Ama 1400 yıllık tarihi boyunca, İslam, hiç bu kadar acımasızca, hiç bu kadar pervasızca, hiç bu kadar vahşice kullanılmamıştır. Elbette son 10 yıldan, 15 yıldan söz ediyoruz.
Tüm soğuk savaş dönemi boyunca İslam dini, Sovyetler’in etrafını “yeşil kuşak” ile sarmak için, emperyalist merkezlerin, başta ABD olmak üzere NATO’nun elinde anti-komünizmin savaş aracı hâline getirilmiştir.
Ama son 10 yıllık sürede olduğu kadar İslam, emperyalist merkezlerin açık kuklası, emperyalist merkezlere uşaklık yapanların oyuncağı hâline gelmemiştir.
IŞİD, ılımlı İslam projesi çerçevesinde Gülen-Erdoğan hareketi, Vahabi saldırganlığı vb. bu son 10 yıllık tarihin acımasızca, sınırsızca, rezilce dinin kullanımının örnekleridir.
Bir an duralım ve söyleyeceklerimizin doğru anlaşılabilmesi için, durumu özetleyelim.
Artık dünyada SSCB yok. Bu pek çok emperyalist odak için, örneğin ABD için, dünyanın egemeni, tek hükümdarı olmak için bir fırsat olarak ilan edilmiş, tüm dünyaya duyurulmuş bir konudur. Bizim ülkemizin egemenleri, tetikçisi olmaktan gurur duydukları emperyalist efendilerinin bu ilanını çoktan duymuş olmalı idiler. Ama onlar hâlâ, anti-komünizm ile, soğuk savaş dönemi politikaları ile, bölgede ve ülkemizin içinde halklara düşmanlıkları ile yaşam bulmaya çalışıyorlar.
SSCB’nin çözülmüş olması, dünyada komünizme korkuyu azaltmış mıdır? Öyle olmalıdır ama bizim bölgemizin egemenleri, hâlâ eski format içinde hareket etmektedir.
SSCB çözülünce, aynı zamanda, emperyalist ülkeler arasında var olan “zorunlu” birliktelik de dağılmaya, emperyalist güçler arasında dünyayı bölüşme savaşı öne çıkmaya, eskiden de var olan ama komünizm korkusu ile bastırılan çelişkiler su üstüne çıkmaya başlamıştır. Böylece, bugün, dünya, yeni bir paylaşım savaşımının içindedir.
Bu yeni paylaşım savaşımının odak noktalarından birisi, Ortadoğu’dur.
Öyle eski hâli ile Ortadoğu değil, daha büyütülmüş hali ile Ortadoğu’dur. Yugoslavya’nın dağıtılması, Yemen’deki savaş, Irak, Libya işgalleri, Arap Baharı’nın planlanmış bölümü, Kafkaslar’daki savaşlar, hepsi bu resmin içindedir.
İşte bu paylaşım savaşımının odak noktalarından biri olan bölgemizde, İslam, başta ABD olmak üzere, İngiltere ve İsrail dahil birçok gücün kullandığı bir araç hâline gelmiştir.
Radikal İslam, Afganistan’dan başlayarak SSCB’nin etrafında bir yeşil kuşak olarak geliştirildi. Taliban, daha sonra, SSCB çözülmüş olduğu hâlde, ABD’nin elinde, bu kez başka ülkelerde başka isimlerle oyuncak olmaya, alet olmaya devam etti. ABD, radikal İslam’ı hem kullandı, hem de onu düşman ilan etti. İkizkuleler saldırısının ardından, “dünyanın imparatoru” olma iddiası ile Afganistan, Irak işgallerini başlattı. Böylece radikal İslam’ı, yeni düşman ilan etti. Komünizm düşman iken, NATO eli ile dünyayı yönetmek daha kolay idi. Bu kez bu kolaylığı yeni düşman “radikal İslam” eli ile yapmaya çalıştılar.
Ama aynı zamanda, siyasallaşmış olan İslam’ın, soft versiyonunu ya da ılımlı İslam’ı da devreye soktular. Gülen hareketi, gerçekte 1995’ten başlayarak devreye sokulmuş, Türkiye’de komünizme karşı mücadele alanından alınarak, İslam içinde ve dünya çapında örgütlenmeye başlatılmıştır. Erdoğan da bunun bir parçasıdır.
Ilımlı İslam, Graham Fuller’in Yeni Türkiye kitabında son derece açık olarak ele alınmıştır.
Buraya kadar iki süreç gördük ve her ikisinde de, İslam, tam anlamı ile, ABD-İngiltere-İsrail ekseninin elinde oyuncaktır. Erdoğan’ın üst akıl dediği şey, kendisini yöneten şey midir?
Ama bu arada, ABD’nin tek süper güç, yeni dünya imparatoru, Kissinger’in deyimi ile yeni Roma, planları hayatın gerçekliğine çarpmaya başladı. ABD, dünyanın tek süper gücü olabilmek için, AB’yi eskisi gibi yanına çekmeli idi. Afganistan ve Irak, ABD açısından zafer kadar “bedelleri yüksek” savaşlar idi. Birçok açıdan “yenilgi” olarak bile tartışılmakta idi.
İşte bu noktada, hem saldırganlığını artırmaya kadar verdi, Libya süreci ile, AB ülkelerine birer lokma sundu ve ittifakı yeniden sağladı, hem de İslam’ı, daha şiddetli kullanmaya başladı. İslam, hem AB toplumlarını korkutmak için bir araç oluyordu, hem de tüm Ortadoğu’nun kana bulanmasının yolunu döşüyordu.
İşte İslam’ın bugünkü bu acımasızca, bu pervasızca kullanılması sürecinin kısa hikâyesi budur.
Bizde 17-25 Aralık’tan sonra, bizde 16 Nisan referandumunun öncesinde, “Bizi hedefe yaklaştıracak olan bir adımı daha ‘evet’ diyerek atmak, ‘farz olanı tamamlayan ve ona yaklaştıran her fiil farzdır’ kuralının çerçevesine dahildir.” şeklindeki fetvalara bir anlam yüklemek istiyorsanız, işte İslam’ın, emperyalist güçlerin elinde nasıl bir araca dönüşmüş olduğunu görmelisiniz. Dünyanın ve oradan hareketle ülkemizin egemenlerinin elinde İslam, hiç bu kadar hayasızca kullanılmamıştır.
Abartılı mı buluyorsunuz? Öyle ise gelin, çevremize, en başta Ortadoğu’ya bir kere daha bakalım.
Afganistan; hem ülke harap bitaptır, hem İslam acımasızca kullanılmaktadır. Ülkenin bürokratları dahi istifa edince, ABD yöneticileri istişarelerde bulunmak için oraya gitmektedir. İslam, sadece şiddet için değil, aynı zamanda kabilelere dayalı yaşamın devam ettirilmesi için, aynı zamanda eroin-esrar dağıtımı için kullanılmaktadır.
Pakistan’ı mı ele almak istersiniz? Pakistan, artık bir devlet görüntüsü bile veremez niteliktedir. El Kaide ve IŞİD’in çocuklardan canlı bomba yetiştirme programları CIA denetiminde buralarda kotarılmaktadır.
Libya’yı mı ele alalım? Dün, Kaddafi varken, hiç değilse, bir Libya vardı. Bugün, ortada Libya diye bir ülke yoktur. Aşiretler olmadık nedenler için birbirine öldürmektedir. Bir tek petrol kuyularını bekleyenlerde sorun yoktur. Libya’yı acaba kim karıştırmıştır?
Yemen’i ele alın. Suudi Arabistan liderliğinde, Yemen halkı sivil, çocuk, kadın demeden bombalanmaktadır. Suudi güçlerinin yetersiz kaldığı yerde, ABD doğrudan devreye girmektedir. Suudi gazilerin moral şenlikleri Katar’da düzenlenmekte, şenliklere davetli olarak TC dışişleri bakanı katılmaktadır. Yemen, hem katliamların boyutları hakkında bir bilgi vermektedir, hem de ABD kontrolündeki ittifakı, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar ittifakını ortaya koymaktadır.
Biz bu ittifakı, Suriye savaşından da tanıyoruz. ABD belgeleri, artık WikiLeaks diye bir haber kaynağı var, tamamen ortalığa saçılmıştır. Bu belgelerde IŞİD’in kurulmasını, Bayan Clinton kontrolünde, kimlerin gerçekleştirdiği açıkça var. ABD, İngiltere, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın, açık olarak adı geçmektedir. Bu vesile ile Suriye’ye bakabilirsiniz. Mesela hangi Müslüman, ne adına Suriye’ye saldırmaktadır? Erdoğan’ın dediği gibi, Esad insanları öldürdüğü için mi savaş başlamıştır? Her gün İslam adına konuşan, halife olmak için kolları sıvamış olan, her fırsatta her türlü hilesini, suçunu, günahını örtmek için Hayrettin Karaman’dan fetvalar alan Erdoğan, Suriye savaşında hangi güçlerle birliktedir? Silâhları kimlere vermektedirler? Kimyasal silâhları IŞİD’e, El Nusra’ya kim temin etmektedir? Bu silâhlarla ölenler, Müslüman değil mi, insan değil mi? Erdoğan ve arkasındaki Türk işadamları IŞİD ile petrol, silâh vb. konularda ne gibi anlaşmalar yapmışlardır? Suudi prensleri, IŞİD’e uyuşturucu haplar mı göndermektedir?
Ya Irak? Irak’ta ABD’nin işgal planının en açık destekçisi kimdir, Erdoğan değil midir? 1 Mart Tezkeresi geçmedi diye, yağıp gürleyen ABD’lilerin en yakınları kimlerdir, Erdoğan ve ekibi değil midir? Bugün ABD kaynakları, “artık Türkiye’de bize bir parlamento lazım değil, öyle 1 Mart gibi kazalarla karşılaşmayalım” diyerek, Çobanlık sistemi konusunda neden Erdoğan ile aynı fikirdedirler?
2015’te Rus uçağını düşürenlerin kendinden emir aldığını söyleyen, sonra bu suçu FETÖ’cülere yıkan, ama daha yakında kimyasal silâh yalanı devreye konulup da ABD Suriye’ye saldırdığında, sevinç naraları atan kimdir, Erdoğan’ın kendisi değil midir?
Halifelik için kolları sıvamış bir Erdoğan, ne yazık ki, bunun için, ABD-İsrail ve İngiltere’nin olurunu beklemektedir.
Daha uzatmaya gerek var mı?
İslam, üzerinde yaşadığımız bu topraklarda, emperyalist güçler arasındaki paylaşım savaşımının bir aracı olarak, vahşice kullanılmaktadır.
Sadece IŞİD, insanları yakan, boğazlayan, kadınları pazarda köle diye satan IŞİD mi bu kötülüğün kaynağıdır? Yoksa, onunla işbirliği yapanlar var mıdır? TIR’lar içinde silâh taşıyan, kimyasal silâhlar sunan, petrollerini pazarlayanlar var mıdır?
Sadece FETÖ mü İslam’ı acımasızca sömürmüştür? Yoksa, onunla beraber “bu yollarda” yürümüş olanlar var mıdır? Okullarını açanlar, onun için şiirler okuyanlar, onu allahın sevgili kulu ilan edenler, onun yalanlarına İslam’ın içinde yer arayıp bulanlar olmuş mudur?
İşte size emperyalist güçlerin elinde bir İslam manzarası.
Kana, yağmaya, yalana, hileye bulanmış durumdadırlar.
Erdoğan ve onun için fetva verenler, farzdan, sünnetten söz ederken, halifenin alacağı %10’lardan söz ederken, gerçekte, bambaşka bir süreç işlediğini mi bilmiyorlar? Yoksa, işleyen uluslararası sürecin, paylaşım savaşımının içinde, gerçek anlamı ile aldıkları rolü örtmek için, İslam’a bu denli pervasızca mı başvurmaktadırlar?
“Rant” peşine düşmüş bir anlayış ile gününü gün etmek yetmiyor ve bir de İslam adına rüşvet toplamaktan, İslam adına hırsızlık yapmaktan, farz olana giden her eylem farzdır fetvaları yazmaktan geri durmuyorlar. Sınır tanımaz bir İslam kullanımıdır bu.
IŞİD’e, El Nusra’ya, El Kaide’ye, Ahrar-ur Şam’a, Hayrettin Karaman’a, Fethullah Gülen’e, Cübbeli Ahmet Hoca’ya, Erdoğan’a, Melih Gökçek’e, Topbaş’a, Albayrak’a, Şems’e, Jöleli’ye, Mehmet Uçum’a, Suudi Krallığı’na, Müslüman Kardeşlere, Katar’a vb. bakınca, gerçekte emperyalist güçlerin, İslam’ı nasıl kontrol altına aldıklarını ve düzenbazlara nasıl saha açtıklarını görmek mümkündür.
Sahaya öyle oyuncular sürmüştür ki, ABD, bu oyuncuların her birinin heves ve arzuları, zaten süreci kendi lehine şekillendirmekte yarı otomatik bir işlev görmektedir. Yemen’i bombalayanlar, İslam adına fetvalar vermektedir. Suriye’de IŞİD’e, El Nusra’ya destek verenler, İslam’ın yüce değerlerinden söz etmekte, halifeliğe göz koymaktadır. ABD emrinde okullar açıp CIA ile at koşturanlar, peygamberlik mucizeleri göstermekten söz etmektedir.
Bu resmin tümüne bakın. Böylesi bir rezillik görülmüş müdür?
Şimdi, referanduma dönebilirsiniz.
Hiçbir vicdana sığmayan, ayıplı, hileli, yalan dolu bir “zafer” ile, gelecek kurma vaadi, ihalelere fesat karıştırma kültürü kadar temiz olabilir. Fetvası da zaten hazırdır, “farz olanı gerçekleştirmek için yapılan eylem”! İşte bu kadar. IŞİD’e neden karşı çıksınlar? Onlar da bunu söylüyor.
Şimdi, IŞİD’in halifelik ilanı, karşısında yeni rakipler bulacaktır. Türkiye’deki 16 Nisan Referandumu, hem işbirliğini artıracak, hem de halifeler savaşını başlatacaktır. Görünen budur.
Tüm bunlar, Ortadoğu’da, kaybetmeye başlamış, Suriye’de 6 yıldır kazanamayan ve bölgeyi daha da fazla kana bulamaktan çekinmeyeceğini açıkça beyan eden ABD emperyalizminin gökte arayıp da yerde bulduğu şeyler olmasın?
Bu topraklarda yaşayan bir insan, bunca savaşa, bunca kana, bunca ölüme, bunca yağmaya karşı çıkmıyorsa, buna karşı mücadele edenlerle birlikte mücadele etmiyorsa, onun insan olarak kalması mümkün müdür?
Sahte nutuklar, ahlâksızca fetvalar yerine, bölgeyi kana bulayan emperyalist odaklara karşı bir tek küçük adım atacak bir mücadeleyi görmek isteriz. o