Bir sıkılı yumruk binlerce yürek barındırır içinde. Köşe başında uyuyan bir mülteci çocuğun yüreğini, şiddete maruz kalmış bir kadının yüreğini, parasızlıktan tedavi olamayan bir hastanın yüreğini, hayatı çürümüş düzenin çürümüş halatına bağlanan bir işçinin yüreğini, en çok da güneşe uğurlanan sayısız yoldaşın yüreğini. Artık atmayan kalplerin yeni yuvasıdır yoldaşlarının sıkılı yumruğu.
Direnerek ölenler, devrimci ölenler, yaşamı ilmek ilmek örenler, yükselttikleri yapıda yapıyı emanet ettiklerinin önünü aydınlatarak yaşamaya devam ederler. Asıl ölüm sessiz kaldığında bulur insanı, pes ettiğinde; insan, insanlığından vazgeçtiği anda ölür.
Güneşe gidenler ise bir parçasını bırakıyor her birimize. Eksilirken çoğalıyoruz; Büşra’nın gözlerindeki umuda uyanıyoruz, gazete satarken Şebnem’in gülüşü yüzlerimizde, Suphi’nin hayallerini katıyoruz hayallerimize. Şafak’ın sevgisini büyütüyoruz. Cebo’nun öfkesiyle yürüyoruz düşmanın üzerine, Aziz olup haykırıyoruz barikat başında “Yoldaşlar, ayakkabılarımızın bağcıklarını sıkı bağlamalı, saatlerimizi devrime ayarlamalıyız!”
Yapı yükseliyor; bunca yere düşmüşlerden yenilmez bir hayat doğuyor.
Hiçbir düşleri yarım kalmayacak!
“bekleyin
yakında biz geleceğiz;
asfalt yoldan marşlarla ineceğiz.”
Kaldıraç Okuru Öğrenciler