10 Kasım 2025, Şara ve beraberinde birçokları, Beyaz Saray’da Trump ile görüştüler.
Bunda şaşacak bir şey yok. Ama Şara, ön kapıdan Oval Ofis’e alınmadı. Oysa Zelenski, ön kapıdan girmişti. Kendisini Trump, kapıda hafifçe aşağılayarak karşılamıştı. Uygundur, çünkü artık Beyaz Saray, tüm saraylar gibi, komediye çok açıktır. Neredeyse her davetlerinde bir çeşit komik bir karşılama vardır. Avrupalı Başkanlar, Zelenski görüşmesi için apar topar Beyaz Saray’a geldiklerinde de görüntüleri komiktir. Allahtan, kokain partisini önceden yapmışlardı. Demek savaş hâllerinde her saray, biraz komediye ihtiyaç duymaktadır.
Şara, yan kapıdan alındı. Aslında gizli bir görüşme değildi ama özel bir görüşmeydi ve öyle basına poz verme teferruatlarına zaman yoktur.
Aynı anda Beyaz Saray’a, ABD Dışişleri Bakanı Rubio, Trump’ın Ortadoğu özel temsilcisi Witkoff, Suriye ve Türkiye valisi (pardon büyükelçisi) Barrack ve Şara Beyaz Saray’da bulundu. Türkiye Dışişleri Bakanı Fidan ise, daha sonra, ilgili bölümlere katılmak üzere çağrıldı. İsrail toplantıda yoktu, çünkü zaten Trump ve tüm ABD devleti vardı.
Demek ki Zelenski ön kapıdan ama yasadışı eleman yan kapıdan alınıyor. Şara, ABD’nin terörist listesindedir. Listeden son anda çıkarıldı ve Oval Ofis denilen yere, yan kapıdan alındı.
Şara, doğrudan ABD, İngiltere hattına aittir. Yani Trump’ın karşısında oturan ve poz veren 4 kişi -içlerinde Barrack ve Şara da var-, ABD’nin bölgedeki etkili yetkili kadrolarıdır. Bu nedenle, ev sahibi sayılırlar ve yan kapıdan girmeleri olanaklıdır.
Oysa Ukrayna’daki Neonazi rejimin kokainman temsilcisi dolaylı ABD kadrosundadır ve onun “resmî” olarak ön kapıdan alınması gereklidir.
Yan kapıdan giren Şara, acaba hangi kapıdan çıkmıştır? Bilmiyoruz. Belki de filmlerde gösterilen tünelleri kullanmışlardır. Ama Zelenski, geldiği yerden çıkmıştır. Her seferinde girerken daha hacimli, çıkarken hacmi küçülerek çıkmıştır.
Şara çıkarken nasıl çıktı bilmiyoruz ama açıklamalara bakılırsa, başarıları takdir edilmiş ve bu hava içinde yeni görevlerle donatılmıştır.
Fox News kendisi ile görüşmüştür. Bu mülakatta Şara, “Trump ile gelecek, bugün ve geçmiş hakkında konuştuk,” demiştir. Başka bir şey söylemesine gerek yoktur. Anlaşıldığı üzere kendisi kutlanmış, tebrik edilmiş ve durum ele alındıktan sonra, tek tek görevleri ortaya konmuştur. Şara, bu görevlerin ne olduğunu, elbette ilgili amirlerinin açıklamasını bekler. Trump ile Şara’nın çok eskiden tanıştığı biliniyor. Demek paylaşacakları çok anı vardır. Zaten Trump da şöyle demiştir: “Ahmet Şara ile vakit geçirmek benim için bir onurdu. Ortadoğu’da barışın tüm inceliklerini konuştuk. Kendisi de bu barışın en önemli savunucularından biri. Tekrar görüşmeyi ve konuşmayı dört gözle bekliyorum.”
Muhtemelen Trump’ın bu açıklamaları, iki ülkeyi üzmüştür. Biri İngiltere’dir. Demek, Şara, ABD eksenine kaymaktadır ve bu, İngiltere için sorun olmalıdır. Zira İngiltere, açık olarak Şara’nın kendilerinin olduğunu ima etmişti. İkincisi, ülkeden çok kişidir, Zelenski’dir. Zelenski, Trump’ın Şara hakkında söylediklerini kıskanmış olmalıdır. Öyle ya, “ne emredildi ise” yaptı ve Rusya’ya karşı savaş yürüttü. Ama hiç takdir görmedi. Belki de Zelenski, artık ön kapıdan girme isteğinden vazgeçip, yan kapıdan Beyaz Saray’a girmelidir.
Görüşmelerin bir kısmına katılan Fidan, kendi ziyaretinin de bu ziyarete denk geldiğini açıklamıştır. Demek ki Dışişleri Bakanı’nın espri yeteneği limitlidir. Daha ileri espri yapması yasaktır, para harcama limiti gibi bir espri limiti vardır. Komik olarak kendi ziyaretinin Şara ziyaretine denk geldiğini söylemiştir. Eğer ABD’li yetkililerden habersiz gitmiş ise görüşmelere alınmazdı. Yok eğer “denk geldi”, başka meraklıları yanıltmak için yapılan bir açıklama ise komiklikten çok zeka kıtlığına işaret olur. Demek ki komik demek daha yerinde olur.
Elbette tüm görüşmelerin kapsamlı anlam ve önemini Barrack’tan öğrenmek gereklidir. Barrack, elbette bu konuda bilgi vermiştir.
Barrack şunları söylüyor: “Cumhurbaşkanı, Suriye’nin 1946’da bağımsızlığını kazanmasından bu yana Beyaz Saray’ı ziyaret eden ilk Suriye devlet başkanı oldu.” Demek, Esad’ların ne babası ne oğlu Beyaz Saray’ı ziyaret etmiştir. Şara, ABD tarafından terör listesine konmuş, yeni çıkartılmış ve şimdi de Beyaz Saray’ı ziyaret eden ilk Suriye devlet başkanı olmuştur. Bilmeyenlere duyurulur. Bir devlet başkanı olarak yan kapıdan girmiştir. Bunlar olsa olsa ABD-İngiltere ilişkileri için bir anlam ifade edebilir.
Ama bizim Batıcı ve Amerikan demokrasisinin hayranı “dostlarımız”a ilgiye değer bir veri de sunulmuştur. Demek ABD’nin terörist ilan ettiği herkese öyle bakmamak lazımmış. Dahası, ABD demokrasisi ön kapı ve yan kapı arasındaki fark kadar anlamlıdır.
Barrack çok heyecanlıdır ve görüşmenin iyi geçtiğini söylemektedir. Erdoğan-Trump görüşmesinin ve meşruiyet arama işinin de mimarı olan Barrack, Erdoğan gibi, “fevkaladenin fevkinde” dememiştir. Ama iyi bir görüşme olduğu konusunda nettir. “Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed El Şara’ya Beyaz Saray’da eşlik etme şerefine nail oldum,” demektedir. Meşruiyet arayan Erdoğan’a göre, Şara’ya eşlik etmek, Barrack’ı daha fazla heyecanlandırmış gibidir.
“Şam artık IŞİD, İran Devrim Muhafızları, Hamas, Hizbullah ve diğer terörist ağların kalıntılarıyla mücadele ve bunları ortadan kaldırma konusunda bize aktif olarak yardımcı olacak ve barışı sağlamak için küresel çabalara kararlı bir ortak olarak yer alacaktır.” Bu sözler Barrack’a aittir.
İşin içeriğinin ilk bölümü buradadır. Ama bununla sınırlı değildir.
“ABD-Türkiye-Suriye çerçevesinin bir sonraki aşamasını belirledik. Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) yeni Suriye ekonomi, savunma ve sivil yapısına entegre etmek, Türkiye-Suriye-İsrail ilişkilerini yeniden tanımlamak ve İsrail-Hamas ateşkesini destekleyen uyumu ilerletmek, ayrıca Lübnan sınır sorunlarını ele almak.”
Bu da konunun boyutlarına ilişkindir.
“Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın rolü sihirli bir iksir oldu,” demektedir.
Demek ki resim netleşmektedir.
1
Şam, terörist olarak adlandırılan dört gruba karşı mücadele edecektir. IŞİD, aslında bir ABD uzantısıdır. Hamas, İsrail’in soykırım saldırılarının bahanesi olarak sunulan gruptur. Hizbullah Lübnan’dadır ve İran ile ittifak hâlindedir. Devrim Muhafızları ise İran’ın resmî devlet gücüdür.
Demek ki, kendisine bir devlet denilebilir mi bilmiyoruz ama yeni Suriye yönetimi, İran’a karşı savaşın bir parçası olarak konumlandırılmaktadır. Bu da, bölgede Suriye devletine karşı IŞİD ile birlikte savaşmış tüm katiller sürüsü, şimdi İran’a karşı savaş için organize edilecek, demektir.
Demek ki İran’a karşı savaş planları devrededir ve bu savaş planları yakınlaşmış olmalıdır.
Erdoğan’ın ziyaretinin ardından Şara ziyareti, bu saldırıda, İran’a karşı saldırıda, TC devletinin de etkin rol alacağının kanıtıdır. Her ne kadar Şara Erdoğan’ın girdiği kapıdan Oval Ofis’e girmemiş olsa da, aynı iş için görüşülmüştür. Giriş kapıları ayrı ama konuşulan konunun özü aynıdır.
Şam, bu konuda yeni görevler üstlenmiş olmalıdır.
2
Bir sonraki adımda üç nokta vardır.
(a) SDG’nin entegrasyonu. Biliniyor, son dönemde bizler, entegrasyonu, Öcalan’ın ağzından da duyuyoruz. Kürt sorununun bir entegrasyonla çözüleceği fikri açık olarak orada da vardır. Demek ki, SDG’nin Suriye devletinin planlanan yapısına entegrasyonu da bu çerçevededir. Burada Barrack, “ekonomi, savunma ve sivil yapısına entegre etmek”ten söz etmektedir. Bu adım, önümüzdeki günlerde ele alınacak gibidir.
(b) ABD, Türkiye ve Suriye ilişkilerinin ele alınması da önümüzdeki ikinci aşamanın işi olarak ele alınıyor.
(c) İkinci aşamada ele alınacak bir başka konu ise, Türkiye, Suriye ve İsrail ilişkileridir. Demek ki, ikinci aşamanın üç maddesi açıktır.
Biz ikinci dönemin ne zaman demek olduğunu bilmiyoruz.
Eski düşmanların ateşli müttefikler hâline gelmesinden söz eden Barrack, şöyle diyor: “Entegrasyon bir süreçtir, bir olay değildir ve bir kişinin vizyonu artık birçok kişi tarafından paylaşılmakta ve gerçeğe dönüşebilir.” Burada entegrasyonun bir süreç olduğu vurgusu, işin kolay olmayacağını ifade eder gibidir. Ama özellikle bir kişinin vizyonu birçok kişi tarafından paylaşılmaktadır derken, bu “bir kişi” ile kimin kastedildiği boşluktadır.
İkinci aşamanın önemli bir sorunu da İsrail-Hamas anlaşması ve Lübnan sınırı meselesidir.
Demek ki ABD, İran’a saldırmadan, Lübnan sınırı meselesini, Hizbullah’ın etkisiz hâle getirilmesini de hâlletmek istemektedir.
Tüm bu işler için bir görevlendirme olmaması mümkün değildir. Katar ve Suudi Arabistan, Suriye devletini finanse edecek gibidir ve öyle anlaşılıyor, İsrail ve Türkiye, adı geçen dört terörist gruba karşı saldırılar için Şam’a yol gösterecektir.
Kafkaslar sahasını bilemiyoruz. Orada Ermenistan ve Azerbaycan, acaba İran’a karşı saldırıya katılacak mı, bilmiyoruz. Ama ABD’nin orada hazırlıkları olduğu biliniyor. Demek ki şimdi tüm dikkat noktası İran’a kaymaktadır. “Şimdi” derken, bunun ne kadar zamanı alacağını elbette bilmiyoruz. Buna birkaç ay mı demeli, bilmiyoruz. Zaten bizim bilgilerimizle bunu tahmin etmek güçtür ve ayrıca gerekli de değildir. Mesele İran’a karşı savaş planlarıdır ve bu tüm bölgeyi kana bulayacak bir girişimdir.
Bu savaşın ana üsleri İsrail ve Türkiye’dir. Bunu daha öncesinden biliyoruz. Erdoğan’ın ABD ziyaretinde kendisine bu konuda bir kez daha görevi hatırlatılmış olmalıdır. Şara’nın ve bilcümle ABD heyetinin Beyaz Saray’daki toplantısı, Suriye’nin bu süreçte alacağı rolü belirlemiştir. Böylece İran yalıtılmak, izole edilmek istenmektedir.
Bu, savaşı daha da boyutlandıracaktır. İran savaşı, ABD ve Batı güçlerinin savaş planlarının içinde öne alınmaktadır. Venezuela, Tayvan ve Ukrayna hamleleri, aslında Rusya ve Çin’i hareketsiz kılmak için devrededir.
Demek, yan kapıdan Oval Ofise girmek, oldukça anlamlı olmalıdır. Belki de Erdoğan da bu yolu denemelidir. İtibar açısından faydalı bir yol olarak görünmektedir.
Böylesi bir savaş, daha önceden de belirttiğimiz gibi, tüm bölgeyi savaş alanı hâline getirecektir.
Bölgemizdeki tüm işçi hareketi, tüm devrimci hareket, bu savaşın karşısında olmalıdır. Dahası, bölgede gelişecek bir devrimci kalkışma dışında bu savaşı durdurma olanağı da yoktur. Bugün bu devrimci isyandan uzaktayız. Ama savaş durumu ve bölgedeki gelişmeler, çok farklı gelişmeler için de bir temel yaratabilecek durumdadır. Bu nedenle devrimci hareketlerin, kendi bulundukları alanda, işçi sınıfının devrimci hattına, sosyalist devrim iradesine sahip çıkmaları gereklidir. Her parçadaki devrimci güçlerin durumu birçok zayıflık içermektedir. Ama bu zayıflıklar bugüne aittir ve eğer devrimci rotada yürümek başarılabilirse, bu güçlükler aşılabilecektir.




