1 Kasım Seçimleri… Onlar savaşa, yağmaya devam edecek; biz, direnişe ve örgütlenmeye!..

7 Haziran seçim sonuçlarını tanımayanlar, 1 Kasım seçim sonuçlarına “saygı” beklemektedir.

Seçim sonuçlarına nasıl yaklaşılması gerektiği bir yana, asıl önemli olan; kendisini 7 Haziran seçimlerinde de ortaya koyan, halkların ortak mücadelesinin gelişimine açılan savaştır.

Açılan bu savaş; Gezi Direnişi ile sıçrayan Anadolu’daki mücadelenin, Kobané Direnişi’nde simgeleşen, Kürt halkının, bölge halkları ile birlikte ortaya koyduğu ortak mücadele ve yaşam pratiği ile birleşme eğiliminden duyulan korku ve bunu bastırma girişimidir.

7 Haziran seçimleri öncesi Adana, Mersin ve Diyarbakır’da patlayan bombalar da; Suruç’ta ve Ankara’da gerçekleştirilen katliamlar da; Silvan’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Şırnak’ta, Yüksekova’da… Kürt halkına karşı girişilen katliamlar da; mezarlıkların bombalanması da bu savaşın somut göstergeleridir.

Bizzat Erdoğan ve devlet eliyle örgütlenen savaş ve devlet terörü dalgası ile dayatılan 1 Kasım seçimleri de, bu savaşın bir başka boyutunu oluşturmuştur.

Sarayın kendini kurtarma telaşı ile halkların ortak mücadelesinin gelişiminden duyulan korku, tüm egemenleri kendi aralarındaki çelişkilere rağmen aynı saflarda buluşturmuştur.

Savaşın tırmandırıldığı Suruç katliamından bu yana, medyasından düzen partilerine, sermaye örgütlerinden devlet güdümlü işçi sendikalarına kadar ortaya konan savaş kışkırtıcısı tutumlar, savaş tezkeresine verilen onay bunun açık ifadesi olmuştur.

Sonuç olarak, halka karşı ilan edilen savaş, estirilen devlet terörü, yaratılan belirsizlik ve güvensizlik ortamında, her türlü hile ve baskı ile AK Parti, hükümet kuracak çoğunluğu alarak, birinci parti çıkmıştır.

Peki bu bir zafer midir?

Tam burada, “Ankara katliamı kime yaradı” diye soran ve bunun üzerinden fail arayan medya soytarılarını hatırlatalım. Davutoğlu’nun Ankara katliamının oylarını arttırdığını söylemesini unutmuyoruz. 2 Kasım’da AK Parti İzmir İl Başkanı’nın, “artık şehitler gelmeyecek” sözlerini kaydediyoruz.

Ve soruyoruz; Ankara katliamı kime yaradı?

Günlerdir “istikrar”a vurgu yapılmaktadır. Öyleyse şunu sormak gerekir; bu istikrar kimin için ve neyin istikrarıdır?

Seçimlerin ardından yapılan açıklamalara, AK Parti’yi kutlayanlara bakarak bir sonuca varabiliriz.

İlk kutlayanlar, Suriye’yi emperyalizmin hizmetinde kan gölüne çeviren tecavüzcü katliam çeteleri olmuştur.

Emperyalist merkezler, “kaygıları” ile birlikte kutlama sırasına girmiştir.

TÜSİAD, işçilerin kalan son kazanımlarının da ellerinden alınması anlamına gelen, “kalkınma ve rekabet gücünü arttıracak acil önlemlerin” alınmasını istemiştir.

Burjuva medyanın patronları, “geçmişe sünger çekme” sırasına girmişlerdir.

İşte “istikrar” bunların istediği istikrardır!

İstikrar dedikleri; Ortadoğu’da, emperyalistlerin taşeronluğunda, tecavüzcü katliam çeteleri ile birlikte halkların kanına girmeye devam edilmesidir.

İstikrar dedikleri; içeride halkların eşitlik, özgürlük ve adalet taleplerine karşı savaşa devam edilmesidir.

İstikrar dedikleri; her ay, yüz elli işçinin işçi cinayetlerinde öldürülmesidir.

İstikrar dedikleri; kadınların taciz, tecavüze, katliama uğramaya devam etmesidir.

İstikrar dedikleri; gençlerin geleceksizliğe mahkûm edilmeye devam edilmesidir.

İstikrar dedikleri; doğanın ve kentlerin yağmasına devam edilmesidir.

İstikrar dedikleri; yolsuzluğun, hırsızlığın pervasızca sürdürülmesidir.

İstikrar dedikleri; sendikasız, örgütsüz, kölece çalışma koşullarında 10-12 saat çalışmanın sürdürülmesidir. İstikrar dedikleri; patronların servetine servet katmaya devam etmesidir.

İstikrar dedikleri halka karşı ilan edilen savaşın boyutlandırılmasıdır.

Bunun karşısında asıl önemli olan bizim ne yapacağımızdır.

Tüm saldırılara, milliyetçiliği yükseltmek için giriştikleri kampanyalara rağmen HDP’nin aldığı oy önemlidir. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik üzerinden gelişen halkların ortak mücadelesine verilmiş oylardır. Bu, üzerinden mücadeleyi yükseltebileceğimiz önemli bir zemindir.

Bizim saflarda oluşacak moralsizlik ise onların büyütmek isteyecekleri zemindir. Oysa bizde olduğu gibi, dünyanın değişik yerlerinde halkların mücadelesi, bu sömürü ve zulüm düzeninden kurtulma isteği, inişli çıkışlı bir seyirle ama süreklilik kazanarak devam etmektedir.

7 Haziran seçimlerine çok sevinip, 1 Kasım seçimlerinden moralsizliğe kapılmanın nedeni örgütsüzlüktür.

7 Haziran’dan 1 Kasım’a çıkarılacak bir ders olacaksa; 8 Haziran’dan itibaren açığa çıkan potansiyeli örgütlü bir güce dönüştürememiş olduğumuz gerçeğidir. Sarayın, devletin saldırılarına aynı oranda örgütlülük ve güçle yanıt oluşturamamış olmamızdır.

Karşımızda, elinde baskı ve zor dışında bir aracı kalmamış, tüm çıplaklığı ile ortada olan, gelecek korkusuyla saldırıp güç gösterisi yaparak kendi korkusunu bize bulaştırmaya çalışan, halk düşmanı bir iktidar vardır.

Bunun karşısında mücadeleyi daha ileriye taşıyacak olan örgütlülüğü geliştirmek, örgütlü mücadeleyi büyütmek dışında bir yol yoktur.

Silvan’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Kobané’de ve daha birçok yerdeki halk direnişi, örgütlü bir halkın gücünü görmek açısından yanı başımızdaki öğretici örneklerdir.

Erdoğan’lı, AK Part’li devlet, saldırılarını, arttırarak devam edecektir. Bunun karşısında eşitlikten, özgürlükten, barıştan yana tüm toplumsal güçlerin ortak bir direniş hattı oluşturması önümüzdeki somut görevdir.

Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber ya hiçbirimiz!

KALDIRAÇ

4 Kasım 2015