Okur Mektupları | Haziran 2025

“Sıcaktı. Bulutlar doluydu.
Boşanacak gibiydiler.”

Adana’yı hepiniz bilirsiniz; sıcağıyla meşhur bir kenttir. Ancak 1 Mayıs çalışmaları süresince hava, Adana’nın alışılmış seyrinden farklıydı. Genellikle serindi, geceleri ise yağmur yağıyordu.

Biz ise 1 Mayıs’tan önceki hafta sonu, çevremizle, arkadaşlarımızla birlikte piknik yapmaya karar verdik. Kadınlar, öğrenciler, işçiler olarak; 1 Mayıs sürecinde yaptıklarımızı konuşmak, neden katılmamız gerektiğini tartışmak ve birbirimizin enerjisini artırarak 1 Mayıs’ın coşkulu geçmesini sağlamak istiyorduk.

Peki ne mi oldu? Pikniğimizin olduğu gün, geceden başlayan yağmur hiç durmadı ve (altyapısının yetersizliği nedeniyle) Adana’yı adeta sel bastı.

Tüm zorluklara ve olumsuz hava koşullarına rağmen bu pikniği gerçekleştirdik; elbette birçok değişiklik yaptıktan sonra. Örneğin, pikniği yapmayı planladığımız yeri değiştirdik. Bu değişiklik, ihtiyaçlarımızın da değişmesine yol açtı. Hiç tanımadığım, daha önce sohbet etmediğim onlarca kişiyle bir araya gelmek; herkeste aynı heyecanı görmek bana büyük bir güç verdi. Piknik için gösterilen ortak emek, zorlukları birlikte aşma çabası, birbirimize olan inancımı artırdı. Hepimizin aynı amaç uğruna verdiği çaba çok kıymetliydi.

“Neden 1 Mayıs’a katılmalıyız?” konusunu konuşurken, gelen arkadaşlardan biri “Ali İsmail’in dediği gibi, bir gün çocuklarımız özgür doğacak” dediğinde gözlerim doldu, açıkçası gururlandım da.

Gezi’nin üzerinden onca yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ ondan örnek veriyor, ondan cesaret alıyoruz. Görüyorum ki Gezi ruhu hâlâ içimizde. Birimizden diğerine geçerek büyüyor, çoğalıyor. Bunu Gezi Direnişi’ne hiç katılmamış olmasına rağmen, dilinden “Gezi”yi düşürmeyen gençlerde de görüyorum. Gezi Direnişi’nin verdiği umut, gençlerin gözlerinde büyüyor.

Bu umut, hem direnirken hem örnek verirken eylemlerimizde yaşamaya devam ediyor.

Bizler, Gezi’den aldığımız direnç ve cesaretle her alanda, her meydanda olmaya devam edeceğiz.

Her koşulda, her yerde; rengimizle, sözümüzle mücadelemizi büyüteceğiz. Örgütlenerek kazanacağımızın bilincini her alana taşıyalım: ÖRGÜTLENELİM, KAZANALIM!

Mayıs ayı yalnızca 1 Mayıs’tan ibaret değildir. Mayıs ayı, tarihsel olarak hem katliamların hem de direnişlerin ayıdır.

Bu ayda yaşanan acılar; halkın örgütlenmesi ve mücadelesiyle birleşerek devrimci bir bilincin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Mayıs, bize örgütlenmeyi, direnç göstermeyi, bir araya gelmeyi öğretir.

Mayıs direniştir! Mayıs mücadeledir! Mayıs örgütlenmedir!

Onlarca devrimci, sömürüye, inkâra ve zulme karşı durdukları için bedel ödedi. Bu bedeller, halkların belleğinde yeni isyanların mayası oldu.

Aynı şekilde, sadece bir “anma takvimi” de değildir. Bu ayın her günü, direnişin ve örgütlenmenin birer çağrısıdır.

Mayıs, bize birlikte durmayı, birlikte üretmeyi ve birlikte mücadele etmeyi öğretir.

Ve bu çağrı, tarihten bugüne süzülen bir mirastır: MÜCADELEYE KATIL, ÖRGÜTLEN!

Adana’dan Bir Kaldıraç Okuru

İlk 1 Mayısım

Hayatımdaki ilk 1 Mayıs’a katıldım. Benim için çok heyecan vericiydi. Hazırlık sürecinde arkadaşlarımla birlikte verdiğimiz emek sonucu, böyle önemli bir günde bulunmak benim için değerliydi. Bahsettiğim arkadaşlarımın bir kısmı ile daha önceden tanışıyor olsam da çoğu ile 19 Mart sürecinde tanışmıştım ve birçoğu benim gibi öğrenciydi.

Eylemlerde bulunma sebebimiz ve haykırışımız ortak bir düşüncede buluşuyordu. Daha önceden beri örgütlü olan arkadaşlarımla tartışmalarım sonucu, örgütlü bir mücadelenin daha verimli ve daha sürdürülebilir olacağı kanaatine vardım. Özgür Üniversite Hareketi altında toplandık. Bu hareket daha önce farklı şehirlerde faaliyet göstermiş. Bulunduğum şehirde ise ilk faaliyetini bizim gösterecek olmamız, ayrı bir cesaret katıyordu.

Her ne kadar 19 Mart sürecinde bir araya gelmiş olsak da savunduğumuz şey, çok daha uzun vadede direnişi büyütmekti. 19 Mart sürecinden sonra araya bayram tatili ve üniversite sınavlarının girmesi, eylemleri sönümlemişti. Bayramdan sonra, çoğu hakkını arayan öğretmenin işten çıkarılması sonucu eylemler liselere de sıçradı. Biz de kardeşlerimizin mücadelesinde yer aldık ve oradaki kardeşlerimize bu sürecin örgütlenerek daha verimli ve daha geçerli olabileceğinden bahsettik. Bu şekilde etrafımıza daha fazla kişi katmış olduk.

Ortak mücadelede bulunduğumuz arkadaşlarla 1 Mayıs’ta kortej kurma kanaatine vardık. Bu yolda toplantılar aldık. Hattâ daha fazla kişiye ulaşabilmek için bir bülten oluşturduk. Bültenin içerisinde 19 Mart sürecinden ve bu eylemlerin örgütlenerek daha geçerli olacağından bahsettik. Bülteni, katıldığımız eylemlerdeki kişilere dağıttık ve bu şekilde daha fazla kişiye ulaşmayı hedefledik. Bu konuda başarılı olduğumuzu düşünüyorum.

Buna destek olarak bir de piknik düzenledik. Ortak amaca sahip olduğumuz yoldaşlara ulaşmaya çalıştık. Bu yolda yaptığımız toplantılar, tartışmalar ve verilen emekler herkes için çok değerliydi. 1 Mayıs yaklaşırken heyecan gitgide artıyordu. Yaptığımız çalışmalar her ne kadar yorucu geçse de 1 Mayıs’ın heyecanı bizi motive ediyordu.

Sonunda o gün gelmişti. Pankartlarımızı, önlüklerimizi ve flamalarımızı hazırlayıp alana geçtik. Kortejimizi oluşturduk ve yürüyüşümüzü yaptık. Verdiğimiz emeğin sonucunu en güzel hâliyle aldık. Bulunduğumuz şehirde ilk kez oluşturulmuş bir kortej için hiç beklemediğimiz kadar bir katılım aldık. Ortaklarımızın birçoğunun ilk 1 Mayıs’ı olsa da herkesteki heyecan neredeyse aynıydı.

Yürüyüşümüzden hemen sonra ise Suavi’nin konseri vardı. Kendime çok şaşırıyorum, böyle bir müzisyeni nasıl olur da daha önce tanımamışım? Yaptığı konuşmadan çok etkilendim. Benim için çok değerliydi. Bütün emekçilerin 1 Mayıs’ını kutlarım.

Daha öncesinde örgütlü olmaktan çekinirdim. İlk örgütlülüğümü bu şekilde emek vererek geçirmek, bu algımı kırdı. Şu an bulunduğum bu konumda daha cesaretliyim. Her yeni güne başladığımızda örgütlü mücadeleyi daha da büyütme dileğiyle…

Sesini ve soluğunu direnişlerde bulan tüm öğrencilere selâm olsun.

Adana’dan Bir Kaldıraç Okuru

Ben Güzeltepe’den bir dergi okuru…

Mahallemizde yapılan eylem çoğu kişiyi çok etkilemişti. Sokak sokak gezerken çoğu insanın balkondan alkışlaması, çoğu insanın da aramıza katılıp bizlere destek vermesi mutluluk verici bir şeydi. Çalışmak yerine eyleme gelerek sesini duyurması veya bir annenin çocuğunun elinden tutup bu eylemlere katması çok güzel bir şey. Alsancak’ta vb. yerlerde yapılan eylemlere çoğu insan içeri girme korkusuyla gidemeyip mahallemizde yapılan eylemlerde tencere, tava çıkıp sesini duyurmaya çalışması gelecek nesillerin haksızlık olmayan bir ülkede yaşamasına destek olmaya çalıştık. Destek olmaya devam edeceğiz.

Güzeltepe’den Bir Kaldıraç Okuru

Ben eyleme katılan yüzlerce, binlerce gençten biriyim. Eylemlerin yapılacağını duyduğum ilk anda zaten gitmeye karar vermiştim. Fakat içimde küçük bir korku ve endişe olduğu için ilk günler çok cesaret edememiştim. Eylemlerin 4. ve 5. günlerinde katılabildim. Bunun sebebi de hem benim gibi düşünen bir arkadaşımın olması hem de benden pek de bir farkı olmayan toplumdaki diğer genç arkadaşlardı. Biz arkadaşımla karar verip o atmosfere girdiğimiz an zaten hep beraber ne kadar güçlü olabileceğimizi hissetmiştim. Ki bence bu duygu orada olan herkesin hissettiği duyguyla aynıydı. Hepimizin korkuları, umutları, bastırılmış duygu ve düşünceleri vardı. Ama oraya gelen, buna cesaret eden herkes zaten duygu ve hislerini baştakilere anlatmak, burada var olduğumuzu soranlarımız olduğunu belirtmek için oradaydı.

İki gün boyunca hissettiklerime gelecek olursak, ben orada herkesle beraber umudu tattım. Herkesle beraber bağırdım. Çünkü sesimi tek başıma duyuramıyordum. O an aynı şehirde yan yana yürüdüğüm insanları bırakın; aynı hisler aynı duyguları benimle birlikte yaşayan başka şehirlerde, ülkelerde insanlar olduğunu bilmek gerçek güç. O iki uzun gün benim için buydu.

Halk olarak biz orada tek bir konuyu düzeltmek için değil, sokaklara indiğimiz tüm umutsuzluklar, toplumca yanlış olarak nitelendirdiğimiz her şey için yürüdük, güldük, denedik. Birbirimizin umudu olmaya çalıştık.

İzmir’den Bir Kaldıraç Okuru

 

İzmir – Özgür Üniversite Hareketi’nden öğrenciler 19 Mart Direnişi deneyimlerini yazdılar…

Ben hayatım boyunca yargılayıcı oldum, ama 2 Nisan’da başlayan Türkiye’nin en büyük ayaklanmalarından biri olan eylemlerden çıkardığım şey; halkın birleşmesinin ve güçlü bir muhalif sol hegemonya kurulmasının tek yolunun siyasal görüşlere bakılmadan insanları bir araya getirmek olduğuydu. Bireyin cesaretinin topluluğun cesareti ile artacağını kanıtlayan anılarım oldu. Başlangıçta, o an yaşarken fark etmediğim psikolojik şiddet ve travmalarla çok sevdiğim arkadaşlarımı protesto alanlarına çekerken duraksıyordum. Ancak birleşe birleşe birbirimizin açıklarını kapattığımızı fark ettim. Daha önce yaşanmamış duyguları ve acıları bana yaşatan ve hâlâ işkence ve orantısız güç boyutuna beni inandıramayan olaylarda geçmişinde hem kendimi örgütlerken hem arkadaşlarımı örgütlerken paha biçilmez olduğunu öğrendim. 1 Nisan’dan önce de kendimi depresif ve tembel hissederken şu an hayatımda ilk defa bu kadar çok ders çalışmak, ülkemi ve ülkeleri gezmek, okumak ve dinlemek istiyorum. En can alıcı noktalarda ihtiyatlı olmak için yaptığım hazırlık ve insanlara etkisi varlığımı güçlendiren bir şey oldu. Susarak ve durağan geçen eleştiri sohbetlerine taslak hazırlıyoruz gibi de geliyor. Hiçbir zaman mistik olduğunu düşünmediğim umudu da ilk defa bu kadar benimle kursağımda bir taş olduğunu ve yaşamımda tanıştığım varlığını hissettiğim bir kız kardeşim oldu. İşte bundan dolayı kazanacağız. İtaat etmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz. Bizi yıldıramayacaklar çünkü adapte olmayı korkmamayı birbirimize yeni yazmayı öğrenen çocuk gibi öğreteceğiz. Cumhuriyet için yanıp tutuşan bize dikte edilen ahlâkçılığı ve etikliği yıkıp ilkbaharda yeniden tomurcuklanan çiçekler gibi rengârenk devam edeceğiz. Emeği geçen ve yürekleri bizimle olan her birey sayesinde tarihi bir elimize, vicdanımızı diğerine alıp sokaklarda adımlarımızla sesimizle her yer yankılanacak.

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü

Bayraklı’daki eylemlerde hayatımda ilk defa biber gazına maruz kaldım, etrafımdaki herkes gözü kapalı bir şekilde sağa sola koşturuyor, birbirini eziyordu. İzdiham anında ben de gözümü açamaz, nefes alamaz hâlde tek başıma güvenli bir yer arıyorken bir anda hiç tanımadığım, beni de tanımayan biri sanki kardeşiyle, abisiyle ilgilenirmiş gibi ilgilendi benimle. O an gerçekten sahipsiz olmadığımızı, birbirimize sahip olduğumuzu anladım. O ana kadar içimde olan tüm gözaltı, biber gazı, tazyikli su korkuları üstümden kalktı. Oysa benimle sadece 2-3 dakika ilgilenmişti ve sadece yüzüme, gözüme talcidli su sıkıp kaybolmuştu. Kısa da olsa bu beraberliğe, birliğe tanık olmak bende çok şey değiştirdi. O an kol kola başarabileceğimizi anladığım an oldu.

Ege Üniversitesi

20 Mart Perşembe Bayraklı, ilk çatışma günü, benim de TOMA ve biber gazı ile ilk tanışmam. Tanıdığım tanımadığım insanlar ile kol kolayız, ardımızı TOMA suyuna dayamışız, kıpırdamıyoruz. Gözlerim, boğazım, plastik mermilerin vurduğu her yerim acılar içinde ama ben ayaklarımı sağlam basmaya, kolumdaki insanları bırakmamaya odaklıyım. Herkes farkında karşımızdakilerinin kim olduğunun, bizim orada kol kola neden durduğumuzun. O barikat aşıldığında daha büyüklerini aşmaya gideceğimizin farkındayız, direniyoruz. Bıkkınlık güç veriyor, sudan savrulmamak için beni tutanlar güç veriyor, yarının dünyasının düşü güç veriyor.

O barikat açılmadı, evet, ama ben artık önüme konulacak en büyük barikattan dahi çekinmiyorum. Yarına, sokaklara daha büyük barikatları yıkmaya ve artlarına koşmaya heves ediyorum, içimde tek bir korku tanesi olmadan.

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü

20 Mart 2025 günü arkadaşlarımla Dokuz Eylül Üniversitesinden başlayan yürüyüşümüzde polisten yediğimiz ilk biber gazı, birlik beraberlik hissi, bakkalın bize su ikram etmesi, bu yoldaki direncimizi kuvvetlendirdi. Daha sonra üç gün sevgilimle beraber gittiğimiz direnişler benim için çok anlamlıydı. Çok değer verdiğim biriyle el ele dövizlerimizle beraber bu direnişin parçası olabilmek bize hayatımız boyunca unutamayacağımız bir deneyim sundu. Folkart’ta gördüğüm ilk TOMA, yediğim büyük çaplı gaz, su biraz çarpmış olsa da, diğer günler daha bilerek gitmemi sağladı. Asla unutmayacağım en büyük mesela Alsancak’ta 22 Mart gecesi herkesin üstüme koşup beni düşürmesi ardından 30 polisin beni tutup aralarında darp etmesiydi. O anki korku ve daha sonrasında yaşadığım şok unutulmaz bir an olarak bende kalacak. Ve o gün arkada kaldığımda sevgilime bağırmam kulaklarımızda her zaman çınlayacak. İlerde çocuklarımıza anlatacağımız, ülkenin her tarafında binlerce insanın bu direnişi unutulmamalı. 27 Mart günü doğum günümde eylemde olmak, orada arkadaşlarımla direnmek, unutamayacağım bir doğum günü oldu. Bu yılki doğum günü hediyem direniş, devrim… Gezi’de küçüktük, bilmiyorduk, anlamıyorduk. Ailemden dolayı Gezi ile alakalı hiçbir şey görmedim ama bu direnişler kocaman bir kitleye Gezi’yi hatırlattı ve bilinçlendirdi. Sesimizi çıkarmayı hatırlattı. Umarım daha sonrasında sesimizi çıkarmayı unutmayız.

Dokuz Eylül Üniversitesi

19 Mart sabahı uyandığımda Ekrem İmamoğlu dâhil 80’den fazla siyasetçi, gazetecinin de aralarında bulunduğu kişilerin gözaltına alındığı haberini aldım. Önceki gün zaten Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal edilmişti fakat ben ertesi gün büyük bir gözaltı furyasının olacağını düşünmemiştim. Üniversiteye gittim ve derse girdim, akşama Alsancak’ta Emek ve Demokrasi Güçlerinin çağrısı vardı. Ben de bu kadar hukuksuzluk, yolsuzluk ve baskı varken eyleme katılmam gerektiğini düşündüm. Eyleme katıldım. Öğrenci hareketlerinin Bornova’da toplanma haberini aldım ve arkadaşlarımla oraya katıldık. En başta azınlık gibi dursak da birden ciddi bir kalabalık hâline geldik ve her yaştan insan grubu bize destek verdi, o gün aynı zamanda kırılım noktası olan İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin barikatı yıkması herkesi cesaretlendirdi. O gün dağıldık ve ülke genelinde büyük isyanın fitili ateşlenmiş oldu. 20 Mart günü aynı şekilde eylemlere katılma kararlılığını taşıyordum ve üniversiteye gittim, bazı arkadaşlarımı da eyleme gelmeleri için ikna etmeye çalıştım, o esnada bazı arkadaşlarım da eyleme gitmememi istediler, bunun altında başka bir şey var ama şimdi buraya girmeyelim. Eylemler sürmeye devam etti bu süreçte ve ben elimden geldiğince katıldım ve desteğe arkadaşlarımı da dâhil ettim. Süreç hâlâ devam ediyor ve bunun için çalışmaya devam edeceğim. Tutuklu arkadaşlarımız, siyasetçiler ve gazeteciler, sömürülen işçiler ve geleceğimiz için direnişe devam edeceğiz.

İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi

Aslında İmamoğlu’nun alınmasıyla başlayan bu süreç insanların İmamoğlu’nu çok fazla önemsediği için falan olmadı. Herkeste biriken öfke bu şekilde aslında harekete geçmiş oldu. Ne kadar bu hareket sönümlenmeye başlamış da olsa herkes için harekete geçme adımı oldu. Fizikte de olduğu gibi, harekete geçen cismin hareketine devam etmesi duran bir cismin harekete başlamasından daha kolay olduğu gibi artık bence insanların yaşadıkları haksızlıklar karşısında harekete geçmeleri daha kolay olacaktır.

İzmir’de bu süreçte en büyük problemlerden biri birliğin sağlanamaması ve farklı yerlerde farklı çağrılar çıkılıp insanların kafa karışıklığı yaşamasına sebep olmasıydı. Ama yine de herkes için ve tabii ki benim için de bu süreç büyük tecrübe olmuş oldu. Hem eylemler açısından hem çatışma açısından hem de örgütlenme açısından kısa bir süreçte çok fazla deneyim edinmiş olduk. Bundan sonra da biz öğrencilere düşen görev akademik boykotları ve sıra arkadaşlarımızı örgütleyip halkın ve öğrencilerin bastırılamayacağını göstermektir.

Ege Üniversitesi

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz