuşatacak “tüneller projesi” Boring Şirketi hakkında bakın neler söylüyor: “Bunu Musk’ın ABD taşımacılık sistemi üzerindeki felaketli etkisinde görüyoruz. Las Vegas’tan Chicago’ya kentler Musk’ın -trafik sorununu karmaşık bir yeraltı tünelleri şebekesiyle çözme iddiasındaki- Boring Şirketini milyarlarca dolarlık sözleşmelerle ödüllendirdi. Şirket politikacıları, toplu taşımaya para akıtmak ve banliyö yayılmasının yol açtığı çetrefilli siyasi sorunlar üzerinde çalışmak yerine, Musk’a tünel inşa etmesi ve TV’ye çıkıp trafik sorunlarını çözdüğünü iddia etmesi için birkaç milyar dolar yedirmeyi tercih ettiler. Bugüne dek ancak birkaç tünel inşa edilebildi. Şu an yalnızca Las Vegas’taki bir tünel trafiğe açık; o da trafik tıkanıklığı ile felç olmuş tek şeritli bir kâbus tüneli görüntüsünde…”[9]
Yani sorun “temiz çevre, iklim değişikliğine karşı önlem almak, doğayı, insanlığı kurtarmak” filan değil, serveti katlamak. “ABD Enerji Bakanlığı, 2008’den bu yana Tesla’ya 465 milyon dolarlık teşvik yağdırdı. Tek koşul, Tesla’nın bu parayı kâra geçmek amacıyla kullanmasıydı. Tesla batarya fabrikaları kurmak için bir 1.9 milyar dolar daha teşvik alacak.” Buna bir de, Tesla’nın fosil yakıtla çalışan otomotiv sektörüne elindeki “çevre kirletme” kotalarını satmasından gelen miktarları ekleyince,[10] kapitalizmin “çevreci” yüzünün cilaları iyice dökülüyor…
Tabii buna bir de, elektrikli araçlar için kullanılan lityum madenciliğinin içerdiği çevresel tehditleri eklemeli: lityum madenciliği şimdilik yılda 1,3 milyon ton CO2 salınımından sorumlu gözüküyor. Yanı sıra, lityum madenciliği yerel su kaynaklarını kirleterek hem insan sağlığı hem de biyoçeşitlilik için tehdit oluşturmakta. Batarya atıklarının içerdiği arsenik, kadmiyum, kobalt gibi insan solunum sisteminde hasarlara yol açan maddeler de işin cabası.[11]
Ama yalnızca çevre riskleri değil. Lityum zengini üç ülke, ABD’nin (ve tabii ki Tesla CEO’su Elon Musk’ın) hedefinde yer alıyor: Bolivya, Arjantin ve Şili. Bu üç ülke dünyadaki lityum rezervlerinin yüzde 60’ına sahipler. Ve ABD 2019’da Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales’i devirmeye yönelik darbeden sorumlu tutulduğunda, Elon Musk, şu tweet’i atmaktan çekinmemişti: “Kime istersek darbe yaparız, bunu kabullenin.”[12]
“İnsanlığın kurtarıcısı”?: “Özgürlükçü” imaj, ceberrut vukuat
Elon Musk 44 milyar dolar verip de Twitter’ı satın aldığında burayı bir “özgürlük alanı”na çevireceğini vaad ediyordu. Kendi ifadesiyle burası, farklı görüşlerin özgürce dile getirileceği bir “kent meydanı” olacaktı. Sözünü yerine getirdi de: yeni adıyla X’in kapılarını ardına kadar aşırı sağcı, ırkçı, neofaşişt, köktendinci propagandaya, nefret söylemine açtı. Ama aynı “tolerans”ı solcu, ırkçılık karşıtı, antifaşist ya da ne bileyim siyonizm karşıtı gruplara gösterdiği söylenemez. Tabii kendisine yönelen eleştirilere de: “Solcu hesaplar, geçtiğimiz sonbaharda ilk hedeflenenler arasındaydı; Musk ile sağın iğrenç tipleri arasındaki kamuya açık görüş teatilerini, yasaklar izledi. Kısa süre sonra, Musk özel jetine dair halka açık bilgileri paylaşan bir hesabı yasakladı. Ardından, Vox, CNN, Washington Post ve New York Times’tan öne çıkan gazeteciler, Musk yasaklarını ya haberleştirdikleri ya da eleştirdikleri için hesaplarının askıya alındığını gördü.
“Yanı sıra, Twitter’ın rakibi Mastodon’la ilişkili bağlantılar da hedefe yerleştirilirken, ‘biseksüel’, ‘eşcinsel’, ‘lezbiyen’, ‘queer’ ve ‘transgender’ gibi anahtar sözcükler Twitter algoritması tarafından yumuşak sansüre uğratıldı.”[13] Musk öte yandan, sahibi olduğu sosyal medya mecrasını “Neofaşist Enternasyonal”in de hizmetine sunmaktan geri durmuyor. Hindistan Başbakanı Narendra Modi’yi eleştiren bir BBC belgeselini sansürlerken, Pencab’da patlak veren protestolar sırasında muhalif hesapları askıya alıyor, örneğin.[14] Ya da Almanya’da faşist AfD, İtalya’da Mussolini hayranı Meloni destekçilerine omuz veriyor.
Musk Twitter’ı satın alır almaz, hizmetine koşan “troller ordusu”nun da himmetiyle, pek çok solcu hesabı kapattırdı: CrimethInc, LGBTQ destekçisi EFJBGC, aşırı sağcı faaliyetlere ilişkin haberleriyle bilinen Vishal Singh, neofaşist eylemleri afişe eden Chad Loder vb.[15]
Aslında “neyin” gelmekte olduğu, Musk’ın Twitter’ı satın almasının hemen ardından, sosyal medya kanalındaki nefret söylemlerini filtrelemekle görevli binlerce çalışanı kapının önüne koymasından belliydi. Ancak, Musk’ın “sosyal medya imparatorluğu”na soyunmasındaki esas tehdit, özellikle de Trump yönetimiyle geldiği siyasal pozisyon göz önünde bulundurulduğunda, bu kanalı bir dezenformasyon ve manipülasyon aracı olarak kullanıp yüz milyonlarca kullanıcıya doğrudan seslenebilme olanağını sağlamasında yatıyor. Nitekim, X hesabında İstihdam Bürosu verilerinin Aralık 2024’ten Ocak 2025’e, yabancılar için bir milyon kişilik istihdam yaratıldığını gösterdiğini, buna karşılık ABD’liler için bu rakamın on bini geçmediği yalanını paylaşmaktan çekinmeyecekti.[16]
Musk’ın ceberrutluğunun bir başka veçhesi de onun kronik, sistemli ve onmaz sendika düşmanlığıdır. Sahibi ve yöneticisi olduğu hiçbir şirkete sendikalara ayak bastırmamaya yeminlidir adeta. Her türlü örgütlenme girişimine kitlesel işten çıkarmalarla tepki veren milyarder, Trump tarafından yönetimine getirildiği Hükümet Verimliliği Birimi (DOGE) eliyle tüm devlet kurumlarında aynı politikayı uygulamaya koyulup on binlerce beyaz yakalıyı işten atınca, ABD işçi sınıfı hareketinin boy hedefi hâline geldi. Günümüzde Musk’ın şirketleri artan ölçüde işçi eylemlerinin ve sert mücadelelerin odağı hâline gelmekte. Başta Tesla olmak üzere Musk markalarını boykot çağrıları yükselirken, Tesla fabrika ve satış noktalarının önünde grev gözcüleri eksik olmuyor. “Musk ve Tesla’yı hedef almak, ABD’de ikinci Trump dönemi ve faşizme karşı mücadelede önemli bir gelişmedir,” diyor ABD’li yazar, aktivist Joe Allen ve ekliyor:
“Elon Musk Kaliforniya, Fremont’tan İsveç’e, Berlin’e sendikalara karşı küresel bir mücadele veriyor. Aşırı sağı desteklemesi, fabrikalarını örgütsüz bırakmak ve işçilerini kontrol altında tutma planının bir parçasıdır. Faşizme karşı mücadele ve Tesla fabrikalarında örgütlenme bir ve aynı mücadeledir. Onu Beyaz Saray’dan kovmak, devasa bir zafer olacaktı, fabrikalarında örgütlenmek ise onu unutulmuşluğa itebilir.”[17]
“İnsanlığın kurtarıcısı”?: Uzayı sömürgeleştirmek
Musk’ın uzay söylemi, “Hiç olmadı, Mars’a kaçalım,” cümlesiyle özetlenebilir. “Dünyayı ne de olsa yaşanabilir bir yer olmaktan çıkarıyoruz, baktık yolu yok, Mars’a kaçalım…” Ve çocukluğunda okuduğu bilim kurgu romanlarının etkisinden çıkamamış ebedi bir yeniyetme hevesine bağlanabilir. Ama tam da öyle değil. Musk, hedefe kilitlenen ve hesabını çok iyi bilen bir para babası. Girişimlerinin kamuya, halka, insanlığa filan yararlı olmasına gerek yok. Muhtelif zamanlarda savurduğu vaatlerin çoğunu yerine getir(e)memiş olmasını da fazla umursamıyor: roket destekli spor arabalar, Tesla’da müzik yayını, hava yolculuklarında uçakların yerini roketlerin alması, Alzheimer tedavisi, 2020’de Mars’a insanlı yolculuk[18] (Fanteziler de sınıfsal, eninde sonunda! Sahiplerinin sahip olduğu imkânlarla biçimleniyorlar)… Yeter ki her adımı, kasasını biraz daha doldursun. Mars tutkusu bu dürtünün dışında değil.
Aslına bakarsanız, Mars’ı yaşanabilir bir alana çevirme fantezisi zenginlere yönelik bir hayal. Yaşam mümkün olduğunda Mars’ı kolonize edecekler bu yolculuk için bir servet ödemeye devam edecekler (tabii Space X’e). “Peki orada kimler çalışacak?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Musk onu da düşünmüş: Bu yolculuğun parasını ödeyemeyecek kadar yoksul olanların, şirkete borçlarını çalışarak ödeyeceğini yazmış bir tweet’inde (“Ütopya’dan çok, uzayda bir Dubai,” diyor Daniel Goulden.[19]).
Ancak, işin fantezisi bir yana, Space X bu hâliyle sahibine para yağdırıyor. Sadece 10 Şubat 2025 tarihinde NASA’yla imzaladığı kontrat, şirkete 7.5 milyon dolar kazandırıyor; hükümetin Space X’e daha önceden ödediği 3.9 milyar dolara ek olarak! Trump’ın görev süresi yarılandığında, sadece Space X’in hükümetle yapacağı iş hacminin 4.4 milyar dolara varması bekleniyor.
Trump’ın NASA’nın yöneticiliğine aday gösterdiği milyarder Jared Isaacman’ın Musk’ın ortağı olmasına şaşmalı mı?[20]
Musk’ın “uzayı zenginler için parselizasyona açma” projesi şimdilik fazla ilerleme kaydetmiş olmayabilir; ama Space X, sahibinin kasasına milyarlar akıtmaya devam ediyor. Hele ki Musk’ın Başkan Trump’ın hükümetindeki pozisyonunu her geçen gün sağlamlaştırdığı şu günlerde…
Musk’ın “DOGE”u… Bir ülke nasıl soyulur?
Liberal, “liberal”i sever. Nazi selâmı da verse… Prof. Dr. Özgür Demirtaş, şu tweet’i atmış:
“Elon Musk’a çok kızanlar olduğunu biliyorum. Ancak Department of Government Efficiency muazzam işler yapıyor. Şu ana kadar ki yaptıkları tasarruf 130 Milyar Dolar. Bu Amerika’daki her bir vergi mükellefi için 807 Dolarlık kazanca denk geliyor. Bu sayı çok daha hızlı bir şekilde artacak. Ben bunun Dünya için iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Elon Musk’ın ellerine sağlık. Not: Yapılan kesintilerde mutlaka yanlış olanlar da vardır. Ama bir verimlilik artışı olduğu da aşikâr.”[21]
Department of Government Efficiency (Hükümet Etkinliği/Verimliliği Birimi: DOGE), Trump’ın, seçim kampanyasına milyonlarca dolar bağışta bulunan, seçilmesi için hem gövdesini hem beynini, hem de elindeki sosyal medya olanaklarını seferber eden Musk’ı seçildikten hemen sonra “özel hükümet görevlisi” sıfatıyla başına getirdiği yarı-resmî kurum. “Hedefi: hükümet bürokrasisini tasfiye etmek, aşırı düzenlemeleri bertaraf etmek, israfı önlemek ve federal ajansları yeniden yapılandırmak.”[22]
Neoliberalizmin ezeli masalı: israfı önlemek, bürokrasiyi alt etmek, devleti küçültüp etkinleştirmek… Dünya halklarının 1980’den bu yana liberallerden dinledikleri bu martavallara hâlâ inanmalarını beklemek nasıl bir yaratıcılık yoksulluğudur, bilinmez, ama zenginler talan düzenlerine başka gerekçe uyduramıyor, anlaşılan.
Her ne hâl ise… Musk “şaibeli” biçimde başına getirildiği[23] DOGE, derhâl kolları sıvayarak çalışma, eğitim, enerji ve sağlık sektörlerindeki “israf”ı önleme çabalarına girişti. “Yaklaşık 150 milyon Amerikalının bağlı olduğu Medicare (Tıbbi Bakım) ve Medicaid (Tıbbi Yardım) programlarını ve milyonlarca Amerikalıyı yoksulluk sınırının üzerinde tutan, ölümcül kasırgaların etkilerinden koruyan ve onları yırtıcı beyaz yakalı canilere karşı savunan sosyal sigortaları yöneten ajansları kurcalamakla meşguller”[24] şimdilik.
Züccaciye dükkânındaki fil gibi davranıyor… Bugüne dek sosyal programlarda ya da kamu adına şirketleri denetlemekle görevli binlerce kişiyi işten çıkardı: “Ağaç kabuğu yesinler!” Ve ne yaptığını bildiği de bir hayli kuşkulu: Örneğin biyomedikal araştırmalarda yapılmasını öngördüğü milyarlarca dolarlık kesintinin kanser araştırmalarına da son vereceği kendisine hatırlatıldığında, “Yok böyle bir şey! Ne saçmalıyorsun sen?” cevabını veriyor.[25] Ya da Ulusal Nükleer Güvenlik Yönetiminden “tasarruf amaçlı” kitlesel işten çıkarmaları gerçekleştirip de sonradan bu birimin nükleer silahlar stokunun güvenliğinden sorumlu olduğunu “keşfedince” apar topar işten attığı memurları geri alıyor…[26]
Ancak Elon Musk ve DOGE’un hışmından nasibini alan, yalnızca sağlık, sosyal güvenlik ve eğitim sistemleri, yani kamusal hizmetlerle görevli sektörler değil. Sermayeyi, şirketleri mali ve işleyiş açısından denetleyen kurumlar da topun ağzında. Özellikle kendi şirketlerini… Örneğin sosyal medya platformu X için hazırladığı ödeme sistemini devreye sokmadan bir hafta kadar önce, Tüketici Mali Koruma Bürosunu kapatıyor.[27] New York Times’ın haberine göre Musk’ın altı şirketi hakkında 32 soruşturma yürüten ajansların tümü, DOGE’un hedefinde…[28]
Bir şey daha, DOGE aracılığıyla, soruşturduğu kurumlardaki “hassas” bilgilere erişebilme imkânının, Musk’a rakipleri karşısında önemli avantajlar sağlayacağı da sıkça dillendirilmekte. “Bu hâliyle DOGE’un Savunma Bakanlığını mercek altına alması hoş bir sürpriz olarak görülebilir. Ama bu bakanlık, Musk’ın çıkar çatışmalarının en yoğun olduğu yer. Times’ın kaydettiği gibi, Savunma Bakanlığı ‘bir çok uydusunu yörüngeye sokabilme konusunda Bay Musk’a bağımlı ve pek çok başka inisiyatifte onun şirketleriyle çalışıyor.’ Bu kontrolden savunma harcamalarında önemli bir kesinti beklememeliyiz. Ama Elon Musk’ın sahibi olduğu şirketlere yarar sağlayacağından emin olabiliriz.”[29]
Son olarak da DOGE adı üzerinde duralım. Hayır, bu Elon Musk’ın başına getirildiği Department of Government Efficiency’nin kısaltması değil. Bu adı Musk, en sevdiği kripto para birimi olan Dogecoin’e atfen koymuş.[30] Elon Musk, Dogecoin’le çok girift ilişkiler içinde. Sosyal medya kanalından bu para biriminin hızla yükselip düşmesine yol açan yayınlar yapıyor. Yakın zaman önce tümüyle Dogecoin ile finanse edilecek bir Ay görevini duyurdu. Uydunun adı mı? Doge-1…[31]
Donald Trump’ın iktidara gelir gelmez kendi kripto parasını devreye sokması, Musk’ın Dogecoin’e düşkünlüğü ile birleştirildiğinde, “bu ikili ABD maliyesini özelleştirmeye mi çalışıyorlar?” sorusu yüksek sesle dillendirilmeye başladı.
“Dünyanın mali sisteminin bir kısmını özel sektörün kontrolündeki kripto paraya dönüştürmek, kendi halklarına hesap vermek zorunda olan ulusal hükümetlerin elindeki gücü alacaktır. Musk servetini ve sosyal medyasını yalnızca ABD’de değil, Almanya dahil kimi Avrupa ülkelerinde de politikaya soyunarak şimdiden bu çabaya girişti.”[32]
* * *
Elon Musk… Kapitalizmin en çıplak, en sınır tanımaz, en hoyrat, en küstah, en doymak bilmez yüzü. Çevre talanından semirip “çevrecilik” taslayan ve bundan da kâr devşiren; “ifade özgürlüğünün yılmaz savaşçısı” pozlarında sosyal medya imkânlarını neo-faşistlerin emrine veren; “insanlığı kurtaracağım” iddiasıyla Mars’ı sömürgeleştirmeye kalkışan ve uzay teknolojisini Pentagon’un hizmetine sunan; “yolsuzlukla mücadele ediyorum” diye, eline geçirdiği devlet olanaklarıyla şirketlerini denetleyen tüm kurumların üzerinden silindir gibi geçen; “tasarruf sağlıyorum” diye kamusal hizmetleri budayan; işçi düşmanı…
Evet, kapitalizmin kendisine dair söyleyecek yalanı kalmadı. Elimizde Grönland’ı, Kanada’yı, Panama’yı ilhak etmek, Gazze’yi Filistinlilerden “temizleyip” süper zenginler için bir “tatil beldesi”ne dönüştürmek arzusunu dillendiren bir Trump ve ona yedeklenmiş (ya da onu yedeklemiş), Nazi selâmı veren bir Musk var…
Bir de “büyük insanlığın” “kurtarıcılarından kurtulma” imkânı…
31 Mart 2025, Muğla.
[1] Nikos Kazancakis, El Greco’ya Mektuplar.
[2] Rick Baum, “Elon Musk Uber Alles”, Counterpunch, 17 Mart 2025, https://www.counterpunch.org/2025/03/17/elon-musk-uber-alles/
[3] Evet, evet, Wikipedia onu aynen bu terimle tanımlıyor: “Elon Reeve Musk (…), iş adamı, mühendis, endüstriyel tasarımcı, teknoloji girişimcisi ve hayırseverdir”! (https://tr.wikipedia.org/wiki/Elon_Musk) Burada hemen bir parantez açalım: Musk’ın “hayırseverliği”ne gösterilen kanıtlardan biri, Bill Gates ve Warren Buffet öncülüğünde ABD’li milyarderlerin 2009 tarihinde servetlerinin yarısını hayırseverlik faaliyetlerine harcayacaklarını ilan eden bir taahhütnameyi (The Giving Pledge) imzalamış olmasıdır (Nisan 2012). Ancak ilginç bir biçimde, Gates ve Buffet’in servetleri taahhütname tarihinden bu yana katlanmışken (Bk. Kelsey Piper, “The Giving Pledge, the campaign to change billionaire philanthropy, explained”, The Vox, 10 Temmuz 2019, https://www.vox.com/future-perfect/2019/7/10/18693578/gates-buffett-giving-pledge-billionaire-philanthropy); Musk’ın durumu da farklı değildir. Elon Musk’ın serveti taahhütnameyi imzaladığı 2021 yılında 2.7 milyar dolarken, 2024’te 223 milyar dolara çıkmıştı… Ama yine de sözünü tutmadığı, iddia edilemez(!). 2021’de (çoğu hisse senedi) 5.7 milyar dolarlık bir miktarı kendi vakfına devrederek hem “hayırsever iş insanı” görüntüsünü pekiştirmiş, hem de devasa bir vergi yükünden sıyrılmayı becermişti! (Bkz. Michael Mechanic ve Tim Murphy, “Billionaires’ Giving Pledge: Part Tax Strategy, Part PR Stunt”, Mother Jones, https://www.motherjones.com/politics/ 2024/01/giving-pledge-bill-gates-warren-buffett-elon-musk-sbf-philanthropy/).
“Hayırseverlik” bahsine devamla; vazgeçtim servetinin yarısını bağışlamaktan, dünyanın süper zenginlerine yaptığı bir çağrıda, Elon Musk’ın adını da zikrederek bir kerelik yapacağı 2 milyar dolarlık bir bağışın, (servetinin yüzde ikisine denk düşüyor. Makul bir “zekât” ölçeği gibi düşünelim) küresel açlık krizini çözmeye yetebileceğini söyleyen BM Dünya Gıda Programı direktörü David Beasley’e, sahibi olduğu X’ten şöyle “hiza vermiş”ti: “Eğer Dünya Gıda Programı 6 milyar doların dünyadaki açlık sorununu nasıl çözeceğini açıklarsa, Tesla hisselerimi hemen satıp bağışlarım.” Beasley’e düşen, süklüm püklüm bir geri adım atmak oldu… (Luke Savage, “Do Not Welcome Our New Billionaire Overlords”, Jacobin, 18.11.2021, https://jacobin.com/2021/11/elon-musk-wealth-tax-inequality-poverty-philanthropy).
[4] Leigh Philips, “We Don’t Need Elon Musk to Explore the Solar System”, Jacobin, o5.08.2021, https://jacobin.com/2021/05/elon-musk-space-exploration-mars-colonization
[5] Elon Musk hakkındaki biyografik bilgiler, Ashlee Vance’ın Elon Musk: Tesla, Space X and the Quest for a Fantastic Future (Harper Collins Publishers) başlıklı kitabından derlenmiştir.
[6] Özel (ve ticari) uzay yolculukları 2000’lerin başlarından bu yana bir hayli yoğunlaştı. Bu alanda faaliyet gösteren tek “girişimci” Elon Musk değil. ABD’de yüklü bir “bilet parası” karşılığında uzaya “bilimsel” ve “turistik” geziler düzenleyen şirketlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. 2024 başlarında “Türkiye’nin dev uzay projesi” propagandalarıyla gerçekleştirilen ve askeri pilot Alper Gezeravcı’nın da katıldığı uzay misyonunu düzenleyen Axiom Space Inc. bunlardan biri.
[7] Nitekim Alman hükümetinin Tesla’ya Berlin yakınlarında bir “giga-fabrika” kurması konusunda verdiği izin, çevreciler arasında içme suyu kaynaklarına vereceği zarardan dolayı şiddetli itirazlara yol açtı (Peter Schadt ve Hans Zobel, “Elon Musk’s Gigafactory Shows the Hollowness of Green Capitalism”, Jacobin, 11 Mart 2022, https://jacobin.com/2022/03/elon-musk-gigafactory-berlin-green-capitalism-climate-program-environment-electric-car).
[8] Paris Marx, “Elon Musk is not the Future”, Jacobin, 16.02.2018, https://jacobin.com/2018/02/elon-musk-hyperloop-public-transit-tech
[9] Daniel Goulden, “Elon Musk’s Sci-Fi Futurism Is Just Plutocracy With Space Travel”, Jacobin, 23.01.2023, https://jacobin.com/2023/01/elon-musk-climate-change-future-promises-status-quo
[10] Peter Schadt ve Hans Zobel, “Elon Musk’s Gigafactory Shows the Hollowness of Green Capitalism”, Jacobin, 11 Mart 2022, https://jacobin.com/2022/03/elon-musk-gigafactory-berlin-green-capitalism-climate-program-environment-electric-car
[11] March Zeng, “The Environmental Impacts of Lİthium and Cobalt Mining”, 31.03.2023, earth.org, https://earth.org/lithium-and-cobalt-mining/
[12] Ayça Söylemez, “Bolivya’da ikinci ‘lityum darbesi’ mi?”, Bianet, 27 Haziran 2024, https://bianet.org/haber/bolivyada-ikinci-lityum-darbesi-mi-296892
[13] Luke Savage, “Elon Musk is Waging War on Freedom of Speech on Twitter”, Jacobin, 13.4.2023, https://jacobin.com/2023/04/elon-musk-twitter-freedom-of-speech-social-media-censorship
[14] Luke Savage, a.y.
[15] Branco Marcetic, “Crackdown on Left Wing Twitter Accounts”, Jacobin, 29.11.2022, https://jacobin.com/2022/11/elon-musk-twitter-crackdown-left-wing-accounts
[16] Dean Baker, “Failed Elites, Elon Musk and the Lies the Media Tells You”, Counterpunch, 14.02.2025, https://-
www.counterpunch.org/searchresults/?cx=000357264939014560440%3Aicshsy4bfu0&ie=UTF8&q=elon+musk#gsc.tab=0&gsc.q=elon%20musk&gsc.page=1
[17] Joe Allen, “Musk’s Global War on Unions: Taking on Tesla From Showrooms to the Plants”, Counterpunch, 28.02.2025 https://www.counterpunch.org/2025/02/28/musks-global-war-on-unions-taking-on-tesla-from-the-showrooms-to-the-plants/
[18] Daniel Goulden, “Elon Musk’s Sci-Fi Futurism Is Just Plutocracy With Space Travel”, Jacobin, 23.01.2023, https://jacobin.com/2023/01/elon-musk-climate-change-future-promises-status-quo
[19] Daniel Goulden, a.y.
[20] David Sirota, “Austerity for Thee But Not for Me”, Jacobin, 12.02.2025, https://jacobin.com/2025/02/musk-trump-doge-nasa-spacex
[21] https://x.com/ProfDemirtas/status/1905364702718500896
[22] Casey Wetherbee, “Elon Musk’s DOGE is Dumb. It Could Also Do Serious Damage”, Jacobin, 20.11.2024, https://jacobin.com/2024/11/musk-doge-trump-government-efficiency
[23] DOGE, resmen bir “departman” olarak geçiyor; departmanlar ise ancak Kongre izniyle kurulabilmekte. Tabii DOGE’un kuruluşunda böyle bir izin yok. Dahası, bugüne kadarki faaliyeti, “israfı” önlemekten çok “bütçe kesintileri”ne yönelik gözüküyor ve bunun da yasal bir dayanağı yok. Musk, tersine, kongreden onaylanmış birçok uygulamayı iptal edip binlerce görevliyi işten çıkardı (Ben Burgis, “Musk and His Rich Friends are Looting the Federal Government”, Jacobin, 13.02.2025 https://jacobin.com/2025/02/musk-doge-conflicts-interest-cfpb).
[24] Branco Marcetic, “If This Isn’t Corruption, Nothing Is”, Jacobin, 10.02.2025, https://jacobin.com/2025/02/trump-musk-corruption-billionaires-government
[25] Marcetic, a.y.
[26] Dean Baker, “Elon Musk and the DOGE Boy Clown Show”, Counterpunch, 28.02.2025, https://www.counterpunch.org/2025/02/28/elon-musk-and-the-doge-boy-clown-show/
[27] Ben Burgis, “Musk and His Rich Friends are Looting the Federal Government”, Jacobin, 13.02.2025 https://jacobin.com/2025/02/musk-doge-conflicts-interest-cfpb
[28] Ben Burgis, agy.
[29] Ben Burgis, agy.
[30] “Dogecoin, aslında, bilişim devi IBM’den yazılım mühendisi Billy Markus ve online tasarım firması Adobe’nin yazılım mühendisi Jackson Palmer’ın şaka amaçlı bir kripto para üretmesiyle ortaya çıktı. (…) Musk, Dogecoin’e desteğini ilk kez Nisan 2019’da Twitter hesabından şu ifadeyle açıkladı: ‘Dogecoin benim en sevdiğim kripto para birimi olabilir. Oldukça havalı.’ Business Insider’a göre, internetteki Dogecoin aramaları, 2019 ile 2020 arasında, Musk’ın bu konuda tweet attığı dönemde ciddi artış kaydederken, 2021’de milyarder, Dogecoin ağının iyileştirilmesi için iki yıldır geliştiricilerle birlikte çalıştığını duyurdu. (…) Musk’ın kişisel olarak ne kadar Dogecoin’i olduğu bilinmiyor. Ancak birçok kişi, 2023 itibarıyla 36 milyardan fazla coin’i elinde tutan ünlü bir Dogecoin balinasının Musk olduğuna inanıyor. Bir kripto paranın dolaşımdaki arzının büyük kısmına sahip olan yatırımcılara ‘balina’ deniyor.
“Bahsi geçen Dogecoin balinası geçen yıl toplam arzın yaklaşık üçte birine sahipti.” (Çağla Üren, “Dogacoin Adını ABD’de bir Bakanlığa verdi: Elon Musk Ne Yapmak İstiyor?”, Euronews, 15.11.2024, https://tr.euronews.com/next/2024/11/15/dogecoin-artik-abdde-bir-bakanlik-elon-musk-ne-yapmak-istiyor).
[31] Çağla Üren, a.y.
[32] Allison Stanger, “Efficiency or Empire? How Elon Musk’s Hostile Takeover Could End Government as We Know It”, Counterpunch, 18.12.2025. https://www.counterpunch.org/2025/02/13/efficiency-or-empire-how-elon-musks-hostile-takeover-could-end-government-as-we-know-it/