Savaş, kriz, işçi sınıfı ve direniş hattı

Haziranın ortasında, daha önceden sık sık vurgulandığı, herkesin biraz olsun beklediği gibi, İsrail İran’a saldırdı. Saldırı, ABD ve İngiltere başta olmak üzere, tüm Batı’nın, NATO’nun saldırısıdır. 

Saldırı, Ortadoğu’nun paylaşılması savaşımının bir parçasıdır. İran’ın dize getirilmesi demek, Batı için, en başta ABD ve İngiltere için tüm Ortadoğu’nun denetim altına alınması demektir. İsrail’in bölgenin en önemli gücü, tetikçisi, kahyası hâline getirilmesi demektir.

Saldırı, dünya çapında süren savaşın bir parçasıdır. Emperyalist beşli, dünyayı yeniden paylaşmak için giriştikleri savaşı, Rusya ve Çin’i sömürgeleştirme hedefi ile başa koyup düşman ilan ederek, bir yön değiştirmiştir. Önde, Rusya ve Çin’e karşı savaş, ABD hegemonyasının sürdürülmesi isteği vardır. Ama bunun arkasında ve içinde paylaşım savaşımı vardır. İngiltere, mesela Irak petrolleri konusunda hemen pay almıştır. 

İran’a karşı savaş, şimdi, Ukrayna yenilgisinin ardından, ABD’nin kendi eski müttefiklerini, tüm NATO’yu yeniden konsolide etmesi, kendi etrafında toplanmalarını sağlaması amacını da gütmektedir. Ukrayna’da kaybeden ABD ve NATO, şimdi bir zafere ihtiyaç duyuyor ve bu zafer İran sahasında kazanılmak istenmektedir. 

Türkiye bu savaşın içindedir. Hem NATO nedeniyle, hem ABD sömürgesi, Batı’nın “ortaklaşa sömürgesi” olması nedeniyle bir anlamda zorunlu olarak, hem de Ortadoğu pazarından pay almak için ve Kürt devrimini boğmak için gönüllü olarak. 

Savaş ilerledikçe, tüm bunlar ortaya çıkacaktır.

2023 seçimlerini bir kere daha çalarak Saray Rejimi, kendini sağlamlaştırmak için yollar aramaya başladı. Kriz, paylaşım savaşımı, Kürt hareketinin hâlâ var olması ve ülkede süren direniş, Saray Rejimini hâlâ zorlamaktadır. Seçim sonrasında Saray Rejimi, iki noktada kendini organize etmeye başladı. Birincisi, ekonomiyi, uluslararası alacaklılara devretti. “Yerli halk” diye söze başlayan Şimşek, bu uluslararası konsorsiyumun memurudur. TC devletinden maaş alması, aldığı maaşın ödülüdür. Esas maaşını uluslararası konsorsiyumdan almaktadır. Ekonominin bu durumunu herkes bir ölçüde görmektedir.

İkincisi, gizli bir savaş kabinesi kurdular. Bu savaş kabinesi NATO kanalıyla ABD’ye bağlıdır. Kalın ve Fidan bu kabinededir. Altun, bu kabinenin hizmetindedir. Bu hâli ile Erdoğan, bir çeşit kukladır, vitrindeki mankendir ve albenisi olmayan bir varlıktır.

Savaş yayıldıkça, bu savaş kabinesinin ağırlığı da artacaktır.

Elbette İran, Suriye kadar kolay bir ülke değildir. Ama İran’a sıra, Suriye’den sonra gelmiştir. Lübnan’da Hizbullah, Gazze vb. hâlledilmiştir. Ve TC devleti, parlamentoda İsrail’i kınayan bir karar almıştır. İyi ama, mesela bu kararın gereği olarak Kürecik ve İncirlik devre dışı bırakılmamıştır. Tersine, Türkiye’den İsrail’e her türlü yardım ulaşmaktadır.

TC devleti, savaş bahanesi ile, bir yandan, Kürtlerin gardını indirmesini sağlayıp, bir Kürt katliamı için yollar aramaktadır, diğer yandan ise, “iç cepheyi güçlendirmek” vurgusu ile, tam bir biat istemektedir. Kürtler konusunda ABD ile pazarlıklar yaptıkları açıktır. Kürtlerin katledilmesi karşılığında İran’a kara harekâtı mı tartışılıyor, bilmiyoruz. Ama içeride, tam bir sessizlik, tam bir biat istiyorlar.

İmamoğlu’na karşı saldırıya ABD’nin ve Batı’nın onay vermesinin nedeni budur. Almanya’da eskisi gibi Türkiye haberlerine ulaşmak artık yaygın bir durum değildir. Almanya bu anlamda, tam bir savaş rejimine geçmek için hazırlıklar yapmaktadır. 

Bugün, Saray Rejimi, İmamoğlu üzerinden aslında tüm direniş hattına vurmak istemektedir. 19 Mart direnişi hesapları bozmuş olsa da, korkuyu yeniden egemen kılmak istiyorlar. Kürt hareketinin içine bulunduğu süreç, henüz işlerini kolaylaştırmış olmasa da, bir avantaj olarak ellerindedir. Bu koşullarda, barış adı altında, kendilerine avantaj sağlamaya çalışmaktadırlar.

Ancak, kriz, işçi sınıfının artan açlık, işsizlik ve yoksullaşma durumu, direnişleri daha da beslemektedir, besleyecektir. Bu noktada, ulusolculuk, işçi hareketinin önünde bir engel olarak durmaktadır. Sendika mafyası nasıl işçi sınıfının kanını emmekte kapitalistlerin aracı ise, ulusol da, devrimci hareketin rotasını bozmak için bir araç olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada, cephe netleşmektedir.

İşçi sınıfının cephesi, Birleşik Emek Cephesidir. Birleşik Emek Cephesi (BEC), gelişmekte olan direnişi yaygınlaştırmak, birbiri ile bağlantılı hâle getirmek ve örgütlülüğünü artırmak için büyük bir öneme sahiptir.

Devrimci hareket, BEC’i örgütlemekle görevlidir. Bu ertelenemez bir görevdir ve bunun önünde “demokrasi” vb. gibi ara hedefler yoktur. 

Savaş için elini ovuşturan egemenler, bu yolla, bunu kullanarak içeride her türlü yolu deneyerek Saray Rejimini güçlendirmek için uğraşmaktadır. Bir yandan, savaş yolu ile daha da zenginleşme hesapları yapmaktadırlar, diğer yandan ise, savaşı kullanarak siyasal bir sessizlik yaratma peşindedirler. Bu yolla direnişi ezme hesapları yapmaktadırlar. 

Adına sendika denilen örgütlenmelerin çoğu, büyük çoğunluğu, işçi sınıfının örgütlenmesi olmaktan uzaktır. Daha çok devletin ve kapitalistlerin uzantısı sendika mafyasının denetimindedirler. Ancak kriz derinleşmektedir ve sendika mafyası, gücünü kaybetmektedir. İşçi sınıfı, giderek sendikaların mücadeleci olanları ile, devletin uzantısı olanları arasındaki farkı daha net görme olanağına sahiptir. Ve bu arada işçi hareketi içinde sendikanın yerine, çeşitli birlikler, ara örgütlenmeler ortaya çıkmaktadır. İşçi sınıfının direniş hattı, işçileri tek tek ve topluca devrimci politika ile tanıştırmaktadır. Direniş hattı buradadır. Bu direniş hattı, sadece işçilerin değil, öğrencilerin, kadınların direnişi ile de renklenmektedir. BEC, tüm bu mücadeleyi birleştirme, organize etme, koordineli hâle getirme ve büyütme olanağı demektir.

İşçi sınıfının direniş hattı, hem savaş politikalarının durdurulmasının yoludur, hem de Saray Rejimini devirmenin, alaşağı etmenin tek yoludur.

Güçsüzlük, söz konusu olan işçi hareketi olunca, bugüne aittir, yarına ait değildir. Mücadelenin sertleştiği, geliştiği bugün, her türden güçsüzlüğün yenilmesi çok daha olanaklıdır. Egemenin bir geleceği yoktur. Bu nedenle her yol ve araçla saldırmaktadır. Oysa gelecek işçi sınıfınındır ve işçi ve emekçilerin, sisteme karşı her yol ve araçla mücadele etmesi esastır.

Direniş hattı, genel grev ve genel direniş perspektifi ile, bu hedef ile örgütlenmelidir. Bu açıdan da BEC çok önemli ve acil bir görevdir. Bu nedenle, tüm devrimci hareketi, BEC’e çağırıyoruz. Her devrimci hareket, kendi örgütlenmesini zaten yapar. Ancak BEC, bugün, tüm direnişi birleştirmek ve işçi sınıfının devrimci direniş hattını geliştirmek için çok büyük önemdedir.

Egemenlerin, Saray’ın “iç cepheyi güçlendirmek” çağrılarının karşısında, bizim cephemiz Birleşik Emek Cephesidir.

Ülkemizdeki direnişten yükselmekte olan slogan, “genel grev, genel direniş”tir. Bu slogan, yaşanan sürecin gerçekliğinin sonucudur ve elbette güncel ve yerindedir. “Genel grev-genel direniş” sloganının hayata geçmesi için, örgütlenme temeldir. Tüm işçi sınıfının, tüm emekçilerin, kadınların ve gençlerin direnişinin örgütlenmesinden söz ediyoruz. Bu nedenle, bugün, Birleşik Emek Cephesi çok daha önemlidir. 

Yaşasın Birleşik Emek Cephesi!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz