Konferansın sonunda BDS Türkiye İşgal devletinde cezaevlerini, kontrol noktalarını ve yerleşimleri koruyan güvenlik şirketi G4S’i boykot kampanyasına başlayacağını açıkladı
“Esirlerin günlük hayatı bile birer mücadele”
“Filistinli Esirlerin Mücadelesi” başlıklı birinci oturumda ilk konuşmayı 2011’de Hamas ve İsrail arasındaki esir takasıyla özgürlüğüne kavuştuktan sonra Filistin toprağından sürgün edilen Amne Muna yaptı. “Sizlere oradaki esirlerin günlük hayatından bahsedeceğim. Çünkü orada esirlerin günlük hayatı bile birer mücadele,” sözleriyle konuşmasına başlayan Muna, esir olarak bir anda her şeyden mahrum bırakıldıklarını ve tutuklama anından itibaren kendileri için bir mücadelenin başladığını dile getirdi.
Muna yaptığı konuşmada işgal hapishanelerinde yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
“Onlar için her esir bir deney. Ben 11 yıl kaldım, bazı yoldaşlarımız 30 yıl kaldı. Özellikle sorgu döneminde işkence yapılıyor. Bir hafta, yeraltında bir sandalye üstünde uykusuz, yemeksiz kalıyorsunuz. O sırada aile evinin yıkıldığı bilgisi geliyor. Bu toplu cezalandırma dünyanın her yerinde yasak. Bütün aile tutuklanıp cezalandırılıyor. Şu an 500 çocuk esir. Hapisteyken en büyük hayaliniz ailenizi tekrar görmek oluyor.”
Muna, müebbet hapis cezası almasına rağmen ranzasının kenarına “Yarın özgürlük günü olacak” yazdığını ve esaret yılları boyunca kendisine direnme gücü verenin bu olduğunu ifade etti.
“Öğrenci, hareketi Filistin mücadelesinin bir parçası”
Oturumun ikinci konuşmacısı Birzeit Üniversitesi öğrencisi ve Filistin öğrenci hareketinin önemli isimlerinden Lina Hattab’dı. 13 Aralık 2014’te FHKC’nin esirlerle dayanışma gösterisinde esir düşen ve İsrail askeri yargısı tarafından “taş atma” ve “yasa dışı eyleme katılma” suçlamalarıyla 6 ay esir tutulan Lina (Leena) Hattab konuşmasına, “Öğrenci hareketleri Filistin mücadelesinin bir parçası” sözleriyle başladı. Filistinli gençlerin üniversite içindeki haklarını korumak için mücadele ettiklerinden bahseden Lina tutukluluk sürecinde yaşadıklarını ve hapishanelerdeki koşulları anlattı:
“Filistinli tutsakların koşullarını protesto ettiğimiz eylemde tutuklandım. Yeraltında, karanlık, soğuk ve kötü kokulu bir zindanda tek başınızasınız. Uluslararası kuruluşların Filistinli hasta tutsaklarla ilgili çalışmaları arttırması gerekiyor. Özellikle mahkemelerden önce yemeksiz bırakıyorlar. Esirler tecrit dışında komünal şekilde yaşıyorlar. Verdiğimiz mücadele sonucunda 2009’dan beri sınavlarına giremeyen liseli tutsaklar, 2014’te eğitim haklarını tekrar aldılar.”
Konuşmasında emperyalist devletlerin mirası olan “idari tutukluluk” politikasının Siyonist hapishanelerde yaygın bir şekilde uygulandığını vurgulayan Hattab, Filistinli esirlerin önemli sağlık sorunlarıyla da karşı karşıya olduğunun altını çizdi.
“İşgal devam ettiği sürece Filistin halkının mücadelesi sürecek”
“Uluslararası dayanışma ve boykot” başlıklı ikinci oturumun ilk konuşmasını, Ad-Dameer Esirleri Destekleme ve İnsan Hakları Kuruluşu temsilcisi ve aynı zamanda Filistin milletvekili ve esir FHKC Genel Sekreteri Ahmed Saadat’ın avukatı olan Mahmud Hasan yaptı. Konuşmasında İsrail’in tutuklama yaşını 12’ye kadar indirdiğini, toplu cezalandırma yöntemleri uygulayarak esirlerin evlerini yıktığını kaydeden Hasan, yalnızca son iki ayda tutuklanan Filistinlilerin sayısının 2 bine ulaştığını belirtti.
Hasan’ın ardından sözü alan avukat, insan hakları eylemcisi ve aynı zamanda esir liderlerden Mervan Barguti’nin eşi olan Fedva Barguti, Filistin halkının işgal sürdüğü sürece mücadeleye devam edeceğine vurgu yaparak uluslararası dayanışma hareketlerinin Filistin halkının umudunu canlı tuttuğunu söyledi ve şöyle devam etti:
“Filistin halkı uluslararası dayanışma hareketleriyle umudunu canlı tutuyor. Bugüne dek 800 bin Filistinli, İsrail hapishanelerine kapatıldı. Bu rakam Filistin halkının yüzde 25’i demek. Her yerde Filistinli esirlerin sesini duyuracağız. Filistin halkı ne bedel öderse ödesin mücadeleden vazgeçmeyecek. İşgal sürdüğü sürece kimse neden mücadele ediyorsunuz diyemez. İşgal devam ettiği sürece mücadelemiz devam edecek.”
BDS Türkiye G4S’i boykota çağırıyor
Son konuşmacı olan BDS Türkiye’den Ayşe Düzkan, dünyada ve Türkiye’deki cezaevi direnişlerini ve G4S boykot kampanyasını anlattı ve Filistinli esirler için dışarıdan tün dünyada ve Türkiye’de yürütülecek olan destek ve işgal devletini boykot kampanyalarının önemli olduğunu vurguladı.
Konuşmasının devamında G4S’in Filistin’de kurulan Siyonist hapishanelerde işlediği insan hakları suçlarından söz eden ve bu şirketin dünyanın başka yerlerinde de güvenlik gerekçesiyle insanlık suçu işlediğini söyleyen Düzkan, BDS Türkiye’nin önümüzdeki günlerde G4S’e karşı boykot kampanyasını başlatacağını ilan ederek herkesi bu mücadeleye destek olmaya çağırdı.
Türkiyeli ve Filistinli dinleyicilerin yoğun bir ilgi gösterdiği konferans, tartışmaların ardından sonuç bildirgesinin okunmasıyla son buldu.
Filistin için İsrail’e Boykot Girişimi’nin (BDS Türkiye) 29 Kasım’da gerçekleştirdiği “Filistinli Esirlerin Mücadelesi, Uluslararası Dayanışma ve Boykot” konferansı sonuç bildirgesi
Bugün 29 Kasım, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü. Gayri meşru İsrail devletine ve Siyonizm’e karşı Batı Şeria’dan Gazze’ye, mülteci kamplarından hapishanelere ve gözaltı merkezlerine kadar, soluk aldığı her yeri adeta bir direniş alanına çeviren Filistin halkı ile dayanışma günü. Yıllardır olduğu gibi bu yıl da 29 Kasım dünya çapında dayanışma etkinlikleriyle karşılanıyor. Bugün düzenlenen konferansımızla bu enternasyonal dayanışma faaliyetlerine bir katkı sunmuş olduğumuza inanıyoruz.
Bu konferansın düzenlendiği gün olan 29 Kasım 2015 itibariyle ayrıca özel bir sürecin orta yerindeyiz. Başta Kudüs ve Batı Şeria olmak üzere Filistin’in her yerinde Siyonist oluşumun Filistin halkına yönelik saldırılarının yoğunlaştığı, yargısız infazların sayısının giderek arttığı, bunlara ilave olarak da her gün kitlesel çapta tutuklamaların gerçekleştiği ve yeni bir halk hareketinin yükseldiği günlerdeyiz.
Bugün Siyonist hapishanelerdeki Filistinli esirlerin sayısı, son 2 ayda tutuklanan 2 bini aşkın kişiyle birlikte yaklaşık 8 bine ulaşmıştır. İşgalin başlangıcından beri Gazze, Batı Şeria ve Kudüs’te tutuklanmış Filistinlilerin sayısı ise 800 bin civarındadır. Halihazırda Siyonist hapishanelerde bulundurulan Filistinli esirlerin 45’i kadın, kaydadeğer bir kısmı da çocuktur. Ayrıca işgal rejiminin yakın zamanda çıkardığı bir yasayla tutuklama yaşının 12’ye kadar inmesiyle çocuk esirlerin sayısı daha da artacaktır.
Hapishanelerde tutulan Filistinli esirler, sistematik işkencenin her türlüsüne maruz kaldıkları gibi sağlıklı bir şekilde yaşam hakları da ellerinden alınmaktadır. Şu an 25 Filistinli esir kanser hastasıdır; ayrıca Siyonist hapishane idareleri tutuklulara B12 vitamini ve fosfor gibi maddeleri içeren yiyeceklerin verilmesini sınırlayarak tutuklularda kalıcı olabilen beyin ve sinir hastalıklarına sebep olmaktadır. Yakın zamanda çıkarılan bir yasayla, açlık grevi yapılan esirlere zorla besleme işkencesine de “yasal dayanak” getirilmiştir.
İşgalci İsrail, tutuklama saldırılarını özellikle Filistin halkının liderlerine yöneltmektedir. Halk önderleri Ahmed Saadat ve Mervan Barguti başta olmak üzere, çok sayıda Filistinli milletvekili uzun yıllardır hapiste tutulmakta, Siyonist oluşum bu şekilde Filistin halkının tümünü sindirmeye, teslim almaya ve tutsak etmeye çalışmaktadır. İsrail mahkemeleri ise en küçük adalet dürtüsünden tamamen yoksun bir şekilde, işgal rejiminin bir formalite uygulamasından öteye gitmemektedir.
29 Kasım 2015 tarihli “Filistinli Esirlerin Mücadelesi, Uluslararası Dayanışma ve Boykot Konferansı” düzenleyicileri ve konuşmacıları olarak, Filistinli esirlerin mücadelesini tüm yüreğimiz ve gücümüzle desteklediğimizi bir kez daha ilan ediyoruz. Somut olarak, 2013 yılından beri, Güney Afrika’da Nelson Mandela’nın tutulduğu Robin Adası’ndan başlatılarak uluslararası düzeyde sürdürülen, “Mervan Barguti’ye Ve Tüm Filistinli Tutsaklara Özgürlük” kampanyasını destekliyoruz. Aynı şekilde uluslararası düzeyde Ahmed Saadat’ın özgürlüğü için yürütülen kampanyalara da Türkiye’den bir destek sunuyoruz. Diğer yandan bu dayanışmayı, salt bir destek ilanıyla sınırlı tutmuyoruz. Bugün Filistinli esirlerle somut olarak dayanışmanın başlıca araçlarından biri etkili bir boykot kampanyasıdır ve önümüzdeki dönemde bu boykot kampanyasının merkezinde G4S şirketi olacaktır.
Dünya çapında 120 ülkede 650 bin çalışanıyla dünyanın üçüncü büyük işvereni konumunda olan G4S, 2002 yılında Hashmira adlı şirketi satın alarak Filistin’de faaliyet göstermeye başladı. 2007 yılından itibaren İsrail Hapishane Yönetimi ile imzaladığı anlaşma gereği hapishanelerde ve gözaltı merkezlerinde çalışanlarını bulunduruyor. Sadece bununla kalmayarak, Batı Şeria’daki askeri kontrol noktalarında, yasadışı yerleşim birimlerinde ve polis noktalarında da faaliyet gösteriyor.
G4S, bulunduğu hapishane ve gözaltı merkezlerinde Filistinli esirlere karşı kötü muamele etmekte ve işkence suçu işlemektedir. Çocuk esirler bu muameleden muaf değildir, çocuklara yönelik hücre hapsi dahi uygulanmaktadır. Kimi zaman işkenceler kasten esirlerin öldürülmesiyle sonuçlanmaktadır. Hasta esirlere gerekli tıbbi yardım ve tedavi engellenmektedir. Kimi zaman temiz hava ve su dahi esirlerden esirgenmektedir.
Özetle söylemek gerekirse; bir şirket, toprakları işgal edilmiş olan bir halka hapishanelerde ve gözaltı merkezlerinde kötü muamele uygulayarak, işkence ederek kâr ediyor! Bir şirket, yasadışı yerleşim birimlerinde, kontrol noktalarında o halkın hareket özgürlüğünü kısıtlayarak para kazanıyor!
Filistin Ulusal Esir Hareketi, bulundukları hapishane ve gözaltı merkezlerinden Uluslararası Boykot Hareketi’ne bir mektup yazarak çeşitli öneri ve isteklerde bulundu. Bu mektupta başta G4S olmak üzere, işgal hükümetine destek veren güvenlik şirketlerinin Filistin halkına karşı işlenen suçlardan birincil dereceden sorumluluk sahibi olduğu ve bu şirketlerin boykot edilmesinin, yurtları işgal altında olan ve her gün yeni katliamlara maruz kalan Filistin halkını korumak ve savunmak anlamına geldiği ifade ediliyor.
Filistin halkının İsrail’i boykot çağrısına uyarak Türkiye’de 2009’dan beri İsrail’i ve Siyonizm’i her alanda teşhir ve boykot eden Filistin için İsrail’e Boykot Girişimi (BDS-Türkiye) olarak şimdi de Filistin Ulusal Esir Hareketi’nin çağrısına uyarak, Türkiye’de 2009 itibariyle 4250 çalışanıyla 18’i aşkın şehirde, aralarında Yapıkredi, Koç Müzesi, Finansbank, Sabancı Üniversitesi gibi kurumların da bulunduğu 350’den fazla kurumla iş ilişkisi bulunan G4S’i, Filistin’deki uygulamalarına son verip, işgal altındaki topraklardan yatırımlarını tamamen çekene kadar boykot edeceğimizi açıklıyoruz.
bdsturkiye.org