Bu direniş elbette, tarihî bir derinliğe sahiptir. Yıllardır süren özgürlük mücadelesi, aşağılanmanın her türüne karşı mücadeleye dayanıyor. 30 yılı geçmiş olan bir örgütlü silahlı mücadele geleneğine dayanıyor. Bugün Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de ortaya konan halk direnişi, bu arka plana dayanıyor, öyle gelişiyor, öyle yol alıyor.
Ama aynı zamanda, bu direniş, ABD başta olmak üzere, Ortadoğu’da, emperyalist odakların halkları boğma ve aynı zamanda bölgeyi ve dünyayı yeniden paylaşma savaşlarına karşı gelişen, her yerde farklı büyüklükte olan, farklı özelliklerde olan halkların direnişinin de içindedir. Kürt halkının Suriye Kürt bölgesinde geliştirdiği direniş, hepimize Kobanê ismini öğretti. Sadece bir ismi değil, bir direnişi, modern kapitalist barbarlığının en azgın türlerine karşı bir direnişi de öğretti.
Direniş, nerede olursa olsun, halklara, işçi ve emekçilere, insanım diyen herkese umut salıyor, emperyalist para babalarına da korku salıyor. Direniş, ister Küba’da olsun, ister Kolombiya’da, ister Mısır’da olsun, ister Kürdistan’da, umudunu kaybetmeye yüz tutmuş, “hasta” insanlara yeniden direnme arzusu aşılıyor, onları deyim uygun düşerse hasta yataklarından ayağa kaldırıyor.
Zalime karşı, zulme karşı, sömürüye karşı, insanın insana kulluğuna karşı, aşağılanmanın her türüne karşı direnmek, direnişi geliştirmek ve örmek, büyük bir öğretmen görevini görüyor.
Direniş öğretiyor.
Bugün Kürdistan’da devlet eli ile dayatılan savaş, organize edilen abluka ve katliam politikası, ülkemizin her yanında büyük bir kirlenmeye, çirkinliğe yol açıyor. Baskı ve şiddet, tüm Anadolu halklarını teslim almaya, esir almaya yönelik bir politikadır. Ve tersinden de Kürt halkının direnişi, bu kirlenmeye karşı, insan olmayı savunmak anlamına geliyor.
Devlet, aynı zamanda Batı’da, Gezi Direnişi’nden bu yana, kitleleri bastırmak, sokağa çıkmalarını, en sıradan hak arama talepleri için hareket etmelerini önlemeye çalışıyor. Medya, korkunç ve tarihte eşine az rastlanan bir karanlık örgütlüyor. Güneşi ve havayı kesmeye çalışıyorlar. İnsanlığa karşı bu savaş, güneşi ve havayı yok etme savaşı hâlini almıştır. Gerçeklerden korkuyorlar, bunun için büyük karanlık yaratmaya çalışıyorlar. Bugün, iktidar, büyük karanlık iktidarıdır. Bu karanlık, onların rant düzenlerini, soygun ve yolsuzluk düzenlerini, bunlara dayalı egemenliklerini sürdürmek için, ölçüsüz derecede geliştiriliyor. Toplum esir alınmaya çalışılıyor.
İşte bu karanlığı dağıtacak, bu ablukayı dağıtacak tek şey, halkların, insanların, işçi ve emekçilerin, kendine insanım diyen herkesin geliştireceği direniştir.
Sadece direnmek isteği yetmiyor.
Direnişi adım adım örmek, örgütlemek gerekiyor.
Açıktır ki, Kürt illerinde halkın geliştirdiği direniş, büyük çaplı bir örgütlülüğe, yılların deneyimine dayanıyor. Sur’da, Nusaybin’de ortaya konan direnişi, bir anda, Batı’da, İstanbul’da, Ankara’da, Bursa’da, İzmir’de geliştirmek, bunu bir anda yapmak şimdilik uzaktır. Çünkü, örgütlülüğümüz zayıftır. Ama bu büyüklükte olmasa da, bir direnişi örgütlemek, tersinden mümkündür ve yapılmaktadır. Kürt halkının direnişi yanında, bizim geliştirdiğimiz direniş elbette daha küçük çaplıdır, ama değerlidir, önemlidir.
Şimdi mesele, bu direnişi, ebatlarına bakmadan, adım adım geliştirmek, örgütlemektir.
Burada önemli bir soru, bunu nasıl gerçekleştireceğimiz sorusudur.
Bir anda, Gezi’de olduğu gibi, sokaklara taşan bir tepkiyi, o denli kitlesellikle gerçekleştirmek mümkün değildir. Bunu biliyoruz. Gezi Direnişi, bir örgütlülükten çok, bir toplumsal patlamaya dayanmaktaydı. Ama bugün bizim hem Gezi deneyimimiz, hem de Kürt halkının geliştirdiği direniş desteğimiz vardır. Bu iki avantaj, bize güç vermektedir.
Direnişi, adım adım örgütlemek, kitleselliği yeniden sağlamanın da yolu olacaktır.
Bunun yolu, gözümüzü sadece büyük meydanlara dikmekle yetinmemekten geçmektedir. Evet büyük meydanlara çıkmaktan geri durmamalıyız. Ama aynı zamanda, yerellerde bir örgütlenme ve direnişin kıymetini kavramalıyız. Öyle hayal kurup beklemek kazandırmayacaktır. Tersine, diyelim ki bir mahallede, diyelim ki bir fabrikada, diyelim ki bir okulda, yaşamın her alanında, adım adım, büyük bir enerji ile çalışarak, direniş bayrağını açmak, bu doğrultuda yılmadan örgütlenmek gerekiyor. Meydanlara akma isteği, kitlesel eylemlerle direnme isteği elbette çok değerlidir ve bunu istemekten geri durmamalıyız. Ama aynı zamanda, sabırla, en uygun metotları geliştirerek, akıl, zekâ ile emeği birleştirerek, adım adım örgütlenmekten geri durmamalıyız.
Susmak, sessizleşmek, eli kolu bağlı durmak, doğru tutum değildir. Ses vermek, tutum almak, harekete geçmek, tepkini uygun yollarla örgütlemek gereklidir. Halkın, insanların, bu noktada yaratıcı metotlar geliştireceğine inanmak gereklidir. Bu nedenle, yaşamın her anı, her alanı bir direniş odağıdır, bir direniş yeridir. Her öğrenci, her işçi, her emekçi, arkadaşları ile bir araya gelerek bir direniş ateşi yakmayı başarmalıdır. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Direnme iradesi, en zor koşullarda, bir çıkış yolunu bulmakla ilgilidir.
Direnmek, aklımızı esir hâle getirmekten kurtarmak demektir.
Direnmek, değerlerimize sahip çıkmak demektir.
Direnmek, onurumuzu korumak demektir.
Direnmek, irademizi örgütlemek demektir.
İnsan olmanın bundan gayrı anlamı var mıdır?
Direnmek, güzelleşmektir, güzellikler yaratmaktır.
Binlerce fabrikadan, binlerce okuldan, binlerce mahalleden, en yaratıcı örneklerimizle, örgütlenmek, halkın zekâsını ortaya koymanın, güzelleşmenin, insanlaşmanın tek yoludur. Yenilmez bir güç böyle yaratılabilir. Gerçekte halkın gücü yenilmezdir. Ama örgütlü ise, ama devrimci ise. Bunu örgütlemek, bu yenilmez gücü akıl ve emekle geliştirmek gereklidir.
Örgütlü gücümüzü, doğru kullanmak tarihî bir sorumluluktur. Gezi Direnişi, bizim öz gücümüzün bir ürünü değildi. Halkın patlamasıdır. Bu patlama, halka ve bizlere çok şey kattı ve öğretti. Şimdi mesele, direnişi büyütmektir. Batı’da da bir direniş vardır. Bu direnişi, Gezi’de olduğu gibi büyük kitlesel eylemlerle karşılaştırmak doğru değildir. Bu aynı zamanda, elimizi kolumuzu bağlar. Tersine, bugün, adım adım, ama hayatın her alanında direnişi, küçük büyük demeden geliştirmek, yolumuzu açacaktır, direnişi büyütecektir. Atı arabanın arkasına değil, önüne koymalıyız. Direniş, ancak böyle büyüyecektir.
Tüm bölgede gelişmekte olan direnişi, bu gözle ele almak gerekir.
Toplumda var olan ama yeterince örgütlenmemiş olduğu için zaman zaman ortaya çıkan tepki, ancak örgütlendiği ölçüde kararlılık kazanacaktır. Bugün, mücadele çetinleştikçe bize gerekli olan bu kararlılık, ancak örgütlenme ile, ancak direniş ile gelişecektir. Burada irade kadar, burada emek kadar akıl da devreye sokulmalıdır.
Bugün her yerel, her mahalle, her okul, her fabrika, bu akıl ile adım atmalıdır. Yaratıcı metotlarla direniş geliştirilmeli, kitlelerin örgütlenmesinin yolları bulunmalıdır.
Bu anlamda, önümüzde geniş olanaklar, geniş bir hareket sahası olduğu da açıktır. Yeter ki bu iradeyi geliştirebilelim. Devrimcilik, her koşul altında en doğru mücadeleyi geliştirmek demektir. Akla ilk geleni değil, en doğru olanı yapabilme becerisidir.
Kürt halkının mücadelesi, Kobanê direnişi bize bunu öğretmektedir. Gezi Direnişi’nin olanaklarına bu gözle bakabildiğimiz ölçüde, iyi birer öğrenci olabildiğimiz ölçüde değerlendirebiliriz. Bu sadece gerekli, sadece zorunlu değildir, olanaklıdır.
Dünya gericiliği tüm metotlarını devreye sokmuştur. Şimdi, gelişmekte olan direnişe bakmak, ona odaklanmak gereklidir. Direniş, dünyanın her yerinde, en çok bizim coğrafyamızda, müthiş güzellikler yaratmaktadır. Ve daha da fazlasını yaratacaktır.
Direniş öğretmenimizdir.
Direneceğiz, öğreneceğiz, örgütleneceğiz, kazanacağız.