Hem dünyayı saran paylaşım savaşı, hem bu savaşımın yoğunlaştığı bir alan olarak bölgemizi kavuran paylaşım savaşı, farklı aktörlerle sürdürülüyor. Bunlara savaşın çeteci biçimleri de diyebiliriz.
Emperyalist güçler, iki dünya savaşı deneyiminden çıkarttıkları derslerle, yeni paylaşım savaşımını, daha çok çetelere bağlı olarak yürütüyorlar. Bir yandan, kendi denetimlerindeki devletleri tetikçi olarak kullanırken, diğer yandan, katillerden oluşan çeteleri devreye sokuyorlar. Böylece, görülmemiş bir şiddet her yanı kasıp kavuruyor ve halkların dünyasını cehenneme çeviriyor. Bu cehennemin içinde yolunu, rotasını bulmak, kurtuluşa giden hattı takip edebilmek, umudunu korumak giderek zorlaşıyor.
Aynı zamanda, yakından yaşadığımız bir savaş, ülkemizde sürmektedir. Kürt halkına dönük saldırı, gerçekte, bugüne kadarki tüm kontr-gerilla taktiklerini harmanlayarak, bütün şiddeti ile, bir topyekûn savaşa dönüşmüştür. Kürt illeri kuşatılıyor, yangın yerine çevriliyor. Aynı anda, hukuk tanımaz uygulamalar, insanlığı ayaklar altına alan uygulamalar devreye sokuluyor. Kürt illerinde beyaz bayraklarla hastaneye ulaşmaya çalışan insan görüntüleri, yakılmış cesetlerin, sokaklarda bırakılan cenazelerin, bombalanan evlerin, yıkılan binaların, keskin nişancıların kurşunlarına hedef olmuş çocukların görüntüleri insanlık suçu olarak tarihe kazınıyor.
Çeteler devlet ilan ederken, devletler tetikçiliğine girdikleri emperyalist efendilerinin emirleri ile çetelere dönüştürülüyor.
Kürt halkına dayatılan bu kıyım, gerçekte, tüm Anadolu halklarına, tüm bölge halklarına dayatılan bir kıyımdır. Bölgemizin en örgütlü halkı olarak Kürt halkını dize getirmek, tüm emperyalist güçlerin arkasında durduğu, Türkiye eli ile yürütülen bu savaşın ana hedefidir. Bu nedenle bu vahşi savaşın, bu kuralsız savaşın, bu özel savaş uygulamalarının arkasında AB ve ABD birlikte durmaktadır.
Bu nedenle devlet, bu savaşı tam bir seferberlikle, topyekûn bir savaş olarak uygulamaya koymuştur. Sadece kuşatılmış ve bombalanan Kürt illeri, sadece yakılan insan cesetleri söz konusu değildir, aynı zamanda, büyük bir yalan makinası da devreye sokulmuştur. Basın, tam anlamı ile, çok yönlü bir saldırı, adeta bir yalan bombardımanı yürütmektedir. Karanlıktan medet umdukları için, gerçeği, gerçeğin kendisini karartmaya çalışıyorlar. Güneşi, gün ışığını, açıklığı, şeffaflığı sevmiyorlar. Ve ömrü yarım saat bile sürmeyen yalanları devreye sokmakta beis görmüyorlar. Bu yalan kampanyası, bu karanlık bombardıman, Ankara ve İstanbul’da yaşanan her bombalama eyleminde de kendini gösteriyor.
Böylece, şiddetle direnenleri sindirmek istiyorlar
Böylece, yalanlarla, karanlıkta bırakarak, halkları, işçi ve emekçileri esir almak istiyorlar.
Böylece, onuru, direnişi yok etmek istiyorlar.
Umudu yok etmek istiyorlar.
“Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına:
– çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.”
İşte Nâzım’ın 1945 sonunda söylediği gibi, umudu yok etmek istiyorlar.
Korkuyorlar ve kendi korkularını, halkların korkusu hâline getirmek istiyorlar. Böylece ayakta durmaya, ömürlerini uzatmaya çalışıyorlar. Bu kan ve şiddet, bu karanlık ve yalan bunun içindir.
Bu nedenle, direnmek, direnmeye devam etmek, bugünün en önemli meselesidir. Yaşamanın tek yolu, insan olarak kalmanın tek yolu, kurtuluşun tek yolu, kazanmanın tek yolu direniştir.
İktidar, bu kanlı savaşı sürdürebilmek için, her hak arama eylemini bastırmak istiyor.
İnsanların, kitlelerin sokaklara çıkmasını, sokaklarda çoğalmasını önlemek istiyorlar. Bunun için, her eyleme saldırıyorlar. Bunun için, her hak arama eylemini yasaklıyorlar.
Newroz işte bu nedenle yasaklandı.
Bombalarla korkutulan kitleler, eylemlere gidemez hâle getirilmek, böylece evlerinde, hatta ve hatta kendi içlerinde, kendi vücutlarında hapsedilmek isteniyor.
Bu, tam bir esir alma operasyonudur. Tüm toplumu, tarih önünde insanlığı esir alma operasyonudur bu. Bu, sadece Kürt halkına değil, tüm halklara boyun eğdirme, diz çöktürme operasyonudur.
Bu nedenle, Kürt halkının direnişi, Batı’dan yükselen her ses, her eylem çok önemlidir.
Newroz, bir boyun eğmeme, bir diz çökmeme günü olmuştur. Direnerek kazanacağız, Newroz’un temel sloganı olmuştur.
Aynı ruhu, direnişi, ülkenin her yanına yaymak olanaklıdır. Bunun için örgütlenmek, bunun için küçük büyük demeden direnişi geliştirmek çok önemli bir yoldur. Yaşamın her anında, her alanında direnişi geliştirmek, küçük adımlarla da olsa direnmeyi yaygınlaştırmak gereklidir.
İşçi ve emekçileri evlerine kapatmaya çalışan, insanı esir almaya çalışan bu özel savaş uygulamalarına karşı her yolla, her yerde, her araçla direnişi geliştirmek olanaklı ve gereklidir.
Kitlesel mücadele, kitlesel direniş, Gezi ruhunu korumak ve geliştirmek, yakalanması gereken ana halkadır. Diğer her şey bu doğrultuda geliştirilecek örgütlenmeye bağlıdır. Bu halkayı, kitlesel direniş halkasını doğru tutmak, bu toz duman arasında rotayı ve umudu kaybetmemenin tek gerçek yoludur.
Newroz’dan 1 Mayıs’a, tüm baharı, mücadeleye ve direnişi geliştirmeye dönüştürmek olanaklıdır. 1 Mayıs, bu ruhla kutlanmalıdır. Kitlesel bir 1 Mayıs, gerçekte, bu esaret ve korkutma politikalarına karşı durmanın da tek yoludur.
“ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet…” o