Erdoğan’ın İnce konusundaki bilgileri, bizim bilgilerimizden daha “ince”dir, daha detaylıdır. Bu anlaşılmıştır.
İnce, işe, Erdoğan’ı ziyaretle başlamıştır. Erdoğan’ı ziyaret edebilmek için Demirtaş’ı ziyaret etmiştir. İnceliktir.
Erdoğan’ı ziyaretinden sonraki açıklaması, “devri sabık yaratmayacağız”dır. Ziyaret ettiği liderlerden sonra akılda kalan tek cümle budur.
Tüm seçim kampanyası boyunca, dişe dokunur hiçbir soruna parmak basmamıştır. Sadece, genel bir söylem tutturmuş ve kitlelerdeki, özellikle de CHP kitlesindeki küskünlüğü yenmiştir. Ve CHP kitlesinin güvenini kazanmıştır. Bu güveni de, son gece, ortadan kaybolduğu süreç ile yerle bir etmiştir.
Klasik CHP “kolpacılığı” kendisini göstermiştir. 16 Nisan referandumunda kitleleri evlerine dönmeye çağıran Kılıçdaroğlu’nun yaptığının bir benzerini, son gece tekrarlamıştır. Bu tekrar, bu “yok olma”, bu YSK önünde toplanma sözlerini yutma, daha da ağır sonuçlar doğurmuştur. 16 Nisan’da “kimsenin burnu kanamasın” masalını anlatan Kılıçdaroğlu, o günden sonra dökülen kanı hiç hesaba katmamıştır. İnce, bu sefer böyle olmayacak, demiştir. Aynı sözü Kılıçdaroğlu defalarca tekrarlamıştır. Ama sonuç değişmemiştir. Nedeni ne olursa olsun, hangi tarzda bir pazarlığın ürünü olursa olsun, İnce, aynı şeyi tekrarlamıştır. Klasik CHP korkaklığı, kitlelerin hiçbir umuduna ev sahipliği yapamaz. Bu, ortaya çıkmıştır
Şimdi İnce, utanmadan, “bana yürü ya Muharrem, deyin, ben de yürüyeyim” diyor. Yürü ya Muharrem, ama nereye? Ben halk çocuğuyum, diyordu, ama Saray karşısındaki tutumu, bunu göstermiyor. %30 aldım diyor, ama Ekmeleddin vakasından daha ileri bir sonuç değildir.
Şimdi, halkla dalga geçiyorlar.
Meydanları dolduranlar, Mersin’de, İzmir’de, Ankara’da ve İstanbul’da meydanları dolduranlar yoktu idi de, biz mi yanlış gördük? Bu kitlelerin varlığı, “yürü ya Muharrem” değil miydi? Muharrem, fizik de bilmiyormuş. Fizikî olarak yürümesi gereken yer, kendisinin de söylediği gibi YSK idi. Sandıkları siz bekleyin, YSK’yı bana bırakın, diyordu. Ama YSK’da kendisini göremedik.
Yoksa Muharrem, Erdoğan’ın iktidarı bırakmama konusunda ciddi olmadığını mı düşünüyordu? Peki, şimdi, “yürü ya Muharrem” denildiğinde, Saray Rejimi’nin yolunu açacağını mı düşünüyor? Erdoğan ile nasıl bir pazarlık yaptığını, Erdoğan ile değil ise, kiminle nasıl bir pazarlık yaptığını bilmiyoruz. Ama Saray Rejimi’nin kendisine verdiği sözlere mi güveniyor? Elinde olduğu anlaşılan ve Maltepe mitinginde açıklamaya niyetlenip de vazgeçtiği bilgileri açıklayarak mı yürüyecek? Yoksa, “yürü ya Muharrem” sözünü, Saray Rejimi’nden mi bekliyor?
Hem başlarken, hem kampanya boyunca popülaritesini artırdığı performansı boyunca dişe dokunur hiçbir şey söylemeyerek, hem de seçim akşamı kayıplara karışarak, nasıl yürüyeceğini göstermiş olmuştur.
İnce’nin adaylığı, küskün CHP kitlesini ve gençleri sandığa gitmeye ikna etmek için idi. Bunu başarmıştır. Ama daha büyük bir hayal kırıklığı yarattığı da açıktır.
Meydanlara akan kitleler hayal mi idi?
Erdoğan’ın korkuları hayal midir?
Tehditler hayal ürünü mü idi?
Öyle ise, neden “yürümedin” ya Muharrem?
Seçim hilelerini ortaya koymaktan neden çekindin?
Neden, suskunluğunun arkasındaki nedenleri açıklamıyorsun?
Neden, pazarlık sürecini, sana oy veren kitlelere açıklamıyorsun?
Seçimlerin en önemli sonucu, başkanlık sistemi denilen sistemin, fiilen hayat bulmasını sağlamak olmuştur. Millet İttifakı, tüm bileşenleri ile, başkanlık sistemine karşı olduğunu açıklamıştı. Açık olarak, parlamenter sisteme dönüşü dillendirmişlerdir. Ve Erdoğan’a sunulan hileli zafer, CHP’nin de içinde olduğu bir komplo ile, başkanlık sisteminin hayata geçirilmesi anlamına gelmektedir. İnce ve CHP, Saadet Partisi’nin gösterdiği açıklığı ve kararlılığı göstermemiştir. İnce’nin “adam kazandı” açıklaması, bunun açık onayıdır. Dahası, halka bu durumun kabul ettirilmesi girişimidir.
Erdoğan ve Saray, bir “zafer” planlamıştır ve CHP ve İnce, bu zaferi halka hazmettirme işini üstlenmiştir.
Rant rejimi, yağma, katliam politikaları, tıkanmış olan dış politika, Suriye meselesi konusundaki tetikçi tutum, CHP’nin kitlelere hazmedin dediği şeylerdir. Bunun anlamı budur. CHP ve İnce, katliamları, özgürlüklerin gaspedilmesini, haksızlıkları, her türlü ayrımcılığı, her türlü keyfîliği halka “normal” karşılamayı salık vermektedir.
Yürü ya Muharrem.
Erdoğan’ın yanında yürü. Kalın’ın yanında ince ol.
Yürü ya Muharrem, Saray Rejimi’ni halka kabullendirmek için yürü, Saray Rejimi’nin destekçisi Baykal gibi yürü.
Yürü ya Muharrem, halkı aldatmak, sözlerini yutmak için, Kılıçdaroğlu’nun yanında yürü.
Tümünüz, Saray Rejimi’nin yedeği olarak varlık kazandınız, bu yolda yürümeye devam edin.
Kimden yürü emrini alacağını biliyorsun, bu sözü onlara söyle, halka değil.
Bir kişi, birden çok kere kandırılabilir. Halk, birkaç kez kandırılabilir. Ama halkı sürekli kandırmak mümkün değildir.
İnce, ilgili yerlere, “bende de iş var” mesajını vermektedir. Doğrusu, bir popülarite elde ettiği de açıktır. Buna güvenmektedir. Sanıyor ki, son gece büründüğü sessizlik unutulacaktır.
24 Haziran seçim süreci, kitlelerin bir arayış içinde olduğunu, Saray Rejimi’ne karşı, bir çıkış aradığını göstermektedir. İnce’nin popülaritesinin sırrı kendisinde değildir, bu arayıştadır, bu çıkış özlemindedir, bu yaşanılası bir dünya özlemindedir.
Biz devrimciler, bunu net olarak görmek zorundayız.
Çıkış, devrimci sosyalizmin, halkla, işçi sınıfı ve emekçilerle kuracağı bağlarda, kuracağı ilişkilerdedir.
Bu, bir bütün olarak direniş yoludur.
Bu direniş, işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlülüğü oranında kalıcı bir zafere dönüşebilecektir. Seçim süreci bunu bir kere daha göstermiştir. HDP’ye oy veren geniş kitlelerin tutumu, bunun işaretidir. Saray Rejimi’nin HDP’yi baraj altında bırakma operasyonlarının anlamını daha geniş bir kitle anlamıştır. Kitlelerin göremediği, 16 Nisan vakasının ardından özeleştiriye benzer sözler söyleyen CHP yönetimi ve İnce’nin, bir kere daha aynı yolda yürüyeceğidir. Kitleler buna ihtimal vermediler. 16 Nisan vakasından sonra, kitleler, İnce’nin aynı şeyi yapmayacağını düşündüler. İnce’nin yüksek tondan YSK önünde olacağım çağrılarına inandılar. Yoksa kitleler, sandıkların düzgünce sayılacağını düşünmediler, buna inanmadılar.
Kitlelerin yanılmasında en önemli unsur, gösterilen direnişin örgütsel temellerinin zayıflığıdır. Örgütlülük, kendi öz örgütlülüğümüz zayıf oldukça, biz işçilerin, kimsenin sözlerine inanmamamız gerektiği açığa çıkmıştır.
İşçi sınıfı ve emekçiler, devrimciler, kendi örgütlülüğü oranında güçlüdür, umudu besleyecek, direnişi büyütecek şey, kendi öz örgütlenmemizdir. Bu, bir kere daha açığa çıkmıştır.
İşçi sınıfı ve emekçiler, CHP’ye güvenmenin faturasını, yeni baskılar, yeni hak gaspları, daha ileri bir şiddet ile ödeyecektir.
CHP tabanı, CHP gençliği, işçi sınıfının kurtuluşu davasına yönelmek zorundadır. İşçi sınıfının kurtuluşu, kendi devrimci örgütlenmesinin eseri olur. Bunun başkaca yolu yoktur. Tüm dünya devrimci işçi mücadelesi tarihi, dünyanın tüm halklarının tarihi bunu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde göstermektedir.
Şimdi, direnişi daha da büyük bir güçle örgütlemenin zamanıdır.
Hiçbir zorbalık, mücadele olmadan yenilemez.
Hiçbir zafer, örgütlenmeden kazanılamaz.
Hiçbir direniş, korkaklarla, halkına sırt çevirenlerle kazanılamaz.
Hiçbir vaat, kulağa hoş gelen hiçbir söz, işçi sınıfının örgütlülüğü olmadan bir anlam ifade etmez.
İşçi sınıfı ve emekçiler için, kolay bir zafer mümkün değildir.
Saray Rejimi, artık sandıkları bile saymamaktadır.
Yıllar önce Stalin, burjuva demokrasilerini anlatırken, kimin kime oy verdiğinin bir önemi yoktur, önemli olan oyları kimin saydığıdır, diyordu. Saray Rejimi koşullarında, artık sandıklar bile sayılmamaktadır. Seçim sonuçları, önceden, bu seçimlerde ortaya çıkmış olduğu gibi dört gün önceden yayınlanmaktadır.
Saray Rejimi, bundan sonra seçim de yapmamalıdır.
Sonuçları önceden belli seçimler yerine, bir açıklama ile, durumun ne olduğu söylenmelidir. Erdoğan, halkın ne istediğini zaten bilmektedir, önceden bir açıklama ile sonuçları duyurmalıdır. Zaten böyle olmaktadır.
Seçimin kendisi, halkın sandıklara, sandıklar aracılığı ile sisteme yeniden umutla bağlanması içindir. o