Emperyalistlerin desteğiyle siyonizmin İran’a saldırısından sonra daha önce gelişen isyanlar ve gelen savaşın ayak sesleri üzerine sıkça röportaj yaptığımız Komünist Parti’ye ulaştık. Sade bir şekilde sorularımızı yanıtlayan parti yöneticileri cevaplarında oldukça net: “gerici ve suç niteliğinde”, “soykırımcı İsrail rejimi”, “dünyanın yeniden paylaşım sürecinin bir parçası”, “işçi sınıfı en büyük zararı görecektir”, “savaş özünde halk düşmanı ve kapitalist bir olgudur.”
* * *
İran ile başta ABD olmak üzere tüm emperyalistlerce desteklenen siyonistler arasında tırmanan savaş hakkında yorumlarınızı duymak isteriz. İzlenimleriniz nelerdir?
İslam Cumhuriyeti ile İsrail arasındaki savaş, gerici ve suç niteliğinde bir savaştır; İran’da devam eden protesto hareketlerine ciddi zarar vermektedir ve özgürlük ile eşitlik isteyen herkes tarafından kınanmalıdır.
Bölgedeki pek çok çatışmada doğrudan taraf olmuş olan İslam Cumhuriyeti, bu savaşın patlak vermesini; protesto hareketlerini, işçi grevlerini ve emekçi halkın mücadelelerini bastırmak ve baskıyı yoğunlaştırmak için bir fırsat olarak kullanmaya çalışacaktır. Bu toplumsal hareketler, rejimin varlığı açısından askeri çatışmalardan çok daha büyük bir tehdit oluşturmaktadır ve İslam Cumhuriyeti onları en tehlikeli ve öncelikli düşmanları olarak görmektedir.
Son iki yıl içinde 57.000’den fazla savunmasız Filistinliyi öldüren saldırgan ve soykırımcı İsrail rejimi ise bu savaşı, karşı karşıya olduğu çok yönlü krizlerden kaçış için kullanmaktadır; Başbakan Netanyahu, hakkında yürütülen yolsuzluk soruşturmaları nedeniyle siyasi çöküşten korunmak için savaşları bir kalkan olarak kullanmaktadır.
Bu savaş aynı zamanda küresel emperyalist kapitalizmin dinamiklerinin ve dünyanın yeniden paylaşım sürecinin bir parçasıdır. Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşta, Ortadoğu’da -Gazze, Lübnan, Suriye ve şimdi İran ile İsrail arasında- bu süreci gözlemlemekteyiz. Söz konusu savaş, İsrail devletinin faşist politikalarının ve Filistin halkına yönelik sürmekte olan soykırımın bir devamıdır ve İsrail’in arzuladığı emperyalist bölgesel düzeni inşa etmeye yöneliktir.
Cephede, İslam Cumhuriyeti’nde ve halklar açısından ne olacağını öngörüyorsunuz?
Savaşın nereye varacağını söylemek çok zordur. Ancak kesin olan şudur ki, mevcut savaş yolunun sürdürülmesi daha fazla yıkım, felaket, yerinden edilme ve tekrar eden insanî trajediler getirecek; ayrıca çatışmanın daha da tırmanması ve yayılması riskini artıracaktır. Hem mevcut durumda hem de savaşın şiddetlenmesi hâlinde, İran ve bölge halklarının ezilenleri ile işçi sınıfı en büyük zararı görecektir.
İşçi sınıfı, devrimciler ve solcular bu duruma nasıl tepki veriyor?
İki suçlu ve gerici kutup arasındaki bu savaş, İran’daki işçiler, kadınlar, siyasi tutsaklar, devrimci, komünist ve sol güçler tarafından kınanıyor; bu güçler savaşın derhal sona erdirilmesi çağrısında bulunmaktadır. Savaşın ve güvensizlik ortamının sürmesi, yalnızca İran toplumunda giderek büyüyen işçi ve halk mücadelelerine zarar vermektedir.
Bu bağlamda, savaşın başlamasından bu yana İran’daki işçiler, kadınlar, siyasi tutuklular, radikal ve sosyalist gruplar tarafından; yurtdışındaki diğer ilerici ve radikal çevreler ile solcu ve komünist partiler ve örgütler tarafından çok sayıda açıklama yayımlandı. Bu açıklamalarda savaşın gerici karakteri doğru biçimde tanımlanmakta, savaş kınanmakta ve derhal sona ermesi talep edilmektedir. Aynı zamanda savaşın tırmanabileceği ya da rejimin yıkılmasına yol açabileceği olasılığı da göz ardı edilmemekte; böyle bir senaryo için, toplumsal düzenin meclisler (şûralar) temelinde örgütlenmesine yönelik konsey hükümeti sistemi önerileri dile getirilmektedir.
Açıklamanızda erken kışkırtılan bir ayaklanmadan söz ettiniz ve halkın burjuva grupların peşine düşmemesi gerektiğini vurguladınız. Neden?
İslam Cumhuriyeti’nin devrimci yolla devrilmesi için işçilerin ve emekçilerin yüksek düzeyde örgütlülüğe ve hazırlığa sahip olması şarttır. Eğer ayaklanan halk kitleleri örgütsüz ve radikal bir önderlikten yoksunsa, ister mevcut rejim ayakta kalsın, ister yerine yukarıdan bir başka hükümet dayatılsın, her iki durumda da kaybeden İran’ın işçileri ve özgürlük isteyen halkı olacak; onların umutları ve mücadeleleri uzun süre geriye itilecektir.
Özellikle savaş koşullarında, İslam Cumhuriyeti’nin suçlu ve şiddetli baskıcı doğası dikkate alındığında, yeterli hazırlık olmadan girişilecek devrimci hareket, çeşitli bahanelerle bastırılabilir ve kitlesel katliamlarla sonuçlanabilir. Halkı zamansız ayaklanmalara çağıran sağcı burjuva muhalefet grupları, işçilerin ve ezilen halk kitlelerinin gücünü, kendi iktidarlarını hızla kurmak için basamak olarak kullanmaktan çekinmemektedir – üstelik bunu İran halkının umutları pahasına yapmaktadırlar.
Bu nedenle söz konusu açıklama haklı olarak vurgulamaktadır ki, genişleyen savaş tehdidinden kurtulmak isteyen İran’ın işçi sınıfının, emekçi kitlelerinin ve özgürlük isteyen halkının tek seçeneği, İslam Cumhuriyeti’ne karşı mücadeleyi yoğunlaştırmak, saflarını daha kararlı şekilde örgütlemek ve kitlesel bir ayaklanmaya ve rejimin devrimci biçimde yıkılmasına önderlik edecek ulusal düzeyde bir liderlik inşa etmektir.
Eklemek istedikleriniz nelerdir?
Savaş koşullarında işçi sınıfı hiçbir çıkar elde etmez; savaş özünde halk düşmanı ve kapitalist bir olgudur. Bu nedenle “Savaşa hayır, savaş yanlısı politikalara hayır, derhal ateşkes!” sloganı, yalnızca İran ve İsrail’de değil, Irak, Suriye, Afganistan, Avrupa ülkeleri ve dünyanın her yerinde kapitalist sistemin milyonlarca mağdurunun ortak sloganı olmalıdır.
19 Haziran 2025