Erdoğan’ın deyimi ile çobanlık sistemini, burjuva demokratların deyimi ile Türk usulü başkanlık sistemini, liberallerin deyimi ile tek adam rejimini, bizim deyimimizle ise Saray Rejimi’ni dayatanlar “kazanmıştır”.
Erdoğan’ın yakın yardımcısı ve başkanı Bahçeli, dışarıdan yardımcısı Kılıçdaroğlu, bu oyunun içindedir.
16 Nisan’da referandumda, kitleleri sokaktan alan Kılıçdaroğlu, “adalet yürüyüşü” ile, kendini affettirmeye çalıştı.
İnce’yi aday gösterenler, gerçekte, küskün CHP kitlesini sandığa götürerek sistemle barıştırma yolunu seçmişlerdi. Şimdi hepsi, “yüksek katılım” ile övünüyorlar. Oysa 2015 yılında katılım daha yüksek idi. 2015 yılı, 7 Haziran seçimleridir. 7 Haziran seçimlerinde iktidarı kaybeden Erdoğan’ı kurtarmak için, Baykal ve Bahçeli sahne almıştı.
Bu kez, Bahçeli ve İnce açık rol üstlendiler.
Kitlelerin arayışı açık idi: Erdoğan ve Saray Rejimi’nden kurtulmak, bir nefes almak, biraz olsun kendine gelmek. Ama kurtuluş için olabilir mi diye düşündükleri, sonradan alanlara umutlarını haykırmak için aktıkları İnce, bunun adamı çıkmadı.
Biz, tam da seçimin ikinci turunda, işçi ve emekçilerin İnce’den talepleri ne olmalıdır diye hazırlık yaparken, seçim, ilk turda bitti.
Seçim sonuçları, seçimden günler önce, bir TV kanalında yanlışlıkla yayınlandı. Akşener, “Erdoğan’ın damadının Anadolu Ajansı’na, Erdoğan’ı saat 21:30’da, %52 ile kazandı ilan edeceksiniz” dediğini söyledi. Damatlardan biri, kendini kastettiklerini hemen anlamış olmalı ki, dava açtı.
Ama İnce’nin seçim sonuçlarını kabul etmemesi için bunların bir önemi yoktu. İnce, arada 10 milyon fark var diye buyurdu. İşte gerçekler böyle bükülür. Arada, ikinci tura kalmak için, sadece 2 milyon oy var, fazlası değil. Ama İnce, Erdoğan’dan önce Erdoğan’ın zaferini ilan etmekte kararlı idi. Bunu yaptı.
Erdoğan’ın bir Kalın sözcüsü vardı, şimdi ona bir de İnce sözcü eklendi. Yerini bulmuştur. Biraz ince, biraz kalın, gasp edilmiş iktidarın Saray Bahçesinde Erdoğan, bu sazı ancak böyle çalabilir.
Dijital simülasyoncu Anadolu Ajansı ve çetelerin sokak “gösteri”lerine ancak İnce inanabilirdi. İnce’nin inanmaya ihtiyacı vardı. Çok çabuk inandı.
Hani 16 Nisan akşamı gibi kitlelere evinize dönün denmeyecekti? Hani, O Kılıçdaroğlu değil idi? Hani, sandıklara sahip çıkın, YSK’yı bana bırakın idi? Yazık oldu bunlara inanan Uğur Dündar’a!
Akşener’i kazımak için YSK önünde duran çeteler, Akşener’i hiç göremediler.
Seçim akşamı saat 19:00 sularında, “YSK yakınlarındayım, umarım bir daha buraya gelmeme gerek kalmaz” diyen İnce, acaba nereye kayboldu?
Anadolu Ajansı sonuçlarını kabul eden İnce’ye sormak gerekir, Ajans’ın, 180 bin sandıkta adamı mı vardı? Yoksa 50 bin okulda adamı mı vardı? Ama İnce inanmak istemektedir. Erdoğan’ın Kalın’nın yanına İnce olarak eklenmek istemiştir.
Şimdi, diyor ki, “bana ‘yürü ya Muharrem’ deyin, ben de yürüyeyim.” Bunu kime söylüyor? Ağababalarına mı, derin devlete mi? Kendi seçmenleri zaten ona yürü demişti. Ama kulağı, çetelerden gelen telkinlere çok takılmış olmalı ki, başka ses duyamadı.
Egemenler, diyelim ki, başkanlık sistemini isteyen ve Saray Rejimi’ni organize edenler, kitlelerin Erdoğan’dan bıktığını biliyordu. Sır değildi. Ve o nedenle, İnce’yi çıkardılar. İnce, çok ince bir ayarla, YSK önüne gitmemek bir yana, Erdoğan’ın inanmadığı zaferini ilan edebilecek karaktere sahip idi. İnce’nin yolunu açmak için, Demirtaş’ı hapse attılar. Kitlenin “sevgisinin” Demirtaş’a yönelmesi ihtimalini sevmediler.
İşte 24 Haziran digital simülasyon ve çeteler ile iktidar gaspı böyle gerçekleşti.
Buradan çıkan önemli dersler vardır.
1- İşçiler, kendi güçlerine güvenmek zorundadırlar. İşçileri, kendilerinden başkası kurtaramaz. İşçi sınıfı örgütlü olduğu ölçüde bir güçtür. Halklar örgütlü oldukları ölçüde bir güçtür. HDP’yi baraj altında bırakamamalarının nedeni, aldığı oya duydukları saygı değildir, tersine, örgütlü Kürt hareketinden korktukları içindir.
Örgütlenmek, güç toplamaktır.
2- Şimdi bize bu gereklidir. Güç toplamak, örgütlenmek ve gerekli her yolla özgürlük, emek ve barış mücadelesini sürdürmek.
3- Parlamento bitmiştir. İşlevsizdir. Artık, bu parlamentoya bakmak yerine, halkın kendi parlamentosunu örgütlemek gereklidir. Bunun yolu, işçi meclislerini, işçi kurultaylarını, mahalle meclislerini vb. örgütlemektir.
Tekrarlıyoruz: Biz Gezi’ciyiz, her zaman ve onlar gidicidir, er ya da geç.
İşçi sınıfı ve emekçiler, kendi örgütlenmelerini geliştirmek, Saray Rejimi’ne karşı direnişi sürekli kılmak zorundadır. Bu konuda atılacak en küçük gerçek adım, kurtuluşu, özgürlüğü yakınlaştıracaktır.
Önümüzde daha çok muharebe vardır.
Mücadelenin giderek daha da sertleşeceği anlaşılmaktadır.
İşçi sınıfı, bu mücadeleye, ancak daha örgütlü bir tarzda girerek kazanabilir. o