Aslında, bunun bir kısa yolu vardı: Cumhurbaşkanı emreder ve KHK ile bu gerçekleştirilirdi. Ve doğrusu bu ya, üniversitede rektörlük seçimlerini iptal eden bir KHK çıkarmayı düşünenler, bu konuda da bu yolu deneyebilirlerdi.
Ama öyle yapmadılar.
Meclis’in çalışmasını istediler! Ve meclis, bir gece yarısı, cinsel taciz yasası denilen yasayı ele aldı. Adalet bakanı, bu konuda mağduriyetler var, aslında bir toplumsal yaraya merhem buluyoruz cinsenden sözler sarfetti.
Adalet bakanının, bu “ulvi” düşüncelerle, toplumsal yaraları sarma merakı çok bilinen bir gerçektir. Amerikaya gidip, Gülen’i isteyeceğine, Gülen’in hapse atılmasını, ama Zarrab’ın iadesini istemiştir. Demek ki, Saray, böylesi küçük düşürücü işleri, Adalet Bakanına vermiştir. Demek ki, Adalet Bakanının yakında işi kalmayacak, yerine başkası geçecektir. Bunu bir erken emeklilik olarak okumak mümkündür.
Ama Adalet Bakanı, çocuklara tecavüzde bulunmuş olanların aklanmasını, hele hele “sadece bir kereye mahsus” aklanmasını savunmaktan geri durmayınca, durum daha da düşündürücü hal aldı.
Sosyal yara denildi mi, mesela kadın cinayetleri ele alınabilirdi. Bu konuda adalet sessizdir. Mesela eğitimsiz çocuklar ele alınabilirdi ki, bu konuda devlet sessizdir. Mesela sosyal bir yara olarak, çocuk yaşta evlendirmeler ele alınır ve buna hiç bir koşulda izin verilmeyeceği üzerine durulabilir, “yüce meclis” bu konuda mesai harcayabilirdi.
Mesela anadilde eğitim meselesi bir sosyal sorun olarak ele alınabilirdi.
Ama hayır, Adalet Bakanı, başka yönden bakıyor, bir sosyal yara var, çocuğa tecavüz edilmiş, eden adam hapiste, bunu affedelim ve çocukla evlensin diyor.
Sosyal yara ne: çocuğa tecavüz mü, adamın hapiste olması mı? Çocuğa tacavüz ise, tecavüzcü ile evlenmek, nasıl bir yara kapatıcı olabiliyor? Diyelim ki, bunu savunan kişinin yakınına tecavüz edilmiş olsa, tedavi edici olarak tecavüz eden ile evlenmesini mi önereceğiz? Haydi önerdik, kendisi bunu bir tedavi olarak mı kabul edecek.
Akla mantığa sığmayacak bu yasa, nasıl gündeme gelebiliyor?
Şıklar şöyledir:
Bir, Saray veya hükümet gündem değiştirmek istiyor. İçerdeki savaş, milletvekillerinin tutuklanması, Suriye savaşının hissedilen etkileri, ekonomik kriz vb bu yolla unutulmuş olacak.
İki, çocuğa tecavüzden hapse atılmış bir kaç “önemli” kişi var. Bunların kurtarılması gerekiyor ve Cumhurbaşkanı, bu işi doğrudan halletmek istemiyor. Halledilmesini istiyor ama kendisi karışmadan.
Üç, ülke zaten karışık, devlet çözülmekte, fırsat bu fırsat, bu konuyu halledelim diyen milletvekilleri var ve bu da sorun olarak görünmüyor.
Belki bizim burada aklımıza gelmeyen bir kaç şık da siz eklersiniz. Ama her biri bir ötekinden daha beterdir.
Adalet Bakanının açıklaması, ya da savunması, özrü kabahatından büyük sözüne az bulunur cinsten bir örnektir. Adalet bakanı, saldırıya uğrayanı değil, tecavüzcüyü mağdur olarak görmektedir.
İşte, bu noktada bir miktar durmalıyız.
Daha öteye bakmalıyız.
Acaba, seçilmiş milletvekillerinin hapse atılması nasıl bir uygulamadır?
Acaba, “ben Kürt sorununu çözeceğim” deyip de, bugün, Kürtlere karşı yok etme savaşı uygulayan mantık nasıl bir mantıktır?
Acaba, belediye başkanlarını tutuklayan, ve onların yerine kayyum atayan mantık, nasıl bir hukuk sistemi ile açıklanabilir?
Acaba, bir üniversitede rektör seçiminde %86 oy alan bir adayı atamayıp, tüm üniversitelerde seçim sistemini ortadan kaldıran “demokrasi” mantığı nasıl bir mantıktır?
FETÖ operasyonlarına bakalım, dün ben bunları destekledim, size bunun okulları iyidir, burada öğretmen olun, burada ahlaklı nesiller yetişir çocuklarınızı buraya verin diyen bir kişi, bugün bu okullara çocuklarını gönderen, bu okullarda öğretmen olan herkesi terör örgütüne yardım ve yataklıktan nasıl suçlayabilir? Önce kendisini yargıya teslim etmesi gerekmez mi? FETÖ bir terör örgütüdür , ben buna yardım ettim, milletim beni affetsin diyen biri, belediyeler terör örgütüne yardım ve yataklık etti, yerlerine kayyum atıyorum nasıl diyebilir? Önce kendi yerine kayyum ataması gerekmez mi?
Tüm bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ama artık gerekli değil.
Bu ülkede, burjuva anlamda hukuk bitmiştir. Burjuva anlamda hukuk, esas olarak düzeni korur ve işçi ve emekçilerin sırtlarında boza pişirir. Ama bunu düzgün yapabilmek için, halka adalet varmış gibi gösterilir. Bu nedenle belli bir çerçeve ortaya koyar ve herkese karşı “eşit” olma görüntüsünü verir. Oysa bugün, böyle bir durum yoktur.
Kişiye özel, duruma özel hukuk devreye sokulmaktadır. Bu OHAL’den daha ileri bir aşamadır, tam bir hukuksuzluk halidir.
Boğaziçi Üniversitesinde Saray’ın isteğine uygun bir rektör adayı seçilemedi. %86 oyla bir aday seçildi. Seçilen aday, kapitalist düzeni yıkıp sosyalizmi kurmaktan söz etmiyor. Seçilen aday devrim çağrıları yapmıyor. Olsa olsa, her zaman Sarayı dinlemeyecek, olsa olsa bilimin gereklerine asgari düzeyde bağlı kalacak, olsa olsa akademik etiğe uygun davranacak vb. Kısacası Saray’ın emir kulu olmayacak. Ve bu kişi aylarca atanmıyor. Sonra, duruma uygun, bu olaya özgü bir KHK çıkarılıyor. İşte size duruma özel hukuk.
Biz 17-25 Aralıkta, kişiye özel hukuk kurallarını da görmüştük.
Şimdi, tekrar cinsel taciz ve aşağılama yasasına bakalım. Şu sonuca varabiliriz: Demek ki, affedilmek istenen bazı isimler var. Bu kesin. Bu affedilmek istenen isimler, hükümet için, ya da başkanlık sistemi için çok önemliler. Bunlar tıpkı Hüseyin Üzmez gibi, “nefislerine kırgınlar”. Muhtemelen islami kurallar içinde de tövbe etmişlerdir. Ve bu tövbenin pozitif hukukta bir karşılığı olmasa da işe yaraması gereklidir. Muhtemelen bunlar hatırlı kişilerdir. Bunları affetmek için, özel bir yasa çıkarılmak istenmektedir.
Bu yasa eğer KHK olarak çıkarsa, yarın OHAL kalkınca, tersine çevrilme ihtimali vardır. Bu nedenle meclisten çıkması daha uygun bulunmuştur.
Anlaşılan bu hatırlı kişiler, büyük paralara ve güçlere sahiptirler. Ve bunların affı için, özel yasa devreye sokulmak istenmektedir.
Son yıllarda çocuk yaşta evliliklerde bir haylı yükseliş olduğu, çocuk yaşta evlenenlerin sayısının son 10 yılda 400 bini geçtiği biliniyor. Tecavüzün resmileşmesi, hukuk ile aklanması devrededir.
Tecavüz eden kişi, ceza olarak tecavüz ettiği ile evlendirilmektedir. Peki ya tecavüze uğrayanın durumu nedir?
Bu yasanın kendisi, Adalet Bakanı dahil bu yasayı savunmak için konuşanları hemen her sözü, bir saldırıdır, aşağılamadır, ayrımcılıktır. Ve bu saldırı, nüfuzlu adamlar için, devlet eli ile yapılmaktadır. Kim bilir hangi parababası, kim bilir hangi din adamı, kim bilir hangi yüksek mertebeli kişi, kim bilir hangi aşiret lideri bu suçu işlemiştir ve şimdi affedilmesi beklenmektedir.
Bu yasanın bizzat kendisi, tüm toplumsal akla bir tecavüzdür, insan onuruna bir saldırıdır, yaşam hakkına bir saldırıdır. Bu tasanın bizzat kendisi, tecavüzcüye methiyedir, övgüdür. Bu yasanın bizzat kendisi, kadını aşağılamak, kız çocukları hor görmek, çocuklara sapık gözlerle bakmak demektir.
Ve artık, TC devleti, tümü ile, duruma ve kişiye özel hukuk kuralları ile yönetilmektedir.
Aslında buna da gerek yoktur.
Madem her durum için, madem her kişi için ayrı ve geçici bir hukuk devreye sokacaksınız, öyle ise, tüm yasaları kaldırın, tüm kuralları kaldırın, duruma göre, kişiye göre karar vermenize de gerek kalmaz.