Ama sonuçta, hile ile, desise ile, yalan ile ve her türlü uluslararası destek ile, baskı ile, tüm basını kendi borazanına çevirerek, katliamlarla, OHAL ile kendine bir “yasal” statü elde etme peşinde koştuğu açık.
O da bir kurtuluş peşinde belki. Ama Saray Rejimi, sadece Erdoğan’ın kurtuluşu için var olmuyor. Dünya tekelleri ve onların yerli ortakları, bu Saray Rejimi’ni, ustaca kullanıyor ve destekliyorlar.
Ve Erdoğan’ın, referandumdan, kimine göre %53, kimine göre %80 oranda HAYIR oyu atılmış olmasına rağmen (bizim hesaplamalarımız %63-69 aralığını veriyor), sandık sonucunu EVET diye açıklamış olması, “Erdoğan gitmez, gitse gitse, AB ve ABD’nin yeter demesi ile gider” görüşünü beslemektedir. Gerçekte, birçok liberal, dünün Erdoğan destekçileri, bugün iktidar “otoriterleşiyor” diye bağıranlar, bu görüşü pompalıyor.
CHP bir kanadı ile, Erdoğan destekçisidir ve asıl işi budur. Bu asıl işten boşta kalan zamanlarında, diğer kanadı ile, AB ve ABD’den umur arama eğilimini pompalamaktadırlar.
CHP yönetimi ve Baykal, Erdoğan’ı meşrulaştırmak için, hile, baskı, yalan vb. ile elde edilmiş bu EVET zaferini, onaylama yolları arıyorlar. Daha şimdiden, 2019 yılını hedefliyorlar. Sanki, seçimlere hile karıştıranlar, 2019’u beklemenin yolunu bulamazmış gibi, sanki referandumu kan ve baskı altında yaptıkları hâlde oy çalanlar, 2019’da çalamayacaklarmış gibi. Baykal ve CHP, hemen 2019’u adres gösteriyor.
CHP’nin sözümona muhalifleri, AB ve ABD umudunu besliyorlar. Onlara göre, AB ve ABD, artık Erdoğan’ı kullanmayacak. Çünkü, ABD için kullanım tarihi doldu. Bu görüşü yayıyorlar.
Aslında Baykal da diğerleri de ortak bir noktada buluşuyorlar, Erdoğan’ı meşrulaştırmak, halkın, işçi sınıfının, emekçilerin sokaklara taşmasını önlemek ve AB veya ABD’yi umut olarak öne çıkarmak.
Gerçekte Baykal, aynı görüşten hareketle, 2019’a kadar Erdoğan’ın kullanım süresi dolacak ve ABD, Erdoğan’ı değiştirecek diye düşünüyor. Baykal buna yatırım yapıyor. Borsacı kumarbaz, yatırım yapılacak kâğıdın kendisi olduğunu ilan ediyor. Elbette aday kendisidir. Kendini tarif ediyor.
Diğer taraf, birçok liberal, Erdoğan’ın artık, “çizgi”den çıktığını, ABD ve AB’nin bunu affetmeyeceğini dile getiriyor. Putin’le görüşmesi, Çin’e açılması vb. hepsi, ABD ve AB için bardağı taşıran damlalar olarak sunuluyor.
Böylece, kitlelere direniş önerisi rafa kaldırılıyor. Direniş yok. Peki ne var: Kuzu gibi, çobanlık sistemini, Saray Rejimi’ni, tüm uygulamaları ile kabul etmek var. Ya sabır diyerek, bir kere daha sineye çekmek var. Seçimlerde hile var. Evet doğru. Zaten, “atı alan Üsküdar’ı geçti” bir itiraftır. Seçimlerde hile olduğunu bilmeyen yok. Ne yapmalı? CHP’ye sorarsan, sokağa çıkmamalı. Ne yapmalı bilmiyorlar ama, sokağa çıkmamak gerektiğini iyi biliyorlar.
Sokağa çıkmayın diyor CHP. Neden? Çünkü, AK Parti, silâhlı, kendine paramiliter kuvvetler kurmuş. Peki, bir sonrakinde bu paramiliter silâhlı çeteleri sen mi dağıtacaksın? Saray rejiminin hilelerine ne zamana kadar boyun eğmemizi öneriyorlar? Yanıt, AB veya ABD, Erdoğan’ın biletini kesene kadar.
Böylece bize umut adresi olarak AB ve ABD gösteriliyor.
Sistemi sorgulamak, sokaklara çıkmak, isyan ve devrim yok. ABD ve AB’ye iman edecekmişiz.
ABD ve AB, Erdoğan’ı, yaratanlardır. Erdoğan, AK Parti, ılımlı İslam, yeni Türkiye, adına ne derseniz deyin, bir ABD projesidir. Bu bizim iddiamız değil. Artık, herkesçe biliniyor. Projenin sahipleri bunu yazıp çiziyorlar. Artık, gizlisi saklısı kalmamış bir projedir bu. Suriye savaşı, Büyük Ortadoğu Projesi bu proje ile bağlantılıdır. Bunları artık çocuklar da biliyor.
Ve referandum gösterdi ki, hem Erdoğan gitmemek için kararlı, kendini kurtarmak için her şeyi göze almış durumda, hem de sermaye, egemenler, onların bağlı olduğu AB ve ABD, Erdoğan’ı hâlâ desteklemektedir. Çobanlık sistemi, Saray Rejimi, sadece Erdoğan’ın isteklerine göre oluşmuş bir menü değildir. Yemeği hazırlayan, pişiren AB ve ABD’dir. Erdoğan, olsa olsa bu yemeğin soslarını eklemektedir. Şiddet gerekiyor, o, daha fazlasını yapıyor. Para operasyonları gerekiyor, o, yüzdesini alıyor. Basın kontrol edilmeli, o, kantarın topuzunu biraz fazla kaçırıyor vb.
Demek ki, Erdoğan’a ABD’nin keseceği git bileti, gerçekte, Erdoğan gibi bir yenisinin devreye girip sahne alması anlamına gelecektir. Demirel de, Özal da, Genelkurmay da, Evren de ve şimdi Erdoğan da ABD kâhyalarıdır. Herkes kendi dönemine uygun, ABD çıkarları açısından aldığı rolü oynamıştır. Sadece Erdoğan, bu rolü, daha büyük çaplı para ile oynamaktadır.
Yerine gelecek kişi, eğer ABD’nin seçimi ile geliyor ise, daha iyi olmayacaktır. ABD, dünyanın hiçbir yerinde, tarihinin hiçbir kesitinde, halklardan, özgürlüklerden, demokrasiden, insandan, halklardan yana olmamıştır, olmayacaktır.
AB ve ABD umudu ile, Erdoğan’ın başında olduğu Saray Rejimi’nden daha iyi bir yere gitme ihtimali yoktur. Bu bir yanılsamadır. Yazarları, inanıyorlarsa bir illüzyonun kurbanı zavallılardır, inanmıyorlar da savunuyorlarsa, ABD’nin kalemşörleridirler.
Umut işçi sınıfındadır, onun devrimci örgütlenmesindedir, işçi sınıfı ve halkların direnişindedir, sokaktadır, sendedir, yanındakindedir. Gezi’nin ortaya koyduğu direnişin örgütlü hâle gelmesindedir. Kürt halkının örneklerini sunduğu direniştedir.
Umut, sokaktadır.
Umut, örgütlenmededir.
Umut, özgürleşmekte, aklımızı bağlayan zincirleri kırmaktadır.
Umut, işçi sınıfının gücünü, enerjisini hissetmekte, örgütlemekte ve bir araya toplamaktadır.
Peki, bu umut gerçek midir? Bu umudun gerçekleşmesi mümkün müdür? İşçi sınıfının, ezilenlerin, halkların, kadınların, gençlerin bu şansı var mıdır?
Yanıtımız evettir.
Biz, bu ülkede, Gezi Direnişi’nin, en örgütsüz olduğumuz bir kesitte gerçekleştiğini gördük, yaşadık. Biz, bu topraklarda, katliamlara karşı direnen Kürt halkının örgütlü gücünü gördük, yaşadık.
Bunlar, yanıtın evet olduğunun en açık kanıtıdır.
Elbette bu mümkündür.
Toplumun büyük çoğunluğu, işçi sınıfının eylemine bakmaktadır. İşçi sınıfı ise, üretimden gelen gücünü kullanacak kadar örgütlü değildir.
Tarihte büyük olaylar, her zaman az sayıda insan tarafından başlatılır. İşçi sınıfının geniş kitlelerinin örgütsüz olduğu doğrudur. Bu örgütsüzlük içinde esir alınmış olduğu, borçlandırılarak sisteme bağlandığı, eylemsizleştiği, kendi sendikalarını bile kaybetmiş olduğu bir gerçektir.
Bunu görüyoruz.
Ama buna rağmen, umut işçi sınıfındadır diyoruz.
İşçi sınıfının en ileri unsurları, en bilinçli kesimi, evet az sayıda işçi lideri, bunu hissetmeli, anlamalıdır. Başka yol yoktur.
Hem çıkış yolu, işçi sınıfın önderliğinde gelişecek bir direniştedir, hem bundan başka gerçek bir çıkış yolu zaten yoktur.
Bize bugün, büyük sözler söylemek için zaman harcamak lazım değil. Bize bugün, gerçeği, tüm netliği ile ortaya koymak, işçilere, halka asla yalan söylemeden gerçeği açıkça önlerine koymak ve onların örgütlenmesine destek vermek gereklidir. Görev budur. İşçi ve emekçiler, kendilerini devrimcileştirecek devrimci sosyalizm saflarına katılmalıdır. En ileri işçileri, saflarımıza katılmaya davet ediyoruz. Devrimci hareketten uzak durmak, yalnızlaşmaktır, burjuva politikacıların, üçkâğıtçıların, işçi sınıfının sırtına asalak gibi yapışmış sendika mafyasının amaçlarına hizmet etmektir.
Örgütlenmek, özgürleşmenin yoludur. Özgürleşmek, örgütlenmeyi daha da ilerletmeyi beraberinde getirecektir.
Eylem, düşünmeyi, anlamayı, bilinçlenmeyi hızlandıracaktır. Örgütlenmek, bunu sürekli hâle getirecektir.
Saray Rejimi’ni yıkacak, sosyalizmin yolunu, kurtuluşun yolunu, özgürleşmenin yolunu açacak olan işçi sınıfının kendisidir.
“İşçinin alın teridir,
Bey paşa sarayları.
Önümüz kavga yeridir,
Yürü iş alayları” o