Sur’un ablukaya alınması ne demektir, Cizre’nin ablukaya alınması ne demektir?
Savaşın gerçek boyutunu ortaya koyabilmek için, devletin hangi güçlerle savaştığını bilmek gerekir. Sadece tanklar, sadece keskin nişancılar, sadece on binlerce asker, polis “karma bir şey” demek değildir. Sadece öldürülen çocuklar, Kürt halkına dayatılan katliam demek değildir.
İşin elbette bir de Ortadoğu ayağı var, bunu da herkes biliyor ve görüyor.
Ama işin bir de, basın ayağı var. Kara propaganda konusunda Goebbels’i aratır vaziyete gelen TC basını var. Sadece havuz medyası değil, tüm burjuva medya, bir ağızdan kanla manşetler atmaktadır. Basın, tüm halkın, tüm kitlelerin kafasını karıştırmak, onları nefes alamaz hâle getirmek için, her yola başvurmaktadır. Dün müzakere masasını büyük bir hevesle savunanlar, bugün aynı hevesle savaşı savunmaktadırlar. Dün PKK ile görüşenler, bugün barış diyenleri evlerinden toplamaktadırlar. Dün analar ölmesin edebiyatı yapanlar, bugün aynı tonda çocuk ölümlerini kutsuyor, cenazelere yapılan işkenceleri alkışlıyorlar. Öyle bir ideolojik bombardımandır ki bu, soru sormayı, düşünmeyi önlemek istiyorlar. Büyük bir karanlık yaratmak istiyorlar. Halkları esir alabilmek için, büyük bir saldırı organize ediyorlar. Basın bunun parçasıdır.
Mafya liderlerini sahaya sürüyorlar. Yeni özel savaş örgütleri oluşturuyorlar. IŞİD artıklarını devreye sokuyorlar. Ülkenin her alanını kan gölüne döndürmek istiyorlar ve “kandan banyo” yapmak dillerinden düşmüyor.
Çeteleri devreye sokuyorlar.
Düşünmeyi, barışı hayal etmeyi, özgürlük istemeyi, hak aramayı, insan olmayı yasaklamak istiyorlar.
Görünüşe göre savaş tanrıları çıldırmış ve kendilerine tanınmış kısa süre içinde her şeyi yakıp yıkmayı istiyorlar. Tam bir biat istiyorlar.
İşte abluka budur.
Batı’da yaşayan insanların, bu savaş konusunda duyarsız, sağır, kör olmalarını sağlamak istiyorlar. Beyaz Show’da Ayşe Çelik isimli öğretmen bu ablukaya bir delik açınca kıyametler kopuyor, medya patronları azarlanıyor, özürler devreye sokuluyor.
Akademisyenler barış isteyince cadı avı başlatılıyor.
İşte abluka budur.
Sur’da abluka olduğu kadar direniş vardır.
Cizre’de onbinlerce asker olduğu kadar direniş vardır.
Ve son bir yılda savaşı tırmandıranların gerçekleştirdiği vahşilikler bu direnişi kıramamıştır.
Şimdi direniş yayılacaktır.
Şimdi direniş hayatın her alanında mayalanmaktadır.
Ayşe Çelik’in sözlerinden bu nedenle korkuyorlar.
Akademisyenlerin 1128 imzalı bildirisi bu nedenle onları korkutuyor. Akademisyenlere, “imzanızı geri çekin” diyorlar. Yakında akademisyenlere “pişmanlıktan yararlanma” yasası yaparlarsa şaşmayız.
Akademisyenlerin imzası 2000’i geçti. Ardından, gazeteciler, hukukçular, fotoğrafçılar, kitle örgütleri, öğrenciler, edebiyatçılar, sinemacılar, tiyatrocular devreye girdi, girecek.
İşte bundan korkuyorlar.
Bir katliamı seyretmek, insanı kirletir, seyredeni öldürür, insanlığını alır. Bir katliam karşısında sessiz kalmak insan olmaktan çıkmaktır.
İşte bu insanî tepki bu nedenledir.
Bu abluka elbette dağıtılacaktır.
Kararlıca direnişi büyütmek gereklidir. Evet, bir anda çok büyük eylemler örgütlemek mümkün olmayabilir. Ama kararlı bir biçimde, direnişe destek olmak, yüksek bir moral ve bilinçle örgütlenmek, direnişi her alanda geliştirmek gereklidir. Bu mümkündür.
Devlet, tüm çıplak gerçekliği ile kendi karakterini son yıllarda ortaya koymaktadır. Evet büyük bir savaş yürütüyorlar, büyük bir kıyım yürütüyorlar. Ama aynı zamanda kendi karakterlerini dolaysız bir biçimde açığa vuruyorlar.
Medyanın tüm karanlık tutumuna rağmen, gerçek, kendini bir biçimde gün ışığına çıkartıyor. Mesele örgütlenmektedir. İşçi ve emekçilerin daha sağlam, daha sıkı, daha ileri bir bilinç ile örgütlenmesi gereklidir. Öğrencilerin, kamu çalışanlarının, hukukçuların, sağlık çalışanlarının, kısacası herkesin ilk işi daha sağlam örgütlenme olmalıdır.
Direniş iradesini büyütmek, direniş iradesi örgütlemek mümkündür.
Bombalamalar, katliamlar, elbette kitlesel eylemleri bir nebze olsun geriye çekmiştir. Ama bu baskı artık tutmayacaktır. Bir yere tıkarlarsa, diğer taraftan tepki yükselmektedir.
Toplum, kitleler, halklar, işçi ve emekçiler bunca yıllın baskı ve sindirme politikalarına karşı direnmeyi öğrenmektedir.
Bu bir öğrenme ve örgütlenme sürecidir de.
Ne Gezi ruhu ezilecektir, ne Kürt devrimi ezilecektir.
Zalim sahne almış, tüm toplumsal yaşamı yok etmeye, katliamlarla halkları susturmaya çalışıyorlar. Ama bu sahnenin bir sonu olacağı da gün kadar açıktır. o