KP Oli’nin istifasıyla ve gençlik odaklı kitlesel protestoların sonucunda Nepal’de kriz tırmandı. Bu süreçte farklı fikirler dolaşıma girdi; bu anlatılar Nepal’deki temel kriz dinamiklerini basit algılıyor ya da yanlış temsil ediyor.[1][2]
Eğer eviniz temiz değilse, o zaman karıncalar kapıdan girer ve yılanları çeker.
Nepal’deki kriz eylül ayının başında tırmandı ve Başbakan KP Oli’nin merkez sağ hükûmetini düşürdü. Bu süreci 4 Eylül’de sosyal medyaya gelen yasaklar doğrudan tetikledi. Bu karara karşı düzenlenen protestolar polis kurşunlarıyla bastırıldı ve 19 gösterici hayatını kaybetti. Olaylar büyük kitlesel gösterilere dönüştü; bunun sonucunda politikacıların evlerine, ulusal parlamento binasına ve cumhurbaşkanlığı binasına saldırılar düzenlendi.
Bugün Nepal’de dolaşan birçok anlatı var; ancak iki tanesi öne çıkıyor:
- Sistematik yönetim krizi: Yıllar boyunca verilen sözlerin tutulmaması, yolsuzluk ve fırsatçı ittifakların yaratılması, sadece bu ya da şu partinin değil, bütün egemen siyasi düzenin meşruiyetini sarsmış durumda. Bugünkü patlama, birikmiş ihmalin halk tepkisine dönüşmesi olarak okunuyor.
- Renkli Devrim tezi: Protestoların dışarıdan organize edildiği söylemi; bu yaklaşım, özellikle ABD’yi ve ABD Kongresinin Demokrasi Ulusal Fonu (National Endowment for Democracy) gibi kurumların, Hami Nepal gibi aktörlere yaptığı fonlamaları işaret ederek suçluyor.
Her iki teori de Nepal içindeki aktörlerin sorumluluktan sıyrılmasını kolaylaştırıyor – ya “yabancı müdahale”ye ya da “politik sınıf” gibi muğlak bir kavrama yükleme eğilimiyle. Bu yaklaşımlar, Nepal’deki burjuva düzenin yapısal sorunlarını -asırlık patronaj, himaye ekonomisi toprak, finans, devlet ihaleleri üzerindeki tekelci denetim; monarşi ile yakın bağlar; işçi göçüne ve borç-finanslı altyapı projelerine dayalı büyüme modeli- yeterince ele almıyor. Halkın temel sorunlarının kaynağı, “yolsuzluk” ya da “renkli devrim” gibi çekici kavramlara indirgeniyor.
Bu teorilerin hiçbiri tamamen yanlış ya da tamamen doğru değildir; yalnızca kısmî doğrular içerirler ve bu eksiklik oldukça yanıltıcı olabilir. Bu makale tek başına bu eksikliği düzeltemez, ancak tartışma için bazı fikirler sunmayı ummaktadır.
Aşağıdaki beş tez, Nepal’in durumu kadar, Küresel Güney’de pek çok ülkenin durumuyla da bağlantılı olarak tartışmaya katkı sunmayı amaçlıyor:
- Fırsatın kötü yönetimi
2015’te Nepal’de yeni Anayasa’nın yürürlüğe girmesinin ardından, geniş sol kesimin Nepallilerin durumunu iyileştirebileceğine dair büyük bir umut doğdu. Bu nedenle, 2017’de çeşitli komünist partiler ulusal parlamentodaki koltukların %75’ini kazandı. Ertesi yıl, daha büyük komünist partiler Nepal Komünist Partisini oluşturmak için bir araya geldi – ancak partilerin kendi yapıları ve programları olduğu için birlik pek derin değildi; gerçek anlamda birleşik bir parti oluşturamadılar, daha çok birleşik bir seçim bloku kurdular. Komünist siyasi faaliyet için ortak bir programın ve devlet aygıtı aracılığıyla halkın sorunlarını çözmeye yönelik ortak bir gündemin eksikliği, solun önüne çıkan fırsatın heba olmasına yol açtı.
Birleşik parti 2021’de bölündü ve o tarihten itibaren çeşitli sol partiler iktidarda dönüşümlü olarak görev aldı; halk bunu bireycilik ve fırsatçılık olarak gördü. Maoist Merkez partisinden İçişleri Bakanı Narayan Kaji Shrestha (2023-2024), kendi partisi de dâhil olmak üzere yolsuzlukları soruşturmak için devlet aygıtını kullanmaya kalkıştığında, görevinden uzaklaştırıldı. 2024’ten itibaren, Nepal hükûmeti sağcı bir sol fraksiyon (K. P. Oli liderliğindeki) ve sağcı bir fraksiyonu (Nepali Kongre Partisi) içerdi ve bu da onu merkez sağ bir hükûmet hâline getirdi. 1951 Devrimi ile başlayan, 1990 Jana Andolanı ile derinleşen ve 2006 Loktantra Andolanı ile pekişmiş görünen uzun demokrasi mücadelesi, aslında bu uzun mücadelenin başka bir biçimde yeniden ortaya çıkacağı gerçeği varken, yenilgiye uğramış gibi görünüyor.
- Halkın temel sorunlarını çözmede başarısızlık
Yeni Anayasa’nın kabul edildiği 2015 yılında Nepal’in sorunları ağırdı. Gorkha’daki büyük deprem, 10.000’den fazla kişinin ölümüne ve yüz binlerce kişinin evsiz kalmasına neden olarak bölgeyi harap etmişti. Nepallilerin en az dörtte biri yoksulluk sınırının altında yaşıyordu. Kast ve etnik ayrımcılık büyük bir karamsarlık yaratıyordu. Hindistan-Nepal sınırı boyunca uzanan Madhesh bölgesi, dezavantajlı olma duygusu ve 2015 Anayasası ile daha da marjinalleştirildikleri yönündeki fikirleri özellikle öfkeye neden oldu. Bir asırdır yetersiz finanse edilen zayıf kamu sağlık hizmetleri ve eğitimi, yükselen orta sınıfın beklentilerini karşılayamıyordu.
Sol hükûmetler bu sorunların bir kısmını ele almak için çeşitli politikalar ortaya koymuş, nüfusun büyük kesimlerini yoksulluktan (çocuk yoksulluğu 2015’te %36’dan 2025’te %15’e düştü) ve altyapı yetersizliğinden (elektriğe erişim şu an %99 ve İnsanî Gelişme Endeksi’nde kayıtlı bir iyileşme görüldü) kurtarmıştır.
Ancak, beklentiler ile gerçekler arasında hâlâ büyük bir uçurum bulunmaktadır; eşitsizlik oranları yeterince hızlı düşmemekte ve göç şaşırtıcı derecede yüksek seviyelerde seyretmektedir. Ülkedeki yolsuzluk seviyeleri de çok yüksek kalmış olup, yolsuzluk algıları kötüleşmiştir (2024’te 180 ülke arasında 107. sırada). Hükûmet, ticaret ve finans için çok kötü anlaşmalar yapmak suretiyle yolsuzluk, eşitsizlik ve enflasyonu kontrol altına alamamış (IMF’nin Genişletilmiş Kredi Olanağına dönülmesi malî olanaklarını daraltmıştır).
- Hindu monarşisi fikrine eğilim
Çocuklarını İngilizce eğitim veren okullara gönderen ve çoğunlukla ezilen veya “geri kalmış” Hindu kastlarından gelen Nepal küçük burjuvazisi, üst kastların süregelen hâkimiyetinden duyduğu hayal kırıklığı içindedir ve Nepal’e sınırı olan eyaletlerden biri olan Hindistan’ın Uttar Pradesh eyaletindeki sağcı Hindutva küçük burjuvazi politikalarından etkilenmektedir. Bu nedenle, Hindistan’ın sağcı Bharatiya Janata Partisinin (BJP) bir lideri ve Uttar Pradesh hükûmetinin başkanı olan Yogi Adityanath’ın protestolarda birçok posteri yer almıştır. Bu nüfus kesimi aynı zamanda, bir Hindu monarşisine “dönme” isteği içindedir. Bu eğilimleri, monarşi yanlısı parti (Rashtriya Prajatantra Partisi veya RPP) ve onun daha geniş müttefikleri (Mart 2025’te monarşiye dönüş protestolarının bir parçası olarak kurulan Ortak Halk Hareketi Komitesi, Shiv Sena Nepal, Vishwa Hindu Mahasabha) gibi çeşitli siyasi güçler desteklemektedir.
Hindistan’daki RSS’nin [ç.n. Rashtriya Swayamsevak Sangh, “Ulusal Gönüllü Birliği” anlamına gelen Hint sağcı paramiliter örgütüdür. Hindistan Başbakanı Narendra Modi yönetimindeki iktidardaki siyasi parti olan Bharatiya Janata Partisini (BJP) de içermektedir.] kolu olan Hindu Swayamsevak Sangh (HSS) 1990’lardan beri sessizce birimler (shaka) oluşturmaktadır. HSS, Shiv Sena ve RPP gibi çok kollu örgütlerden oluşan bir toplamla birlikte – seküler siyasete karşı, Hindu Raj düzenine dönüşü isteyen kampanyalar yürüttü. Hindutva bloku sekülarizme karşı olmakla kalmayıp, 2008’de monarşinin kaldırılmasından beri Katmandu’da iktidarı aralarında değiştiren bir elitler grubunun sürdürdüğünü propaganda etmeye odaklandı. Toplumsal söylemlerini yolsuzluk karşıtı ve hayırseverlik temelinde şekillendirmekte, Hindu festivalleri ve influencer’lar aracılığıyla etkinlikler düzenlemekte ve aynı zamanda Hindu birliği adına marjinalleştirilmiş ve ezilen kastlara yönelik seçici bir temas çalışması yürütmektedir. Gençlikten farklı olarak güçlü bir şekilde örgütlenmiş olan bu blok, Hindu devleti ve monarşi adına iktidarı ele geçirme ve düzeni sağlama kapasitesine sahiptir; böylece yolsuzluk karşıtı söylemle otoriterliği geri getirme potansiyeli taşımaktadır.
- Son çare olarak göç etmek zorunda kalmaktan bıkma
Montserrat ve Saint Kitts ve Nevis gibi küçük ülkeleri saymazsak, Nepal kişi başına iş için göç oranı en yüksek olan ülkedir. 31 milyonluk nüfusuyla şu anda yurtdışında çalışan (kayıtlı) 534.500 Nepalli bulunmaktadır – her 1000 Nepalliden 17.2’si. Bu sayı son yıllarda hızla arttı. 2000 yılında yurtdışı çalışma izni alan Nepalli sayısı 55.000 iken, şimdi bu rakam on katına çıkmış durumda. 2022-23 döneminde 771.327 izin verilerek yeni bir rekor kırıldı.
Gençliğin büyük bir kısmı, istihdamı Nepal içinde karşılayamadıkları ancak göç etmek ve çoğu zaman korkunç işlerde çalışmak zorunda kaldıkları için öfkeli. Şubat 2025’te Güney Kore’nin Yeongam kentinde korkunç bir olay yaşandı; çalıştığı domuz çiftliğindeki işverenin ücretini düşürmeye devam etmesi nedeniyle 28 yaşındaki göçmen Tulsi Pun Magar’ın intihar ettiği düşünülüyordu. Tulsi, Pokhara’daki Gurkha topluluğundan geliyordu. İntiharının ardından, son beş yılda Güney Kore’de 85 Nepallinin öldüğü, yarısının intihar sonucu olduğu öğrenildi. Bu tür haberler, hükûmete karşı kızgınlığı ve öfkeyi artırdı. İnternette birçok kişi, hükûmetin doğrudan yabancı yatırımcıları kendi göçmenlerinden daha fazla gözettiği, oysa göçmenlerin havale yoluyla Nepal’e yaptığı yatırımın herhangi bir yabancı sermayeden çok daha yüksek olduğu görüşünü paylaştı.
- ABD ve Hindistan’ın etkileri
KP Oli’nin merkez sağ hükûmeti Amerika Birleşik Devletleri’ne yakındı. Nepal, solun büyük kesimleri tarafından büyük ölçüde karşı çıkılan ancak sol bir hükûmet kararıyla, Şubat 2017’de ABD hükûmetinin Millennium Challenge Corporation Sözleşmesi’ne (MCC) katıldı. Tabandan gelen baskı nedeniyle Nepal hükûmeti MCC’den uzak durdu, ancak Oli’nin merkez sağ hükûmeti, Ağustos 2025’te John Wingle’ı (MCC Başkan Yardımcısı) ABD yardımlarının yeniden başlatılması ve altyapı projelerinin devamı hakkında görüşmek üzere Katmandu’ya davet etti. Bu arada, Hindistan’ın aşırı sağcı Narendra Modi hükûmeti, şu ana kadar marjinal kalmış olan Hindu milliyetçisi aşırı sağcı partiyi Nepal’de desteklemeye çalıştı. 2025 protestolarında herhangi bir dış müdahale varsa, bunun ABD’nin değil, Hindistan’ın parmağı olması daha olasıdır. Ancak burada bile, Nepal’deki aşırı sağcı kanadın, Oli hükûmetinin çöküşünden ve yolsuzluk karşıtı muazzam duygu dalgasından sadece yararlanması mümkündür.
Eylülde olanların bir habercisi olarak; RPP’ye ve üyelerine ait herhangi bir evin veya ofisin saldırıya uğramadığını, buna karşın mart ayında RPP militanlarının bir komünist ofise saldırdığının farkında olmak önemlidir.
Ordu Nepal’de bir miktar sükûneti sağlamış görünüyor. Ancak bu, düzensizlik ve tehlikenin hâkim olduğu bir sükûnettir. Bundan sonra ne olacağı görülecek. Tozun dağılması zaman alacak. Ordu, Katmandu Belediye Başkanı Balendra Shah gibi ünlülerden birini iktidara davet edecek mi? Protestocular, partilerden bağımsız bir kariyer yapmış, oldukça saygın bir eski Nepal Yargıtay Başkanı (2016-2017) olan Sushila Karki’yi önerdiler. Bunlar geçiş dönemi seçenekleridir. Önemli değişiklikler yapmak için yetkileri olmayacak. Siyasetin üzerinde olduklarını iddia edecekler, ancak bu sadece insanları demokrasi beklentisinde hayal kırıklığına uğratacak ve ülkeyi uzun vadeli bir krize sürükleyecektir. Yeni bir başbakan Nepal’in sorunlarını çözmeyecektir.
[1] https://peoplesdispatch.org/2025/09/11/five-theses-on-the-situation-in-nepal/
Çeviri: Kaldıraç.
Yazı 11 Eylül’de yayınlandıktan sonra; Sushila Karki, 12 Eylül’de Nepal’in ilk kadın başbakanı olarak yemin etti. Geçici görevi, yolsuzluğa karşı protestolardan sonra geldi; bu süreçte en az 72 kişi hayatını kaybetti ve Başbakan K. P. Sharma Oli istifa etmek zorunda kaldı. Daha sonra parlamento feshedildi ve seçimlerin 5 Mart 2026’da yapılması kararlaştırıldı.
[2] Vijay Prashad, Tricontinental: Toplumsal Araştırma Enstitüsünün direktörüdür; Atul Chandra ise enstitünün Asya programının eş koordinatörüdür.