Bugünlerde bu sözü, hem Erdoğan’da somutlaşan iktidar oyunlarına, hem de ondan feyz alan tüm egemenlik ilişkilerinde görmemiz mümkündür.
Seçim atmosferi içinde, Bursa’da başlayan ve hızla yayılan otomotiv işçilerinin direnişi, büyük bir zafer ile sonuçlandı. Buna aslında birinci raund demek yerinde olur.
İşçilerin zaferi ise, ertelenmiş olan metal işçileri grevinin, bir direnişle, fiili bir grevle hayata geçirilmesi olmuştur. Bu direniş, her gün anayasayı ve yasaları çiğnemekte beis görmeyen iktidarın,
metal işçilerinin grevini erteleme girişimlerine bir yanıttır. Bunun kendisi bir başarıdır.
Ama dahası var. İşçilerin elde ettiği ekonomik kazanımlardan söz etmeyeceğiz. O da başarıdır ama sadece en küçük cinsinden.
Ama işçiler, Türk Metal Sendikası’nı sarsmıştır. İşçilerin önemli bir bölümü, fabrikalarından Türk Metal’i, sendika mafyası örgütlenmesinin en tunçtan örneği olan Türk Metal’i, kovmuşlardır. Türk Metal’den topluca istifalar gündeme gelmiştir. Esas kazanım budur.
Türk Metal, 12 Eylül müdahalesinin işçilere dönük en somut saldırılarının maddeleştiği sendika mafyası örgütlemesinin çekirdeğidir.
Sendika mafyası, sarı sendikacılığı bir adım daha ileri taşımış bir örgütlenmedir. Bir yandan büyük paralar, bir yandan işçilerin denetlenmesi için kolluk kuvvetinin yanında mafya tarzı silâhlı
güçlerin devreye sokulmasıdır. Devlet, patron denetiminde bir sendikal denetim mekanizmasıdır. Kontr-gerillanın bir uzantısı gibidir.
Soma direnişi, 301 işçinin ölümünün ardından, bu gerçeği, bu tarz sendikacılığı, çırılçıplak hâle getirmiştir. Muktedir, Soma’da konuşmuş, ama işçilere başsağlığı dileyeceğine “fıtrat”tan söz etmiştir. Tüm devlet mekanizması, sendika, patron işçilere karşı net bir cephe olarak bir kere daha sahaya çıkmıştır. Taşeronlaştırma ve Türk Metal tarzı, Hak-İş tarzı örgütlenmeler atbaşı yürümüştür. Gerçek anlamı ile işçi sendikacılığı, 12 Eylül ile toprağa gömülmüş, gömülmeye çalışılmıştır.
Bursa’da başlayan, hızla yayılan, büyük eylem, Türk Metal’e açıktan cephe açmıştır ve işçiler, sırtlarında taşıdıkları bu kan emicileri sırtlarından silkelemeye başlamıştır. Kazanım da budur.
İşçiler, doğrulmaya başlamıştır. Ellerini yere basarak, dizlerini doğrultup, başlarını yukarıya dikmişlerdir. Bu, elbette bir başka durumdur.
İşçiler, doğruldukça, işçi olduklarını, koca bir sınıf olduklarını anlamaya başlamışlardır. Eylem hızla yayılmış ve başka illere sıçramıştır. İşçiler fabrikaların içinde kalmış, sokaklara taşmamıştır. Ama bu arada kendilerine karşı mücadele edenlerin kimler olduğunu görmeye başlamışlardır. MESS, sendika mafyası, devlet, bakanlıkları, valisi vb. ile devlet karşılarında durmaktaydı.
Bunu görmek ve topluca Türk Metal’den istifa etmek bir kazanımdır. Fabrikada sendika bürosunun tabelasını indirip, işçi temsilciliği tabelasını asmak bir kazanımdır.
Ve elbette ki şoka giren Türk Metal Sendikası’nda oyun bitmeyecektir. Türk Metal sendikasının hiçbir direniş göstermeden, peki diyerek kenara çekileceğini düşünmek saflık olur.
Türk Metal başkanı, açıklama yaptı: 100 milyon liramız var, bunu üyelerimize dağıtacağız diye seslendi. Tıpkı siyasal iktidar gibi. Onlar nasıl ihale ve rüşvet dağıtıyorlarsa, sendika mafyası da, bir yandan tehditler savururken, bir yandan elini cebine sokmaya karar vermiştir. İşçileri satın almak için, sendika üyelerine para dağıtmaya karar vermiştir. İşçiler, kendi aidatlarından oluşan bu parayı, grevlerde kendilerinin desteklenmesi için kullanacakları bu parayı, hiçbir biçimde denetleyememektedir. Mafya tarzı örgütlenme ile sendika, bu parayı iç etmektedir. İşçiler, direnişleri sayesinde, sendikanın ne kadar parası olduğuna dair, gerçeğin bir bölümünü öğrenme şansına sahip olmuştur. İşte kazanım dediğimiz şeyin sonuçlarından biri budur.
Nasıl ki siyasal iktidar, halkın vergilerinden toplanan paraları, sana yol yapacağım diye kullanmakta ise, sendika, ahlâksızca, işçi aidatlarını üyelerine dağıtmak için kullanmaya kalkmaktadır. İşçilerin paraları, işçileri satın almak için kullanılmaktadır.
Kimin parasını kime vereceksiniz? İşte soru budur. İşçiler, sendikadan istifa ettiği için, sendika onlara kendi paralarından rüşvet önermektedir. Osmanlı’da oyun bitmez sözünün bir kere daha sahne almasıdır bu. Bir kere daha sendika mafyasının ne olduğunun ortaya çıkmasıdır bu.
Sorun sendikanın parasının olması değildir. Sorun, işçilerin bu paranın denetimi haklarına fiili olarak sahip olmamasıdır.
Bu oyunlar göstermektedir ki, işçiler kendi örgütlülüklerini geliştirmelidirler. Örgütlülük geliştikçe, kendi kaderlerini kendi ellerine alabileceklerdir. İşçiler, sendikanın gerçek sahibi olmalıdırlar
ve bunun tek yolu, işçi temsilciliği sisteminin daha da örgütlenmesidir.
Evet Türk Metal’de oyun bitmez, evet sendika mafyasının numaraları son bulmaz, evet işçilerin kanını emenler konumlarını hemen tek etmezler. Ama işçilerin direnişi de bitmez. Bu yol açılmıştır ve işçiler bu yeni oyunları da aşacaktır.
Artık, sendika mafyası bitiş sürecine girmiştir. Bunu onlar da görüyor ve o kadar korkmuşlardır ki, “kutsal” paralarını devreye sokmuşlardır. Şimdi, gerçek işçi sendikacılığı dönemi başlayacaktır.