99 yıl önce, yani henüz 100 yıl önce değil, 99 yıl önce, insanoğlu, toplumsal tarihin kör kanunlarına meydan okuyarak, ilk kez, insan iradesi ile, bir düzen kurmaya kalkıştı. İlk kez insanoğlu, dünyayı, insanlığın hayallerine göre şekillendirme yolunda, binlerce yıllık bu özlem yolunda, bir büyük devrim gerçekleştirdi.
Tarihte ilk kez, proletarya ve ezilen halklar, feodal beyler ve burjuvalardan iktidarı devraldı. Burjuva sistem, geçmiş soydaşı olan feodal sistem ve köleci sistemle birlikte, tarih sahnesinden silinmek üzere büyük bir yara aldı.
Kapitalist dünya sistemi, merkezinde emperyalist güçlerin, çevresinde sömürge ülkelerin yer aldığı kapitalist dünya sistemi, ilk kez bir noktasından parçalandı.
Tarihte ilk kez, insanoğlu, insanın insana kulluğuna, sömürüye, her cinsten ayrımcılığa, aşağılanmaya karşı ayaklanmasını zafere, iktidarın alınmasına taşıdı.
Halkların hapishanesi olan Rus Çarlığı, sosyalizm ve özgürlük şiarları ile alaşağı edildi ve eşitlik ve özgürlük talebi ile proletarya iktidara yerleşti.
İlk kez, insanoğlu, yeni bir dünyayı, kendi elleri ile kurmaya başladı.
Bugünden bakıldığında, 1989’da çözülmüş olan, kendi içinden çürümüş olan bir sosyalizm deneyiminden söz ediyoruz.
Emperyalist güçler, dünya kapitalist ekonomisi, Sovyetler Birliği’ni kuşatmaya başladı. Devrimin yayılmasını önlemek için, Japonya’dan İngiltere’ye, her emperyalist güç, Sovyet devrimine savaş açtı. İçeride Denikin’in Beyaz Ordusunu destekleyerek, ülkenin harabe hâline gelmesi için uğraştı. Daha ilk günden, yeni devrimci iktidarı açlık ve yoksullukla boğmaya çalıştı.
Emperyalist güçler, en başta İngiltere, devrimin çevre ülkelere yayılmasını önlemek için her yolu denedi. Almanya’da 1919’da devrimi kanla bastırdı. 1930’larda dünya emperyalist güçlerinin desteği ile palazlanan faşizm, Alman işçi sınıfının devrim mücadelesini boğmak için geliştirilen karşı-devrimin en açık örneğidir. Bunun gibi, devrimin sömürge ülkelerde isyan ateşini yakmasını önlemek üzere, Sovyetler Birliği kuşatılmaya başlandı.
Ekim Devrimi, bir yandan işçi ve emekçilerin burjuvaziyi alaşağı etmesi iken, diğer yandan, halklar hapishanesi olarak anılan Çarlık içinde halkların özgürleştirilmesi idi. Devrimin bu iki etkisine karşı, emperyalist merkezler, dünya karşı-devrimini örgütlerken, halkların imhası ve anti-komünist savaşı öne aldılar.
Nihayetinde devrim, hızla yayılamadı.
Devrim, dünya kapitalist zincirini bir noktasından parçalamış olsa da, belli sınırlar içinde hapsolmaya başladı.
Bugün, 2017’ye, Ekim Devrimi’nin 100. Yılına henüz gelmemiş iken, dünya çok daha fazla, devrimin yayılmasına olanak vermektedir. Bugün, sosyalist devrim, çok daha hızlı yayılacaktır.
Dünya kapitalist sisteminin içinde bulunduğu bugün, sermayenin uluslararasılaşması, buna daha fazla olanak sağlamaktadır. Bugün, dünya çapında iletişim olanakları buna daha fazla olanak vermektedir. Ve elbette, Ekim Devrimi ile başlayan, bugün 99 yıllık şu ya da bu ülkede, şu ya da bu ölçüde iktidar olanağı bulmuş bir sosyalizm deneyimine sahibiz. Yani dünya devrimci hareketinin deneyimi de buna olanak sağlamaktadır.
Öte yandan, Ekim Devrimi dünyasından farklı olarak bugün, dünya kapitalist sistemi içinde ülkelerle birlikte “bölgeler” tüm olarak zayıf halka hâline gelmektedir. Örneğin bizim içinde yer aldığımız, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu bölgesinde, Balkanlar, Anadolu, Kafkaslar, Mezopotamya bölgesinde, nasıl tarif ederseniz edin, bir anlamda “eski dünya”nın bu önemli parçasında, bir ülkede gelişecek devrim, diğer ülkeleri de büyük oranda etkileyecektir.
Bu aynı durum, örneğin, Latin Amerika için de geçerlidir. Bunun elbette ki, tarihsel, coğrafî, ekonomik ve siyasal nedenleri vardır. Ama bu durum, devrimlerin hızla yayılma olanaklarını barındırmaktadır.
Buna birinci önemli nokta diyelim, devrim, 1917’ye göre çok daha hızla yayılma olanaklarına, potansiyeline sahiptir. Elbette, biz burada öznel bir durumdan değil, nesnel bir durumdan söz ediyoruz.
İkinci noktası da var. Bugün, Ekim Devrimi’ne göre, zafere ulaşmış bir devrimin, nesnel olarak, paranın ve metanın ufkunu aşacak önlemler alabilmesi çok daha olanaklıdır.
Bunun bir nedeni, sistemin ekonomik-teknik gelişim düzeyidir. Düne göre bugün, birçok düzenlemeyi yapmak çok daha olanaklıdır. Örneğin, kredi kartı gibi plastik kartlarla, paranın dolaşımını ve bu yolla meta ekonomisini sınırlamak mümkündür. Örneğin, bugün, daha çok çalışmaksızın, insan ihtiyaçlarını karşılayacak teknik altyapı mevcuttur.
Ve elbette, bu değişimleri yapacak, eğitimden sağlığa, ulaşımdan konut sorununa vb. kadar pek çok alanda hızlı adımlar atmaya olanak verecek bir sosyalizm deneyimi mevcuttur. Bu sadece Sovyetler Birliği deneyimi de değildir. Bu, aynı zamanda diğer sosyalist ülkelerin deneyimlerini de içine alan, dünya devrimci hareketinin ortak deneyimidir.
Bugün, içinde yer aldığımız coğrafyada gelişecek bir devrim, adı nasıl konulur bugünden bilinmezse de, bir halkların sosyalist federasyonunu hayata geçirme olanaklarına, potansiyeline sahiptir. Bu elbette, “ulus devlet” anlayışının bir başka tarzda aşılması da demektir. Sosyalizm, bu nedenle, daha en başta, büyük potansiyel olanaklara sahiptir. Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Ortadoğu’ya kadar, bu eski dünyanın bir parçasında, halkların kardeşliğine dayanan, gönüllülük temelinde gelişen, sosyalizm ve özgürlük şiarı ile büyüyecek olan bir devrim, Ekim Devrimi’nin ateşini daha da ileri taşımanın gerçek olanağı demektir.
Daha başından bu temelde gelişecek bir devrimin, kuşatılması ve boğulması, içe hapsedilmesi, elbette daha zor olacaktır.
- yılında, henüz 100. yılına gelmemiş iken, Ekim Devrimi’ni bu temelde anlamak, bu temelde anmak gerekir.
Kuşku yok ki, bizim kuracağımız sosyalizmde de, tıpkı Sovyet deneyiminde olduğu gibi, birçok yanlış, birçok hata olacaktır. Ama dünya devrimci hareketinin sosyalizm deneyimi, hele hele 99 yıllık iktidar deneyimi, eğer iyi öğrenciler olursak, bize çok şey öğretecektir.
Ne yazık ki, bugün, öznel açıdan, dünya devrimci hareketi hâlâ zayıftır. Dünya işçi hareketi zayıftır. Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ile başlayan süreç, işçi sınıfı ve devrimci harekete olan inancı erozyona uğratmıştır. İşçi sınıfı, birçok yerde ideolojisini kaybetmeye, inancını kaybetmeye başlamıştır. Aradan, bugün, 27 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu durum ağırlığını korumaktadır. Bir yandan, ömrünü fazladan uzatarak bir canavara dönüşmüş olan kapitalist sistem yıkılmaya daha yakın hâle gelmiş iken, diğer yandan, öznel olarak dünya devrimci hareketi, dünya işçi hareketi kendini toparlamış değildir.
En başta, dünya devrimci hareketinin bir enternasyonalist birliği yoktur ve bugün, bu noktadan da oldukça uzak görünmektedir.
Bu durum, yenilmesi gereken, en önemli sorundur.
Bugün, biz, bu bölgenin devrimcileri olarak, bölgemizde gelişen devrimci nesnelliği gözlemleyebilmekteyiz. Bu elbette otomatik olarak bir olumluluk demek değildir. Artık, dünya devrimci hareketinin deneyleri, hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde göstermektedir ki, emperyalist güçler, dünya gericiliği, cennetini kaybetmemek için her türlü karşı koyuşu gerçekleştirmekte tereddüt etmeyecektir. Bu nedenle, nesnellikten otomatik olumluluk çıkaracak kadar hamkafalı olamayız. Biz, sınıf savaşımının giderek daha da keskinleştiğini, daha da zorlu mücadelelere gebe bir çağda yaşadığımızı görüyoruz.
Yine de tüm bölgede, kapitalist yağmanın yol açtığı acıların, artık bir eşiği geçtiğini ve alttan alta özgürlük ve eşitlik isteğinin yeniden mayalandığını düşünüyoruz.
1917 öncesine göre, bugün, çok daha avantajlı olduğumuz fikrindeyiz. Hem halkların özgürleşmesi, hem işçi sınıfı ve insanlığın kurtuluşu mücadelesi, yeniden ve daha güçlü bir biçimde boy atacaktır.
Evet, devrim ve sosyalizm, henüz dünyayı kasıp kavurmamaktadır. Ama artık, kapitalizmin sınırlarına geldiğini, bu sömürü ve yağmaya, bu aşağılanma ve köleliğe tahammülün son sınırlarına geldiğini de görebiliyoruz.
Bugün, artık daha açık bir gerçektir ki, devrim ve sosyalizm, sınıfsız ve sömürüsüz, savaşsız
bir dünya özlemi, sadece sosyalistlerin, sadece komünistlerin, sadece devrimcilerin özlemi değildir. Tersine, insan olarak kalabilmenin başka yolu kalmamıştır.
Bölgemizde süren emperyalist paylaşım savaşı, yerel işbirlikçileri ile emperyalist güçlerin halklara karşı yürüttüğü bu yağma savaşı, ortaçağ karanlığını geride bırakan bir karanlığa yol açmıştır, açmaktadır. Kapitalist sistem, fazladan ömür sürdüğü için, artık şekilsiz bir yaratığa dönüşmüş, bir canavara dönüşmüştür. İnsanı, insanlığı yok etmek ile kendi geleceğini sağlayacaklarını düşünüyorlar. Bu nedenle dünyanın her yerinde eli kanlı çeteleri devreye sokuyorlar. Ortaçağı geride bırakacak bir karanlıktır bu.
Buna karşı direnmeden, buna göz yumarak, buna sessiz kalarak, insan olarak var olabilmek artık olanaklı değildir.
Ekim Devrimi’nin 99. yılında, dünya, emperyalist güçler arasında yeni bir paylaşım savaşımına girmiştir. Bu savaş daha şiddetli biçimler almaktadır.
Ekim Devrimi, emperyalist güçler arasında dünyanın paylaşılmasına nasıl son verdi ise, bugün de, merkezinde bölgemizin yer aldığı dünyanın bölüşülmesi savaşına son vermek, aynı yolla, bir sosyalist devrimler silsilesi ile olanaklıdır.
Biz, dünya devrimcileri, 1989’da, sosyalizmin çözülüşü ile, hatalarımızın tüm bedellerini ödedik. Şimdi, yükseliş sürecine bakmalıyız.
99. yılında Ekim Devrimi, dünyayı değiştirme işini sonuca ulaştıramadı. Ama bugün, bu süreç yine sürmektedir ve daha güçlü bir yükseliş bunu sağlayacaktır.
Devrim için ileri, ya sosyalizm ya ölüm!